by James Herbert / Çeviri: Cem Doğan
Bu yazı ilk olarak 9 Nisan 2019 tarihinde CBCSports’ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
******
3… 2… 1… Smith uçtu gitti. Nowitzki yapamadı.
“Sanki ‘Hayır, hazır değilim. Hazır değilim. Hadi idmana’ der gibiydi” diyor Mavericks forveti Ryan Broekhoff.
Smith, Nowitzki’nin ısınmadığı iddiasını kabul etmiyor.
“Başlaması çok zaman aldı” diyor Smith. “Ondan daha çabuk hızlandım. Bunu fark ettiğinde arkasına baktı, ‘Allah, geliyor’ dedi. Sonra da vazgeçti. Akıllı adam.”
Şimdilerde New York Knicks‘te oynayan Smith’e göre yarış şuradan çıkmıştı: “Soyunma odasında herkese sataşıyor, herkesin kendisinin yavaş olduğunu söylemelerinden bahsediyordu. Onun yarı sahadan, rakibinin ise sahanın ucundan başlayacağı bir yarışta herkesi yeneceğine 10.000 dolara bahse gireceğini söyledi. Ben de bunu duydum. Kafama yattı ve ‘Varım’ dedim, tabii iki kez bahsi kazandım. Ama paramı daha vermedi. Yani bu yaz Dallas’ta onu muhtemelen soyup soğana çevireceğim.”
Ama herhangi bir yaz kazancından önce, sırada Nowitzki’nin kariyerini sonlandırması var. Nowitzki resmî bir açıklama yapmamış olsa da, sezon devam ederken takım sahibi Mark Cuban, CBS Sports’a “Bu durum birkaç hafta önce dank etmeye başladı” demişti. Dallas sezonun son maçını, deplasmanda San Antonio ile oynayacak.
“İnsanlar neden imzamı istiyor?”
1998 Nike Hoop Summit. Nelson ‘uzun, ince, zayıf bir Almanı su içerken’ görüyor ve onun şut kabiliyeti ile rekabetçiliğinden hoşlanıyor. Nowitzki, orada bulunmak için 2. ligdeki takımı DJK Würzburg X-Rays’in playoff maçını es geçiyor. Bunun karşılığı veriliyor.
“Hoop Summit’i onun sahneye çıkışı olarak adlandırabiliriz: Neredeyse tüm GM’lerin önünde parladı ve 30 sayının üstüne çıktı” diyor Nelson. “Ve bunu gayet gösterişli bir şekilde yaptı.”
Dallas onu, 1998 Draftı’nda –beklenmedik bir şekilde o anda seçilmemiş olan, ve listelerinin ilk üç sırasında bulunan– Paul Pierce’ın bile üstünde, 9. sırada seçmişti. Endişeli, hatta gönülsüz bir Nowitzki, Dallas’a aylar sonra, lokavtın bitimiyle geldi. O ve Phoenix Suns‘tan takasla gelen 3. yıl oyuncusu Steve Nash, tanıtıldıkları basın toplantısında, sarı saçlarıyla şakaların hedefi olmuştu. Nelson, “Beach Boys’un bazı üyelerinin kaybolduğunu düşündüm” diyordu.
Greg Buckner (Mavericks oyuncusu, 1999-2002, 2006-2007): İnsanlar, Reunion Arena’da onu yuhalamıştı. Onu seçtiği ve Tractor Traylor’ı takasladığı için Nellie’ye öfkelilerdi.
Donnie Nelson (Mavericks asistan koçu ve oyuncu tarama direktörü, 1997-2002; genel menajer, 2002, günümüz): Bataan Yürüyüşü‘nün 8. yılındaydık: O kadar zamandır playoff yapamıyorduk.
Greg Buckner: Tuhaf bir yıldı. Lokavt sezonuydu. Sezon, Ocak ayına dek başlamamıştı. Haftada bir idman yapılıyordu. Sonra bir çocuk olarak, haftada üç maça çıkmak… Bu bazen tecrübeli oyuncular için dahi zordur. Dil engeli bir de. Yüksek beklentiler. Bunlarla epey uğraştı. Kesinlikle özgüveni yoktu.
Al Whitley (Mavericks malzemecisi, 2005-2006; Mark Cuban’ın özel yardımcısı; Steve Nash’in çocukluk arkadaşı): İlk zamanlar Dirk sürekli “İnsanlar neden benden imza istiyor, el uzatıyor veya benimle fotoğraf çekinmek istiyor?” diye soruyordu. Bunu cidden anlamıyordu, ama insanlara daima zaman ayırıyordu. Onlarla bir bağ kuruyordu.
Marc Gasol (Raptors pivotu): Ondan önce kimse yoktu. O birçokları için öncü oldu. Ve bunu yaptığı için ona; kendisine önyargıyla yaklaşmadığı, ona inandığı ve bir şeyleri değiştirme fırsatı verdiği, o zamanlar kimsenin göremediği şeyi ortaya koymasına olanak tanıdığı için de Dallas’a helal olsun. Kulübü daha güvenli bir yer hâline getirdiğini düşünüyorum. Bir örnek teşkil etti. Bana göre en cesurca kısmı, Dallas’ın yaptığı. Çünkü bu hiç yapılmamıştı ve onlar yaptı. Dirk’ün her gün çalıştığını ve bu şekilde takım arkadaşlarını da etkilediğini gördüler; bu da malum, işe yaradı. Ama bu cesaret isteyen bir şey; çünkü daha önce denenmemiş, ve işe yaramazsa sizi mal gibi gösterebilir.
Donnie Nelson: ‘Cesur’ bir kelime. ‘Korkunç’ ise başka bir kelime.
Greg Buckner: Başlarda bocaladı. Luka Doncic gibi girmedi yani lige. Geldi ve zorlandı. Ona sevgi göstermeden olmayacağını biliyorlardı, başarılı olacağından emin olmak için ona arka çıkmalılardı. Çünkü mental açıdan zorlanıyordu ve oraya ait olup olmayacağından emin değildi.
Donnie Nelson: Ben ve babam (Koç Don Nelson), tüm itibarımızı, tarihimizi, ve ligde yaptığımız her şeyi bu iki genç ve kendini kanıtlamamış adamın ellerine bıraktık. Çoğu zaman, bu tip adamlar zayiat sayılırdı. Özellikle Avrupa’dan geldiyse. Yani aynı zamanda hem diriltici, hem eğlenceli, hem de ürkütücü bir süreçti.
Greg Buckner: İnsanlar buraya ilk geldiği dönemi hatırlamıyor; o bir 3 numaraydı. 4 numara veya pivot değil. Kısa forvetti. İdmanda yaptığı şeyler, yay etrafında yaptıkları ve fiziği, benim daha önce şahit olmadığım şeylerdi. “Bu çocuk bir gün Hall of Fame’e girecek” dedim. “Larry Bird ne kadar iyiydi, neler yapardı bilmiyorum, ama bu çocuğun onun kadar iyi olmamasına imkan yok.” Millet de bana “Hea, tabii. Kafayı Yemişsin” çekiyordu.
