EuroLeague’in Bile Unuttuğu EuroLeague Transferleri – Bölüm V

11/Nis/20 12:33 Şubat 14, 2021

Utkan Sahin

11/Nis/20 12:33

Eurohoops.net

Yıllar geçiyor ve her geçen gün hafızalarımız bizden bir şeyleri çalıyor. Eurohoops Fırın basketbolseverlerin hatıralarını tazelemeye geliyor.

By Utkan Şahin & Semih Tuna / info@eurohoops.net

Coronavirüs sebebiyle tüm dünyada hayat durmuş durumda! Herkesin, toplum ve kendi sağlığı için evlerinde kalması gerekiyor.

Ortada basketbolla ilgili güncel bir durum olmadığı için de sizleri geçmişe götürmeye ve hafızalarınızı tazelemeye karar verdik. Eurohoops Fırın olarak EuroLeague’de, “o” takımda oynadığını unuttuğumuz transferleri bulmaya çalıştık.

Bu yazının NBA versiyonunu da birkaç yıl önce sizlerle buluşturmuştuk. 

Hafıza insanı aldatabiliyor. Bazen bir oyuncunun EuroLeague’de oynadığını bile hatırlayamayabiliyorsunuz… Bazen de bir efsane bir takımla o kadar özdeşleşiyor ki hafızanızda sanki hep o takımda oynamış gibi kalıyor.

Eurohoops Fırın ise bu yazı dizisinde hafızalarınızı tazeleyecek. Yazı dizisi diyorum çünkü önümüzdeki 6 günde farklı farklı dönemlerle karşınıza gelmeye devam edeceğiz. Yazının ilk dört bölümünü sizlere sunmuştuk. Bugün sıra beşinci bölümde…

Hazırsanız, karşınızda EuroLeague’in bile unuttuğu EuroLeague transferleri yazısının beşinci bölümü:

EuroLeague’in Bile Unuttuğu EuroLeague Transferleri – Bölüm I

EuroLeague’in Bile Unuttuğu EuroLeague Transferleri – Bölüm II

EuroLeague’in Bile Unuttuğu EuroLeague Transferleri – Bölüm III

EuroLeague’in Bile Unuttuğu EuroLeague Transferleri – Bölüm IV

Predrag Drobnjak – Baskonia

Oynadığı sezon: 2005-2006
İstatistikler: 19 maç 5.3 sayı, 2.7 ribaund, 0.4 asist

Predrag Drobnjak’ın Avrupa kariyeri denilince akla Partizan, Anadolu Efes ve Türkiye’den ötürü biraz da Beşiktaş gelir.

İlkinin sebebi belli. Partizan altyapısından Karadağlı pivot, ilk olarak burada parladı. Efes ise onun NBA’e gidiş kapısıydı. 1998 yazında Dino Radja için transfer piyasasına çıkan lacivert-beyazlılar, o olmayınca yerine 23 yaşındaki Drobnjak’ı getirdi.

İlk kez ülkesi dışına çıkan yıldız pivot, burada sürekli gelişim göstererek beklentilerin üstüne çıktı. Sırbistan’dan Türkiye’ye geldiği gün hücum paketinde yer almayan birçok silahı burada edindi. Savic’in sakatlığı sebebiyle 4 numarada da oynadı. Efes‘in tarihindeki ilk Final Four’unda kadroda yer alan Drobnjak, ardından NBA yolcusu oldu.

Hatırlarsınız, 278 maçlık NBA kariyeri sonrasında geri döndü ama pek eskisi gibi değildi. Fazla kilo almış ve ayakları yavaşlamıştı. Bu sebeple Türkiye’deki son maceraları olan Beşiktaş ve Efes kariyerleri pek iyi geçmedi.

Drobnjak’ın NBA sonrasında ilk geri döndüğü takım ise o zamanlar sürekli Final Four oynayan Baskonia, veya eski ismiyle Tau Ceramica’ydı. Karadağlı pivotun, Tau Ceramica pota altına önemli bir güç katması beklendi ama Drobnjak düşüşte olduğunu ilk orada gösterdi.

Tau Ceramica yine Final Four yapmayı başarsa da o Final Four’daki 3.’lük maçı dışında buna hiç katkı veremedi.

Preston Shumpert – Olimpia Milano

Oynadığı sezon: 2005-2006
İstatistikler: 13 maç 11.2 sayı, 2.8 ribaund, 1.5 asist

Preston Shumpert, Türkiye’de o kadar çok takımın tarihine geçmeyi başardı ki, insan onun hep burada oynadığını düşünmeden edemiyor.

İlk kez 2007’de Ergin Ataman’ın Beşiktaş‘ıyla Türkiye’ye gelen Shumpert, burada Efes, Galatasaray ve Aliağa formaları giydi. Gittiği her takımla da başarılı oldu. Sizler için yaptığımız büyük takımların tarihindeki en iyi şutörler yazısı dizisine bakabilirsiniz. Hepsine bir şekilde ismini yazdırdı.

