by Jeff McDonald / Çeviri: Cem Doğan / info@eurohoops.net
Bu yazı ilk olarak San Antonio Express News‘ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
******
Avery Johnson, odasını bin kere falan turlamıştı.
Terliydi. Pencereden dışarıyı izlemişti. Televizyon izlemeye çalışmıştı.
‘Asla uyumayan şehir’in ortasındaki bir otel odasındaki Johnson da aynı şekilde, uyuyamıyordu.
“Kalbim küt küt atıyordu” dedi.
Tarihler 24 Haziran 1999’u gösteriyordu. Uzun süredir Spurs’ü tutan taraftarlar için her şeyin değişeceği günün öncesi. İki kez waive edilen, hakkında şüphe duyulan Johnsın, artık Spurs’ün as oyun kurucusuydu. Gecenin o saatinde tamamen uyanık ve konsantreydi.
Spurs, ilk kez yükseldiği Finaller’de, New York Knicks’e karşı 3-1 öndeydi. Sonraki gün, Madison Square Garden’ın parkelerinde, yıllardır uzağında kaldıkları o büyük hedefe ulaşma şansları çok yüksekti.
Johnson’ın maçı kazandıran şutuyla Spurs, Knicks’i 78-77 yenerek, San Antonio’yu daha önce hiç tecrübe etmedikleri ve –sonrasında 4 yüzük gelmesine rağmen– o günden beri de şahit olmadıkları bir sevince boğdu.
“Parçası olduğum bütün sportif olaylar içerisinde, gördüğüm en büyük taraftar sevinci bu şampiyonluk sırasındaydı” diyor, hâlâ San Antonio’da yaşayan, o dönemin yedek oyun kurucusu Antonio Daniels. “Eğer ilk kez kazanıyorsanız, yalnızca kendiniz için oynamazsınız – tüm şehir için oynuyorsunuzdur.”
Takip eden 20 yıl içerisinde Tim Duncan ve Gregg Popovich’in liderliğini yaptığı Spurs, NBA’in pek olası görülmeyen ağırlık merkezi oldu. 1999 ile 2014 arasında beş şampiyonluk kazandılar ve bu süre zarfında ligdeki herkesten fazla maç kazandılar.
1999’da orada olanlar için, hiçbiri ilk zaferi geçemez.
“İlki olmadan ikinci, üçüncü ya da dördüncüyü elde edemezsiniz” diyor o takımda asistan koç olarak yer alan Mike Budenholzer. “Konu ne olursa olsun, ilkler özeldir. 0 şampiyonlukla ilgili kesinlikle özel birşeyler vardı.
David Robinson açısından ’99 şampiyonluğu, Hall of Fame’in ‘şampiyonluk kazanamayanlar’ bölümünden çıkmasını sağlayarak itibarını sağlamlaştırdı.
Tim Duncan açısından, ikinci sezonunu yaşayan 23 yaşındaki forvetin daha o zamandan ligin en iyi lerinden birisi olarak kabullenilmesini sağladı — bu, şimdilerde gelmiş-geçmiş en iyilerden biri olarak anılan oyuncu için ilk adımdı.
Popovich için, o zaman 50 yaşında ve bir NBA takımını nasıl yöneteceğini çözmeye çalışan bu adamın bir yıl daha görevinde kalması anlamına geliyordu.
Hayal kırıklığı ve “Seneye olacak”tan başka bir şey bilmeyen bir taraftar kitlesi içinse ‘O sene’nin nihayet geldiğine şahit olmak anlamına geliyordu.
“Ne beklediğimizden emin değildik”
1998-99 NBA sezonu bir belirsizliğin ortasında başlamıştı. Michael Jordan, altıncı şampiyonluğun ardından (tekrar) basketbolu bırakmıştı ve Bulls hanedanının yerini doldurmak için ortam müsaitti. ‘Yılın Çaylağı’ ödülünü kazanan Duncan’ın All-Star ve eski MVP Robinson ile beraber oynayacağı ikinci sezonuna gireceği San Antonio’da beklentiler yüksekti. Spurs oyuncuları, takım sahipleri ve Oyuncular Birliği arasındaki görüşmeler yüzünden geciken kampın başlaması için sabırsızlanıyordu. Takım sahiplerinin zorladığı lokavt, sezonun 50 maç üzerinden oynanmasına sebep olmuştu ve takımlar hazırlık için çok az vakte sahipti.