Nick Van Exel (Mavericks guardı, 2001-2003): Sadece bir çaylak olduğunu biliyordum. Kim olduğunu bilmiyordum. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. İyi bir maç geçirmiş miydi bilmiyordum, ama sahada gördüğüm şey beni etkilemişti. Ben ve Antonio McDyess, hatta Chauncey Billups, “S*ktir, bu çocuk iyi oyuncu olacak” demiştik. Soyunma odasında konuşmuştuk bunu. Sonra hiç unutmuyorum, maçın ardından dışarı çıktım, ona denk geldim. Birilerinin geldiğini duymuştum, arkamı döndüğümde oradaydı, bekledim. 5-10 metre ilerdeydi, geldi. “Adamım, iyi bir oyuncu olacaksın. Devam et. Bu işleri çözeceksin, iyi bir oyuncu hâline geleceksin.” Orada böyle ufak bir konuşma geçmişti, sonra ben Dallas’a takas edildiğimde, bana ilk söyledikleri bu oldu. “Bana söylediklerini hatırlıyor musun?” dedi. Ben de “Herhalde. O sözleri hatırlıyorum, çünkü özel bir oyuncu olacağını biliyordum” diye cevapladım.
“Biraz daha fazla ‘Kafanı Keseceğim'”
Nowitzki, kariyerine Don Nelson gibi bir isimle başladığı için şanslıydı — onu klasik bir uzun olarak görmeyen, ileri görüşlü bir hoca. Tabii Nash ve Finley ile oynamanın da yardımı oldu. Nowitzki’nin yetenekleri ve iş ahlakı gün gibi ortadaydı, şutlarındaki o yumuşaklık da herkesin dikkatini çekiyordu. Yine de Mavericks‘in tartışılmaz lideri olması için zamana ihtiyacı vardı ve bunun ne kadar net olacağı hakkında tartışmalar vardı.
Mark Cuban (Mavericks kulüp sahibi, 2000-günümüz): Ne kadar iyi olacağını bilmiyordum. Hiçbir fikrim yok.
Greg Buckner: Çaylak sezonundan sonra biz bütün gençleri aldılar, Yaz Ligi’ne götürdüler. O sene Utah ve Los Angeles’ta düzenlenmişti. Oralarda şov yapmıştı. Tam manasıyla bir şov. Beni bile skorer yapmıştı ki, ben kendi hayatımı kurtarmak adına bile sayı atamayan bir adamdım. Oradaki en iyi genç oyuncuydu. Açık ara. Oradaki 2-3 haftalık zaman diliminde bunları yaptıktan sonra, sezon onun için daha rahat geçmişti. Özgüvenini kazanmıştı.
Adrian Griffin (Mavericks oyuncusu, 2001-2003; 2005-2006): İkinci sezonunda ben Celtics‘teydim, onlara karşı oynuyorduk ve onu hiç duymamıştım. Adam değiştik, ona geçtim, GÜM! Üçlüğü yolladı. “Tesadüftür herhalde, bu kez şanslıydı” dedim. Maçın devamında, bir geçiş hücumunda onda kaldım, GÜM! Rick Pitino’dan zılgıtı yedim. Sayıp sövüyordu, ağzına geleni söyledi. “Toparlan ve şu adamı savun!” O gün ilk kez Dirk Nowitzki’yi tanımıştım ve o günden itibaren de bir hayranıydım.
Donnie Nelson: Dirk’ün yalnızca fiziksel ve mental açıdan olgunlaşmaya ihtiyacı vardı; bence ilk günlerinde Michael Finley, Steve, Holger, babam ve tüm Dallas halkı onun iyi hissetmesini sağladı.
Adrian Griffin: Onun zihinsel açıdan dönüşümüne şahit oldum diyebilirim. Oradaki ilk dönemimden hatırladığım, maç sonlarında, ne zaman sayıya ihtiyacımız olsa, Finley, Nash ve Nowitzki’den üçünün de topu başkasına bırakmayı sorun etmemesiydi. İkinci dönemde ise aynı durumda Dirk “Verin şu a…a kodumun topunu” tavrındaydı. Fark buydu.
Greg Buckner: Dirk açık bir şekilde ilgiyi kendinde toplamak istemiyordu. Asla “Olay bende, evet” diyen adamlardan olmadı. Ama Dirk takımın lideri olacağını her zaman biliyordu. İkinci sezonun ardından bunun kendi gösterisi olduğunu hep biliyordu. Nash’in, Finley’nin ya da Van Exel’in değil. Dirk’ün şovu. Üçüncü sezondan itibaren esas adam oydu. Ve bunu taşıyabildi. Hepimiz farkındayız. Hepimiz liderin kim olduğunu biliyorduk.
Calvin Booth (Mavericks pivotu, 2000-2001; 2004-2005): O ‘Büyük Üçlü’nün dengeli bir üçlü olduğunu söyleyebilirim. Bence üçü de kazanmamız açısından aynı öneme sahipti. Dirk ve Finley genelde en skorerler olurdu. Steve tabii, doğru şutları bulmamız için herkese yardımcı olurdu. Ben takıma sezon ortasında katılmıştım, o zamanlar oyununu oturtmaya başlamıştı ve daha çok büyük performans ortaya koyuyordu. Sezon sonunda All-Nba üçüncü takımına seçildi.
Mark Cuban: Nash ve Fin ile birlikte durmadan çalışırdı. Onu teşvik ederlerdi. Kazanmaya başlamıştık ve takımın en iyi oyuncusu olduğunun farkındaydı. Konuştuklarına bakarsanız, en iyi oyuncu ve lider olarak büyümekle bir sorunu olmadığını bilirdiniz.
Al Whitley: Steve ayrıldığında, ikisi için de bizim için olduğu kadar zordu; bu aslında Dirk’ün kariyeri için yardımcı oldu ve bir nevi Steve ayrılmadan önce tam olarak rahat edemediği liderlik rolüne itti.
Nick Van Exel: Büyük üçlü bozulup da tek başına kaldığında, onun ne kadar iyi olduğunu, ne kadar iyi olabileceğini ve bir üst seviyeye çıkabileceğini görmeye başladık. Onunla ilgili güzel olan şey, saha dışında son derece sakin olması, ama parkeye çıkınca içindeki ateşi ortaya çıkarması. Sahadayken biraz daha vahşi. Biraz daha fazla “Kafanızı keseceğim” tarzında.
Adrian Griffin: Her zaman sakin ve dingindi, bilhassa ikinci sezonunda. Özgüven budur. Jordan ya da Kobe gibiydi. Asla kaybetmeyecek ya da bir maçtan çıkmayacak gibi bir hava. 20 sayı gerideyiz, ne olmuş? Dirk bizde. Böyle hissediyorsun. Daima bir şans var. Geliyor, arka arkaya üçlükleri yolluyor; geri dönüyorsun ve herkes de canlanıyor. Bu etkiye sahip. Oyunu değiştirebilen birisi. Birkaç pozisyonda topu ona veriyorsunuz, o da sihrini gösteriyor.
