by Howard Beck / Çeviri: Cem Doğan
Bu yazı ilk olarak 18 Mayıs 2015 tarihinde Bleacher Report‘ta iki parça halinde yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
******
1995 yılında bir ilkbahar günü profesyonel basketbolun en güçlü isimleri, NBA’in geleceğini görmek için Chicago’daki bir spor salonunda bir araya geldi.
Bir umudu; tarih öncesi dönemlerden kalmış bir kuşun kanat açıklığına sahip, bir çita gibi koşup, bir ceylan gibi seken, neredeyse 2.15 boyundaki bir ergeni görmeye gelmişlerdi. Pivota benziyordu, ama bir oyun kurucu gibi hareket ediyordu. Gulyabani gibi ama zarif. Pas verebiliyor, koşabiliyor, şutu var. Beş pozisyonu da savunabiliyor.
O güne dek, kimse onun gibisini görmemişti. Yeni bir çağ açan, öncü oyuncu: Kevin Garnett, Türünün Birincisi.
İşte potayı savunabilen, ribaund çekebilen, hızlı hücum başlatıp diğer uçta smaçla bitirebilen bir uzun.
İşte drafta girmek normalde üniversiteye gidenlerin işiyken, buna cesaret edip profesyonellik yolunda adım atan bir liseli.
İşte gözü kara, çok özel yeteneklerle donanmış, NBA’i tam anlamıyla sonsuza dek değiştirecek bir genç adam.
Liseden NBA’e direkt geçiş trendi? Garnett başlattı. Yaş sınırı? Garnett dolaylı olarak tetikledi. Maksimum kontratlar? Beş yıllık çaylak kontratı? 1998-99 lokavtı? Hepsi, Garnett’in o zaman için kötü şöhretli olan 126 milyonluk kontratı yüzündendi.
Uzun boylu ve zayıf, kanat açıklığı geniş olan, yüksek atletizme sahip, boyalı alan ve perimetreyi savunabilen oyuncuları –Darius Miles, Stromile Swift, Anthony Randolph– arama işi, etkili biçimde 20 yıl önce Garnett ile başladı.
Şimdi hatırlamamak normal: LeBron James, Kevin Durant ve Anthony Davis gibi çok yönlü, fiziksel açıdan anormal nitelikteki oyuncuların domine ettiği; pozisyonsuz basketbolun ortaya çıktığı, 2.10’luk oyuncuların üçlük sokabildiği ve sahada serbestçe dolaşabildiği bir dönemdeyiz — ama basketbola, uzun zaman önce daha dar bir açıdan bakılıyordu.
Power forvetler, Charles Oakley gibi boksörlerdi. Hakeem Olajuwon gibi 2.10 üstü oyuncular boyalı alanda yaşardı. Uzun mesafeli şutlar ve topu sürme, ufak elemanlara kalmıştı. 1995 yılındaki NBA’e, kaslı pota altı skorerleri hükmediyordu: Olajuwon, Shaquille O’Neal, David Robinson, Karl Malone, Patrick Ewing, Charles Barkley.
Sonra bu cılız, hararetli, O’Neal boyunda ama Scottie Pippen zarafetindeki 19 yaşındaki çocuk geldi.
“O zamanlar bu uzun ve büyük adamlara bakıp, ‘Bunlar günün birinde revaçta mı olacak?’ diye düşünüyordunuz” diyor Gregg Popovich, Garnett’in lige gelişini hatırlarken. “Onu gördüğümde aklıma gelen şuydu: ‘Bunları yapan daha fazla mı kişi olacak?’ İnanılmazdı.”
Diğerleri –Dirk Nowitzki, Rasheed Wallace ve en sonunda LeBron James– yakında gelip hayal gücümüzü ve tanımlarımızı belirleyecekti ama hiçbiri Garnett gibi değildi.
“O, dönemin yeni nesil, çığır açan oyuncusuydu” diyor, sonra takım arkadaşı olacak Paul Pierce. “Çünkü kimse onun gibi bir şey görmemişti: O dönemde aynı anda hız, atletizm ve çok yönlülük. O ilkti.”
Şimdilerde kimse Chris Bosh bir üçlük attığında veya DeMarcus Cousins geçiş hücumunda topu taşıyınca şaşırmıyor. Durant ve Davis’e şaşırıyor olabiliriz, ama ilk örnek Garnett’ti: Onların tarihsel atası.