Gregg Popovich (koç): Hiçbir zaman bir sezona “Bu sezon şampiyon olacağız” diyerek başlamadık ya da sezonun ortasında böyle bir şey düşünmedik. Daima, Playoff vakti geldiğinde en iyi performansı göstermeye çalıştık. Sonra da ne olduysa oldu.
David Robinson (pivot): Normalden daha kısa oynanacak olan sezon hakkında, haliyle soru işaretleri vardı. Lakers’ın güçlü bir rakip olacağını biliyorduk. Başka bazı takımların zorluk çıkaracağını da. Ama Tim ve benim en iyi dönemimizde olduğumuzu biliyorduk, yani bizim için ideal bir zamandı.
Sean Elliott (kısa forvet): Kamp kısa sürmüştü, ama çok çalışmamıza da gerek yoktu, çünkü takımın temeli yerinde duruyordu. Önceki iki sezonda diz sakatlıkları yüzünden pek oynayamamıştım. Şimdi ise mümkün olduğunca bu adamlarla oynamak istiyordum, özellikle de Timmy ile.
Tim Duncan (power forvet): Sezona başlarken iyi bir takımımız olduğunu ve özel bir şeyler yapma şansımızın bulunduğunu biliyordum.
Hank Egan (yardımcı koç): Tecrübeli bir gruptu. Yıldız olması gerekmeyen ve nasıl destek vereceğini bilen oyuncular vardı.
Elliott: Gerçekten iyi olabileceğimizi biliyorduk. Bizi zirveye çıkaracak bazı ilave bileşenlere sahiptik. Bunları nasıl bir araya getireceğimizi anlamıştık.
Steve Kerr (yedek guard): Yüzük ve final anlamında sınanmamış bir takımdı. Ne bekleyeceğimizi bilmiyorduk.
Elliott: Hazırlık döneminde epey iyi görünüyorduk. Sonra sezon başladı.
“Bence Pop başaramayacak”
Spurs kısaltılmış sezonu Sacramento ve Minnesota galibiyetleriyle açtı, ama sonraki 12 maçın 8’ini kaybetti. 2 Mart tarihinde oynanacak Houston maçı geldiğinde, takımın derecesi 6-8’di – ikinci sezonunda olan Popovich için çanlar çalmaya başlamıştı.
Kerr: İlk haftalarda soyunma odasındaki atmosfer tuhaftı. İyi olmamız gerektiğini biliyorduk ama iyi oynamıyorduk.
Elliott: Sezona başlarken sorunlar vardı. Ritim bulamıyorduk.
Antonio Daniels (yedek guard): Houston’daki takım konuşması hâla kulağımda çınlar.
Elliott: Eğer yakında kazanmaya başlamazsak Doc Rivers’ın takımın başına geçeceği söylentileri vardı. Hepimiz Doc’ı severdik, ama Pop’u da severdik. Eğer maçı kazanmazsak hocanın değişeceğine dair üstümüzdeki baskı büyüktü.
Daniels: Fısıltılar vardı: “Abi, bence Pop bu işi beceremeyecek.”
Mike Budenholzer (yardımcı koç): Kesinlikle baskıyı hissediyorduk.
Robinson: Pop’un koçluk kariyerinin ilk dönemlerinde çok fazla eleştiri vardı. Ama oyuncuların onun hakkında şüphe ettiğini sanmıyorum.
Elliott: Bir süredir takımda bulunan oyuncular olarak, her sezon yeni hocanın gelmesinden ya da sezon ortasında hocanın değişmesinden bıkmıştık. Birçok koç gelip gitmişti. Bunun doğru yol olmadığını düşünüyorduk.
Robinson: Soyunma odasında böyle şeylere takılmazsınız. Bence o dönemde hepimiz Pop’a güveniyorduk.
Daniels: Eğer şimdi olsa, Pop giderdi. Hank Egan takımın başına geçerdi. Eğer Peter Holt ve diğer sahipler sabırlı olmasa, basketbol tarihi farklı yazılırdı.
Kerr: O günlere dönüp bakarsak, Pop durumu iyi idare etti. “Hadi sonraki maça odaklanalım”dan başka bir şey çıkmadı ağzından. Klasik Pop. Başını önüne eğ ve çalış.
Elliott: Çıktık ve Houston’ı bitirdik.