“Ona Siyah Alman derdim”
2006 Playoffları’nda, Miami Heat‘e Finaller’de kaybetmelerinden haftalar önce Nowitzki, serbest atış çizgisindeyken içinden şarkı söyleyerek rahatladığını açıklamıştı. Favori şarkısı, Nowitzki 10 yaşındayken Almanya’da liste başı olan David Hassellhoff’un ‘Looking for Freedom’uydu. Bununla birlikte, Nowitzki’nin heybesinde daha fazlası var.
Nowitzki’nin antrenörü ve mentörü Holger Geschwindner, ondan basketbolu dans gibi görmesini istiyordu. 2014 çıkışlı Kusursuz Şut isimli belgeselin unutulmaz anlarından birinde Geschwindner’in eski takım arkadaşı Ernst Butler’ın, bir antrenman esnasında, bir grup Alman oyuncu ritimli bir şekilde hareketler dener ve dripling yaparken saksafon çaldığı görülüyor. Butler ve saksofonu ön planda, arkada bir potanın asılı olduğu duvar — harika bir kare.
Geschwindner, 2001 Playoffları’nda Terry Porter’ın ön dişlerinden birini kırmasının ardından, Nowitzki’ye Noel hediyesi olarak kendi saksafonunu hediye etmişti; yaz boyu onu çalmaya uğraşmış ama başarısız olmuştu. Tıpkı 2007 Playoff ilk turunda, Mavericks’in sekizinci sıradan gelen Warriors‘a elenmesinden sonra bu ikilinin kafayı toparlamak için Avustralya’ya yaptıkları gezinin Outback kısmında Sydney Operası’nda Beethoven’ın 4. ve 7. senfonilerini izlemesi gibi.
20 yıldır Dirk Nowitzki’yi tanıyan herkes, onun kendisini bir rapçi olarak düşündüğünün farkındaydı.
Greg Buckner: Gary Trent onu kanatları altına almıştı ve ona rap dinletiyordu. Yani o zamanlar Dirk, dünyadaki en büyük rap dinleyicisiydi. Bütün şarkılardan alıntı yapıp dururdu.
Nick Van Exel: Bu konuda tam bir manyaktı. Şarkılar söyleyip dururdu. Rap şarkıları söylerdi. Ona ‘Siyah Alman’ diyordum.
Justin Anderson (Dallas Mavericks oyuncusu, 2015-2017): Lige ilk geldiğinde hep siyahlarla takıldığını söyleyebiliriz; ben de ona sordum, bütün o argo kullanımlar falan. Hep böyle şeyler söylüyordu çünkü. Gary Trent o dönemki abilerindendi, o yüzden o da “Bütün …lar benimleydi dostum” tavrındaydı. Bunlar çok komik şeylerdi.
Greg Buckner: Nash malum, Kanadalı, bambaşka bir çevreden geliyor. Michael Finley, Chicagolu. Gary Trent, Orta Amerika’dan. Ben Güney Kentucky’denim. Cedric Ceballos vardı, Los Angeles’tan. O etrafta söylenenleri emen bir sünger; ve bunların sonucunda ortaya bir canavar çıktı, çünkü o her milletten insandan kaptıklarıyla size karşılık verebilirdi. Bu durum onun hayatın farklı gerçeklikleri içinde harika bir şakacı olmasını sağladı.
Seth Curry (Dallas Mavericks oyuncusu 2016-günümüz): Adam Alman. Artık böyle bir aksanı falan yok, ama kültürle belli bir teması var. Müzikten anlar, filmleri bilir, mizah anlayışına hakim. Bir şeyi Dirk söylüyorsa, her zaman daha komik gelir.
Adrian Griffin: İnsanların muhtemelen, Dirk ve Steve’in bazen gitarlarını da yanlarında getirdiğini bilmiyor. Bir şeyler çalarlardı, birbirlerine parçalar öğretirlerdi. Sonra ne yaptılar, bilmiyorum. Belki devam edip biraz zorladılarsa, Van Halen seviyesine gelmiş olabilirler. İlk yıllarda epey uğraşıyorlardı ama.
Greg Buckner: Hep beraber takılırdık. Hepimiz Cedric Ceballos’un evine gider, orada kart ve domino oynardık. Dirk o zamanlar gitar çalardı. Komik olan, gitarlarını deplasmanlara da getirir ve oralarda çalışırlardı.
Al Whitley: Gitar, saksafon, başka enstrümanlar; mentörü Holger, onun daima basketbol harici şeyler öğrenmesini sağlamıştı. Kariyerini ilerletmek ve en iyi seviyeye gelmek için, basketbol haricinde konularda da zihnini genişletmen gerekir. Müzikal açıdan Holger, enstrümanları öğrenmeniz için size yardımcı olur. Bence hepsi bu şekilde ortaya çıktı.
Adrian Griffin: Öğreniyordu. Onu sahneye çıkartamazdınız belki o zamanlar ama, 10.000 saat sınırını geçmiştir diyorlar.
Nick Van Exel: Sanırım ilk deplasman turumuzdu, baktım telefonum çalıyor. “Kim ulan bu?” dedim. Belki ön masadaki biridir, ya da birisi mesaj bırakıyordur diye düşündüm. Baktım, Dirk gitar eşliğinde bir şarkı söylediği bir video çekip yollamış. Ama sanırım onun ‘Hoşgeldin’ deme yolu buydu.
Al Whitley: Sürekli şarkılar söyleyip şakalar yapardı. Bazen milletin moralini yükseltmek için Almanca rap bile yapardı. Söylediği şarkıların yarısı, eğer rap değilse, takımdaki oyuncular, genellikle de tanımadığı genç oyuncular hakkında olurdu. Mesela şarkı, bilindik rock gruplarından, Dirk’ün sevdiği Rolling Stones’tan falan olurdu ve gençler hiçbir şey anlamazdı.
Ian Mahinmi (Mavericks pivotu, 2010-2012): Onu şarkı söylerken ve rap yaparken görürdünüz. Ve bunu önemli maçlar öncesinde yapardı.
Chandler Parsons (Mavericks oyuncusu, 2014-2016): Teniste inanılmazdı. Servisleri profesyonel düzeydeydi. Tabii artık o çevikliği ve ayak hızı azaldı, ama servisleri acayip. Ama şarkıcılığı, dans yeteneği, alakası bile yok. Berbat. O bir Hall of Fame üyesi basketbolcu; şarkı veya dans için bu geçerli değil.
Dennis Smith Jr (Dallas Mavericks guardı, 2017-2019): Korkunç. Özgüven tavan, ama ses tonu berbat.
Nick Van Exel: “Allahtan basketbolu seçmişsin, yoksa bu aç kalırdı herhalde” şeklinde düşünüyordum.
Mark Cuban: Dirk basketbolu seçtiği için Mick Jagger’ın şanslı olduğunu söyleyebilirim.
“Nasıl adam geçiyor bu?”
Mavs ona ‘Flamingo’ diyor. Siz muhtemelen ‘Dirk’ diyorsunuz. Skyhook eğer Kareem Abdul-Jabbar için neyse, tek ayak üstünde atılmış fade away de onun için öyle. “Bu birçok rakibi korkutan bir şut, çünkü ne zaman geleceğini bilmiyorsunuz ve engellemenin hiçbir şekilde mümkünü yok” diyor Kevin Durant.
