By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Sakarya Büyükşehir Belediye, yeni çıktığı Tahincioğlu Süper Ligi’nde bu sezon oldukça başarılı bir sezon geçirdi. Ligdeki ilk sezonunda Galatasaray ve Pınar Karşıyaka gibi takımları geride bırakan Sakarya’da başarının en büyük mimarlarından biri de kuşkusuz koç Selçuk Ernak.
Geçtiğimiz sezonun ortasında Basketbol 1. Ligi’ndeki Sakarya BB’nin başına geçen Ernak, takımı önce zorlu bir play-off serüveninin ardından Süper Lig’e taşıdı. Bunla yetinmeyen Ernak, kurduğu kadro ve yapıyla takımını ilk sezonunda play-off’a ve Avrupa kupalarına taşıdı.
Sakarya BB’nin başarılı koçu Selçuk Ernak, şu sıralar play-off’taki rakibi Fenerbahçe Doğuş‘u düşünedursun, ekibimiz Ernak’la eğlenceli ve ayrıntılı bir röportaj gerçekleştirdi.
– Açık konuşmam gerekirse, sezon başında güç sıralamasında ben sizi 10. sıraya yazmıştım ama siz neredeyse bütün sezonu playoff potasında geçirdiniz. Hatta Akatlar’da oynanan Beşiktaş maçı sonrası yaşanılan sakatlık ve maddi problemleri olmasa çok daha yukarıdan playoff’a girebilirdiniz.
- Sen yine iyi yazmışsın, bazıları bizi sezon başında bizi üç düşme adayından biri olarak görüyorlardı. 5 oyuncudan yaklaşık 1,5 ay faydalanamadık. O dönemde üst üste maçlar kaybettik. Sahaya çıkacak oyuncu bulmakta zorlandık. Bizim gibi takımlarda en belirgin şey, ana yükü taşıyan oyunculardan birine bir şey olunca ikamesi olmuyor. Onun sıkıntısını çektik. Yoksa bizim takımın ilk 5 potansiyeli varmış. Bizim öyle bir hayalimiz yoktu ama geldiğimiz noktada İstanbul’daki Beşiktaş maçındaki formu korusak daha yukarıda bitirebilirmişiz.
– Sizin sezon başında kurduğunuz takımlara baktığınız zaman, daha farklı bir şey yaptığınızı görüyoruz. Genellikle bütçesi düşük olan ya da lige yeni yükselen takımlar. İki tane oyunu domine edecek kısayı takıma getiriyor ve her şeyi onun etrafına kuruyor. Fakat siz, bunun aksine yaptığınız. Genç ve potansiyelli bir kadro kurdunuz. Bu büyük bir riskti ama geldiğimiz noktada riskten başarıyla çıktığınızı görüyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz?
- Benim koçluğa başladığımdan beri öğrendiğim en önemli şey şu… Her takımın zor günleri oluyor, o günlerde takımın nasıl ayakta kalabileceğini düşünüyorum. Çıkış noktam hep bu. Bunu da hep ikiye ayırıyorum; Düzgün karakterli, hırslı, oyunu çıkışta olan oyuncular alıyorum etrafıma. Bir de yine bu özelliklere sahip bir Türk oyuncu mutlaka olsun istiyorum. Burada da yaptığımız hesaplar güzel yürüdü. Yüremeyebilirdi, haklısınız. Yaklaşık 10 yıldır aynı ekiple çalışıyorum. Dersini çok iyi çalışan, bilgili bir ekip bu. Bizim çalışmamız artık bir makine düzeninde ve bu da benim işimi çok kolaylaştırıyor. Lige çıktığımızda ne yapacağımız, bütçemiz, hiçbir şeyimiz belli değilken, ki o dönemde hepimiz birden milli takımlarda görev alıyorduk. Biz o kargaşanın içinde bu takımı kurduk. En kritik hamle, Metecan Birsen’e güvenip o pozisyonda yabancı hakkımızı kullanmamak oldu. Metecan’ın kariyerini getirdiği nokta ve geçmeye çalıştığı eşik açısından bize yardımcı oldu bu konu. Kontratı devam eden iki oyuncumuz vardı. Onlarla alakalı bizim çok fazla tasarrufumuz olmadı çünkü kontratları devam ediyordu ama kulübe çok emekleri olduğu, kulübün lige yükselmesine yardımcı olmaları ve kulübün durumunu yenilere anlatabileceklerini düşündüğümüz için onlardan da o manada yararlanmaya çalıştık.
