Tanıklar Anlatıyor: Kevin Garnett’in Hikayesi

16/Nis/20 22:53 Şubat 15, 2021

admin69

16/Nis/20 22:53

Eurohoops.net
kevin garnett kobe bryant

Yakın çevresi, takım arkadaşları, koçları ve birçok kişinin ağzından: Kevin Garnett’in hikayesi…

by Howard Beck / Çeviri: Cem Doğan  

Bu yazı ilk olarak 18 Mayıs 2015 tarihinde Bleacher Report‘ta iki parça halinde yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

******

1995 yılında bir ilkbahar günü profesyonel basketbolun en güçlü isimleri, NBA’in geleceğini görmek için Chicago’daki bir spor salonunda bir araya geldi.

Bir umudu; tarih öncesi dönemlerden kalmış bir kuşun kanat açıklığına sahip, bir çita gibi koşup, bir ceylan gibi seken, neredeyse 2.15 boyundaki bir ergeni görmeye gelmişlerdi. Pivota benziyordu, ama bir oyun kurucu gibi hareket ediyordu. Gulyabani gibi ama zarif. Pas verebiliyor, koşabiliyor, şutu var. Beş pozisyonu da savunabiliyor.

O güne dek, kimse onun gibisini görmemişti. Yeni bir çağ açan, öncü oyuncu: Kevin Garnett, Türünün Birincisi.

İşte potayı savunabilen, ribaund çekebilen, hızlı hücum başlatıp diğer uçta smaçla bitirebilen bir uzun.

İşte drafta girmek normalde üniversiteye gidenlerin işiyken, buna cesaret edip profesyonellik yolunda adım atan bir liseli.

İşte gözü kara, çok özel yeteneklerle donanmış, NBA’i tam anlamıyla sonsuza dek değiştirecek bir genç adam.

Liseden NBA’e direkt geçiş trendi? Garnett başlattı. Yaş sınırı? Garnett dolaylı olarak tetikledi. Maksimum kontratlar? Beş yıllık çaylak kontratı? 1998-99 lokavtı? Hepsi, Garnett’in o zaman için kötü şöhretli olan 126 milyonluk kontratı yüzündendi.

Uzun boylu ve zayıf, kanat açıklığı geniş olan, yüksek atletizme sahip, boyalı alan ve perimetreyi savunabilen oyuncuları –Darius Miles, Stromile Swift, Anthony Randolph– arama işi, etkili biçimde 20 yıl önce Garnett ile başladı.

Şimdi hatırlamamak normal: LeBron James, Kevin Durant ve Anthony Davis gibi çok yönlü, fiziksel açıdan anormal nitelikteki oyuncuların domine ettiği; pozisyonsuz basketbolun ortaya çıktığı, 2.10’luk oyuncuların üçlük sokabildiği ve sahada serbestçe dolaşabildiği bir dönemdeyiz — ama basketbola, uzun zaman önce daha dar bir açıdan bakılıyordu.

Power forvetler, Charles Oakley gibi boksörlerdi. Hakeem Olajuwon gibi 2.10 üstü oyuncular boyalı alanda yaşardı. Uzun mesafeli şutlar ve topu sürme, ufak elemanlara kalmıştı. 1995 yılındaki NBA’e, kaslı pota altı skorerleri hükmediyordu: Olajuwon, Shaquille O’Neal, David Robinson, Karl Malone, Patrick Ewing, Charles Barkley.

Sonra bu cılız, hararetli, O’Neal boyunda ama Scottie Pippen zarafetindeki 19 yaşındaki çocuk geldi.

“O zamanlar bu uzun ve büyük adamlara bakıp, ‘Bunlar günün birinde revaçta mı olacak?’ diye düşünüyordunuz” diyor Gregg Popovich, Garnett’in lige gelişini hatırlarken. “Onu gördüğümde aklıma gelen şuydu: ‘Bunları yapan daha fazla mı kişi olacak?’ İnanılmazdı.”

Diğerleri –Dirk Nowitzki, Rasheed Wallace ve en sonunda LeBron James– yakında gelip hayal gücümüzü ve tanımlarımızı belirleyecekti ama hiçbiri Garnett gibi değildi.