Nowitzki rakip koçların canını sıkıyor, çünkü normal kuralları ona uygulayamıyorsunuz. El üstü orta mesafe şutlar konusunda bir ustaydı, hele de savunma izin veriyormuş gibi görünen pozisyonlarda. Basit bir pick-and-pop oyunu kabuslara yol açabiliyor.
DeAndre Jordan (Dallas Mavericks pivotu, 2018-2019): Adam tam bir canavar. İçeri girip kolayca sayı bulabilir. Onu tam olarak bloklayamazsınız, çünkü geri çekiliyor ve şutu yüksekten gidiyor, atarken de dizlerini yukarı çekiyor. Ben genç bir oyuncuyken ona karşı oynadığımda onu iyi savunmayı, onu bloklamayı, onu oyundan uzaklaştırmayı çok isterdim. Genelde işe yaramazdı.
Marc Gasol: Sağ elli bir oyuncu, topu yukardan yolluyor, yüksekten; o yüzden yakından savunmalısınız. Eğer sağdan alırsanız –ki nadiren yapar, ama gene de buna saygı duymalısınız– önünü kesersiniz, ama bu kez de ufak bir spin hareketiyle tek ayaklı fade away’i yollar. Bu atışa gidemezsin. Her şey o ölümcül silaha karşı yapılıyor.
Antawn Jamison (Mavericks forveti, 2003-2004): Ona karşı en iyi savunmanın, onu savunmada yormak, ona karşı sayı atmak olduğunu hissetmiştim.
Mike Procopio (Mavericks oyuncu gelişim direktörü, 2013-günümüz): Yazın yapılmış sahte instagram çalışmaları görüyorsunuz, topu yedi kere yere vurup sonra alışveriş sepeti üstünden şut atmak gibi. Bazıları sanki devre arası yarışmaları gibi 40 metreren şut sallıyor. Onda bu yok. O yalnızca basit şutlar atıyor. Sahada öldürücü noktalarını biliyor, nereye gitmesi gerektiğini biliyor ve oralara gidiyor.
Yogi Ferrell (Mavericks guardı, 2016-2018): Onun hiç bacak arasından topu geçirdiğini veya arkasından atıp dripling yaptığını görmedim. Belki crossover bile.
Jae Crowder (Mavericks forveti, 2012-2014): Onun dışarı çıktığı pick-and-roll’leri nasıl savunacaksınız? Eğer karşısına çıkarsanız, çok iri ve şutu rahatça gönderecek kadar uzun. Adam değişirseniz, kendisinden kısa oyuncunun üstünden etrafı görüyor. Harekete geçtiğinde onu durdurmak zor. Ateşini söndürmek çok zor. Bu çok açık.
Vince Carter (Mavericks oyuncusu, 2011-2014): Ona bakınca sahadaki en yavaş kişiyi görürsünüz, ama yine de karşısında duramazsınız. Kim olduğunu ve nasıl verimli olabileceğini biliyor. Size söyleyeyim, günündeyken, onu serbest atış çizgisi civarına yerleştirdiğiniz sürece hesaba katılması gereken bir güçtü; o akıllı bir oyuncu. Defansa nasıl zorluk çıkaracağını bilirdi. Ona bakıp “Bu nasıl adam geçiyor?” derdiniz. Ama onun şutörlüğüne saygı duymalısınız. Nasıl sayı bulacağını biliyor. 31.000 sayı ortada.
Elton Brand (Mavericks pivotu, 2012-2013): Carlos Boozer’a karşı oynadığımız bir maçı hatırlıyorum, Boozer sola doğru gitmek istiyordu. Dirk’e “Onu sağa doğru zorla, sağa doğru” diye bağırıyordum. Boozer sola gitti, sayıyı buldu. Sonra yine. Çok sinirim bozulmuştu. “Hay s*keyim! Sağa yolla şunu!” Ardından Dirk iki tane kritik üçlükle maçı aldı. Gidip özür diledim: “Sen bir dahakine savunmayı boşver, sorun yok.”
Mike Procopio: O sadece bir bitirici değil, sizin için sadece 35 sayı atacak birisi değil. Akıllı bir oyuncu, pas verebiliyor. Vaktiyle –yavaşlamadan önce– sahayı kat eder ve arkadaşlarından da pas alırdı. Bunu bilmenizi istemeyecektir ama, o fade away’i icat etmesinin sebebi, bir gün The Garden’da Bill Russell’ın onun şutunu bloklamasıydı. Şutu onu aşmalıydı.
Ian Mahinmi: Şimdilerde Durant’ı görüyorsunuz, Porzingis vs. 2.10 civarı veya daha uzun oyuncuların hepsi Dirk’ü izledi. Hepsi Dirk’ün şutlarını, üçlüklerini, sahada ortaya koyduklarını gördü. Dirk bu. Ondan önce bunları yapan yoktu. Zaman geçtikçe basketbol muhabbeti yaparken –özellikle de gençlerle– Dirk’ün ismi geçtiğinde burun kıvırıyorlar. Hayır dostum. Hayır. Dirk böyleydi. Onu görmediniz. Gidin araştırın. İzleyin. Harika bir adam.
“Kariyerinin zirvesi”
Nelson’ın açısından Nowitzki’nin oyunu “suç mahalline döndüğünde” farklı bir seviyeye ulaştı. Yani 2011’deki final serisinde, yeniden Heat‘le oynadıklarında. Oraları hiç görmemiş olan veteran oyuncularla etrafı çevrili olan Nowitzki; LeBron James, Dwyane Wade ve Chris Bosh’ı gölgede bıraktı. O zamanki Mavs guardı Jason Terry, şampiyonluk yüzüğü için ona ne kadar borçlu olduğunu dile getiremeyeceğini söylüyordu; onunla birlikte zirveye ulaşmayı ‘olağanüstü’ olarak niteliyordu.
“Şehir halkı Dirk’ü ve Dirk ile ilişkilerini çok değerli görüyor” diyor Dallas koçu Rick Carlisle. “Bu ilişki tamamen doğru şeylere dayanıyordu. 2011’de şampiyonluk olarak gerçekleşen o nihai ânı sağlamak için tekil biz vizyona dayanıyordu.”
Carlisle, Nowitzki’nin ‘inanılmaz sadakat duygusu ve diğerkamlığı’ndan ve onun serbest oyuncuyken Tyson Chandler’ın gelmesi adına feragat ettiği paradan söz etti. Chandler olmadan yüzük gelmezdi, şampiyonluk geçidi yapılmazdı ve Nowitzki’nin, kutlamalar için gidilen, Mark Cuban’ın dört saatte 110.000 dolar harcadığı mekanda Ian Mahinmi’nin gözlüğüyle çektirdiği inanılmaz fotoğraflar da olmazdı.