– Her zamanda takıma abilik yapacak birisini kadroda tuttunuz. Kerem Gönlüm’ün ayrılışı sonrasında Dudley ile anlaştınız ve saha dışından gördüğümüz kadarıyla Dudley’ın diğer oyunculara adete bir koçmuş gibi uyarıları oluyor.
- Ervin Dudley’e geldiğinde hem saha içerisinde hem de saha dışında Kerem Gönlüm’ün rolünü üstleneceğini anlattım. O da benim tanıdığım en kaliteli sporculardan biri. Bize her anlamda yardımcı oldu. Nathan Boothe ile ilgili insanların İtalya’da fikri oldu ancak ben onu almayı bir sene önce Portsmouth’ta kafaya koymuştum. Fakat o sezonun sonunda ben Banvit ile anlaşamayınca ve bir sezon takım çalıştırmayınca Boothe’yı getirme şansım olmamıştı.
– Boothe’yi ben hem kolejde hem de İtalya’da izlemiştim. Evet, bazı şeyleri yapabilen bir oyuncuydu ama hücumdaki bu kadar yukarıya çıkacağını asla düşünmemiştim. Fakat siz onda daha fazlasını görmeyi başardınız. Bu nasıl oldu?
- Boothe’un şu ana kadar burada yaptıkları, potansiyelinin yarısı. Müthiş bir kapasitesi var. Henüz kendisinin farkında değil. Henüz Avrupa’da ikinci yılını oynuyor ve 1994 doğumlu. Kendisini bulma yaşında. Yaklaşık üç sene sonra kendini bulma eşiğini yakalayacaktır diye düşünüyorum ama aynı zamanda çok çalışkan bir grup var. Bir kültür oturtmaya çalışıyoruz. Kondisyonerimizden başlayarak. İzin günü verdiğimiz zaman 10-11 oyuncu burada oluyor. Kimi çalışıyor, kimi koçlarla kayıt izliyor, kimi tedavi oluyor. İzin verdiğimizde insanlar uzaklaşmıyor. Yeni salonu yaşanılacak bir yer yapmaya çalışıyoruz. Bu kültüre sahip olmayan yerel çalışanlara da aynı kültürü aşılamaya çalışıyoruz. Ofis çalışanları, “Koç şu saatte geliyor, oyuncular şu saatte geliyor, benim olmam olmaz” diyor. Oyuncular ve koç orada olunca herkes birbirini o sarmala çekiyor. Bence bu da oyuncuların potansiyelini yakalama konusunda yardımcı oldu.
– Cem Pekdoğru’ya verdiğiniz röportajda Moustapha Fall’ın transfer sürecini anlatmıştınız. 2 gün önce Ed Tavares’ın Final Four finalinde yaptıklarını gördük. Fall da bu sezon burada çok gelişti ve herkesin dikkatini çekti. Siz Fall’ın EuroLeague için hazır olduğunu düşünüyor musunuz?