Amerikalı oyuncunun çok gösterişli bir oyunu yoktu. Sürekli topu eline alıp birebir oynayan bir isim değildi ama o bir şekilde rakip potaya sayılarını gönderirdi. İnanılmaz bir soğukkanlılığa sahip, kırılma anlarında eli titremeyen, ligin gördüğü en temiz şütörlerdendi. Oyun zekası sayesinde perdelemeleri muazzam kullanırdı. Bütün bu özellikleri sayesinde de 3 büyük takımın tarihine geçti.

Fakat zannedilenin aksine onun Avrupa’daki macerası burada başlamadı.

Kariyerinin başında Fransa ve İtalya’da alt sıra takımlarında oynayan Shumpert, 2005’te Milano‘ya gitti. İlk EuroLeague tecrübesini de burada yaşadı. Bir sonraki yıl ise EuroLeague’de iki farklı İtalyan takımıyla mücadele etti. Hepsinde de iyi bir performans gösterdi. Güzel oyuncuydu.

Jannero Pargo – Olympiakos

Oynadığı sezon: 2008-2009
İstatistikler: 11 maç 3.5 sayı, 0.8 ribaund, 1.4 asist

Jeremy Pargo’yu iyi hatırlarsınız. Amerikalı yıldız, Maccabi‘de gösterdiği performansla 2010-2011 sezonuna damga vurmuştu. Özel bir yetenekti. Sonrasındaki EuroLeague maceraları pek iyi geçmese de bu kıtada bir iz bıraktı.

Peki abisi Jannero Pargo’nun EuroLeague macerasını hatırlıyor musunuz?

Kardeşine göre çok daha kalıcı ve iyi bir NBA kariyeri olan Jannero, 2007’de Dynamo Moskova’yla Avrupa’ya geldi. Rusya’daki performansından sonra, sezon ortasında Olympiakos’un yolcusu oldu.

Amerikalı guardın Pire’deki performansı ise tam bir hayal kırıklığı oldu.

Olympiakos o sezon Final Four’a kalmayı başarsa da Jannero’nun takımına faydadan çok zarar oldu. Zaten EuroLeague sezonu bitince de kendisi serbest bırakıldı. Kendisi de buradaki macerasından mutlu olmamış olacak ki bir daha Avrupa’ya geri dönmedi.

Dee Brown – Maccabi Tel Aviv

Oynadığı sezon: 2008-2009
İstatistikler: 5 maç 6.2 sayı, 1.4 ribaund, 0.8 asist

Dee Brown’un Türkiye’ye gelişi çok büyük bir heyecan yaratmıştı.

Chicago’da bir kolej efsanesi olan Amerikalı guard, NBA’de tutunamayınca 2008’de yolunu Türkiye’ye çevirdi. Büyük beklentilerle buraya geldi. NTV Spor onun için özel yayın dahi yaptı. Fakat performansı aynı ölçüde olmadı.

İstatistikleri iyiydi, Galatasaray da EuroCup’ta son 4 takımın arasına girmeyi başardı ama beklentiler inanılmadı. O dönem kendisi bu beklentiler sebebiyle psikolojik problemler dahi yaşamıştı.

Galatasaray ardından tekrar NBA’e dönen Brown, 2 yıllık kontrat alsa da sezon ortasında serbest bırakıldı. O da gözünü tekrar eski kıtaya çevirdi ve Maccabi‘yle anlaştı. Beklentilerin altında bir sezon geçiren İsrail devi, o sezon ortasında Esteban Batista, Charles Gaines gibi tanıdık isimleri transfer etti.

O isimlerle birlikte gelen Brown’un performansı çok dikkat çekici olmadı.

Terrell McIntyre – Unicaja Malaga

Oynadığı sezon: 2010-2011
İstatistikler: 10 maç 5.7 sayı, 2.8 asist, 0.9 ribaund

Terrell McIntyre’nin Siena’dan İspanya’ya geçmesini muhtemelen hatırlıyorsunuzdur fakat unutmak istemek de bir açıdan hakkınız. Ben mesela bu hakkımı hep kullanıyorum.

Oyun tarzını seversiniz ya da sevmezsiniz ama McIntyre çok saygı duyulası bir oyuncuydu. Harika bir skorer ve çok iyi bir liderdi. O fiziğine rağmen ne yapar eder bir şekilde o şutu atmanın yolunu bulurdu. Muhtemelen kendisi herkesin en iyi Amerikalılar listesinde de yer alır.

EuroLeague ile çok geç yaşta tanışan Amerikalı yıldız, Siena’da muhteşem bir 3 sezon geçirdi.

O dönem Avrupa’ya damga vuran İtalyan ekibinin liderliğini yaptı. Siena’yı zirveye taşımak için her şeyi yaptı. Özellikle Panathinaikos serisinin son maçındaki performansını unutamıyorum. Belki kaybetti ama modern EuroLeague’in en unutulmaz performanslarından birini ortaya koydu. O dönem bütün büyük takımlar onu almak için peşinden koştu ama Siena bırakmadı.

Fakat hafiften yaşlandı. 3. yılında kendi standartlarının altına düşünce Siena onunla devam etmedi. O da yolunu Malaga’ya çevirdi ama istatistiklerden de anlayacağınız gibi pek bir şey veremedi.

