Kobe Bryant’a… Elveda Süper Kahramanım

29/Oca/20 09:29 Ocak 29, 2020

Bugra Uzar

29/Oca/20 09:29

Eurohoops.net

Eurohoops ekibinden Buğra Uzar, Kobe Bryant’ı ve onun kendisi için ne anlama geldiğini anlatan bir yazı kaleme aldı.

by Buğra Uzar / buzar@eurohoops.net

Eurohoops’ta yer almaya başladığımdan bu yana yazılarımda duygularımı bir kenara koymayı başardığımı düşünüyorum. Her zaman doğru tespitler yapmamış olabilirim ancak gerçekten bunları gördüğüm için yazdım. Kısacası burayı kişisel bir blog olarak değil profesyonel bir alan olarak kullandım ki doğrusunun da bu olduğunu düşünüyorum. Ancak bu yazım daha önce yaptığım tüm işlerden farklı olacak. Ve açık ara en zoru…

Bu yazıyı yazmak için birçok kez klavye başına oturdum ancak her seferinde göz yaşlarım galip geldi. Biraz olsun sakinleştiğim her dakika aklıma farklı bir anı geldi ve canım bir kez daha fazlasıyla yandı. Tüm bunlara rağmen yazmakta ısrar etmemin istememin sebebi hem hislerimi paylaşıp biraz olsun rahatlamak, hem de bugünlerde yaşadığım her şeyi kayda geçirmek.

Ayrıca bu yazıyı yazmamın sebebi olan adam benim vazgeçtiğimi görseydi muhtemelen bana çok kızardı. Sonuçta hayatta bazen başınıza ne gelirse gelsin derin bir nefes almalı ve çıkıp o 2 serbest atışı atmalısınız. Çünkü benim kahramanım öyle yaptı. Sizlere bu yazımda Kobe Bryant’ın benim için ne anlama geldiğini anlatmaya çalışacağım. Dediğim gibi, bu yazı tamamen benim duygularımdan oluşuyor şimdiden affınıza sığınıyorum.

Beni tanıyan herkes az çok Kobe’nin ne anlama geldiğini bilir. Gerçek anlamda hayatımın her noktasına öyle ya da böyle dokunmuş birisinden bahsediyorum. Sosyal medyadaki hesaplarımın kullanıcı adlarında bile 24 var. Odamda hala posterleri asılı. Hatta Kobe figüründe kumbaram dahi var. Şu anda olduğum kişi olmamı sağlayan en önemli faktörden birisi. Tüm bunları binlerce kilometre öteden, benimle hiç konuşmadan ve hatta varlığımdan haberdar dahi olmadan bunu başardı.

*****************

Basketbolla tanışmam 2000’li yılların başlarına dayanıyor. O zamanlar henüz 8 yaşında küçük bir çocuktum. O zamanlar en büyük amacım, hafta sonu yayınlanan çizgi film kuşağını izlemekti. Ancak her zaman saati tutturamıyordum ve bazen erken, bazen de geç kalkıyordum. Erken kalktığım sabahların birinde Lakers‘ın Sixers‘la oynadığı 2001 Final Serisi’nden bir maça denk geldim. Daha önce hiç dikkat etmediğim, kurallarından haberdar olmadığım bu spor ilgimi çekti. Morlu takım, beyazlı takımı yeniyordu. O yaştaki bir çocuk olarak doğal olarak ben de kazanan tarafı tutmalıydım. İşte o maç sayesinde Lakers hayatımın orta yerine düştü. Ve tabii ki Kobe Bryant da…

Kısa süre içerisinde babama NBA Live 2001 oyununu aldırdığımı hatırlıyorum. CD’si elime gelir gelmez yaşadığım heyecan dün gibi aklımda. Lakers’ı seçerek bu kurallarını bilmediğim oyunu oynamaya başladım. Tabii ki o zamanlar kariyerinin zirvesini yaşayan Shaquille O’Neal en popüler oyuncuydu. Ben; bonus saçları, herkesin üzerine korkusuzca gitmesi ve etkileyici şutlarıyla Kobe Bryant’a ilk gördüğüm andan itibaren hayran oldum. Her sayıyı onunla atmaya çalıştım her gördüğüm yere 8 rakamını çizmeye başladım. Defterlerimin herhangi bir köşesine onun adını karaladım.