“O, dönemin yeni nesil, çığır açan oyuncusuydu” diyor, sonra takım arkadaşı olacak Paul Pierce. “Çünkü kimse onun gibi bir şey görmemişti: O dönemde aynı anda hız, atletizm ve çok yönlülük. O ilkti.”

Şimdilerde kimse Chris Bosh bir üçlük attığında veya DeMarcus Cousins geçiş hücumunda topu taşıyınca şaşırmıyor. Durant ve Davis’e şaşırıyor olabiliriz, ama ilk örnek Garnett’ti: Onların tarihsel atası.

“Hareketli, koşabilen, her şeyi yapabilen manyak atletlerin ilk örneğiydi” diyor Toronto koçu Dwane Casey.

“Sporda çığır açtı” diyor Chris Bosh, Garnett için, abartmadan. “Genç bir oyuncuydu, bir All-Star oldu; ribaundu alıp, tüm sahayı geçip smaçla bitirebiliyordu. Böyle bir şeyi hiç görmemiştim. Onu görünce ‘Ben de NBA’e girebilirim, bunu yapmam gerek’ demiştim.”

Garnett ligde silinmez bir iz bıraktı: Bir öncü, bir örnek, bir trash-talker, bir duvar yıkıcı, bir lider ve bir şampiyon.

WORKOUT

YouTube öncesi dönemde Kevin Garnett büyük bir gizemdi: Yalnızca oyuncu tarama ekiplerinin ve AAU koçlarının tanıdığı bir lise efsanesi. Çok az kişi onun maçını izlemişti. NBA yöneticileri onu ilk ve tek olarak, Chicago’nun workout’unda izleme şansı buldu. 

O zamanlar Detroit Pistons‘ta yardımcı koçluk yapan John Hammond, Garnett’in menajeri Eric Fleisher’ın isteğiyle onun için tek kişilik bir çalışma yönetecekti. 


95 Draftı’ndaki ilk sıra adaylarının hepsi üniversite çıkışlıydı — Maryland’den Joe Smith, Alabama’dan Antonio McDyess ve North Carolina’dan Rasheed Wallace ile Jerry Stackhouse. Hepsi belli bir kariyere sahip olan ikinci sınıf oyuncularıydı. İlk sıralarda seçilmeleri konusunda pek bir şüphe yoktu.


Herkes gibi, Timberwolves yetkilileri de –başkan yardımcısı Kevin McHale ve genel menajer Flip Saunders– bu kendini kanıtlamış üniversiteli yıldızlardan birini seçmeyi umuyordu. Ama Golden State, Los Angeles Clippers, Philadelphia 76ers ve Washington Bullets’ın arkasında beşinci sıraya sahiplerdi.

John Nash, (Bullets genel menajeri, 1990-96): O an itibariyle liseli bir çocuk hakkında neler hissediyordum, emin değilim. Ama temkinliydim. Muhtemelen liseden çıkmış bir çocuğu alma konusunda biraz olumsuz bakıyordum.

Jerry Zgoda (Minnesota Star-Tribune muhabiri): Flip’in anlattığı hikaye, onun ve McHale’in “Pekala, ne olursa olsun Garnett’i öveceğiz ve harika olduğunu söyleyeceğiz” dediği şeklinde, çünkü bir yandan o dört oyuncudan birinin kendilerine kalmasını diliyorlardı.

John Hammond (Bucks genel menajeri): Kevin’in ne kadar gergin olduğunu çok net hatırlıyorum. Workout’un daha başlarında nefes nefese kalmıştı. Bayılacağını düşündüm… Sonra o ve ben sahanın boş tarafına doğru gittik. Herkesten uzaktaydık. Ona serbest atış çizgisinden birkaç şut çekip rahatlamaya çalışmasını söyledim ve kendine gelmesini sağlamaya çalıştım.

John Nash: Bire-sıfır workout’lar yanıltıcı olabiliyor. Orada birisine karşı oynamasını istersin… John onu sıkı çalıştırmıştı.