- Fall ile uzun zamandır bir geçmişim var. Daha önce haklarını alacağımız bir kontrat yapmıştık. Burada bir araya gelebildik. Fransa’da son iki yılını çok iyi geçirmiş. Buraya geldiği zaman oradaki işleri yapamayacağının farkındaydık çünkü saha içerisinde bazı dezavantajları var. Fall ile ilgili benim elimi kolaylaştıran en önemli şey müthiş akıllı olması. Sadece saha içinde değil saha dışında da öyle. Müthiş zeki ve eğitimli bir oyuncu. Bir diğeri de basketbola kafası çok çalışıyor. Bu yetenekleriyle birleşince en önemli oyuncularımızdan biri oluyor. Ayaklarıyla ilgili sorunları var ancak onun dışında tüm özellikleri çok üst seviye basketbolcu özellikleri. Sizin söylediğiniz el hassasiyeti ve bunlar birleşince, Fall bizim için saha içerisindeki en önemli pasörlerimizinden biri haline geldi. Ki biz de bitirici ve şutör bir takım olsak bu 4’te olur, 5’te olur. Fall’ın ayaklarıyla ilgili problemi var ama onun dışındaki bütün özellikleri çok üst seviye basketbolcu özellikleri. Bu seneyi çok iyi geçirdi. Kendisine çok iyi yatırım yaptı. Kendine yapacağı yatırım için burayı seçti, büyük kulüplerden teklif almıştı. O hamlesi bir karşılık bulmuş oldu. Bundan sonra yolu açık bence.
– Fall ile bir güven kurmuşsunuz ve sonuç almışsınız. Ben bunun Sakarya ve sizin kariyeriniz için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir noktadan sonra potansiyelini geliştirmek isteyen oyuncular sizi daha çok terci edecektir. Jankovic de öyle bir oyuncuydu keza. O da çok gelişti.
- Jankovic’i de altyapı milli takımlarından tanıyorum. Ondan alabileceğim şeyleri aşağı yukarı kestirebiliyorum. Üzerine alacağım şeyler benim için ekstra oluyor. Yerlilerde zaten Türk oyunculara dakika verince onlar da aşama kaydettiği için bence Sakarya takımı ileriye gitmek isteyen oyuncular için bir cazibe merkezi olacak.
– Metecan, neredeyse tüm Türkiye’nin altyapıda oynadığı zamandan beri takip ettiği bir yetenek. Fakat onun üst seviyeye ilk yükseldiği yıllarda, dünyada pek çok oyuncu 3-4 numara arasında sıkışma sorununu yaşadı. İlginçtir günümüzde ise bu oyuncular daha çok tercih edilen oyuncular haline geldi. Metecan özeline geri dönersek bu sezon bence yaptığı en önemli şey, kendi kariyerini oturtacağı bir oyun planı oluşturmasıydı. Bunun yanında öz güven olarak da ileriye doğru gitti. Siz Metecan’ın gelişimi konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Metecan gibi bazı oyuncular için pozisyonsuzluk büyük dezavantaj oluyor. Takımın pivotu ve oyun kurucusu ile ilgili daha klasik fikirlerim var ama diğer oyuncular için sahada yapabildikleri şeyler, hangi kalıba soktuğunuzdan daha önemli. Metecan, 2.06 boyuyla post-up yapabilen, pick-and-roll oynayabilen, hücum edip pas verebilen, kısa karşısında kalabilen bir oyuncu hâline geldi. Ribaundlarda da liderimizdi sakatlanana kadar. Ben oyuncuyu değerlendirdiğimde bir pozisyonda oynatacağıma karar verirken orayı savunup savunamadığına bakıyorum. Belli mevkiiniz olup da orayı savunamıyorsanız bu gerçekçi bir mevki değil, o makyaj. Metecan 1’den 5’e herkesi savunabilir. Henüz arzu ettiğimiz noktada değil tabii ki, olmasını da beklemiyoruz. Onun boyunda yetenekli bir oyuncunun 27-28 yaşında kendisine gelmesini bekliyoruz. Ama sağlam bir zemine ayağını bastı, Metecan artık bu noktadan aşağıya düşmez. A Milli Takım’a kendini kabul ettirdi. Artık o seviyenin oyuncusu, geri gidişi yok. Bu seviyede altını ne kadar doldurabilecek, neleri daha iyi yapabilecek, burada aldığı ribaundu Avrupa kupası veya milli takımda alabilecek mi sorularında bu tip şeyleri ne kadar yaparsa kariyeri o kadar ileriye gidecek. Ama EuroLeague, ama NBA’e gidecek. Potansiyeli var ama o potansiyeli ne kadar kullanacağı artık Metecan’a kaldı. Kaybolur mu sorularına gerek yok, artık Metecan A Milli Takım oyuncusu.
