Tanıklar Anlatıyor: Dirk Nowitzki’nin Hikayesi

10/Nis/20 08:27 Nisan 10, 2020

Semih Tuna

10/Nis/20 08:27

Eurohoops.net
Νοβίτσκι

Yakın çevresi, takım arkadaşları, koçları ve birçok kişinin ağzından: Dirk Nowitzki’nin hikayesi…

by James Herbert / Çeviri: Cem Doğan

Bu yazı ilk olarak 9 Nisan 2019 tarihinde CBCSports’ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

******

 Ocak ayında bir idman öncesinde Dirk Nowitzki, Dennis Smith Jr. ile yarışmak için sıraya girdi. 40 yaşındaki oyuncu yarı sahadan başlayacaktı, diğeri ise sahanın en başından.

3… 2… 1… Smith uçtu gitti. Nowitzki yapamadı.

“Sanki ‘Hayır, hazır değilim. Hazır değilim. Hadi idmana’ der gibiydi” diyor Mavericks forveti Ryan Broekhoff.

Smith, Nowitzki’nin ısınmadığı iddiasını kabul etmiyor.

“Başlaması çok zaman aldı” diyor Smith. “Ondan daha çabuk hızlandım. Bunu fark ettiğinde arkasına baktı, ‘Allah, geliyor’ dedi. Sonra da vazgeçti. Akıllı adam.”

Şimdilerde New York Knicks‘te oynayan Smith’e göre yarış şuradan çıkmıştı: “Soyunma odasında herkese sataşıyor, herkesin kendisinin yavaş olduğunu söylemelerinden bahsediyordu. Onun yarı sahadan, rakibinin ise sahanın ucundan başlayacağı bir yarışta herkesi yeneceğine 10.000 dolara bahse gireceğini söyledi. Ben de bunu duydum. Kafama yattı ve ‘Varım’ dedim, tabii iki kez bahsi kazandım. Ama paramı daha vermedi. Yani bu yaz Dallas’ta onu muhtemelen soyup soğana çevireceğim.”

Ama herhangi bir yaz kazancından önce, sırada Nowitzki’nin kariyerini sonlandırması var. Nowitzki resmî bir açıklama yapmamış olsa da, sezon devam ederken takım sahibi Mark Cuban, CBS Sports’a “Bu durum birkaç hafta önce dank etmeye başladı” demişti. Dallas sezonun son maçını, deplasmanda San Antonio ile oynayacak.

“İnsanlar neden imzamı istiyor?”

1998 Nike Hoop Summit. Nelson ‘uzun, ince, zayıf bir Almanı su içerken’ görüyor ve onun şut kabiliyeti ile rekabetçiliğinden hoşlanıyor. Nowitzki, orada bulunmak için 2. ligdeki takımı DJK Würzburg X-Rays’in playoff maçını es geçiyor. Bunun karşılığı veriliyor.

“Hoop Summit’i onun sahneye çıkışı olarak adlandırabiliriz: Neredeyse tüm GM’lerin önünde parladı ve 30 sayının üstüne çıktı” diyor Nelson. “Ve bunu gayet gösterişli bir şekilde yaptı.” 

Dallas onu, 1998 Draftı’nda –beklenmedik bir şekilde o anda seçilmemiş olan, ve listelerinin ilk üç sırasında bulunan– Paul Pierce’ın bile üstünde, 9. sırada seçmişti. Endişeli, hatta gönülsüz bir Nowitzki, Dallas’a aylar sonra, lokavtın bitimiyle geldi. O ve Phoenix Suns‘tan takasla gelen 3. yıl oyuncusu Steve Nash, tanıtıldıkları basın toplantısında, sarı saçlarıyla şakaların hedefi olmuştu. Nelson, “Beach Boys’un bazı üyelerinin kaybolduğunu düşündüm” diyordu.

Greg Buckner (Mavericks oyuncusu, 1999-2002, 2006-2007): İnsanlar, Reunion Arena’da onu yuhalamıştı. Onu seçtiği ve Tractor Traylor’ı takasladığı için Nellie’ye öfkelilerdi.

Donnie Nelson (Mavericks asistan koçu ve oyuncu tarama direktörü, 1997-2002; genel menajer, 2002, günümüz): Bataan Yürüyüşü‘nün 8. yılındaydık: O kadar zamandır playoff yapamıyorduk.

Greg Buckner: Tuhaf bir yıldı. Lokavt sezonuydu. Sezon, Ocak ayına dek başlamamıştı. Haftada bir idman yapılıyordu. Sonra bir çocuk olarak, haftada üç maça çıkmak… Bu bazen tecrübeli oyuncular için dahi zordur. Dil engeli bir de. Yüksek beklentiler. Bunlarla epey uğraştı. Kesinlikle özgüveni yoktu.