Donnie Nelson: Dirk o zaman sadece soyunma odasındakileri değil, Dallas’ta yaşayan insanları da hayal kırıklığına uğrattığını hissetti; aynı zamanda tüm dünyadaki insanları da. Yani daha önce hiç taşımadığı bir yükü taşıyordu.
Al Whitley: Hayal kırıklığı ve tahribat. Çok defalar sabahın körüne kadar soyunma odasında oturmuşuzdur. Ve hâlâ onun canını acıttığını biliyorum. Ama geri dönüp bakarsanız, zirveye ulaşmak için tepeleri ve vadileri aşmanız gerektiğini görürsünüz. O zaman mümkün olan en ağır darbeyi yemiş gibi hissediyorduk, ama nihayetinde bence 2011’deki başarıya ulaşmak için bunları yaşamamız gerekiyordu. Ertesi gün güneş doğdu — ve onu izledik.
Rick Carlisle (Mavericks koçu, 2008-günümüz): Tek umursadığı şey kazanmak. Onu 11 yıldır tanıyorum ve tek mesele bu. Ben görevi aldığımda 30’una girmek üzereydi ve 2006’da şampiyonluk ellerinden kayıp gitmişti. Çok üzücüydü.
Donnie Nelson: Birisi kalbinizi yerinden sökmüş gibi.
Rick Carlisle: Tek amacı buydu. Ve bu amaç yalnızca kendisi için değildi. Dallas şehri içindi aynı zamanda. Ve bu çokça, buradaki taraftarlar ve Mark Cuban’a karşı hissettikleriyle ilgiliydi. Tek odaklandığı buydu.
Donnie Nelson: “Avrupa mentalitesinde biriyle şampiyonluk kazanamazsınız, onlar oyunu anlamıyorlar, savunma yapmıyorlar, bu tip bir lideri kimse takip etmez” türü şeyler duyuyorsunuz. Şöyleymiş, böyleymiş… Her şey geliyor kulağınıza. Ve tökezlediğinizde, bu tip şeyler, gerçek olsun ya da olmasın, insanların kafasına doğru olarak yerleşiyor. Ve oraya ulaştığınızda, zirveye bayrağı dikmek üzereyken, kupa omuzlarımızda yükselecekken, tüm o olumsuz yorumları hatırlıyorsunuz.
Jason Terry (Mavericks guardı, 2004-2012): Dirk ve benim aramızda özel bir ilişki var. Anlamanız gerek; ben Dallas’a takaslanıp, Steve Nash de oradan ayrıldığında, ikisi en iyi arkadaşlardı. Beraber oynamışlardı, belli bir kimyaya sahiptiler, bir ilişkileri vardı. Ben Nash’in yerine getirildiğimde insanlar otomatik olarak böyle bir ilişkinin gelişeceğini düşündü. Ama bu ilişkinin doğal olarak gelişmesine izin vermemiz gerekti ve ilişkimizin gelişmesi ve ilerlemesi için bu aşamalardan geçmek zorunda kaldık: Denemeler, problemler, güçlükler, Playoff’ta kaybetmek, bu tip şeyler. Stockton-Malone ikilisi haricinde, NBA tarihindeki en iyi ikili olduğumuzu söyleyebilirim.
Rick Carlisle: 2011 Finalleri’ndeki 6. maçın sonunda onun teslim olduğu duygu miktarı şaşırtıcıydı. Sahadan ayrılmak zorunda kaldı, soyunma odasına dönüp kendini toparlamaya çalıştı. Gözleri dolmuştu. Eğer tribünlerdeki Holger Geschwindner’i görseniz, onun da aynı durumda olduğunu görürdünüz. Kariyerlerinin en büyük başarısına ulaşmışlardı ve bu bir daha tekrarlanmayacak, muazzam bir andı.
Al Whitley: Bütün o çalışmalar, bunu yapmak için dökülen kan, ter ve gözyaşı, hayatımın en güzel anlarını görmek içindi.
Donnie Nelson: Olan bitene inanmam iki haftayı buldu: “Hayatım, bu bir rüyaydı değil mi? Kupayı hakikaten kazandık ha?” O da “Tabii ki, geçidi hatırlamıyor musun?” diyordu.
Ian Mahinmi: O gözlükler reçeteli değildi. Çakma gözlükler. Bir moda ürünü, neyse işte. Kazandıktan sonra o “Hadi oğlum, şunu bir ver de takalım” demişti. Onları benden alıp taktığını hatırlıyorum. Bu tip ufak şeyler, o zaman genç bir oyuncu olarak kendimi özel hissettiriyordu. Dirk işte. Böyle bir adam. O gözlükleri takarak beni çok kez eğlendirmiştir. Neredeyse her gün. Ve işte Finaller; kazandık ve o gözlükleri taktı. Daha iyisi olamaz.
“Hemen QuizUp’a girerdik”
“Sizi işletir” diyor Dallas Mavericks çaylağı Jalen Brunson. “Ama aynı zamanda, şaka da kaldırır.”
Mavericks’e yeni gelen oyuncular her zaman Nowitzki’nin çenesine aşina olmayabiliyor; o zaman ise kaçınılmaz olarak kendilerini bir saldırı altında bulurlar.
Cuban’ın favori lafı “Mutlu Yıllar”, “Ne şebek ama” ve ölümsüz “O bir burger”.
Bu konuda kimse Dirk ile Mike Procopio kadar uyumlu değil. Procopio, sadece Nowitzki’yi işletmek amacıyla bir video düzenlemek için 1.5 saatini harcayan bir adam.
“Kusursuz Atış yerine, Kusursuz Topal demiştik” diyor. “Ve bu tamamen onun sahadaki sakarlıkları, yere düşmeleri, bir hareketi yemesi falan üzerine. Bunu oyuncular ve ekibin bulunduğu ortak gruba attım. Hiç de alınmadı. Gülüyordu.”
Görüşmemizden sonraki gün Procopio bana “Bunu kesecektim ama bu yaşlı g*t benimle yine dalga geçti” şeklinde bir mesaj attı. Onun hakkında söyleyeceği dört şey daha vardı:
— Öyle yaşlı ki, kalsiyum depolarının da ayrı kalsiyum deposu var.
— Bazen emeklilik için sabırsızlandığını söylüyor. Ben de ona rakamlara göre 2014 yılında emekli olduğunu söylüyorum.
— National Geographic, kimin en çok hareketsiz olduğu konusunda bir sıralama yapıyor: Titanik mi, Stonehenge mi, o mu. Onu dördüncü sıraya koymuşlar.
— Her gün bacaklarına geç kaldıklarını söylüyorum. Jim Valvano’nun dediği gibi: Hayatta kal ve ilerle.
Wesley Matthews (Mavericks oyuncusu, 2015-2019): Yaşlandığı malum, ama o hâlâ eskisi gibi iyi bir trash-talk ustası.
Zaza Pachulia (Mavericks pivotu, 2015-2016): Onu sosyal medyadan takip ediyorum. Öncelikle, onun sosyal medyaya adım atması biraz geç oldu, çünkü o herşeyde çok yavaş. Birkaç tane tweetini gördüm, takım arkadaşlarına şebeklik yapıyordu; bu adamın mizah duygusu olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama takım arkadaşı olana dek bunu o kadar bilmiyordum. Adam durmuyor. Hani, hiçbir şekilde.