– Yeni takımlarda savunma rotasyonunu oturtmak hep daha zordur. Fakat siz kurduğunuz kadroya baktığınız zaman bir savunma takımı kurduğunuzu görüyoruz. Oyunu mümkün olduğunca yavaşlatan ve sertleştiren bir takım. Sonuç olarak da ligin en iyi savunma takımlarından biri oldunuz. Bunu nasıl başardınız?
- Ne kadar yetenekli olursa olsun sahada mücadele ederken dişleri uzamayan adama alerjimiz var. İyi oyuncudur, kötü oyuncudur ayrı. Ama yaptığı işe ihtirası olmayan insanları etrafımızda görmek istemiyoruz. Bu da bizi oraya kanalize ediyor. Biz bir sürü maç kaybettik, kazandık ama 14-15’ten döndüğümüz çok maç var. Hatta biz oyuncularımıza hep “buraya kadar neredeydiniz?” diyoruz. Top sayısını düşürüyoruz, bunun sebebi çok top kaybı yapıyor olmamızı. Fall için falan değil yani. Hem müdafaa yapabilsek hem de çabuk atabilsek ne güzel olur ama Clavell gelene kadar ciddi sıkıntılar çektik şut konusunda. Fall’ı zaten iki kişi, üç kişi tutuyor. Metecan post-up’tan üretsin istiyorduk, Boothe’u içeriye gönderiyorduk. Hatta Lazeric Jones’u da post-up’a gönderiyorduk. Onlardan vazgeçmek zorunda kaldık. Biraz açılalım diye ufak değişiklikler yaptık. Spacing ile biraz daha yüksekten oynuyoruz. Bu işte mücadele etmeyen, ağzından köpük çıkmayan adam başarılı olamıyor. Kendinden beklenenin üzerine çıkanlara bakın. Ufuk Sarıca‘nın Karşıyaka’sı mesela. O enerjinin getirdiği baskı çok başka.
– Sakarya’yla ilgili sahada görülen en açık şeylerden biri de rakibinizin gücü ne olursa olsun sürekli mücadele etmeniz. En yetenekli takım olan Fenerbahçe gibi takıma karşı bile sonuna kadar mücadele ettiniz. Ki onlar bu sezon 27 maçın 22’sinde son çeyreğe maçı kazanmış bir şekilde girdi. Siz ise İstanbul’daki maçı son çeyreğe kadar taşıdınız, Sakarya’da ise geriden gelip maçı krize soktunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
- İnsanlar bizle oynarken takımımızın mücadele edeceğini, sahada kan gövdeyi götüreceğini biliyor. Biz de oyuncularımıza bunu anlatmaya çalışıyoruz. Biz bunu yapmazsak var olmamız mümkün değil. Herkese karşı bunu yapmalıyız. Bu fikir erken oturduğu için buraya kadar gelebildik.
– Şimdi playoff’ta Fenerbahçe‘yle oynayacaksınız. Biz daha önce bu ligde güçlü takımlarla oynamamak için playoff’tan kaçan takımları gördük. Fakat Sakarya’nın sosyal medya hesaplarına bakıyorum, taraftarıyla konuşuyorum ve herkesin çok istekli olduğunu görüyorum. Siz seri hakkında neler söylemek istersiniz?