Al Whitley (Mavericks malzemecisi, 2005-2006; Mark Cuban’ın özel yardımcısı; Steve Nash’in çocukluk arkadaşı): İlk zamanlar Dirk sürekli “İnsanlar neden benden imza istiyor, el uzatıyor veya benimle fotoğraf çekinmek istiyor?” diye soruyordu. Bunu cidden anlamıyordu, ama insanlara daima zaman ayırıyordu. Onlarla bir bağ kuruyordu.

Marc Gasol (Raptors pivotu): Ondan önce kimse yoktu. O birçokları için öncü oldu. Ve bunu yaptığı için ona; kendisine önyargıyla yaklaşmadığı, ona inandığı ve bir şeyleri değiştirme fırsatı verdiği, o zamanlar kimsenin göremediği şeyi ortaya koymasına olanak tanıdığı için de Dallas’a helal olsun. Kulübü daha güvenli bir yer hâline getirdiğini düşünüyorum. Bir örnek teşkil etti. Bana göre en cesurca kısmı, Dallas’ın yaptığı. Çünkü bu hiç yapılmamıştı ve onlar yaptı. Dirk’ün her gün çalıştığını ve bu şekilde takım arkadaşlarını da etkilediğini gördüler; bu da malum, işe yaradı. Ama bu cesaret isteyen bir şey; çünkü daha önce denenmemiş, ve işe yaramazsa sizi mal gibi gösterebilir.

Donnie Nelson: ‘Cesur’ bir kelime. ‘Korkunç’ ise başka bir kelime.

Greg Buckner: Başlarda bocaladı. Luka Doncic gibi girmedi yani lige. Geldi ve zorlandı. Ona sevgi göstermeden olmayacağını biliyorlardı, başarılı olacağından emin olmak için ona arka çıkmalılardı. Çünkü mental açıdan zorlanıyordu ve oraya ait olup olmayacağından emin değildi.

Donnie Nelson: Ben ve babam (Koç Don Nelson), tüm itibarımızı, tarihimizi, ve ligde yaptığımız her şeyi bu iki genç ve kendini kanıtlamamış adamın ellerine bıraktık. Çoğu zaman, bu tip adamlar zayiat sayılırdı. Özellikle Avrupa’dan geldiyse. Yani aynı zamanda hem diriltici, hem eğlenceli, hem de ürkütücü bir süreçti.

Greg Buckner: İnsanlar buraya ilk geldiği dönemi hatırlamıyor; o bir 3 numaraydı. 4 numara veya pivot değil. Kısa forvetti. İdmanda yaptığı şeyler, yay etrafında yaptıkları ve fiziği, benim daha önce şahit olmadığım şeylerdi. “Bu çocuk bir gün Hall of Fame’e girecek” dedim. “Larry Bird ne kadar iyiydi, neler yapardı bilmiyorum, ama bu çocuğun onun kadar iyi olmamasına imkan yok.” Millet de bana “Hea, tabii. Kafayı Yemişsin” çekiyordu.

Nick Van Exel (Mavericks guardı, 2001-2003): Sadece bir çaylak olduğunu biliyordum. Kim olduğunu bilmiyordum. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. İyi bir maç geçirmiş miydi bilmiyordum, ama sahada gördüğüm şey beni etkilemişti. Ben ve Antonio McDyess, hatta Chauncey Billups, “S*ktir, bu çocuk iyi oyuncu olacak” demiştik. Soyunma odasında konuşmuştuk bunu. Sonra hiç unutmuyorum, maçın ardından dışarı çıktım, ona denk geldim. Birilerinin geldiğini duymuştum, arkamı döndüğümde oradaydı, bekledim. 5-10 metre ilerdeydi, geldi. “Adamım, iyi bir oyuncu olacaksın. Devam et. Bu işleri çözeceksin, iyi bir oyuncu hâline geleceksin.” Orada böyle ufak bir konuşma geçmişti, sonra ben Dallas’a takas edildiğimde, bana ilk söyledikleri bu oldu. “Bana söylediklerini hatırlıyor musun?” dedi. Ben de “Herhalde. O sözleri hatırlıyorum, çünkü özel bir oyuncu olacağını biliyordum” diye cevapladım.

“Biraz daha fazla ‘Kafanı Keseceğim'”

Nowitzki, kariyerine Don Nelson gibi bir isimle başladığı için şanslıydı — onu klasik bir uzun olarak görmeyen, ileri görüşlü bir hoca. Tabii Nash ve Finley ile oynamanın da yardımı oldu. Nowitzki’nin yetenekleri ve iş ahlakı gün gibi ortadaydı, şutlarındaki o yumuşaklık da herkesin dikkatini çekiyordu. Yine de Mavericks‘in tartışılmaz lideri olması için zamana ihtiyacı vardı ve bunun ne kadar net olacağı hakkında tartışmalar vardı. 

