by Mustafa Kocatürk / info@eurohoops.net
Galatasaray Odeabank sezona çok kötü başladı. Aslında, iyi başlaması da çok mümkün değildi. Kötü bir fikstür, art arda gelen deplasmanlar, 5 senelik Ergin Ataman döneminin kapanması, belki de salon değişikliği… Bunlar hepsi açıklanabilir performansların başarısız sonuç vermesi halinde kullanılabilecek gerekçeler. Ancak Galatasaray‘ın sezon başlangıcı bunların ötesinde bir başarısızlık içeriyor.
Sahada açıklanabilir bir oyun şekli yok. Sahada gözüken oyun eğer istenen oyunsa yapılan personel seçimleri anlamsız. Yedi yabancı ve üç “kullanabilen” yerliyle yola çıkan takım ilk ayın sonunda oyuncu arayışına gidiyorsa bunun tek sebebi kafadaki fikirlerin pratikte işlemeyeceğine ikna olmak olmalı.
Bir ayın sonunda sallanacak bir fikirle yola çıkıyorsanız buna oyuncularınızı nasıl inandıracaksınız ki? Galatasaray’ın bazı temel sıkıntıları olsa da şu an, tam sezonun başında bunların sahaya yansımasını konuşmak durumundayız. Bunları da belli başlıklara ayırmak daha mantıklı:
Tempo
Galatasaray’ın ana sıkıntısı bence tempo. Çünkü artık basketbolda tempoyu belirleyebildiğin kadar iyisin. Galatasaray’da bir tempo belirleme sorunu gözükmüyor. En azından elindeki oyuncularla düzgün ribaund alıp kurgulanmış bir hücum oynayabilirsin. Sorun tempoyu belirleme gücünde değil, belirlenen tempoda.
Galatasaray Odeabank kadrosu Renfroe‘sundan Hopson‘ınına, Christmas’ından Summers’ına bir yüksek tempo kadrosu. Galatasaray’ın maç başına top kullanma sayısı da bunu destekliyor ancak bunun yapılış biçimi basketbol doğrularının hiçbirine uymayacak bir halde: Gelişi güzel oynanıyor.
Galatasaray, Renfroe gibi önceliği pas ve takımı oynatmak olmayan bir oyun kurucuyla dengeli bir hücum yapısı inşa edememiş olabilir ancak daha ilk ay Summers – Hopson – Hardy üçlüsüne bu kadar top kullanma ışığının yakılması ne sürdürebilir ne de uygulanabilir bir plan.
Bunların yanında takımın hücumdaki tek planı olan bu üçlünün kalitesi de oynadıkları takımın adı Galatasaray olunca soru işareti haline geliyor. Hepsi ya çakılmak üzere isimler ya da Galatasaray’la kariyerlerinin en yüksek noktasına çıkmış durumdalar.
Savunma
Burada oyun planını eleştireceğim bir konu yok. Zira eldeki personelle savunma yapabilmek için 20 dakika Christmas alan savunmasında ortayı kapatmalı, geriye kalan 20 dakikada da Hendrix-Renfroe kariyerlerinin zirvesindeki savunmaları yapmalı. Ve bu bile yeterli olmayabilir.
Bunun sebebi de yine arkasında nasıl bir düşünce yapısıyla seçildiği bilinmeyen forvet rotasyonu: Summers-Hopson-Hardy. Bu üç oyuncunun toplamından ne yazık ki yarım iyi savunmacı çıkmıyor. Örneği, Hopson… Galatasaray’a layık olmasını sağlayan becerilere sahip olduğu kesin. Ama geçen sezon Ironi Nahariya seviyesinde kalmasının sebepleri de yerli yerinde duruyor.
Bununla beraber Galatasaray bu üç oyuncuya yıkılmayacak kadar kötü organize olmuş bir savunma planına sahip. Alex Renfroe ve Göksenin Köksal gibi rakibin setinin deorganize edecek ve onları yanlış tercihlere zorlamasa da rahatsız edecek baskıcı savunmacılar varken Galatasaray, geçtiğimiz hafta içi Buducnost deplasmanında rakibinden kimse aşırı efor göstermeden +90 sayı yedi. Bu açıklanabilir veya izah edilebilir bir performans değil.
Galatasaray adına asıl kötü olanı Buducnost maçının değil, takımın tek iyi savunma yaptığı maç olan Gaziantep maçının bir anomali olması. Ve Galatasaray Odeabank bu kadro ve özellikle Summers-Hardy-Hopson-Emir’den oluşan kanat rotasyonuyla ve ne olduğu anlaşılamayan savunma aklıyla böyle savunma performansları göstermeye mahkum bir takım.
Bu da, tıpkı Gaziantep maçında olduğu gibi, tamamen bireysel performanslara bağlı.
Hücum
Galatasaray‘ın problemlerinin nedeni burada değil. Fakat verimli bir hücuma sahip olduklarını söylemek de güç. Bunun nedenleri yine başlıca personelden kaynaklı. Ama eldeki personelin verimini optimize edemeyen bir plan kullanıldığı da gerçek.
Yanlış plan seçimi de hedefteki fikirlerin sahaya yeterli ya da güçlü bir şekilde yansımamasıyla sonuçlanıyor. Evet, elde birçok skorer kimlikli oyuncu var. Ama çok skorerli bir takım kurmak, az opsiyonu bulunan bir planı doğru uygulamaktan daha zordur. Galatasaray‘da basketbol aklının da bunun altından hiçbir şekilde kalkamadığını belirtmek gerekiyor.
Galatasaray’ın elinde tek bir tane dengeleyici kısa ya da fundamental bilgisiyle iş yapan skorer bulunmuyor. Durum buyken teknik ekibin takıma koyduğu “büyük hedefin” “yarı saha hücumuna hiç ama hiç kalmamak” olması lazım. Sahada görüyoruz ki durum kesinlikle böyle değil.
Bu manzaraya bakınca iki ihtimal var: Ya teknik ekip Emir Preldzic’ten mucizevi bir yükseliş bekledi ve hala bekliyor ya da (daha kötüsü) transfer ettikleri oyuncuları tanımıyorlar.
İki ihtimal de şu an Galatasaray için kabul edilebilir değil. Takım için sezon başlangıcı da kabul edilebilir gitmiyor. Galatasaray’da bir şeyler değişmeli. Daha yaz aylarında her şey değişmişken durumun bunu söyletmesi manzaranın vahametini yeterince anlatıyor.