John Hammond: Çalışmanın sonlarına doğru, onu yarı sahanın oralara, hafif sağlı şekilde koydum. Dedim ki: “Kevin, bak şimdi, yapabileceğin en yaratıcı biçimde topu potaya kadar götür, sonra da en güçlü şekilde pozisyonu sonlandır.” Topu sektirmeye başladı, sonra arkasından geçirdi, bacak arası yaptı, tüm bunları hızlı ve çevik bir şekilde sergiliyordu, ardından da pozisyonu bitirdi. Herkesin dikkatinin onda olduğunu görebiliyordum. Ve size şunu söyleyeyim, ağızları açık izliyorlardı.

Flip Saunders (Timberwolves koçu, 1995-2005, 2014-2015): Yoğunluğu, enerjisi, yetenekleri, her şeyi alışılmışın ötesindeydi. Eğer 10 tane çok iyi oyuncu getirseniz ve maç yaptırsanız, “Tamam, ilk sıradan onu seçiyoruz” dersiniz.

John Nash: Workout’tan “Vay be, çocuk harika bir oyuncu olacak” diyerek çıkmıştım ve Washington’a dönünce takım sahibimiz Abe Pollin’le bir araya geldik. Ona draftın ilk sıralarından seçilmesi beklenen birçok oyuncuyu beğendiğimizi aktardım —  Joe Smith, McDyess, Stackhouse ve Rasheed. “Malum, Bay Pollin, bir de o liseli çocuk var. Şu kadarını söyleyeyim, özel bir oyuncu olacak.” Şöyle cevap verdi: “John, güzel, ama liseden gelen bir çocuğu seçmeyeceğimizi umarım.” Ben de “Bay Pollin, işimi kolaylaştırdınız, çünkü bu kararla cebelleşebilirdim” diye cevapladım.

Flip Saunders: Muhtemelen gördüğüm en iyi bireysel workout’tu… Kevin’de birlikte herhangi bir risk olmadığını düşündük. Gerekeni yapacağını umuyorduk.

Jerry Zgoda: Draft günü, sabah 11’de beni birisi aradı. Başka bir takımdan mıydı, bir menajer miydi bilmiyorum. “Sana içeriden bir bilgi vereceğim. Garnett, Minnesota’da oynamayacak.” Kim olduğunu belli etmiyordu. Sonra Flip’i aradığımı hatırlıyorum, “Garnett sizin için oynamayacağını söyledi mi?” diye sordum. “Yok ya, saçma sapan muhabbetler” diye yanıt verdi. O adamın kim olduğunu bilmiyorum… Asla da öğrenemedim.

LİSELİLERİN ÖNCÜSÜ

1995 Draftı’na katılacağını açıklayan Garnett, son 20 yılda liseden geçiş yapacak olan ilk oyuncu oluyordu. Son örnekler, 1975’te seçilen Darryl Dawkins ve Bill Willoughby idi. Ama Garnett geçişi yaptıktan sonra, akış durmadı. 1996’da Kobe Bryant, Jermaine O’neal ve Taj McDavid, liseden seçilen diğer oyuncular oldu. Bu trend 2001 yılında zirveye ulaştı: İlk 4 sıranın 3’ü liseden gelen oyunculardı, üniversite okumadan birinci sıradan seçilen ilk oyuncu olan Kwame Brown dahil. İlerleyen yıllarda iki oyuncu daha bu şerefe nail oldu: 2003’te LeBron James, 2004’te ise Dwight Howard.

Garnett, Bryant ve McGrady süperstar olurken, birçokları da başarısız olmuş, bu arada lig yetkilileri de kural değişikliğine başvurmuştu. 2005 yılında NBA, yeni bir kural getirerek, drafta girecek tüm oyuncuların en az 19 yaşında olması ve üniversitede bir yıl okumuş olması gerektiği şartını koydu. Garnett’in gelişinin ardından 38 oyuncu, liseden NBA’e direkt geçiş yapmıştı.

Russ Granik (NBA başkan yardımcısı, 1990-2006): Kevin bunu yaptığında, bir anomali gibi gözüküyordu… Bir oyuncunun her şeyi değiştirebileceği kimsenin aklına gelmezdi. 20 yıl boyunca böyle bir örnek görmemiştik. Yani 15 yıl boyunca bunu yapan tek kişi de olabilirdi.

John Nash: Garnett ve Bryant’ın arka arkaya lige gelmesi ve başarıya ulaşmasının, herkesi liseden gelen oyuncuların da yeterince iyi olabileceğine, bunu başarabileceklerine ikna ettiğini düşünüyorum.