“Herkesi yenebiliriz”
Spurs 99-82 ile Houston’ı geçti ve normal sezonun sonuna dek yalnızca 5 mağlubiyet alacakları bir seriyi başlattı. Sezonu en iyi dereceyle bitirdiler: 37-13. Normal sezonun son ayı içerisinde, önceki iki sezonda Batı’yı kazanmış olan Utah ile iki kez karşılaştılar. Önceki sezonda Utah, Playoff’ta Spurs’ü eleyen takım olmuştu. Bu kez Spurs, normal sezondaki iki maçı da kazanıp, onları geçmenin mümkün olduğunu gösterdi.
Daniels: Bir anahtarı kilide sokmuş gibi değildik: “Hadi dokuz maçlık seri yapalım” gibi bir şey yoktu yani. Ama Houston maçından sonra, otobüste, bir şeylerin toparlandığı hissi vardı.
Budenholzer: Son 30-35 maçta gerçekten iyi basketbol vardı. Playofflar başlayıp da galibiyetler geldikçe, momentum da oluşuyordu.
Jeff Van Gundy (dönemin New York Knicks koçu): O seriye imza attıkları dönemde çok iyi bir takımlardı. Playofflar’da önleri açıktı.
Daniels: Her deplasman maçında Avery ile akşam yemeği yerdim. Bir kere bile şampiyonluk lafı etmedi.
Popovich: Belki Playofflar devam ettikçe özgüvenimiz arttı ve başarabileceğimizi düşünmeye başladık. Ama normal sezonda böyle bir şey yoktu.
Malik Rose (yedek power forvet): Utah’ı birkaç kez yenince, iyi olduğumuzu anlamıştık. O zaman çok iyilerdi – Karl ve John bize çok fazla problem yaşatıyordu. Onları yenince, herkesi yenebileceğimizi anladık.
Elliott: Timmy’ye verecek karşılıkları yoktu. Onu çözemiyorlardı. Eğer yine bize üstünlük kurarlarsa, bu sefer şansımızın olduğunu biliyorduk.
Egan: Takımın ritm bulduğunu hatırlıyorum. Belirli bir şeyle başlamamıştı, birden form tutmaya başladık. “Yine sıçıp batırmanın bir yolunu bulmadığınızdan emin olalım” havası vardı.
“Karakter koydular”
Takıma Playoff katkısı vermeleri için Popovich, sezon başında bazı yüzük sahibi veteranları kadroya eklemişti. Kerr, Bulls ile üç şampiyonluk görmüştü. Mario Elie, Houston ile iki tane kazanmıştı. İlaveten Portland ile final görmüş olan Jerome Kersey de takıma gelmişti. Bu oyuncular, Bulls’la 3 şampiyonluk kazanmış olup hâlihazırda kadroda bulunan Will Perdue’ye katılmıştı. Bu oyunculardan, ilk 5 başlayan Elie haricindekiler pek fazla süre alamamıştı. Ama takıma kattıkları tecrübe, değerlerini ortaya koydu.
Robinson: Bu harala-gürelenin bitmesi için ne gerektiğini bilemezsiniz. Her zaman bir şeyler çıkar. Neyi eksik yapıyorsun? Ne kadar yakın olduğunu asla bilemezsin.
Kerr: Eğer Will ve ben gelip de David’e “Yüzüğü kazanacağız” desek komik kaçardı. Keşke o zaman aklıma gelseymiş bak.
Elliott: Steve Kerr bize kavrayış ve deneyim getirmişti. Birbirimizi üniversiteden beri tanıyorduk. Mario mesela, keskinlik ve sertlik getirdi. O ve Avery, takımın polisleriydi. Bulldog gibilerdi. Her maça, her idmana yoğunluk ve keskinlik getiriyorlardı.
Daniels: Mario iki şampiyonluk görmüştü. O dönemde Pop’un daha yoktu. Bu oyuncuların akıllarını kullandı. Eğer devre arasında Mario gelip bir şey söylerse Pop dinlerdi. Bence bu tip şeyler Gregg Popovich’in bugünkü Gregg Popovich olmasına yardım etti.
Robinson: Takıma karakter kattılar. Ne olmamız gerektiğini anlama konusunda bize ivme ve enerji kattılar.
Robinson: Mario bir savaşçıydı. Kim olduğunuzu umursamazdı. Herkesle savaşırdı.