- Eğer sezonun son maçını kazanabilseydik, TOFAŞ ile eşleşecektik. Fakat TOFAŞ ile eşleşmekten ziyade bizim için ligi 8. değil, 7. sırada bitirmek önemliydi. Çünkü bir aşama daha yukarı çıkmış olacaktık. Fakat kaybettik. Özel bir maç oldu ama onlar %65 ile üçlük atarken biz %45 ile faul atamadık. Dolayısıyla Fenerbahçe ile oynayacağız. Bir kere Fenerbahçe’yle oynamak bizim için bir gurur. Geçen sene 2. ligde oynayan bir takımken, geçen sene Avrupa şampiyonu bir takım karşısına çıkmak bizim için önemli. Biz asla Fenerbahçe’yle oynamayalım, sezonumuz 3 gün daha erken bitsin diye bir düşünmedik çünkü bu Sakarya Büyükşehir Belediye’nin tarihine düşülecek bir nottur. Biz bu seriyi geçeriz ya da geçemeyiz. Bizim şansımız onların favori olması sebebiyle daha düşük olabilir ama biz oynayacağımız her maçın izlenmeye değer bir maç olacağını garanti edebiliriz. Yaptığımız hesap kitap içinde de Fenerbahçe, bizi iki kere yensin, Cuma günü tatile çıkalım diye bir şey yok. Elimizden gelenin hepsini yapacağız.
– Final Four’da hayal kırıklığı yaşayan takımların ligde daha önce kırıldıklarını gördük. Mesela Real Madrid, 2013’te ligde normal sezonu domine etse de EuroLeague’de finali kaybettikten sonra şampiyon olamamıştı. Fenerbahçe’de kaybettikten 72 saat sonra karşınıza çıkacak. Sizce bunun psikolijik etkisi olacak mı?
- Ben biraz Fenerbahçe’deki oyuncuları ve Obradovic‘i tanıyorsam, o finali kaybettikten sonra bize karşı bütün silahları, dikkatleriyle geleceklerdir. Aksini düşünemiyorum. Biz de onun için en büyük savaşa hazırlanır gibi hazırlanıyoruz.
– Sakarya’nın en özel şeylerinden biri de taraftar. Geçen sene lige çıkarken dolu tribünlere karşı oynadınız. Keza bu senede öyle. Bunun yanında deplasmanlara giden taraftarlarınızın, çok güzel mesajları oldu. Avrupa’daki mücadele eden takımlara destek pankartları açtılar, sosyal sorumluluk projelerine yardımcı oldular. Türkiye’de yerel kulüp anlayışı çok gelişmiş değil ama bunun Banvit, Karşıyaka gibi örnekleri de var. Siz, Sakarya’nın gelecek adına nasıl bir kulüp profiliyle ilerlemesini bekliyorsunuz?
- Öncelikle Sakarya’da çok hızlı gelişen bir basketbol taraftarı var. Ben geçen sene takımın başına Mart ayında geçtikten sonra sürekli dolu tribünlere oynadık. Hatta biz seyircisiz oynama cezası aldık. Bir salon insan, salonun dışındaydı destek için. Bu sene için ne olacağını açıkçası bilmiyorduk. Orada küçük bir salonu doldururken şimdi 5 bin kişilik bir salonu doldurmak kolay değil. Ki geçen sezon favori olduğunuz bir ligde oynuyordunuz, bu sene büyük soru işaretleri olan bir ligde oynuyorsunuz. Fakat ligin başından itibaren o salon doldu. Belki hınca hınç doldurmadık ama büyük bir oranda doldurmayı başardık. Bir kere bu seyirci bizim yaptığımız organizasyon ile oluşmuyor. Biz otobüslerle seyirci getirmiyoruz ya da bedava bilet dağıtmıyoruz. Kombine satıyoruz. Ki oralarda da çok profesyonelleşmemiz, aşama kaydetmemiz gerekiyor. Önümüzdeki sene o noktada daha farklı işler yapmamız gerekiyor. Bu insanlar bir organizasyon yapmadan sahaya çekmek çok önemli. Bunun yanında şehir içinde yaşadığımız için insanların bize olan ilgilerini de görüyoruz. Evet, şuanda Sakarya’daki seyirci basketbolu bilmiyor. Fakat bu çok çabuk bir şekilde aşılabilir. 2 ay önceki Sakarya taraftar profiliyle şu anki bile aynı değil. Emin olun gelecek sezon da aynı olmayacaktır. Basketbolu takımıyla birlikte yaşayan ve sahaya etki eden iki seyirci grubu var. Bir tanesi Karşıyaka, bir diğeri ise Fenerbahçe. O da bu salonla birlikte oluştu, daha önce böyle bir ortam yoktu. Umarım gelecekte de Sakarya taraftarı, o seviyede oyundan zevk alan ve takımıyla yaşayan bir grup haline dönüşür.