Sonny Vaccaro (eski bir ayakkabı firması yöneticisi): Kendisi bunu kabul eder mi bilmem, ama o zaman aslında Michigan’a gidecekti. Fab Five dönemi, Juwan Howard’ın Chicagolu olması — milyon dolarına iddiaya girerim ki, yapacağı buydu. Ama sonra draftta yukarılardan seçileceğine dair söylentiler duydum, fakat takımlar açıkça onu seçeceklerini dile getirmiyordu.

Ona “Kevin, eğer oynayamazsan, batırırsan, yine de 15 milyon dolar kazanacaksın. Tanrı sana üniversitede bir şey olmasını yasakladı, bir şey olmayacak” dedim. Cevabı “Bay Vaccaro, sizce draft edilecek miyim?” oldu.

Ona emin olmadığımı söyledim, ve başka türlü açıkladım: “Kevin, 10. sıradan aşağı düşmezsin.”

Paul Pierce (dönemin Washington Wizards forveti): Kapıları o açtı. Bu yüzden ligde olan birçok adam var. Kevin Garnett olmasaydı, Kobe’yi Lakers‘ta, veya LeBron’u Cavaliers‘ta göremeyebilirdik.

LeBron James (2003 Draftı, ilk sıra seçimi): KG ve Kobe, lige liseden gelen oyuncular için zemin hazırladı, 90’larda böyle bir şey yoktu çünkü. KG’nin yaptığı gibi, 18 yaşında bir çocuk… Onun yaptıkları, kendi karar zamanım geldiğinde bana güç veren şeylerdi.

Russ Granik: Bir lise oyuncusu eğer direkt olarak NBA’e gelmezse, yeteri kadar iyi olmadığı kabul ediliyordu. Bu gerçekten sorunun bir parçasıydı.

Jonathan Abrams (Boys Among Men‘in yazarı): Bana kalırsa Kevin Garnett bu işi biraz basit gösterdi. Başlarda büyüme sancıları vardı, ama ikinci sezonunda gerçekten parlamaya başladı; böylece diğer çocukların kafasına da şu fikir girmeye başladı: “Kevin Garnett bunu başardı, belki ben de yapabilirim.” Ama onların bu gelişimin arkasındaki çabayı ve takımdaki, başta Sam Mitchell olmak üzere tecrübeli oyuncuların liderliğini tam olarak gördüklerini sanmıyorum.

Paul Pierce: O draftın ardından, herkesin yeni Kevin Garnett’i aradığını gördünüz. Uzun, sıska, aynı zamanda hızlı, atletik ve Kevin Garnett gibi görünen biri. Yani Darius Miles, Stromile Swift, Brandan Wright, Keon Clark gibi biri… Elimizde böyle hızlı, sahayı boydan boya kat eden, yeni Kevin Garnett’e dönüşebilecek uzun, ince çocuklar vardı. İşte o zaman bakış açısı değişmişti: Artık yetişkin ve kendisini kanıtlamış değil, “Tamam, bu çocukta potansiyel var, yeni Garnett olabilir” dedirten kişiler daha değerliydi.

Jonathan Abrams: NBA yetkilileri, birkaç başarısızlığın sistemi düzelteceğini ve çocukların liseden lige gelmeyeceğini düşündü.  Bu yüzden Garnett ‘in bu konuda öncü olup da sonraki yıllarda bir akım başlatacağı hususnda endişeli değillerdi.

Russ Granik: Asıl sorun, bu iş yayıldığında, yeteneği değerlendirme konusunda ortaya çıktı. Bence bu, ligi ‘1 yıl kuralı’nı getirmeye zorladı. Bu hakikaten Garnett’in yol açtığı bir şey.

Ron Klempner (NBA Oyuncular Birliği danışmanı): Garnett bu alanda ilk oyunculardan biriydi ve en kalitelilerinden biriydi. Yaş sınırı tartışmalarına yol açtığını söyleyebilirim. Ama kaldırıldığı zaman düşünüldüğünde, ne kadar büyük bir parçası olduğundan emin değilim.

kevin garnett

BAY YOĞUN

Kevin Garnett’le ilgili kalıcı izlenimleri sorduğunuzda, hemen kendinizi spor klişeleri arasında bulursunuz: Odaklanma. Adanma. Sadakat. Takım adamı. Yürek. Ayrıca da, yoğun. Gerçekten yoğun. Aşırı yoğunluk. Yoğunluk demiş miydik?