Daniels: Bir idmanda Pop guardlarla konuşuyordu; onların driplinglere çok fazla izin verdiğini ve böylece uzunları zor duruma düşürdüğünü anlatıyordu. Mario’ya dönüp “Sence de öyle değil mi Mario?” diye sordu. Mario, Avery’ye baktı, Steve’e baktı, sonra da kendisine ve diğer tecrübeli oyunculara baktı. Derinden gelen bir sesle “Ne diyebilirim ki? Adamlar bizden daha hızlı” dedi. Herkes gülmekten yerlere yattı, çünkü haklıydı.
İkiz Kuleler’in boyalı alanı karartmasıyla, Spurs rakiplerine ortalama 84.7 sayı izni verir oldu.
Van Gundy: Farklılardı, çünkü defansif temelli bir takımdılar.
Elliott: Pop savunmayı toparlamıştı. Bu hep bizim zayıf noktamız olmuştu. David ve Timmy bizdeyken herkesi durdurabileceğimizi biliyorduk.
Daniels: Birçok hatayı kapatıyorlardı. Bir guard olarak baskı yaparsınız ve geçildiğinizde Tim ya da David’in orada olduğunu bilirdiniz. Böyle bir takıma her zaman güvenebileceğinizi bilirdiniz.
Van Gundy: Pop’un bu iki oyuncuyu oyunun her iki yönünde kullanma şekli ustacaydı.
Daniels: Kendimiz gibi oynadığımızda kimsenin bize engel olamayacağını düşünüyordum.
“Bazı insanların liseden hiç ayrılmaması gibi”
Spurs ilk turda Kevin Garnett’li Minnesota Timberwolves’u 3-1 ile geçti. Ardından Los Angeles Lakers’ı süpürerek Batı Konferansı Finalleri’ne yükseldi. Utah Jazz, 2. Turda Portland’a elendiği için, son dönemdeki en büyük rakipleriyle karşı karşıya gelememiş oldular. Batı Finali’nde 1-0 önde olan Spurs, kendi sahası Alamodome’da oynanan sonraki maçta kendisini tehlikenin içinde buldu. Elliott’ın yarattığı ‘Şehitler Günü Mucizesi’ seriyi kurtardı ve en şüpheci Spurs taraftarlarını bile daha inançlı hâle getirdi.
Elliott: Burada bulunduğum süre içerisinde, Playoff zamanı geldiğinde, hep bir şekilde işlerin içine etmeyi başardık. Ve neredeyse Portland’a karşı da bunu yapıyorduk.
Robinson: Bütün gün yokuş yukarı çıkıyor gibiydik.
Elliott: Hazırlardı. Muhtemelen bizden daha yeteneklilerdi, baştan ayağa. Ve harekete geçmişlerdi.
Elie: Bütün maç ağzımıza sı*tılar. Portland kazanmayı hak etti, ama biz vazgeçmedik.
Elliott, Duncan ve Robinson olaya el atmadan evvel Spurs, üçüncü çeyrekte 18 sayı gerideydi. 12 saniye kala iki sayı geridelerdi ve topu kenardan oyuna sokacaklardı. Popovich, Robinson’ın turnikeyle oyunu eşitleyeceği bir oyun çizmişti. Köşede Elie’nin pasını aldığı anda Elliott’ın başka fikirleri vardı. Portland’lı Rasheed Wallace’ın uzun kollarının üstünden üçlüğü yolladı.
Elliott: O maçta şimdiden 5 üçlüğüm vardı. Çocuklara cephanede bir tane daha olduğunu söylemiştim.
Robinson: O anda pas bekliyordum.
Elliott: Mario’nun pası beni dışarı doğru itti. Doğrulduğumda oyun zaten yalan olmuştu. “O zaman bir tane daha atayım” dedim içimden.
Rose: Herhangi bir salonda duyduğum en büyük gürültüydü. Sean o şutu soktuğunda kulakları sağır eden bir ses çıkmıştı.
Robinson: İçimden “Ne yapıyorsun, o şut atılır mı?” diyordum. Ama büyük bir şuttu. Onu sokmak için sağlam sinirlere ihtiyacınız var.
Elliott: Eğer o anda Rasheed’i görsem veya hissetsem, o şutu atabileceğimi sanmıyorum.
Popovich: Tüm hayatı o şuta dayanıyordu. Sanki liseden hiç ayrılmamış gibi.