Greg Buckner: “Naber, hadi çalışmaya?” Herkese bunu der. Ne zaman size bunu derse, anlayın ki Dirk oralarda, siz onun takım arkadaşlarından birisiniz, onunla iyi zaman geçiriyorsunuz, onun kanatları altındasınız, makara yapıyorsunuz, şovun tadını çıkarıyorsunuz ve onu işini yaparken izliyorsunuz. Biz ilk geldiğimizde ‘Burger’ olayı zirvedeydi. Neredeyse saygısızcaydı. Birisi size ‘Burger’ dediğinde, bu iyi bir şey değildir. Olumsuz bir şeydir. Burger size şaka yapmakla ilgili değil, sizin bir bok olmadığınızı söyleyen bir şeydir.
Jae Crowder: Size ‘Burger’ diyorsa, onun seviyesinde değilsiniz demektir.
Dennis Smith Jr.: Eğer birisi kötü oynuyorsa veya kötüyse, ona ‘Burger’ der.
Elton Brand: Size ‘Burger’ der. Onu idmanda savunmaya çalışyordum ve “Çok ufak! E.B. çok ufak!” diyordu. Çünkü malum, ben ondan az daha kısayım. Tamamen trash talk. Sevdiğinden yapıyor tabii.
Greg Buckner: Savunmada tam bir ‘Burger’.
Mike Procopio: Ne zaman oyundan alınsa, kıyafetime bakar ve ne giydiysem yerin dibine geçirir; ben de 1929 ekonomik krizi sonuçlarından bahseder gibi ona kibarca defansif artı-eksi rakamlarını okurum.
Ian Mahinmi: Diyelim ki maçta kötü bir şut attım. Ertesi gün idmanda bana bakıp aynı şutu atacaktır. Ama aşırı abartarak.
Mike Procopio: O ve Doncic tam birer şaklaban. Birbirleriyle uğraşıp duruyorlar. Dirk onun kilosuyla dalga geçiyor, İngilizcesiyle alay ediyor. Luka da onun yaşına laf ediyor. Bu harika, çünkü ikisi gerek yaş, gerek büyüdükleri yer açısından farklı kişiler, ama ikisi de aynı seviyede rekabetçi. Demek istediğim, inanılmaz rekabetçiler. Ama çok komikler de. Onların etrafta olması çok güzel. Takım arkadaşları onları seviyor. Onları izlemek muhteşem. 82 maçın hepsini kaybetseniz de, onlar etraftayken eğlenirsiniz.
Ian Mahinmi: Dirk en alakasız zamanda bir espri yapıp, ortamı yumuşatacaktır. Lideriniz böyle şakacı, kendisiyle eğlenebilen bir adam olunca, “Tamam, bu adam da bir insan, benden farkı yok” diyorsunuz.
Mike Procopio: Şu aralar deli gibi oynadığımız oyun QuizUp. Çünkü bütün gece birbirimize laf atıp duruyoruz. Tüm gece oynuyoruz. Mavericks tarihi bölümünü açıyoruz, veya All-Star tarihi ya da 90’lar müzikleri. Ve ne zaman birimiz kazansa, hemen ekran görüntüsü alıp, sonra da saçma bir şey söyleyip diğerine yolluyoruz. Bir maçtan sonra ayaklarını Titanik’i batıran buza yakın bir şeyin bulunduğu kovaya sokmuşken, tüm vücudu dökülüyorken, otobüste mesaj atıp beni bir oyuna davet edeceğini biliyorum. 78-79 gibi bir skor vardı en son, kafa kafaya gidiyorduk ama ben biraz formsuzum. Çünkü kulüp tarihinde kapışıyorduk. A….a kodumun adamı, cevapların yarısı zaten onunla ilgili. Onun kariyerinde ne kadar hücum ribaundu aldığını nereden bileyim anasını satayım? Ben sanıyorum ki lider Eric Montross.
Nick Van Exel: Hâlâ oynamaya çalışıyor; ben onunla 2002, 2003 gibi oynadım, o zaman da bençin arkasında ona sallıyordum. Dallas’taki son maçımdayım. Faul çizgisindeydi. Şöyle dedim: “Dirk, geri gelip buraya oturabilirsin dostum. S*ktir et gitsin” dedim. Bana bakıp gülmeye başladı.
Mike Procopio: Şu andaki skorumuz 106-80. Bir süre orada kaldım ama, sonra Dirty’nin eklemleri ve bacakları gibi serbest düşüşe geçtim.
“Sanırsın ki takımın 15. oyuncusu”
Eğer gerçekten bir NBA oyuncusunu tanımak isterseniz, takım çalışanlarına nasıl davrandığına bakın. Bu sezon öncesinde uzun zaman takımın malzemeciliğini yapan Whitley, Nowitzki’nin “onun statüsündeki bir insanın sahip olabileceği en büyük kalbe” sahip olduğunu söylüyor. “Hiç egosu yok” diye de ekliyor. Hiç yeni tişört, ayakkabı veya çorap istemediğini söylüyor.
Takım arkadaşlarına sorun, size onunla oynamanın nasıl büyük bir onur olduğunu söyleyeceklerdir. Mavericks pivotu Dwight Powell onlardan biri; kendisi Dallas halkına yardım etmek ve hayatları değiştirmek konusunda Nowitzki’den ilham aldığını söylüyor. Eski Dallas guardı Darren Collison da Nowitzki’nin kalabalık bir havaalanı girişine doğru ağır ağır ilerleyip kimseyi atlamadan imza dağıtmasını unutamadığını söylüyor. Whitley’ye göre zaman içinde birçok oyuncu, sahadaki yoğunluğu yüzünden “onun hiç böyle biri olduğunu ummadıklarını” söylemişler.
40 yaşınıza dek oynamanın garipliklerinden biri, çocukken sizi destekleyen kişilerle sahayı paylaşmak. “Bende forması vardı” diyor Joe Ingles. “Tek formam da oydu.” O ve Nowitzki sahada bir tartışma yaşadığında kendisini kötü hissettiğini söylüyor:” Çünkü onu gerçekten severim.”
Justin Anderson: 2K oynarken aldığım takım, odamın duvarındaki poster, anneme alsın diye yalvardığım forma… Hepsinin sebebi oydu. Lige adım atarken Mavericks tarafından seçilmiş olmam, açıkça inanılmaz bir andı. Onu soyunma odasında ilk gördüğüm ânı, ilk kez sahada bulduğum ânı iyi hatırlıyorum.
Chandler Parsons: Deplasmandayken yemeğe sürekli birlikte gittiğimiz bir grup vardı. Mavericks’te oynadığım zaman çıktığım kız Almandı, bu yüzden hep Dirk’ün evine gider, orada takılır, tenis falan oynardık. Bunun gibi ufak şeyleri bu oyunun en iyilerinden biriyle birlikte yapmayı hayal edemezdim. Hayat çok ilginç. O adamı örnek alarak başlıyorsun, şimdiyse yakın arkadaşlarından biri olarak görüyorsun. Basketbol sayesinde rol model olarak aldığım birinin hayatıma girmesi çılgınca.
