By Utkan Şahin & Semih Tuna / info@eurohoops.net
Coronavirüs sebebiyle tüm dünyada hayat durmuş durumda! Herkesin, toplum ve kendi sağlığı için evlerinde kalması gerekiyor.
Ortada basketbolla ilgili güncel bir durum olmadığı için de sizleri geçmişe götürmeye ve hafızalarınızı tazelemeye karar verdik. Eurohoops Fırın olarak EuroLeague’de, “o” takımda oynadığını unuttuğumuz transferleri bulmaya çalıştık.
Bu yazının NBA versiyonunu da birkaç yıl önce sizlerle buluşturmuştuk.
Hafıza insanı aldatabiliyor. Bazen bir oyuncunun EuroLeague’de oynadığını bile hatırlayamayabiliyorsunuz… Bazen de bir efsane bir takımla o kadar özdeşleşiyor ki hafızanızda sanki hep o takımda oynamış gibi kalıyor.
Eurohoops Fırın ise bu yazı dizisinde hafızalarınızı tazeleyecek. Yazı dizisi diyorum çünkü önümüzdeki 6 günde farklı farklı dönemlerle karşınıza gelmeye devam edeceğiz. Yazının ilk dört bölümünü sizlere sunmuştuk. Bugün sıra beşinci bölümde…
Hazırsanız, karşınızda EuroLeague’in bile unuttuğu EuroLeague transferleri yazısının beşinci bölümü:
EuroLeague’in Bile Unuttuğu EuroLeague Transferleri – Bölüm I
EuroLeague’in Bile Unuttuğu EuroLeague Transferleri – Bölüm II
EuroLeague’in Bile Unuttuğu EuroLeague Transferleri – Bölüm III
EuroLeague’in Bile Unuttuğu EuroLeague Transferleri – Bölüm IV
Predrag Drobnjak – Baskonia
Oynadığı sezon: 2005-2006
İstatistikler: 19 maç 5.3 sayı, 2.7 ribaund, 0.4 asist
Predrag Drobnjak’ın Avrupa kariyeri denilince akla Partizan, Anadolu Efes ve Türkiye’den ötürü biraz da Beşiktaş gelir.
İlkinin sebebi belli. Partizan altyapısından Karadağlı pivot, ilk olarak burada parladı. Efes ise onun NBA’e gidiş kapısıydı. 1998 yazında Dino Radja için transfer piyasasına çıkan lacivert-beyazlılar, o olmayınca yerine 23 yaşındaki Drobnjak’ı getirdi.
İlk kez ülkesi dışına çıkan yıldız pivot, burada sürekli gelişim göstererek beklentilerin üstüne çıktı. Sırbistan’dan Türkiye’ye geldiği gün hücum paketinde yer almayan birçok silahı burada edindi. Savic’in sakatlığı sebebiyle 4 numarada da oynadı. Efes‘in tarihindeki ilk Final Four’unda kadroda yer alan Drobnjak, ardından NBA yolcusu oldu.
Hatırlarsınız, 278 maçlık NBA kariyeri sonrasında geri döndü ama pek eskisi gibi değildi. Fazla kilo almış ve ayakları yavaşlamıştı. Bu sebeple Türkiye’deki son maceraları olan Beşiktaş ve Efes kariyerleri pek iyi geçmedi.
Drobnjak’ın NBA sonrasında ilk geri döndüğü takım ise o zamanlar sürekli Final Four oynayan Baskonia, veya eski ismiyle Tau Ceramica’ydı. Karadağlı pivotun, Tau Ceramica pota altına önemli bir güç katması beklendi ama Drobnjak düşüşte olduğunu ilk orada gösterdi.
Tau Ceramica yine Final Four yapmayı başarsa da o Final Four’daki 3.’lük maçı dışında buna hiç katkı veremedi.
Preston Shumpert – Olimpia Milano
Oynadığı sezon: 2005-2006
İstatistikler: 13 maç 11.2 sayı, 2.8 ribaund, 1.5 asist
Preston Shumpert, Türkiye’de o kadar çok takımın tarihine geçmeyi başardı ki, insan onun hep burada oynadığını düşünmeden edemiyor.
İlk kez 2007’de Ergin Ataman’ın Beşiktaş‘ıyla Türkiye’ye gelen Shumpert, burada Efes, Galatasaray ve Aliağa formaları giydi. Gittiği her takımla da başarılı oldu. Sizler için yaptığımız büyük takımların tarihindeki en iyi şutörler yazısı dizisine bakabilirsiniz. Hepsine bir şekilde ismini yazdırdı.
Amerikalı oyuncunun çok gösterişli bir oyunu yoktu. Sürekli topu eline alıp birebir oynayan bir isim değildi ama o bir şekilde rakip potaya sayılarını gönderirdi. İnanılmaz bir soğukkanlılığa sahip, kırılma anlarında eli titremeyen, ligin gördüğü en temiz şütörlerdendi. Oyun zekası sayesinde perdelemeleri muazzam kullanırdı. Bütün bu özellikleri sayesinde de 3 büyük takımın tarihine geçti.