Mark Cuban (Mavericks kulüp sahibi, 2000-günümüz): Ne kadar iyi olacağını bilmiyordum. Hiçbir fikrim yok.

Greg Buckner: Çaylak sezonundan sonra biz bütün gençleri aldılar, Yaz Ligi’ne götürdüler. O sene Utah ve Los Angeles’ta düzenlenmişti. Oralarda şov yapmıştı. Tam manasıyla bir şov. Beni bile skorer yapmıştı ki, ben kendi hayatımı kurtarmak adına bile sayı atamayan bir adamdım. Oradaki en iyi genç oyuncuydu. Açık ara. Oradaki 2-3 haftalık zaman diliminde bunları yaptıktan sonra, sezon onun için daha rahat geçmişti. Özgüvenini kazanmıştı.

Adrian Griffin (Mavericks oyuncusu, 2001-2003; 2005-2006): İkinci sezonunda ben Celtics‘teydim, onlara karşı oynuyorduk ve onu hiç duymamıştım. Adam değiştik, ona geçtim, GÜM! Üçlüğü yolladı. “Tesadüftür herhalde, bu kez şanslıydı” dedim. Maçın devamında, bir geçiş hücumunda onda kaldım, GÜM! Rick Pitino’dan zılgıtı yedim. Sayıp sövüyordu, ağzına geleni söyledi. “Toparlan ve şu adamı savun!” O gün ilk kez Dirk Nowitzki’yi tanımıştım ve o günden itibaren de bir hayranıydım.

Donnie Nelson: Dirk’ün yalnızca fiziksel ve mental açıdan olgunlaşmaya ihtiyacı vardı; bence ilk günlerinde Michael Finley, Steve, Holger, babam ve tüm Dallas halkı onun iyi hissetmesini sağladı.

Adrian Griffin: Onun zihinsel açıdan dönüşümüne şahit oldum diyebilirim. Oradaki ilk dönemimden hatırladığım, maç sonlarında, ne zaman sayıya ihtiyacımız olsa, Finley, Nash ve Nowitzki’den üçünün de topu başkasına bırakmayı sorun etmemesiydi. İkinci dönemde ise aynı durumda Dirk “Verin şu a…a kodumun topunu” tavrındaydı. Fark buydu.

Greg Buckner: Dirk açık bir şekilde ilgiyi kendinde toplamak istemiyordu. Asla “Olay bende, evet” diyen adamlardan olmadı. Ama Dirk takımın lideri olacağını her zaman biliyordu. İkinci sezonun ardından bunun kendi gösterisi olduğunu hep biliyordu. Nash’in, Finley’nin ya da Van Exel’in değil. Dirk’ün şovu. Üçüncü sezondan itibaren esas adam oydu. Ve bunu taşıyabildi. Hepimiz farkındayız. Hepimiz liderin kim olduğunu biliyorduk.

Calvin Booth (Mavericks pivotu, 2000-2001; 2004-2005): O ‘Büyük Üçlü’nün dengeli bir üçlü olduğunu söyleyebilirim. Bence üçü de kazanmamız açısından aynı öneme sahipti. Dirk ve Finley genelde en skorerler olurdu. Steve tabii, doğru şutları bulmamız için herkese yardımcı olurdu. Ben takıma sezon ortasında katılmıştım, o zamanlar oyununu oturtmaya başlamıştı ve daha çok büyük performans ortaya koyuyordu. Sezon sonunda All-Nba üçüncü takımına seçildi.

Mark Cuban: Nash ve Fin ile birlikte durmadan çalışırdı. Onu teşvik ederlerdi. Kazanmaya başlamıştık ve takımın en iyi oyuncusu olduğunun farkındaydı. Konuştuklarına bakarsanız, en iyi oyuncu ve lider olarak büyümekle bir sorunu olmadığını bilirdiniz.

Al Whitley: Steve ayrıldığında, ikisi için de bizim için olduğu kadar zordu; bu aslında Dirk’ün kariyeri için yardımcı oldu ve bir nevi Steve ayrılmadan önce tam olarak rahat edemediği liderlik rolüne itti.

Nick Van Exel: Büyük üçlü bozulup da tek başına kaldığında, onun ne kadar iyi olduğunu, ne kadar iyi olabileceğini ve bir üst seviyeye çıkabileceğini görmeye başladık. Onunla ilgili güzel olan şey, saha dışında son derece sakin olması, ama parkeye çıkınca içindeki ateşi ortaya çıkarması. Sahadayken biraz daha vahşi. Biraz daha fazla “Kafanızı keseceğim” tarzında.