– Genç yerli oyunculara önem verdiğinizi biliyoruz. Sizin takımınızda olmamasına rağmen onlara destek olan sosyal medya paylaşımlarınızı da görüyoruz. Bugün de bir yazı paylaştınız. Yabancı oyunculara kriter getirilmesiyle ilgili. Bu konuda gerçekten böyle bir düşünüyorsunuz yoksa daha farklı fikirleriniz var mı?
- Sizde en başta örnek vermiştiniz. Bütçe açısından problemi olan takımlar, kendilerine güven altına almak için hücumcu, topu elinde fazla tutan ve mutlaka fazla süreler alacak olan yabancılara gidiyorlar ya bu beni rahatsız ediyor. Şimdi 2. baskı olmasın takım kurarken nelere dikkat ettiğimi anlatmayayım ama bu işten ekmek yiyen herkes için bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Şimdi sorduğunuz zaman neden altyapıdan oyuncu yetişmediği konusunda herkesin fikirleri var. Kendi üstüme düşen pencereden cevap vermem gerekirse, bana göre koçlar güvenecekleri oyuncuları alacaklar ve onları oynatacaklar. Belki inandığın, beğendiğin oyuncuya paran yetmeyebilir. O zaman onun yerine başka bir genç mi bulursunuz ya da pozisyonunu mi değiştirirsin ya da 2. veya 3. beğendiğin oyuncuya mi gidersin hiç fark etmez. Fakat koçlar bunu yapmak zorundalar. Altı tane yabancı çıkıp oynayacak, 3 tane oyuncu çıkıp onları dinlendirecek ve diğer 4 oyuncu da hiçbir şey yapmayacak zihniyeti bizim basketbolumuza yapılacak en büyük ihanettir. Benim meslektaşlarım da olsa arkadaşlarım da olsa ben bu konuda herkesi eleştiririm.
– Sene başında TÜBAD, yabancı koç sınırlaması konusunda bir çalışma yapmıştı. O konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Valla TÜBAD, çok değerli bir çalışma yaptı. Aydın Ağabey başkan olduktan sonra eğitim kurulu çok güzel bir çalışma yaptı. Sonra bizim fikirlerimizi zordular. Geçen hafta o iki çalışmayla da ilgili kendi fikirlerimizi söyledik. Aslında diğer ülkelerdeki kriterlere baktığımız zaman bizim söylediğimiz kriterler çok normal. Çünkü Avrupa’da kendi ülkelerinde çalışmaları için böyle şartlara tabi tutuyorlar. Öbür taraftan da bu şartları yerine getiremeyen ama gerçekten Türk basketboluna yardımcı olabilecek insanlar var. Bence ikisinin ortasında bir yerde durmalıyız. Biliyorsunuz geçen sene Jasikevicius, İspanya’da iş alamadı. Aynı kriterlerle de burada da iş alamazdı. Oradaki kriterlere uymayan bazı büyük koçlar var. Yani orada bence biraz ortada durmalıyız.
– Taraftarınızdan sizin için birkaç soru istedim. Onlardan bir kaçını sormak istiyorum. Takımınızdaki oyuncular arasında ileride koç olabileceğini düşündüğünüz bir isim var mı?