Fakat o kötü sezonunda bile söz konusu son topu kullanmaksa ne kadar etkili olduğunu gösterdi.

Jaka Klobucar – Partizan

Oynadığı sezon: 2010-2011
İstatistikler: 16 maç 2.9 sayı, 0.8 ribaund, 0.7 asist

Jaka Klobucar’ın üst seviyedeki maceraları pek parlak olmadı. Hatta sanırım kendisi İstanbul Büyükşehir Belediye dışında gittiği yerlerde beklentileri veremedi.

3 yıl oynadığı İstanbul BŞB farklıydı. O takımın küme düşmemesi için her şeyi yaptı. Sanırım kendisi, döneminin belediye başkanından daha çok bu şehri sevmiş olabilir. Galatasaray macerası ise pek hoş bir şekilde yaşanmadı. Taraftar ile arasında hep bir uyuşmazlık oldu.

Sloven oyuncu kariyerini üst seviyede pek beklediği gibi yaşayamasa da gençliğinde önemli bir potansiyeldi. Özellikle İzmir’de düzenlenen U20 Avrupa Şampiyonası’ndaki performansı harikaydı. Emir Preldzic ile birlikte o takımı taşımış ve turnuvayı da 17.5 sayı, 5.5 ribaund ortalamasıyla tamamlamıştı.

Oyununu üst seviyede sürdüremedi. Onu tanıyanlar kendisinin bunun için pek uğraşmadığını söylüyor. Hatta EuroLeague’den önemli takımların tekliflerini yaşadığı yerde mutlu olduğu için birçok kez reddetmiş. Ne kadar doğru tabii bilmiyorum ama kariyerinin başındaki EuroLeague maceralarının iyi geçmediğini söyleyebilirim.

İlk olarak ülkesinin takımlarından Union Olimpija’yla şansını deneyen Klobucar, pek bir şey ortaya koyamayınca Partizan’a geçti. İstatistiklerden de görebileceğiniz gibi orada da bir şey yapamadı ve bu onun son EuroLeague macerası oldu.

Daniel Santiago – Spirou Charleroi

Oynadığı sezon: 2010-2011
İstatistikler: 9 maç 5.7 sayı, 3.3 ribaund, 0.3 asist

Daniel Santiago ve o klas gözlükleri…

Porto Rikolu uzunu hatırlamak için birçok sebebiniz var. Belki milli takımda Arroyo ve Ayuso’yla birlikte gösterdiği performanslardan, belki İspanya’daki kariyerinden, belki de sadece gözlüklerinden!

NBA kariyerinin akabinde Malaga’yla Avrupa’ya gelen Santiago, özellikle ilk iki yılında çok iyiydi. Pota altındaki dominant performansıyla İspanyol ekibinin tarihinin en iyi dönemlerinden birini geçirmesine yardımcı oldu. 2006’da Malaga, İspanya’daki ilk ve tek şampiyonluğunu yaşarken 2007’de ise Final Four’a gitti. O sakatlığı sebebiyle Final Four’da oynayamadı ama takımı oraya taşıdı.

Sakatlıklardan sonra yaşıyla birlikte düşüşe geçen Santiago, bir yıldızdan çok rol oyuncusuna dönüştü. Önce Barcelona’ya sonra Efes‘e geçti. Pek eski günlerde değildi.

Fakat bu, Porto Rikolu uzunun son EuroLeague macerası olmadı. Bir yıl sonra bu sefer Belçika ekibi Spirou Charleroi’da oynadı ama orada da çok fazla şey yapamadı. Zaten sezon ortasında ülkesine döndü. Bir daha da Avrupa’ya geri gelmedi.

Josh Heytvelt – Lottomatica Roma

Oynadığı sezon: 2010-2011
İstatistikler: 10 maç 5.3 sayı, 2.9 ribaund, 0.6 blok

Josh Heytvelt, modern Basketbol Süper Ligi’nin en çok sevilen isimlerinden biri olabilir. Özellikle de Giresun taraflarında…

Gonzaga sonrasında Oyak Renault formasıyla yolu Türkiye’ye Amerikalı pivot, gerçekten bu sevgiyi hak etti. Mücadelesi, takıma yaptığı liderliği ve pota altındaki dominasyonuyla hep iyi katkı verdi. Bursa’daki iki macerasında da iyi performanslar ortaya koydu.

Giresun’daki dönemi ise daha farklı bir hikayeydi. Karadeniz ekibi, bir alt ligdeyken formasını giyen Heytvelt, gösterdiği performansla hem takımını iddialı bir hale getirdi hem de taraftarın basketbola ilgisinin artmasının sağladı. Özellikle meşhur Daçka serisinde elinden gelen her şeyi yaptı.

Amerikalı oyuncu, Türkiye’deki maceraları arasına ise EuroLeague sıkıştırdı.

2010’da Lottomatica Roma’ya transfer olan Heytvelt, yedek uzun olarak pek göze çarpacak bir performans sergileyemedi. Sonraki sezon ise Cibona’ya geçti. Orada daha iyiydi ama seviyesinin oraları olmadığını gösterdi.