Adrian Griffin: Her zaman sakin ve dingindi, bilhassa ikinci sezonunda. Özgüven budur. Jordan ya da Kobe gibiydi. Asla kaybetmeyecek ya da bir maçtan çıkmayacak gibi bir hava. 20 sayı gerideyiz, ne olmuş? Dirk bizde. Böyle hissediyorsun. Daima bir şans var. Geliyor, arka arkaya üçlükleri yolluyor; geri dönüyorsun ve herkes de canlanıyor. Bu etkiye sahip. Oyunu değiştirebilen birisi. Birkaç pozisyonda topu ona veriyorsunuz, o da sihrini gösteriyor.

“Ona Siyah Alman derdim”

2006 Playoffları’nda, Miami Heat‘e Finaller’de kaybetmelerinden haftalar önce Nowitzki, serbest atış çizgisindeyken içinden şarkı söyleyerek rahatladığını açıklamıştı. Favori şarkısı, Nowitzki 10 yaşındayken Almanya’da liste başı olan David Hassellhoff’un ‘Looking for Freedom’uydu. Bununla birlikte, Nowitzki’nin heybesinde daha fazlası var.

Nowitzki’nin antrenörü ve mentörü Holger Geschwindner, ondan basketbolu dans gibi görmesini istiyordu. 2014 çıkışlı Kusursuz Şut isimli belgeselin unutulmaz anlarından birinde Geschwindner’in eski takım arkadaşı Ernst Butler’ın, bir antrenman esnasında, bir grup Alman oyuncu ritimli bir şekilde hareketler dener ve dripling yaparken saksafon çaldığı görülüyor. Butler ve saksofonu ön planda, arkada bir potanın asılı olduğu duvar — harika bir kare.

Geschwindner, 2001 Playoffları’nda Terry Porter’ın ön dişlerinden birini kırmasının ardından, Nowitzki’ye Noel hediyesi olarak kendi saksafonunu hediye etmişti; yaz boyu onu çalmaya uğraşmış ama başarısız olmuştu. Tıpkı 2007 Playoff ilk turunda, Mavericks’in sekizinci sıradan gelen Warriors‘a elenmesinden sonra bu ikilinin kafayı toparlamak için Avustralya’ya yaptıkları gezinin Outback kısmında Sydney Operası’nda Beethoven’ın 4. ve 7. senfonilerini izlemesi gibi.

20 yıldır Dirk Nowitzki’yi tanıyan herkes, onun kendisini bir rapçi olarak düşündüğünün farkındaydı.

Greg Buckner: Gary Trent onu kanatları altına almıştı ve ona rap dinletiyordu. Yani o zamanlar Dirk, dünyadaki en büyük rap dinleyicisiydi. Bütün şarkılardan alıntı yapıp dururdu.

Nick Van Exel: Bu konuda tam bir manyaktı. Şarkılar söyleyip dururdu. Rap şarkıları söylerdi. Ona ‘Siyah Alman’ diyordum.

Justin Anderson (Dallas Mavericks oyuncusu, 2015-2017): Lige ilk geldiğinde hep siyahlarla takıldığını söyleyebiliriz; ben de ona sordum, bütün o argo kullanımlar falan. Hep böyle şeyler söylüyordu çünkü. Gary Trent o dönemki abilerindendi, o yüzden o da “Bütün …lar benimleydi dostum” tavrındaydı. Bunlar çok komik şeylerdi.

Greg Buckner: Nash malum, Kanadalı, bambaşka bir çevreden geliyor. Michael Finley, Chicagolu. Gary Trent, Orta Amerika’dan. Ben Güney Kentucky’denim. Cedric Ceballos vardı, Los Angeles’tan. O etrafta söylenenleri emen bir sünger; ve bunların sonucunda ortaya bir canavar çıktı, çünkü o her milletten insandan kaptıklarıyla size karşılık verebilirdi. Bu durum onun hayatın farklı gerçeklikleri içinde harika bir şakacı olmasını sağladı.

Seth Curry (Dallas Mavericks oyuncusu 2016-günümüz): Adam Alman. Artık böyle bir aksanı falan yok, ama kültürle belli bir teması var. Müzikten anlar, filmleri bilir, mizah anlayışına hakim. Bir şeyi Dirk söylüyorsa, her zaman daha komik gelir.

Adrian Griffin: İnsanların muhtemelen, Dirk ve Steve’in bazen gitarlarını da yanlarında getirdiğini bilmiyor. Bir şeyler çalarlardı, birbirlerine parçalar öğretirlerdi. Sonra ne yaptılar, bilmiyorum. Belki devam edip biraz zorladılarsa, Van Halen seviyesine gelmiş olabilirler. İlk yıllarda epey uğraşıyorlardı ama.