Fakat zannedilenin aksine onun Avrupa’daki macerası burada başlamadı.
Kariyerinin başında Fransa ve İtalya’da alt sıra takımlarında oynayan Shumpert, 2005’te Milano‘ya gitti. İlk EuroLeague tecrübesini de burada yaşadı. Bir sonraki yıl ise EuroLeague’de iki farklı İtalyan takımıyla mücadele etti. Hepsinde de iyi bir performans gösterdi. Güzel oyuncuydu.
Jannero Pargo – Olympiakos
Oynadığı sezon: 2008-2009
İstatistikler: 11 maç 3.5 sayı, 0.8 ribaund, 1.4 asist
Jeremy Pargo’yu iyi hatırlarsınız. Amerikalı yıldız, Maccabi‘de gösterdiği performansla 2010-2011 sezonuna damga vurmuştu. Özel bir yetenekti. Sonrasındaki EuroLeague maceraları pek iyi geçmese de bu kıtada bir iz bıraktı.
Peki abisi Jannero Pargo’nun EuroLeague macerasını hatırlıyor musunuz?
Kardeşine göre çok daha kalıcı ve iyi bir NBA kariyeri olan Jannero, 2007’de Dynamo Moskova’yla Avrupa’ya geldi. Rusya’daki performansından sonra, sezon ortasında Olympiakos’un yolcusu oldu.
Amerikalı guardın Pire’deki performansı ise tam bir hayal kırıklığı oldu.
Olympiakos o sezon Final Four’a kalmayı başarsa da Jannero’nun takımına faydadan çok zarar oldu. Zaten EuroLeague sezonu bitince de kendisi serbest bırakıldı. Kendisi de buradaki macerasından mutlu olmamış olacak ki bir daha Avrupa’ya geri dönmedi.
Dee Brown – Maccabi Tel Aviv
Oynadığı sezon: 2008-2009
İstatistikler: 5 maç 6.2 sayı, 1.4 ribaund, 0.8 asist
Dee Brown’un Türkiye’ye gelişi çok büyük bir heyecan yaratmıştı.
Chicago’da bir kolej efsanesi olan Amerikalı guard, NBA’de tutunamayınca 2008’de yolunu Türkiye’ye çevirdi. Büyük beklentilerle buraya geldi. NTV Spor onun için özel yayın dahi yaptı. Fakat performansı aynı ölçüde olmadı.
İstatistikleri iyiydi, Galatasaray da EuroCup’ta son 4 takımın arasına girmeyi başardı ama beklentiler inanılmadı. O dönem kendisi bu beklentiler sebebiyle psikolojik problemler dahi yaşamıştı.
Galatasaray ardından tekrar NBA’e dönen Brown, 2 yıllık kontrat alsa da sezon ortasında serbest bırakıldı. O da gözünü tekrar eski kıtaya çevirdi ve Maccabi‘yle anlaştı. Beklentilerin altında bir sezon geçiren İsrail devi, o sezon ortasında Esteban Batista, Charles Gaines gibi tanıdık isimleri transfer etti.
O isimlerle birlikte gelen Brown’un performansı çok dikkat çekici olmadı.
Terrell McIntyre – Unicaja Malaga
Oynadığı sezon: 2010-2011
İstatistikler: 10 maç 5.7 sayı, 2.8 asist, 0.9 ribaund
Terrell McIntyre’nin Siena’dan İspanya’ya geçmesini muhtemelen hatırlıyorsunuzdur fakat unutmak istemek de bir açıdan hakkınız. Ben mesela bu hakkımı hep kullanıyorum.
Oyun tarzını seversiniz ya da sevmezsiniz ama McIntyre çok saygı duyulası bir oyuncuydu. Harika bir skorer ve çok iyi bir liderdi. O fiziğine rağmen ne yapar eder bir şekilde o şutu atmanın yolunu bulurdu. Muhtemelen kendisi herkesin en iyi Amerikalılar listesinde de yer alır.
EuroLeague ile çok geç yaşta tanışan Amerikalı yıldız, Siena’da muhteşem bir 3 sezon geçirdi.
O dönem Avrupa’ya damga vuran İtalyan ekibinin liderliğini yaptı. Siena’yı zirveye taşımak için her şeyi yaptı. Özellikle Panathinaikos serisinin son maçındaki performansını unutamıyorum. Belki kaybetti ama modern EuroLeague’in en unutulmaz performanslarından birini ortaya koydu. O dönem bütün büyük takımlar onu almak için peşinden koştu ama Siena bırakmadı.
Fakat hafiften yaşlandı. 3. yılında kendi standartlarının altına düşünce Siena onunla devam etmedi. O da yolunu Malaga’ya çevirdi ama istatistiklerden de anlayacağınız gibi pek bir şey veremedi.
Fakat o kötü sezonunda bile söz konusu son topu kullanmaksa ne kadar etkili olduğunu gösterdi.
Bir maç ve üç büyük şut! pic.twitter.com/iyRbVCrgDM
— Eurohoops Türkiye (@EurohoopsTR) September 29, 2017