Tanıklar Anlatıyor: “Bad Boys” Sonrası Detroit Pistons’ın İmajı

10/Haz/20 11:15 Haziran 10, 2020

admin69

10/Haz/20 11:15

Eurohoops.net

Tanıkların ağzından… “Bad Boys” sonrası Detroit Pistons’ın imajı

by James L. Edwards III, Çeviri: Cem Doğan 

Bu yazı 3 Ekim 2019 tarihinde The Athletic‘te yayınlanmış olup uyarlanarak dilimize çevrilmiştir.

1994 yılı itibariyle Pistons‘ın meşhur ‘Bad Boys’ dönemi sona ermişti, organizasyon taze bir başlangıç arıyordu. Detroit artık ligin zirvesinde değildi. Grant Hill adında yeni bir liderleri vardı. Yavaşça fakat kendinden emin bir şekilde yeni bir döneme giriyorlardı: Deniz mavisi dönemi.

Yenilikler çok hoş karşılanmadı. Deniz mavisi, eski renklere göre radikal bir seçimdi. Takımın formu da bu duruma yardım etmedi: Deniz mavisinin ana renk olduğu dönemde Pistons sadece iki kez mağlubiyetten fazla galibiyet alabildi; ilk sezon, yani 1996-97 ve 1999-2000. 2001-2002 sezonu başlarken, deniz mavisi artık yoktu.


Gerçi şimdilerde, formaların havalı olduğunu söylemeye cesaret edebiliriz. Renkli ve yaratıcı bulunuyorlar. Bir grup Pistons taraftarı geri dönmeleri için seslerini çıkarmakta. Bu formaların görülmediği bir maç günü yok. Andre Drummond ve Blake Griffin o dönemin şortlarını giydiler. Taraftarlar, Instagram’dan Blake Griffin’e takımın bu rengi tekrar kullanması gerektiğini söyledi. İki onyıl sonra, forma ve logo ile alakalı, tanıtıldıkları zaman var olmayan ‘havalı olma etkeni’ var. 


Buna rağmen organizasyon işine baktı. Detroit basketbol tarihindeki bu kasvetli dönemi canlandırmak için bir plan bulunmuyor. O dönem öyle kalacak.


İşte Detroit’in kırmızı, beyaz ve mavi formalarının deniz mavisine, basit ama etkili logolarının borulara sahip bir ata dönüşümünün ve ilk maskotlarının ortaya çıkışının hikayesi.

— Neden deniz mavisi?

Tom Wilson (Palace Sports ve Eğlence’nin eski başkan ve CEO’su): 
O zaman bazı şeyleri değiştirmek adına bir eğilim vardı. Bunun lig kaynaklı olduğunu söylemek istemiyorum ama takımların logo, renk ve bu tip şeylerine bir bakmalarını istiyorlardı. “Uzun zamandır var olan bir çok şey var” demişlerdi.

Tom O’Grady (90’larda NBA yaratıcı direktörü): Bu tamamen takım kaynaklı. Bunu isteyen onlardı… Sanırım bu ‘Bad Boys’ imajından biraz yorulmuşlardı. Ligin de bunu baştan beri pek sevdiğini sanmıyorum. David Stern, takımların kemik ve kuru kafa falan kullanmasını destekleyecek bir adam değildi.

John Ciszewski (1988-2009 arası satış sorumlusu yardımcısı): llk hatırladığım, ligin bizi forma ve logomuza bir bakmaya teşvik ettiği. O dönemde birçok takım kendisini yeniliyordu ve ‘Bad Boys’ dönemi bitmişti. O takımdan tek kalan Joe Dumars’tı sanırım. Grant Hill takıma yeni katılmıştı. Yeni bir başlangıç arıyorduk. Lig yönetimi birçok grup ve çalışmaya odaklanmıştı ve deniz mavisi o dönemde moda bir renkti. Sanırım düşüncelerimiz hangi yönde gitmek istediğine karar verdi ve lig de bize bu süreçte yardımcı oldu.

Wilson: Aynı zamanda o dönemde hokey takımı Detroit Vipers vardı. Renkleri mor ve deniz mavisiydi. Formaları çok popülerdi. Genç taraftarları yakalama çabası vardı.

Etrafta canlı logolar ve maskot kullanımı görmeye başlıyorsunuz. Normalde farklı yerlerde kullanılan şeyler…

O’Grady: Hepsini Charlotte Hornets başlattı. Öncü onlardı. Sektörün dışından biri olan tasarımcı Alexander Julian, 1988’de bu konseptle gelmiş, ama ben henüz burada değildim. Ama deniz mavisi renkle ortalığı birbirine katmıştı ve sonrasında herkes taklitçi olmuştu. Marlins, Sharks ve Jaguars. Grizzlies turkuazdı, dikkat ederseniz deniz mavisi değil. Tamamen farklı bir ton.

Wilson: Bazı kişileri getirdik, çeşitli renklere baktık; o zaman elde deniz mavisi tonları vardı, renklere bakan 5-6 kişilik bir grup mevcuttu. Gelen renk, bizim seçtiğimiz değildi. Eldekinden daha koyu bir maviyi seçtiğimizi düşünüyorduk.

O zamanlar San Jose Sharks deniz mavisi renkteki formaları tanıtmıştı, Dolphins de aynı renk formaya sahipti. Bu renge bakıyorduk ve yine logo için arayış içindeydik. İkisini bir arada kotarabileceğimizi düşündük. Genç bir takımdık. Grant yeni gelmişti, Allan Houston bir süredir buradaydı. Uzun süre bir arada olacağımızı düşündük. Ve evet, işler istediğimiz gibi gitmedi.