- Eğer planları arasında koç olmak varsa Can Korkmaz olur.
– Yine taraftar sorusu, altyapıda beğendiğiniz bir oyuncu var mı? Bunu ben bir başka soruyla birleştireyim. BGL kuruldu bu sezon. Bu proje hakkında neler düşünüyorsunuz?
- Sondan başlayayım, bence çok başarılı bir proje. Özellikle ilk senesi olması sebebiyle ben çok daha aksayan bir proje olmasını tolore edebilirdim ama benim beklentilerimin çok üstünde bir turnuva oldu. Daha çok yeni, önümüzdeki senelerde çok daha ciddi bir proje haline gelecektir. Ülker ve Banvit altyapılarında çalışırken dönemin Federasyonlarına bu tarz iki proje hazırlayıp vermiştik. O zaman bana hiçbir geri dönüş olmamıştı. Kimse yazdıklarımızın sayfasını çevirip okumamıştı. Bu yüzden federasyonu bu organizasyon için tebrik etmek borcumuz. Bu organizasyonun ben çok büyük bir destekçisiyim. Onunda dışında bize geri dönersek, 30 yıl sonra geçen sene altyapılarda Türkiye Finallerine katılmayı başardık. Altyapı seven ama iyi organize olamamış bir takımdık. Bu sene özellikle çalıştırıcı kadrosu çok gelişti. Geçen sene benim staffımda olan Mustafa Aksoy’u teknik sorumluluğa getirdik. Ve daha önce sahip olmadığımız yaş gruplarını kurduk. Bunun dışında bence yaptığımız en önemli iş, Sakarya’da kendi başına çalışan spor okullarıyla çok iyi bir iletişim kurduk ve bir çatı oluşturarak onlarla birlikte büyümeyi planlayan bir hedef koyduk kendimize. Oyuncu arama ve tarama çalışmalarımız çok ilerledi. Sakarya ve çevresinde girmediğim köy kalmadı. Onun dışında Türkiye genelinde bize yardımcı olabileceğini düşündüğümüz oyuncuları arıyoruz. Şu anda 6 tane ileride basketbolcu olmak isteyen gencimiz var. İleride bunların sayısı artabilir. Bunlara açığız ve mutlaka altyapıdan üst takıma oyuncu çıkartmak istiyoruz. Bu sene Agah, Mehmet gibi oyuncular bizle antrenman yapıyor ama şu anda bizle antrenman yapacak durumdalar, maça çıkacak durumda değiller. Fakat takıntım var, ben onları sahaya atmak istiyorum. Bakalım bu çok uzun bir süreç. Sabırlı ve planlı ilerlemek lazım.
– NBA’de Steve Kerr’ün bir açıklaması vardı; “Sadece oyuncularla ilgili ayarlamalar yapıyoruz. Yaptığımız çok büyük bir iş yok” diye. Fakat bizim konuştuğumuz konulara bakarsak, kadro kurulumu, oyuncu gelişimi, altyapı. Bu konuda staffınızdan yardım alıyorsunuz ama her şeyi yapmayı çalışıyorsunuz. Bir de bunun yanında insanlar saha içerisinde sizden saha içinde tırnak için sihirbazlık bekleniyor. Bu sizi yormuyor mu?