Onunla oynamış, ona hocalık yapmış veya ona rakip olmuş neredeyse herkes, sıkça bunu yapıyor.


“En başından beri buna sahipti — her zaman en üst seviyede yoğunlaşırdı” diyor, ilk 10 yılda hocalığını yapan Saunders.


Sam Mitchell da şöyle diyor: “Her gün aynıydı. İdmanda ya da maçta, hiç fark etmezdi.” 


Sıkılmış dişler, kavurucu bakışlar, çığlıklar ve gevezelik ve böbürlenme, sadık bir şekilde devam ettirdiği maç günü ritüelleri, potanın destek ayağına Yağmur Adam gibi kafa atmalar, detaylara özen, takım arkadaşlarını itekleme — oyuncu ve koçların onunla ilgili en çok hatırladığı şeyler bunlar.

Garnett’le her ilk karşılaşma farklıdır. Ama kimse kalıcı bir izlenim edinmeden oradan ayrılmaz.

Paul Pierce: Ben ve KG ilk defa, benim lisedeki ikinci yılımda birlikte oynadık… California’daki yerel bir AAU takımıydı. Onun en iyi oyunculardan birisi olduğunu duymuştum, ama ne tip bir oyuncu olduğunu o zamanlar bilmiyordum. Yalnızca boyunun 2.10 küsür olduğunu biliyordum.

İlk idman, bizim lisedeydi… ve onun tüm sahayı koşuşunu, her şutu bloklamasını, bağırıp çağırmasını, üçlük denemelerini, yine gelip tüm sahayı koşmasını izliyordum. Daha önce böyle bir şey görmemiştim. Birdenbire salon onu izleyenlerle doldu… Ne zaman bir şutu bloklasa ciğerlerini zorlayana dek çığlık atar, ne zaman bir smaç yapsa avazı çıktığı kadar bağırırdı. Ben de orada “Ulan bu adam ne kadar oyuna odaklı” diyordum. Eğer onun yoğunluğuna erişemezseniz, onu orada istemezsiniz.

Joe Abounasar (Garnett’in özel antrenörü): Beraber çalışıyorduk, bir gün Los Angeles’taki Memorial Park’a gittik; meğer çoraplarını unutmuş. Orada biz, Chauncey Billups, Al Harrington, Ty Lue, Michael Ruffin ve başkaları vardı. Her maça çıktı. Milletin üstünden smaçlar vuruyor, tüm şutları blokluyordu — ve ayağında çorapları yoktu. Saatlerce öyle oynadı. Maç bittiğinde ayakkabısının ön tarafından kan sızıyordu. Ayağının bir kısmı ve ayak parmaklarının bazıları kanıyordu. İnanılmaz.

Dirk Nowitzki (Dallas Mavericks forveti): Çaylak yılımda hep biraz üstüme gelmişti. Konuşup dururdu. Ama benim için eğlenceliydi, bunlar benim ilk deneyimlerimdi. Almanya’da kimse bana böyle davranmamıştı. Bunun bana, bu ligde gelişmem açısından yardımı olduğunu düşünüyorum.

Chris Webber (NBA forveti, 1993-2008): O ve ben sahada hiç sakin kalamazdık… O öyle yalandan konuşmazdı. Bir aktör, bir yalancı daha fazlasını yapamazdı. Kendini bu kadar sinirlendirmek mümkün değildi.

Christian Laettner (Timberwolves‘tan takım arkadaşı, 1995-1996): İlk fark ettiğim şey, her şeyden çok, acayip uzun vücudundan öte, ne kadar yürekli olduğu ve sıska bir çocuk için ne kadar sert olduğuydu. Anında ona bayılmıştım, çünkü çocuk çok sağlamdı. Takımdaki en iri adam onun üstüne gidebilir, ama o yine de orada savaşmaya ve savunmasını sergilemeye hazır olurdu.