Elliott: Sahanın öbür tarafından görülen bir açıda, top Rasheed’in parmaklarına doğru gidiyor. O top oradan nasıl geçti, bilmiyorum.
Kerr: Sonsuza dek bu şut hakkında konuşması gerek.
Elliott: Bu şut bizim tüm Playoff şeytanlarımızı def etti. Artık bizim zamanımızın geldiğine dair güven ve inanç sağladı. Bu kez başaracaktık.
“Köpekler gibi birbirimize bağırınıyorduk”
Elliott’ın maç kazandıran basketinin verdiği itici güçle Trail Blazers’ı süpüren Spurs, tarihindeki ilk final serisine yükselmişti. O zamanlar bir şampiyonluk, hayat-memat meselesiydi. Spurs, bu kez tarihte 8. Sıradan Finaller’e yükselen ilk takım olan New York Knicks ile oynayacaktı. Knicks sakat yıldızı Patrixk Ewing’den yoksun olmasına karşın, tehlikeli ve skorer guard ikilisi Allan Houston ve Latrell Sprewell’e sahipti. 3-1 öne geçtiler ve Madison Square Garden’da oynanacak maçta yüzüğe ulaşma şansları belirmişti. Son dakikaya girerken 76-77 gerideydiler. Karışık bir pozisyonun ardından top baseline’da Johnson’da kaldı. Vaktiyle, Noel arifesinde Denver, Robinson’ın düğününün olduğu gün de Spurs tarafından serbest bırakılan Johnson, kulüp tarihindeki en büyük atışın olasılık dışı adayıydı. 5 metrelik şutu, New York şehrini deliye döndürdü.
Avery Johnson (oyun kurucu): Haliyle, ben ilk seçenek değildim. Birçok akşam, muhtemelen beşinci seçenektim.
Duncan: Bunlar bencil olmayan adamlar; iki pas yaptılar, sonra köşede onu buldular, çünkü boştu.
Daniels: Avery hızlı değildi. Büyük değildir. Çok atletik de değildir. Oyunu iyi anlamış ve Tanrı’nın ona verdikleriyle ne yapacağını bilen biridir.
Elliott: Avery ve ben her zaman köşe şutları için didişirdik. Timmy ya da Dave post’a oturduğunda ters köşede pozisyon almayı severdim, çünkü ikili sıkıştırma geldiğinde o şutu atmak isterdim. Avery o boşluğa dalıp o şekilde turnike bulmayı severdi. Bana yukarı doğru kaymamı söyledi, ki orası kendisi için boşalsın.
Daniels: Avery ile ilgili büyük soru işareti, şutu olmuştu. Takımlar ona hep ikili sıkıştırma getirirdi. 4.5-5 metreden şutları çok iyiydi.
Elliott: O şutu çok fazla çalışmıştı. Bu konuda ona güvenim vardı.
Robinson: Noel zamanı takımdan kesilmişti. Onun açısından ilk şampiyonluğun kahramanı olmak çok özeldi.
Daniels: Pop ve takım ile arasında geçenlerden sonra, işi çözenin o olması harikaydı.
Elliott: Benim şutum büyüktü. Onunki ise devasa.
Johnson’ın 47 saniye kala bulduğu isabet Spurs’ü öne geçirdi. Duncan ve Robinson, Sprewell’in son girişimini de engellediğinde, Spurs nihayet, kurulduğu günden bu yana kutlayamadığı o şampiyonluğu kutlayabilirdi.
Elliott: Süre bittiğinde köpekler gibi bağırarak birbirimize koştuk. Kendimize has bir dilden konuşuyorduk. Saçma sapan bir haldeydik.
Popovich: Sersemletici bir şey diyebilirim. Bu gerçek mi, diye merak ediyorsunuz. O anda neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorsunuz.
Duncan: Soyunma odasına döndüğümüzde, kafayı kırmanın iki saniye uzağındaydık.
Popovich: Benim için en memnuniyet verici olan, bu kadar yıl beraber oynamalarının ardından David, Sean ve Avery’de nihayet kazanmanın getirdiği gülümseme ve keyfi görmekti.
Duncan: David, Sean ve A.J., yıllar boyunca buraya ulaşmak için çok çalıştı ve bütün ligle mücadele etti. Hepsi onlar içindi.
Elie: Gidip Dave’i öptüm. Onunla gurur duyuyorum. “Dave, herkesi susturdun. Artık seni rahat bırakabilirler” dedim.