Greg Buckner: Hep beraber takılırdık. Hepimiz Cedric Ceballos’un evine gider, orada kart ve domino oynardık. Dirk o zamanlar gitar çalardı. Komik olan, gitarlarını deplasmanlara da getirir ve oralarda çalışırlardı.

Al Whitley: Gitar, saksafon, başka enstrümanlar; mentörü Holger, onun daima basketbol harici şeyler öğrenmesini sağlamıştı. Kariyerini ilerletmek ve en iyi seviyeye gelmek için, basketbol haricinde konularda da zihnini genişletmen gerekir. Müzikal açıdan Holger, enstrümanları öğrenmeniz için size yardımcı olur. Bence hepsi bu şekilde ortaya çıktı.

Adrian Griffin: Öğreniyordu. Onu sahneye çıkartamazdınız belki o zamanlar ama, 10.000 saat sınırını geçmiştir diyorlar.

Nick Van Exel: Sanırım ilk deplasman turumuzdu, baktım telefonum çalıyor. “Kim ulan bu?” dedim. Belki ön masadaki biridir, ya da birisi mesaj bırakıyordur diye düşündüm. Baktım, Dirk gitar eşliğinde bir şarkı söylediği bir video çekip yollamış. Ama sanırım onun ‘Hoşgeldin’ deme yolu buydu.

Al Whitley: Sürekli şarkılar söyleyip şakalar yapardı. Bazen milletin moralini yükseltmek için Almanca rap bile yapardı. Söylediği şarkıların yarısı, eğer rap değilse, takımdaki oyuncular, genellikle de tanımadığı genç oyuncular hakkında olurdu. Mesela şarkı, bilindik rock gruplarından, Dirk’ün sevdiği Rolling Stones’tan falan olurdu ve gençler hiçbir şey anlamazdı.

Ian Mahinmi (Mavericks pivotu, 2010-2012): Onu şarkı söylerken ve rap yaparken görürdünüz. Ve bunu önemli maçlar öncesinde yapardı.

Chandler Parsons (Mavericks oyuncusu, 2014-2016): Teniste inanılmazdı. Servisleri profesyonel düzeydeydi. Tabii artık o çevikliği ve ayak hızı azaldı, ama servisleri acayip. Ama şarkıcılığı, dans yeteneği, alakası bile yok. Berbat. O bir Hall of Fame üyesi basketbolcu; şarkı veya dans için bu geçerli değil.

Dennis Smith Jr (Dallas Mavericks guardı, 2017-2019): Korkunç. Özgüven tavan, ama ses tonu berbat.

Nick Van Exel: “Allahtan basketbolu seçmişsin, yoksa bu aç kalırdı herhalde” şeklinde düşünüyordum.

Mark Cuban: Dirk basketbolu seçtiği için Mick Jagger’ın şanslı olduğunu söyleyebilirim.

dirk_doncic

“Nasıl adam geçiyor bu?”

Mavs ona ‘Flamingo’ diyor. Siz muhtemelen ‘Dirk’ diyorsunuz. Skyhook eğer Kareem Abdul-Jabbar için neyse, tek ayak üstünde atılmış fade away de onun için öyle. “Bu birçok rakibi korkutan bir şut, çünkü ne zaman geleceğini bilmiyorsunuz ve engellemenin hiçbir şekilde mümkünü yok” diyor Kevin Durant. 

Nowitzki rakip koçların canını sıkıyor, çünkü normal kuralları ona uygulayamıyorsunuz. El üstü orta mesafe şutlar konusunda bir ustaydı, hele de savunma izin veriyormuş gibi görünen pozisyonlarda. Basit bir pick-and-pop oyunu kabuslara yol açabiliyor. 

DeAndre Jordan (Dallas Mavericks pivotu, 2018-2019): Adam tam bir canavar. İçeri girip kolayca sayı bulabilir. Onu tam olarak bloklayamazsınız, çünkü geri çekiliyor ve şutu yüksekten gidiyor, atarken de dizlerini yukarı çekiyor. Ben genç bir oyuncuyken ona karşı oynadığımda onu iyi savunmayı, onu bloklamayı, onu oyundan uzaklaştırmayı çok isterdim. Genelde işe yaramazdı.

Marc Gasol: Sağ elli bir oyuncu, topu yukardan yolluyor, yüksekten; o yüzden yakından savunmalısınız. Eğer sağdan alırsanız –ki nadiren yapar, ama gene de buna saygı duymalısınız– önünü kesersiniz, ama bu kez de ufak bir spin hareketiyle tek ayaklı fade away’i yollar. Bu atışa gidemezsin. Her şey o ölümcül silaha karşı yapılıyor.