Sam Mitchell (Timberwolves‘tan takım arkadaşı, 1995-2002): Her idmanın ardından koşular yapardık. Her guardı, her forveti, her pivotu geçerdi. Yaptığı her şeyde kazanmayı isterdi. Her harekette kazanmanın peşinde olurdu. Ve daha ilk günden böyleydi… Onunla ilgili ilk düşündüğüm şey şu olmuştu: “Ben her gün idmanda bu adamın üstünden nasıl sayı bulacağım?”

Terry Porter (Timberwolves’tan takım arkadaşı, 1995-98): Her zaman soru sorardı: “Eskiden nasıl yapılırdı? Finaller’de oynamak nasıl bir şeydi? Şu oyuncuya karşı oynamak nasıldı?” Oyunun geçmişine çok meraklıydı ve büyük bir oyuncu olmak istiyordu. Hep “Oyunumu nasıl geliştirebilirim?” diye sorardı.

Glen Taylor (Timberwolves’un sahibi): “Sizinle vakit geçirmek istiyorum, çünkü hakkında hiçbir şey bilmediğim bir dünya var” derdi. Ben de “Niçin?” derdim. Şöyle cevap verirdi: “Peki insanlar senden para istediğinde, bunun bir hayır işi olduğunu nereden biliyorsun?” İlk buluşmalarımız böyle geçti. Bazen evime gelir, otururduk ve basketbolun lafı bile geçmezdi… Hayatın diğer alanlarından konuşurduk, hayata daha geniş bakmaktan. “Daha 18 yaşında, ama şimdiden böyle şeylere kafa yoruyor” diye aklımdan geçirirdim.

Flip Saunders: Harika bir hafızası var — her şeyi hatırlıyor. 6 yıl önceki oyuncu tarama raporlarını hatırladığı olurdu. Bu raporların geri dönmemesiyle ilgili her zaman bir ceza sistemimiz olurdu. İlk yıllarında tüm cezaları önden ödemeye çalışırdı, çünkü raporları yazın incelemek için saklardı.

Kevin McHale (Timberwolves genel menajeri, 1995-2008): Bazen hüsrana meyilli olurdu, ama aynı zamanda spektaküler hareketler de vaat ederdi. Şut bloklayıp, sahayı kat edip, hücum ribaundunu alıp, sonra geri dönüp, adam değişip guarda geçtiği, onu önden aldığı, sonra gidip zayıf tarafta başka bir şutu blokladığı olurdu. Parıldadığı anlar olurdu.

Sam Mitchell: İlk gün. Doug West ve ben ilk günden anladık. Sahada yürüyorduk, sonra birbirimize bakıp şöyle dedik: “Bir gün insanlara, vaktiyle Kevin Garnett’le oynadığımızı söyleyeceğiz.”

Taraftarlar, muhabirler ve rakipler bir süre sonra şunu da fark etti: Garnett, basmakalıp NBA sınıflandırmalarına dahil edilemezdi, özellikle de savunmada. Herhangi bir maç günü, bir pivotu, bir power forveti ya da bir guardı savunabilir; boyu ve çabukluğunu kullanarak şutörleri bozabilir, gücü ve ebatlarını kullanarak kendinden uzunları rahatsız edebilirdi.

Flip Saunders: Birkaç kez Michael Jordan’ı savundu. Karl Malone’u savundu. Shaquille O’Neal’ı savundu. Oyun kurucuları savundu. Kevin Johnson, Steve Nash, Stephon Marbury. Tüm All-Starları seçin, bir noktada hepsiyle eşleşebilir ve hepsini savunabilir. Aynı maçta 5 pozisyonu da savunduğu oldu.

Sam Cassell (Timberwolves‘tan takım arkadaşı, 2003-2005): Bunu başka kim yapabilir? Maçlar için çalışırdı. Maçlara gördüğüm herkesten daha iyi hazırlanırdı.

Sam Mitchell: Alan savunması yaptığımızda tepede olurdu. Sorumluluğu tepeyi savunmaktı, posta doğru görünmek ve sonra geri tepeye çıkmak. Bunu becerirdi.