Ryan Broekhoff: Basketbola başladığımda “Dirk gibi olmak istiyorum” diyordum. Arka bahçede atarken veya arkadaşlarınızla oynarken tek ayakla fade away atarsınız. İsabetli olmaz belki ama, sizin “Dirk!” diye bağırmanıza engel olmaz.
Doug McDermott (Mavericks oyuncusu, 2018): Üniversitedeyken ona özenerek fade away atmaya başlamıştım. Onu Finaller’de LeBron’a karşı oynarken izlemiştim. O zamanlar çok post-up oynardım, bunu oyunuma eklemek benim için mühimdi.
Ryan Broekhoff: Bazı röportajlarda vardı. Buna dikkat etmesi farklı bir mesele. Ona gidip de “Büyük hayranınım” falan demedim. Ben ilk geldiğimde “Aha, Dirk yürüyor” falan tepkisi vermiştim. Şimdiyse “Dirk, n’aber? Nasıl gidiyor?” şeklinde. Onu bir insan olarak tanıyorum ve o gayet mütevazı, komik, sıcak bir karakter; bu onu yalnızca bir idol değil, bir takım arkadaşı ve sonra da arkadaş olarak görmemi kolaylaştırdı.
Doug McDermott: Ortalıkta fanboy gibi dolanmak istemem. Onun nasıl büyük bir hayranı olduğumu bilmiyor.
Elton Brand: Bu çok rahatlatıcı, çünkü diğer süperyıldızlar hakkında bir sürü hikaye duyuyorsunuz, sonra da Mavericks‘e geldiğinizde onun evine ‘ilk takım yemeği’ne gidiyorsunuz. Eşi yemekleri hazırlıyor. Herhangi bir takım arkadaşınızmış gibi. Davranışlarına bakınca, onun bir Hall of Fame üyesi değil de, takımdaki 15. oyuncusu olduğunu sanırsınız.
Dennis Smith Jr.: Hayatının bu kısmına girmene izin verecek, kim olduğunu bilmene izin verecek. Bana evine gitmemi ve çocuklarına bakmamı bile söyledi. Bunu çaylak sezonumda söyledi.
Al Whitley: Aklı sürekli ekipte ve onlarla basketbol haricinde dışarda takılıp eğlenmek peşinde olan bir süperstar. En yakın arkadaşlarından bazıları Mavs ekibinden. Biz onunla birlikte büyüdük.
Rick Carlisle: Çok ilgiye muhtaç birisi değil. Öyle bir adam değil. Alıcıdan çok bir verici. Ve gerçekten dikkatli olmalısın, çünkü bu nitelikler, ayrıcalıklı kabul edilmesi kolay birine işaret ediyor. Ona saygım çok büyük ve hem bir kişi hem de bir oyuncu olarak ne kadar özel olduğuna dair anlayışım, bu kişiyi ayrıcalıklı olarak görmeyi reddettiğim için çok yüksek.
Adrian Griffin: Dirk Nowitzki, Dirk Nowitzki olmaktan oldukça memnun. Herhangi bir karakterin içine girmesi gerekmiş gibi hissetmiyor. Assolist olması gerekiyor gibi veya medyaya belirli bir imaj sunması gerek gibi hissetmiyor. Dirk olmakla sorunu yok ve onu özel yapan şey bu. İdmana gelirken üstünde tişört ve kot olur. Sahada bir katil. Saha dışında ise kibar bir dev. Başka bir Dirk Nowitzki bulabilir misiniz bilmiyorum.
“Abi sen 38 yaşındasın, yarın yürüyebilecek misin?”
Mavericks koçuyken, Avery Johnson takım için ceza uygulamasına gitmişti. Calvin Booth bunun “Yarın tatil, eğer biri gelirse, ceza alır” tarzı bir şey olduğunu söylüyor. Johnson bunu tüm takıma söylemişti, ama mesaj aslında tatil yapmaya niyeti olmayan Nowitzki içindi.
Bu, onun rutine aşırı bağlılığının sorun teşkil ettiği anlamına gelmiyor. “Kimse Dirk Nowitzki’den daha iyi bir örnek olamaz” diyor Nelson, oyununun Geschwindner’in kanatları altında gösterdiği gelişimden saygıyla bahsederek. Bu ikili her yaz ‘alet çantası’ dedikleri şeye yeni eklemeler yapmak istiyordu ve Nelson, Nowitzki’nin kariyerinin başlarında ribaund konusunda gösterdiği gelişme hakkında hâlâ gizemli konuşuyor.
“Dirk hepimizin evladı gibi, ama bilhassa Holger, birçok açıdan, onun yükselişini sağladı” diyor Nelson. “Tam anlamıyla çocukluktan beri onu çalıştırmış, ona hayatı öğretmeye çalışmıştı. Onun menajeri, mentörü olmuş, onu motive etmiş, onun her şeyi olmuştu. Holger’in repertuarı ve becerisi bence Dirk ile mükemmel biçimde eşleşiyordu. İki gezegenin aynı hizaya geldiği muazzam yer-zaman rastlantılarından birisiydi.”
Nowitzki, Mavericks’i sırtladı; ama bağırıp çağırarak liderlik yapmak onun stili değildi. “Bana ipin ucunu gösterdi, ama bunu bana söylemeden yaptı”diyor Justin Anderson. Anderson, onunla şut idmanı yaparak ve onu izleyerek gelişim gösterdiğini söyleyen birçok eski Mavs oyuncusundan birisi. Nowitzki ne zaman soğuk su için küvete gitse, o da takip ediyordu. Nowitzki’nin tedaviden önce yemek yediğini fark edince, o da öyle yapmaya başlamıştı.
“Bana oyunla ilgili çok şey öğretti; bedenine dikkat etmekten, ne kadar su içilmesi gerektiğine kadar” diyor Anderson. “Demek istediğim, tonlarca su içiyor. Onu ne zaman görsem, elinde kocaman bir şişe su oluyor.”
Elton Brand: Antrenörü Holger’i görürdüm, Almanya’dan gelirdi. Ben akşamları şut çalışması yaparken onları görürdüm: Onlar her gece ve gündüz oradaydı, şut stili üstünde çalışırlardı, tüm sahayı squat yaparak geçerdi, yüksek şutlar denerdi.
Ian Mahinmi: Holger’den benimle çalışmasını istedim, böylece görebildim. Onunla bir süre çalıştım ve cidden zorlandım. Böyle böyle konuda ustalaştığın bir noktaya geliyorsun, neden bu adamın Hall of Famer olduğunu anlıyorsun.
Elton Brand: Onun squat yapmasını ve hiç topa dokunmadan çalışmasını izlemek etkileyiciydi. Ayı gibi sürünmesi falan.
DeAndre Jordan: Bazıları çok alışılmadık hareketler; ama eğer sizin için işe yarıyorsa, yarıyordur. Bunu da zaten 21 sezon oynamasından anlıyoruz. Hepimiz ondan örnek almalıyız.