Kobe’nin hayatımdaki yeri her geçen gün artmaya devam etti. İnternetin yayılması, yaşımın da ilerlemesiyle birlikte onun hakkında bulabildiğim her şeyi okumaya ve izlemeye başladım. Onu tanıdıkça daha sevdim, sevdikçe daha çok bağlandım. Onun da dediği gibi “Tünelin sonunu görmedim. Sadece kendimi koşarken gördüm. Ben de koştum…”

Yıllar boyunca her maçını izlemeye çalıştım. Güne 05:30’da başlamak benim için bir geleneğe dönüşmüştü. Bazı zamanlar maç bitmeden okul servisine yetişmek zorunda kalırdım ki o günler benim için çekilmez olurdu. Maçın skorunu ve Kobe’nin kaç sayı attığını bilmeden geçen saatler…LakersTR forumunu bulup kayıt olduktan sonra hala devam eden dostluklar geliştirdim. Ona dair bulabildiğim her bilgiyi bitmek bilmeyen bir iştahla öğrenmeye çalıştım. Arkadaşlarımla yaptığımız her basketbol konuşmasında onun amansızca savundum. Odamın bütün duvarını posterlerle kapladım. Onları seyrederek sayısız saat geçirdim. Kobe’yle aynı takımda oynayıp ondan aldığım pasla maç kazandıran şutu attığımı hayal ederdim. Şimdi dönüp baktığımda Kobe’den pas beklemenin biraz çılgınca olduğunun farkındayım.

Kobe’nin hayatımdaki yeri arttıkça bana olan etkisi de genişlemeye başladı. Babamın evimizdeki televizyonlara NBA TV’nin geleceğini söylediği gün sevinçten uyuyamadım. Her şeyini taklit etmeye çalıştım. Yürüyüşünü, hareketlerini, şutlarını, turnikelerini, mimiklerini hatta sakız çiğneyişini bile… Her anımda ona dair bir şeyler barındırıyordum ve sanki beni izliyormuşçasına kendimi güvende hissediyordum. Tabii ki birazdan anlatacağım birkaç anım dahil yaşadığım bazı şeyler sizlere saçma veya abartı gelebilir. Ancak benim için çok büyük anlam içeren şeyler ve hayatımın sonuna kadar kalbimin en güzel yerlerinde saklayacağım.

********************************

O zamanlar NBA League Pass gibi bir opsiyon olmadığı için NBA TV’nin verdiği maçları kaçırmamaya çalışıyordum. Ancak hasta olduğum bir gün maçı izleyemeyeceğime karar verdim ve alarmımı kapattım. Ateşin etkisiyle gece birkaç kez uyandığımı, ardından tekrar uykuya daldığımı hatırlıyorum. Rüyamda Kobe’yi gördüğümü hatırlıyorum. Yaşadığım yere geldiğini ve beni dışarıya, basketbol oynamaya çağırdığını… Heyecandan uyandım diye düşünüyorum çünkü kalktığımda kalbim adeta ağzımda atıyordu. Saatin kaç olduğuna bakmadan içgüdüsel olarak televizyonu açtım. LakersRaptors maçını… İlk çeyrek başlayalı henüz birkaç dakika olmuştu. Kobe’nin 81 sayı attığı maçı bu sayede izleyebildim. Gördüklerimin etkisiyle ağzım saatlerce açık kaldı. İnanmadığım için sürekli açıp tekrar boxscore’a bakıyordum. Ama gerçekten de çıkıp 81 sayı atmıştı. Maç bittiğinde aldığım hiçbir ilacın yapamayacağı kadar iyi hissediyordum.

Bir diğeri 2010 NBA Finallerine dayanıyor. Daha net konuşmak gerekirse hayatım boyunca izlediğim en heyecanlı karşılaşma olan 7. maça. Lakers ve Celtics‘in efsanevi rekabetinin zirve yaptığı o maçla ilgili ufak bir sorun vardı. Üniversite giriş sınavlarında gireceğim matematik sınavından sadece 2 gece önceydi. Ancak böyle bir maçı kaçıramazdım. Ailemin tüm ikna çabalarına kulağımı tıkadım ve o gece daha alarm çalmadan heyecanla ayağa kalktım. O maç Kobe için şut anlamında korkunç geçti ancak ribauntlardaki hırsı ve savunmadaki isteğiyle takımını ateşlemeyi başardı. Desteklediğim takımların başarıları arasında en çok sevindiğim şampiyonluk 2010’daki şampiyonluktu. Dolayısıyla sınav öncesi yaşadığım tüm stres uçup gitmişti. Kobe bana bir kez daha çıkış yolunu göstermişti.

Beni etkileyen Kobe hikayelerini ne kadar anlatsam eksik kalır. Bu nasıl oldu bilmiyorum ama bir şekilde hayatımın her alanına onu yerleştirmeyi başardım. Bu noktadaki durumu onun çok sevdiğim bir cümlesiyle anlatmak istiyorum. Kobe, çocukluğunda İtalya’daki günlerini anlatırken dil bilmeyen siyahi bir çocuk olarak ne kadar dışlanmış hissettiğinden bahsediyordu. Bu durumdan basketbolla sıyrılmıştı. “Başıma ne gelirse gelsin her zaman topumu alabiliyordum, bisikletime atlıyordum ve basketbol oynuyordum. Basketbol benim güvenli sığınağımdı” diyerek anlatmıştı o günleri. Benim için de durum böyleydi. Başıma ne gelirse gelsin gözlerimi kapatabilir ve Kobe’nin sağladığı güven hissine sahip olabilirdim.