Kevin Johnson (3 kez All-Star guard): Daha önce de çok uzun oyuncular tarafından savunulmuştum, misal Magic Johnson. Ama Kevin Garnett’i geçmek imkansız gibiydi. Kolları neredeyse sahayı enlemesine kaplıyordu, bir kedi kadar çevikti ve onu potaya kadar sürüklemeyi başardığınızda da kullanılan şutu geri yollamayı beceriyordu. Bunun üzerine sınırsız bir enerji ve eforu vardı, asla susmak da bilmezdi. Şansıma, onunla çok karşı karşıya gelmedim, çünkü o en iyi dönemine girerken, ben emekliliğe yaklaşıyordum.

Jose Calderon (tecrübeli oyun kurucu): İnsanlar “Heh, uzunla kaldın, ona karşı oynamayı dene, ondan daha çabuksun” diye düşünür. Ama o aynı zamanda hızlıydı da. Uzundu. Yani onu geçseniz de, pozisyonu bitirmek çok zordu; çünkü şutu iki şekilde engellemek için arkadan geliyordu: Şutu bozmak ya da blok vurmak. Diğer uzunlardan gerçekten çok daha hızlıydı.

Paul Pierce: Sanırım bir maçta 60 sayıya doğru gidiyordu. Aynı zamanda da Antoine Walker’ı savunuyordu. O anda “Peki, boşverin. Paul canımıza okuyor” dedi. Adam değişip beni savunmaya başladı. Ve sizi temin ederim, iki dakika boyunca, topu almama izin vermedi. Ne yapacağımı bilemiyordum… Sahanın ortasında öylece durdum. “E iyi, en azından boyalı alanda olmuyor” diye kendimi teselli ediyordum.

YENİ STOCKTON-MALONE

Garnett’i seçmelerinden bir yıl sonra Timberwolves, draft günü yapılan bir takasla, Coney Island’lı, kendisini yıldız yapcak kadar güçlü, hızlı ve yetenekli ama huysuz genç oyun kurucu Stephon Marbury’yi kadrosuna kattı. Karşılığında 5. sıra seçimi Ray Allen’ı Milwaukee’ye yolladılar. Marbury-Garnett ikilisinin potansiyel etkisi, Timberwolves yetkililerinin başını döndürmüştü ve uzmanların da her yerde onlardan ‘Yeni Stockton-Malone ikilisi’ demesine yol açmıştı. 20 yaşındaki Garnett ve 19 yaşındaki Marbury’nin yanında yetenekli genç forvet Tom Gugliotta ile birlikte Timberwolves, Batı Konferansı’nda kendini göstermeye kararlıydı.

Sam Mitchell: Dostum, epey iyilerdi. O ikisine pick-n-roll yaptır, tamam. Çünkü Steph hızıyla skor bulabiliyordu, ayrıca güçlüydü ve potaya ulaşabiliyordu. Bir de Steph biraz pislikti. Kesinlikle. Büyük oyuncularda bu damar olmalı.

Flip Saunders: KG, gördüğüm en iyi perde yapan oyunculardan. Onunla pick-n-pop oynarsınız ve sayı bulur, pota dibinde bitirebilir. Steph perdeden çıkarken sanki böyle görüntüsü bulanıklaşırdı. Uzaktan şut atma kabiliyeti de vardı. Zaman zaman, neredeyse savunulamaz oluyorlardı.

Sam Mitchell: Belki Stockton-Malone ikilisinden daha iyiydiler, çünkü Steph, Stockton’dan daha skorer bir oyuncuydu. Ve Steph tıpkı Stockton gibi oyunu rahatlatıyordu, ama ondan çok daha baskın bir skorerdi.

Steve Aschburner (Minneapolis Star-Tribune Timberwolves yazarı, 1994-2007): Dışarıdan bakınca en iyi arkadaş gibilerdi. Bir reklamda oynamışlardı ve birlikte vakit de geçirdikleri görülüyordu.

Jim LaBumbard (Timberwolves medya ilişkileri sorumlusu, 1993-2000): Marbury, Minnesota’ya geleceği için çok heyecanlıydı; bizim için de şehirde yeni bir soluk olacaktı. O zamanlar kimse Minnesota’ya geleceği için heyecanlanmazdı, değil mi? Durum öyleyken bu bizim çok hoşumuza gitti.