Antawn Jamison (Mavericks forveti, 2003-2004): Ona karşı en iyi savunmanın, onu savunmada yormak, ona karşı sayı atmak olduğunu hissetmiştim.

Mike Procopio (Mavericks oyuncu gelişim direktörü, 2013-günümüz): Yazın yapılmış sahte instagram çalışmaları görüyorsunuz, topu yedi kere yere vurup sonra alışveriş sepeti üstünden şut atmak gibi. Bazıları sanki devre arası yarışmaları gibi 40 metreren şut sallıyor. Onda bu yok. O yalnızca basit şutlar atıyor. Sahada öldürücü noktalarını biliyor, nereye gitmesi gerektiğini biliyor ve oralara gidiyor.

Yogi Ferrell (Mavericks guardı, 2016-2018): Onun hiç bacak arasından topu geçirdiğini veya arkasından atıp dripling yaptığını görmedim. Belki crossover bile.

Jae Crowder (Mavericks forveti, 2012-2014): Onun dışarı çıktığı pick-and-roll’leri nasıl savunacaksınız? Eğer karşısına çıkarsanız, çok iri ve şutu rahatça gönderecek kadar uzun. Adam değişirseniz, kendisinden kısa oyuncunun üstünden etrafı görüyor. Harekete geçtiğinde onu durdurmak zor. Ateşini söndürmek çok zor. Bu çok açık.

Vince Carter (Mavericks oyuncusu, 2011-2014): Ona bakınca sahadaki en yavaş kişiyi görürsünüz, ama yine de karşısında duramazsınız. Kim olduğunu ve nasıl verimli olabileceğini biliyor. Size söyleyeyim, günündeyken, onu serbest atış çizgisi civarına yerleştirdiğiniz sürece hesaba katılması gereken bir güçtü; o akıllı bir oyuncu. Defansa nasıl zorluk çıkaracağını bilirdi. Ona bakıp “Bu nasıl adam geçiyor?” derdiniz. Ama onun şutörlüğüne saygı duymalısınız. Nasıl sayı bulacağını biliyor. 31.000 sayı ortada.

Elton Brand (Mavericks pivotu, 2012-2013): Carlos Boozer’a karşı oynadığımız bir maçı hatırlıyorum, Boozer sola doğru gitmek istiyordu. Dirk’e “Onu sağa doğru zorla, sağa doğru” diye bağırıyordum. Boozer sola gitti, sayıyı buldu. Sonra yine. Çok sinirim bozulmuştu. “Hay s*keyim! Sağa yolla şunu!” Ardından Dirk iki tane kritik üçlükle maçı aldı. Gidip özür diledim: “Sen bir dahakine savunmayı boşver, sorun yok.”

Mike Procopio: O sadece bir bitirici değil, sizin için sadece 35 sayı atacak birisi değil. Akıllı bir oyuncu, pas verebiliyor. Vaktiyle –yavaşlamadan önce– sahayı kat eder ve arkadaşlarından da pas alırdı. Bunu bilmenizi istemeyecektir ama, o fade away’i icat etmesinin sebebi, bir gün The Garden’da Bill Russell’ın onun şutunu bloklamasıydı. Şutu onu aşmalıydı.

Ian Mahinmi: Şimdilerde Durant’ı görüyorsunuz, Porzingis vs. 2.10 civarı veya daha uzun oyuncuların hepsi Dirk’ü izledi. Hepsi Dirk’ün şutlarını, üçlüklerini, sahada ortaya koyduklarını gördü. Dirk bu. Ondan önce bunları yapan yoktu. Zaman geçtikçe basketbol muhabbeti yaparken –özellikle de gençlerle– Dirk’ün ismi geçtiğinde burun kıvırıyorlar. Hayır dostum. Hayır. Dirk böyleydi. Onu görmediniz. Gidin araştırın. İzleyin. Harika bir adam.

“Kariyerinin zirvesi”

Nelson’ın açısından Nowitzki’nin oyunu “suç mahalline döndüğünde” farklı bir seviyeye ulaştı. Yani 2011’deki final serisinde, yeniden Heat‘le oynadıklarında. Oraları hiç görmemiş olan veteran oyuncularla etrafı çevrili olan Nowitzki; LeBron James, Dwyane Wade ve Chris Bosh’ı gölgede bıraktı. O zamanki Mavs guardı Jason Terry, şampiyonluk yüzüğü için ona ne kadar borçlu olduğunu dile getiremeyeceğini söylüyordu; onunla birlikte zirveye ulaşmayı ‘olağanüstü’ olarak niteliyordu. 