Seth Curry: Rutinle ilgili bir şey. Her gün ne yaptığınla ilgili. Eğer bir şeyi her gün yapıyorsan, o konuda ustalaşırsın, senin için neyin işe yaradığını çözersin. Bugün bile Kevin Durant ve Stephen Curry gibi oyuncuların Dirk ve Holger’den gördükleri şeyleri uyguladıklarını görürsünüz. O kesinlikle insanların şut çalışma biçimini değiştirdi.
Donnie Nelson: Dirk ve Holger’a yaz boyunca çalışması için ihtiyaçları olan şeyleri verirdik ve sezon bittiğinde neredeyse hemen Würzburg’a gidip oradaki salonda çalışmaya başlarlardı. Ve kamp zamanı geldiğinde üstünde çalıştığı şeyi yalnızca öğrenmez, onda ustalaşırdı da.
Jason Terry: Dirk’ün çalışmasını izlemek, kendi yöntemleriyle bir şeylere hazırlanmasını izlemek beni daha iyi bir profesyonel ve daha iyi bir oyuncu haline getirdi. Çoğu akşam ben sahanın bir ucunda olurdum, o da diğer ucunda oyunu üstünde çalışırdı. Oradan onun çalışmasını izleyip ne yaptığına ve ne kadar verimli yaptığına dikkat ederdim. Sadece bu rutini uygulamam sonucunda bugüne kadar gelebildim ve 19 yıllık bir kariyerim oldu. Eğer Dirk Nowitzki’nin takım arkadaşı olmasam, her gün onun büyüklüğüne şahit olmasam, Dallas’ta geçirdiğim süre boyunca soyunma odasında onun yanında oturmasam, bu kadar uzun zaman oynayamazdım.
Donnie Nelson: Burada bulunduğum yıllar boyunca, ondan daha fazla çalışan birini görmedim. Bazen bir çaylak gelir, “Ben de Dirk gibi her gün buraya geleceğim, sıkı çalışacağım” falan der. Kesin öyledir. En fazla bir hafta sürer.
Harrison Barnes (Mavericks forveti, 2016-2019): Bu konuda hep size sataşırdı. “Sıkı çalıştığını duydum” derdi. Ben de “Yani, evet. Eğer salona gideceksen haberim olsun” diye cevaplardım. 2 saatlik idmanın ardından salonda 1.5 saat geçirirdi. “Abi sen 38 yaşındasın, yarın yürüyebilecek misin?” derdim.
Ian Mahinmi: Hani parmaklarının üstünde şınav çekersin — Dirk bunu yaptığını gördüğüm ilk kişiydi. Bir gün dalmış ona bakıyordum, beni görünce “Ne bakıyorsun oğlum?” Hadi gel sen de” dedi. O gün başladım buna.
Chandler Parsons: Bu sezonki serbest atış yüzdeme bakıyorum, yüzde 90 ile atmışım. Onun bana öğrettiği nefes tekniğini kullandım. Serbest atışlarda her zaman nefes verirdim. O ise atmadan önce nefes alır, sonra bir nevi nefesini tutar — bunu çok değişik bulmuştum. Çoğu oyuncu orada nefes verir; Dirk dedi ki, böyle yaparsan tüm vücudun hareketlenir. Bu, onunla oynamasam kesinlikle öğrenemeyeceğim, ama şimdi önemini kavrayıp hâlâ kullandığım ufak ama faydalı bir bilgi.
Mike Procopio: İşine yarayan şeyleri asla terk etmez. Spor psikoloğumuz Don Kalkstein’la konuştum, şöyle diyor: “20 yıldır bunu yapıyor. Aynı şey.” Holger’le aynı idman. Aynı şakalar. Her şey aynı. Bir Twilight Zone bölümü gibi; herkes ölmüşken o gelmeye devam ediyor, aynı şeyleri yapıyor, her gün cansız mankenlerle konuşuyormuş gibi. Gerçekten bütün ekibin yerine cansız mankenleri koysan, yine aynı şeyleri söyleyip yürümeye devam edermiş gibi geliyor.
“Farklı bir kumaştan”
“Onu böyle görmek zor” diyordu Dallas guardı J.J. Barea, geçen ay. Brooklyn Nets‘e farklı kaybettikleri maçta 2/13 şut isabetiyle oynarken ilk 9 denemesini kaçırmış ve 7 üçlük denemesinin hepsinde de başarısız olmuştu. Diğer Mavs oyuncuları Dirk’e pas vermediğinde Barclays Center’daki taraftarlar tarafından yuhalanıyordu. Barea, Dirk’ün rekabeti ne kadar çok sevdiğini biliyor. Etrafındaki herkes, yenilgilerin ve kötü performansların 21 yıl geçse de onu hâlâ ne kadar etkilediğini biliyor.
Bu sezonun onu ne kadar zorladığını bilmek için uzun süredir takım arkadaşı olmaya gerek yok. Medyaya yaz boyunca bilek sakatlığı tedavisiyle uğraştıktan sonra onu Aralık ayı ortasına kadar sahalardan uzak tutan süreç hakkında konuşmuştu. Son birkaç yılda vücudunun artık istediği şeyleri yapamamasının yarattığı moral bozukluğu hakkında dürüst olmuştu, tıpkı 2006 Finalleri’nin yarattığı hayal kırıklığı gibi.
Nowitzki asla ‘yenilmez’ gibi davranmadı. Başarısızlığı kabullendi, övgüleri geri yolladı ve soruları cevapladı. Cuban’a göre oyuncuların buradan çıkaracağı dersler var: “Mütevazı, açık ve yaralanabilir olmak birer güç göstergesi.”
Al Whitley: Yazın çok çalıştı ve kendisini gerçekten iyi hissediyordu. Bu aksiliği izlemesi zordu. Onun yaşında ve konumundayken çok az insanın bunu aşıp oynamaya devam edebileceğini ve her gün savaşabileceğini düşünüyorum. Pes edip “Ben bırakıyorum, işe yaramayacak” demek çok kolay olurdu. Ama onun yerine tedavi, rehabilitasyon ve ne olup bittiğini anlama ve gerekeni yapma adına salona ilk gelen o olurdu çünkü geri dönüp oynamayı çok istiyordu.
Mike Procopio: Aklında çok şey vardı. Canı yanıyordu. Eğer geçtiğimiz yıllarda buza yatırım yaptıysanız değeri epey artmıştır, çünkü piyasa bizim tekelimizdeydi. Adam zor zamanlardan geçti, ama onun yanında olup ona şakalar yapmak ve güldürmek çok güzeldi.
Greg Buckner: O ‘Bay Maverick’. Dallas Mavericks‘in mirası tamamen Dirk’ün üstüne. Ve biraz da Mark Cuban — yanlış anlaşılmasın. Ama miras Dirk’ün. Bunun kendi eseri olduğunu biliyor. Bebeğinizi kimseye vermezsiniz. Mavericks onun bebeğiymiş gibi hissediyor, bu yüzden uğraşıyor — yapabildiği sürece de uğraşacak.