Garnett’in 17, Marbury’nin 15.8, Gugliotta’nın da 20.6 sayı ortalaması tutturmasıyla Timberwolves, 40 maç kazanarak, sekiz yıllık kulüp tarihinde ilk kez playofflar’a yükseldi. İlk turda, Hakeem’li Houston Rockets tarafından 3-0 süpürüldüler. Sonraki sezon Garnett ve Marbury ikilisi, bu kez takımı 45 galibiyete taşıyarak kulüp rekorunun kırılmasını sağladılar, ama yine ilk turda, bu kez Seattle SuperSonics’e 3-2 ile geçildiler. Bu ikili, bir daha playofflar’da birlikte oynayamayacaktı. 

Marbury, 1999’da New Jersey Nets‘e takasını istedi — Marbury’nin, Garnett’in 6 yıl-126 milyonluk devasa kontratını kıskandığı için bunu yaptığı söylenmişti. Yapılan yeni anlaşmaya göre, Marbury için en fazla 6 yıl-71 milyon verilebiliyordu. 

Flip Saunders: İki musibet aynı anda gelmişti. KG’nin kontratı, lokavta yol açmıştı. Ve bu kontratla da lokavt, maksimum kontratı getiriyordu. Böylece Marbury’yi kaybetmiştik, çünkü basitçe, biri 20 milyon alırken diğeri 9 milyon alıyor ve maç sonunda topu kullanan adam, 9 milyon kazanandı. Derdi buydu.

Steve Aschburner: Garnett’in en sevdiği oyuncu Magic Johnson’dı. Marbury’nin oyununu kolaylaştırmaktan memnundu. Topu paylaşma anlamında bir sorun olacağını sanmıyorum. Eninde sonunda, bence Stephon’ın kafasındaki şey paraydı ve daha fazla kazanacağı bir yere gitme niyeti vardı.

Terry Porter: Finansal açıdan, 1A sınıfında değilse bile, 1B’de olmak istiyordu. O noktada hak ettiği değeri görmediğini hissetti.

Sam Mitchell: Hepimiz onun kalmasını istiyorduk. Ama işte bazen gençken, yarışamadığınız dış etkiler kafayı çelebiliyor…Hepsi aynı şeyi istiyordu. Hepsi kazanmak istiyordu, hepsi All-Star olmak istiyordu ve hepsi ‘O adam’ olmak istiyordu.

Flip Saunders: Başımızın dertte olduğunu biliyordum. Marbury geldiği zaman ona şöyle demiştim: “İkiniz Stockton ve Malone gibi olabilirsiniz.” O da “İyi de ben John Stockton olmak istemiyorum” demişti. Onu, ikisinin beraber ortaya koyabilecekleriyle ilgili ikna etmeye çalıştık. Bunu istemedi.

KONTRAT ve LOKAVT

Garnett yalnızca 21 yaşındaydı ve, sadece iki yıllık NBA kariyerine rağmen, profesyonel spor tarihindeki en büyük kontrata sahipti: 6 yıl, 126 milyon dolar. Anlaşma 1997’nin Eylül ayında imzalandı ve ardından ligdeki oyuncular arasında kızgınlık, şüphecilik ve alaycılığa sebep oldu. 

O dönemde, adını vermek istemeyen bir oyuncu “Kara listenin başındaydı” diyor. Garnett ikinci sezonunda All-Star olsa da, henüz bir süperyıldız değildi ve tek bir playoff maçı bile kazanmamıştı. An itibariyle, Michael Jordan’ın iki katı kadar para kazandıran bir kontratı vardı. Garnett’in değeri, iki yıl önce Glen Taylor’ın kulübü almak için verdiği paradan 40 milyon kadar fazlaydı.


Diğer yıldızlar da hemen büyük konratlar almaya başladılar: Shaquille O’Neal, 120 milyon; Alonzo Mourning, 101 milyon; Juwan Howard, 105 milyon. Fakat takım sahiplerinin, sistemin bozukluğunu kanıtlamasına yarayan şey,  Garnett’in anlaşmasıydı. Sonraki yaz NBA lokavt ilan etti ve tarihindeki en uzun iş durdurma eylemi ortaya çıktı; sezon 20 Ocak 1999’da başlayacaktı. O sezon 50 maç oynandı ama All-Star maçı düzenlenmemişti. 


Başka faktörler de bulunsa da, çokça Garnett’in kontratı, lokavta giden yolu açmıştı.


Glen Taylor: Sanırım biz yaptık.