“Şehir halkı Dirk’ü ve Dirk ile ilişkilerini çok değerli görüyor” diyor Dallas koçu Rick Carlisle. “Bu ilişki tamamen doğru şeylere dayanıyordu. 2011’de şampiyonluk olarak gerçekleşen o nihai ânı sağlamak için tekil biz vizyona dayanıyordu.” 

Carlisle, Nowitzki’nin ‘inanılmaz sadakat duygusu ve diğerkamlığı’ndan ve onun serbest oyuncuyken Tyson Chandler’ın gelmesi adına feragat ettiği paradan söz etti. Chandler olmadan yüzük gelmezdi, şampiyonluk geçidi yapılmazdı ve Nowitzki’nin, kutlamalar için gidilen, Mark Cuban’ın dört saatte 110.000 dolar harcadığı mekanda Ian Mahinmi’nin gözlüğüyle çektirdiği inanılmaz fotoğraflar da olmazdı.

Donnie Nelson: Dirk o zaman sadece soyunma odasındakileri değil, Dallas’ta yaşayan insanları da hayal kırıklığına uğrattığını hissetti; aynı zamanda tüm dünyadaki insanları da. Yani daha önce hiç taşımadığı bir yükü taşıyordu.

Al Whitley: Hayal kırıklığı ve tahribat. Çok defalar sabahın körüne kadar soyunma odasında oturmuşuzdur. Ve hâlâ onun canını acıttığını biliyorum. Ama geri dönüp bakarsanız, zirveye ulaşmak için tepeleri ve vadileri aşmanız gerektiğini görürsünüz. O zaman mümkün olan en ağır darbeyi yemiş gibi hissediyorduk, ama nihayetinde bence 2011’deki başarıya ulaşmak için bunları yaşamamız gerekiyordu. Ertesi gün güneş doğdu — ve onu izledik.

Rick Carlisle (Mavericks koçu, 2008-günümüz): Tek umursadığı şey kazanmak. Onu 11 yıldır tanıyorum ve tek mesele bu. Ben görevi aldığımda 30’una girmek üzereydi ve 2006’da şampiyonluk ellerinden kayıp gitmişti. Çok üzücüydü.

Donnie Nelson: Birisi kalbinizi yerinden sökmüş gibi.

Rick Carlisle: Tek amacı buydu. Ve bu amaç yalnızca kendisi için değildi. Dallas şehri içindi aynı zamanda. Ve bu çokça, buradaki taraftarlar ve Mark Cuban’a karşı hissettikleriyle ilgiliydi. Tek odaklandığı buydu.

Donnie Nelson: “Avrupa mentalitesinde biriyle şampiyonluk kazanamazsınız, onlar oyunu anlamıyorlar, savunma yapmıyorlar, bu tip bir lideri kimse takip etmez” türü şeyler duyuyorsunuz. Şöyleymiş, böyleymiş… Her şey geliyor kulağınıza. Ve tökezlediğinizde, bu tip şeyler, gerçek olsun ya da olmasın, insanların kafasına doğru olarak yerleşiyor. Ve oraya ulaştığınızda, zirveye bayrağı dikmek üzereyken, kupa omuzlarımızda yükselecekken, tüm o olumsuz yorumları hatırlıyorsunuz.

Jason Terry (Mavericks guardı, 2004-2012): Dirk ve benim aramızda özel bir ilişki var. Anlamanız gerek; ben Dallas’a takaslanıp, Steve Nash de oradan ayrıldığında, ikisi en iyi arkadaşlardı. Beraber oynamışlardı, belli bir kimyaya sahiptiler, bir ilişkileri vardı. Ben Nash’in yerine getirildiğimde insanlar otomatik olarak böyle bir ilişkinin gelişeceğini düşündü. Ama bu ilişkinin doğal olarak gelişmesine izin vermemiz gerekti ve ilişkimizin gelişmesi ve ilerlemesi için bu aşamalardan geçmek zorunda kaldık: Denemeler, problemler, güçlükler, Playoff’ta kaybetmek, bu tip şeyler. Stockton-Malone ikilisi haricinde, NBA tarihindeki en iyi ikili olduğumuzu söyleyebilirim.

Rick Carlisle: 2011 Finalleri’ndeki 6. maçın sonunda onun teslim olduğu duygu miktarı şaşırtıcıydı. Sahadan ayrılmak zorunda kaldı, soyunma odasına dönüp kendini toparlamaya çalıştı. Gözleri dolmuştu. Eğer tribünlerdeki Holger Geschwindner’i görseniz, onun da aynı durumda olduğunu görürdünüz. Kariyerlerinin en büyük başarısına ulaşmışlardı ve bu bir daha tekrarlanmayacak, muazzam bir andı.