- Bunun sebebinin bizde ve diğer bazı Avrupa ülkelerde sporun ana kaynağının futbol olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Özellikle bu Akdeniz ülkelerinde herkes siyasetçi, herkes teknik direktör olduğu için.. Dolayısıyla basketbol yazılarına bakarsanız oyunun gelişiminden çok koç eleştirildiğini görürsünüz. Özellikle eski koçların, oyuncuların yazıları böyle olur. Kendimle alakalı ilerlersem, ben buraya geldiğim zaman işimin sadece saha içerisi olmayacağını biliyordum. Hatta bunu konuştuk. Bu işi nasıl daha ileriye götüreceğiz, nasıl yapılandıracağız diye. Projenin benim açısından en büyük önemi buydu. Onun dışında ben iş tarafıyla da alakalıyım, idari işleri seviyorum da… Evet, çok yorulduğunuz zaman oluyor ama bana zor gelmiyor. Bu iş profesyonelçe değil. Atıyorum, Almanya Ligi’nde çalışıyorsunuz, bu konuda fikir bile beyan edemezsiniz. İspanya’da farklı, Fransa’da farklı ilerliyor. Bizde o işler biraz daha geniş. Biz, genel anlam da daha fazla profesyonelleşmeye çalışıyoruz. Önümüzdeki seneyle ilgili de planlarımız var. Hem teknik hem de idare kadromuzla alakalı. Umarım bunu başarırız ve yük azalır. Ben o işleri yapmaktan, sorumluluk almaktan kaçmam ama herkesin belirli sınırlar içerisinde daha fazla sorumluluk aldığı bir organizyon mutlaka kulüp için daha faydalı olur.
– Sizin Türk basketbolunun altyapısıyla ilginiz çok fazla. 1987 jenerasyonu, 1994-1996 arasındaki jenerasyondan önceki altın jenerasyondu. Çok fazla beklentimiz vardı ama geldiğimiz noktada Ersan’ı bir kenara koyarsak, o jenerasyonun parçası olan bir çok isim, 30-31 yaşına geldiği zaman üst seviyeden uzaklaştı. Bunda herkesin suçu var. Fakat daha önemli olan şimdi bir jenerasyon daha var. Çoğunu da bu sezon saha içerisinde izledik. Peki 87’ye göre daha iyi durumda mıyız yoksa yapılması gereken şeyler var mı?
- Şimdi bu bahsettiğiniz jenerasyonların hepsi çok değerli. O beklentileri karşılayamayan, üst seviyeden düşen oyuncularla alakalı sadece bir sebep yok. Ailenin, kulüplerin, koçların, menajerlerin hepsinin payı var. Bütün hepsini kapsamam gerekirse, bizim Türk basketbolundan emek yiyen insanlar olarak, bu oyuncuları kaybetme lüksümüz yok. Oyuncu havuzumuz bu kadar geniş değil. Onun için daha önceki jenerasyonlarda yaptığımız hataları tekrarlama şansımız yok. Bir oyuncunun kalitesini belirlerken hatayı tekrarlamamasına bakarsınız. Şimdi biz 79’larda yaptığımız hatayı, 87’lilerde hatta arada 83’lülerde daha çok tekrarladığımız için o aradaki çocuklar kayboldu. Onları bir gözden geçirip, herkesin kendisine bir çeki düzen vermesi lazım. İlk basketbol topunu eline aldığı zamandan, basketbolu bıraktığı güne kadar kim varsa bu işin içinde herkesi kapsıyor. Okuldaki hocasını da okula göndermeyip sabahın 7’sinde antrenman yaptıran küçük takım koçunu da kapsıyor. Ona müsaade eden altyapı yönetimini de kapsıyor. Ona doğru basketbol eğitimini vermeyen koçunu da kapsıyor. Kendi kültürel gelişimini tamamlayamamış, aklı bir karış havadaki oyuncuyu da kapsıyor. Yine de son olarak şunu söyleyeyim, biz bu oyuncuları kaybedemeyiz. Arada kayıplar oluyorsa demek ki hata yapıyoruz. Şimdi Aydın abi ve etrafındaki güzel insanların bu konuda çalışmaları var. Bu çok önemli çünkü biz ne kadar çok bu işi yapan koça ulaşır ve kendi kültürümüzü oluşturursak o kadar az hata yaparız. Ben altyapıda çalıştığım günlerde, anayasa hazırlardım. Bu oyuncunun topu aldığı ilk günden, çıktığı son güne kadar kapsayan bir anayasa olurdu. Bizde bu yok.