Al Whitley: Bütün o çalışmalar, bunu yapmak için dökülen kan, ter ve gözyaşı, hayatımın en güzel anlarını görmek içindi.

Donnie Nelson: Olan bitene inanmam iki haftayı buldu: “Hayatım, bu bir rüyaydı değil mi? Kupayı hakikaten kazandık ha?” O da “Tabii ki, geçidi hatırlamıyor musun?” diyordu.

Ian Mahinmi: O gözlükler reçeteli değildi. Çakma gözlükler. Bir moda ürünü, neyse işte. Kazandıktan sonra o “Hadi oğlum, şunu bir ver de takalım” demişti. Onları benden alıp taktığını hatırlıyorum. Bu tip ufak şeyler, o zaman genç bir oyuncu olarak kendimi özel hissettiriyordu. Dirk işte. Böyle bir adam. O gözlükleri takarak beni çok kez eğlendirmiştir. Neredeyse her gün. Ve işte Finaller; kazandık ve o gözlükleri taktı. Daha iyisi olamaz.

“Hemen QuizUp’a girerdik”

“Sizi işletir” diyor Dallas Mavericks çaylağı Jalen Brunson. “Ama aynı zamanda, şaka da kaldırır.”

Mavericks’e yeni gelen oyuncular her zaman Nowitzki’nin çenesine aşina olmayabiliyor; o zaman ise kaçınılmaz olarak kendilerini bir saldırı altında bulurlar.

Cuban’ın favori lafı “Mutlu Yıllar”, “Ne şebek ama” ve ölümsüz “O bir burger”.

Bu konuda kimse Dirk ile Mike Procopio kadar uyumlu değil. Procopio, sadece Nowitzki’yi işletmek amacıyla bir video düzenlemek için 1.5 saatini harcayan bir adam.

“Kusursuz Atış yerine, Kusursuz Topal demiştik” diyor. “Ve bu tamamen onun sahadaki sakarlıkları, yere düşmeleri, bir hareketi yemesi falan üzerine. Bunu oyuncular ve ekibin bulunduğu ortak gruba attım. Hiç de alınmadı. Gülüyordu.”

Görüşmemizden sonraki gün Procopio bana “Bunu kesecektim ama bu yaşlı g*t benimle yine dalga geçti” şeklinde bir mesaj attı. Onun hakkında söyleyeceği dört şey daha vardı:

— Öyle yaşlı ki, kalsiyum depolarının da ayrı kalsiyum deposu var.

— Bazen emeklilik için sabırsızlandığını söylüyor. Ben de ona rakamlara göre 2014 yılında emekli olduğunu söylüyorum.

— National Geographic, kimin en çok hareketsiz olduğu konusunda bir sıralama yapıyor: Titanik mi, Stonehenge mi, o mu. Onu dördüncü sıraya koymuşlar.

— Her gün bacaklarına geç kaldıklarını söylüyorum. Jim Valvano’nun dediği gibi: Hayatta kal ve ilerle.

Wesley Matthews (Mavericks oyuncusu, 2015-2019): Yaşlandığı malum, ama o hâlâ eskisi gibi iyi bir trash-talk ustası.

Zaza Pachulia (Mavericks pivotu, 2015-2016): Onu sosyal medyadan takip ediyorum. Öncelikle, onun sosyal medyaya adım atması biraz geç oldu, çünkü o herşeyde çok yavaş. Birkaç tane tweetini gördüm, takım arkadaşlarına şebeklik yapıyordu; bu adamın mizah duygusu olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama takım arkadaşı olana dek bunu o kadar bilmiyordum. Adam durmuyor. Hani, hiçbir şekilde.

Greg Buckner: “Naber, hadi çalışmaya?” Herkese bunu der. Ne zaman size bunu derse, anlayın ki Dirk oralarda, siz onun takım arkadaşlarından birisiniz, onunla iyi zaman geçiriyorsunuz, onun kanatları altındasınız, makara yapıyorsunuz, şovun tadını çıkarıyorsunuz ve onu işini yaparken izliyorsunuz. Biz ilk geldiğimizde ‘Burger’ olayı zirvedeydi. Neredeyse saygısızcaydı. Birisi size ‘Burger’ dediğinde, bu iyi bir şey değildir. Olumsuz bir şeydir. Burger size şaka yapmakla ilgili değil, sizin bir bok olmadığınızı söyleyen bir şeydir.

Jae Crowder: Size ‘Burger’ diyorsa, onun seviyesinde değilsiniz demektir.

Dennis Smith Jr.: Eğer birisi kötü oynuyorsa veya kötüyse, ona ‘Burger’ der.