Ciszewski: Formaları ve logoyu değiştirmek iki yılı aldı. Üretim ve stok durumu yüzünden kurallar böyle. Stokları çok olan takımları işleme almıyorlar. Bu yüzden mesela bir oyuncunun numara değiştirmesi de belli bir zaman alıyor.

Grant Hill (Pistons oyuncusu, 1994-2000): Bir değişiklik yapılacağından haberim bile yoktu. O son sezon, 1995-96 sezonu Allan Houston için iyi geçmişti ve biz iki genç oyuncunun önünde parlak bir gelecek olduğuna inanılıyordu.

Wilson: The Palace’ın lobisinde büyük bir moda gösterisi yapıldığını hatırlıyorum; ana girişte Grant Hill ve Allan Houston, bazı yeni ekipmanları giymişler. Ürünler gelmiş, yeni formalı elemanların olduğu büyük bir otobüs… ‘Bad Boys’u mezara gömdükten sonra yeni bir markalaşma çabasıydı bu. Yeni, taze, genç bir şeylerin zamanı gelmişti. ‘Popüler olmayan’ı da eklemeliyim.

Hill: O yaz ilginçti. Olimpiyatlar’a katılmıştık;Allan, Knicks‘e gitmişti. Bir ay önce ona yeni formalarla olan fotoğrafımızı gönderdim. O formayla tek fotoğrafı buydu.

O’Grady: Aslında logo, kestane, gümüş, siyah ve hafif bir de açık mavi dokunuşlu olacaktı. Michigan Panthers’ın logosu gibi düşünün. Yeni renkler bunlar olacaktı.

Bu renklerin seçilmedi, çünkü hatırladığım kadarıyla –aynı dönemde Sacramento Kings için de çalışıyorduk– onlar kestane, altın, siyah ve açık maviye odaklanmıştı, San Francisco 49ers gibi. Sonra bunu kabul etmediler, çünkü sunumu yapmamızın ardından “Çok fazla 49ers gibi olmuş” dediler. Böylece biz de mor, siyah ve gümüşe döndük. Kings bu renkleri seçtikten sonra Pistons arayışa devam etmek zorunda kaldı. Fikir kırmızıyı içermiyordu: Renkler bordoya çalan bir kırmızı, hafif koyu bir sarı ve deniz mavisinden ibaretti.

İster inanın ister inanmayın, bu seçimler trafik ışıklarıyla bağlantılıydı — yeşil, sarı ve kırmızı, bu mantığı yerleştirmeye çalışıyorduk.

Hill: Ben küçükken Pistons taraftarı değildim ama, bence kırmızı, beyaz ve maviden daha iyisini bulamazsınız.  22 yaşındaki birinin mantığı buydu. O dönemde Fila ile çalışıyordum ve onlar da kırmızı, beyaz ve mavi renkti. Benim için mükemmeldi. Fakat deniz mavisi çok farklıydı.

Billy Berris (Detroitli sanatçı, ‘Bad Boys’ logosunun ve Pistons’ın atlı logosunun tasarımcılarından): NBA’e sunduğum renk kombinasyonları, ‘Bad Boys’ logosundan bazı renk kombinasyonlarını birleştiriyordu. Gümüş, siyah, kestane ve sim kullanmıştım, özelikle egzoz borusu tasarımı nedeniyle. NBA’e böyle göndermiştim, sonra bu deniz mavisi rengiyle geri geldiklerinde Tom beni aradı ve baktım. Gülüp “Bunlardan pek memnun değilim” dedim.

Robin Brant (Detroitli sanatçı, ‘Bad Boys’ logosunun ve atlı Pistons logosunun tasarımcılarından): Logoyu seçmelerinin ardından Billy ile ben bir araya geldik ve renkli bir kopyayı Billy’ye yolladılar. Görmek için onun mekanına gittim. Göstermeden önce bana “Şimdi, moralini bozma” dedi. Logoyu gösterdi ve delirdim. “Bu renklerle ne yapıyorlar?” İnanılmaz aptalcaydı. New York’tan bir adam, Detroit gibi mavi-yakalı bir şehir için renk kombinasyonu yapıyor. Ben burada doğup büyüdüm. “California stili deniz mavisi saçmalığına yer yok” diyordum. Savaşmaya çalıştım ama NBA oralı olmadı. “Bunlar geleceğin renkleri” diyorlardı.

Wilson: Biz kırmızı, beyaz ve maviydik. Klasiktik. Hatırladığım, bu renkleri en sevmeyen Joe Dumars olmuştu. Kırmzı, beyaz ve mavinin klasik olduğunu düşünüyordu… İnsanlar bizim yumuşak başlı olduğumuzu düşüneceklerdi. Burası Detroit, biz böyle değilizdir.

Hill: Sadece iki yıldır oradaydım. Bunun biraz tuhaf veya garip olduğunu düşünmüştüm. Yönetimle ilgili bir sorunum yoktu. Bunları mı giymemizi istiyorsunuz? Giyelim o hâlde.

O’Grady: Deniz mavisi… bakın: Ben kısmen karşıydım, sunduğum diğer seçenek siyahtı. Bu tasarımı alıp, sadece çevirip at kafası ile birlikte siyah bir tasarım yaparsanız harika ve taşaklı olurdu.

Sert bir değişimdi. Muhtemelen spor markaları yıllığında Pistons için iyi bir sayfa oldu. O arada bir boşluk doldurmaya ihtiyaçları vardı. Bir yılda 0’dan 60’a çıktılar. Güzel bir tasarım olsa bile, arada bir orta yola ihtiyaç vardı sanki.

Craig Turnbull (2000’lerin başında Pistons marka başkan yardımcısı): Satışlardan bahsediyorsanız, profesyonel bir spor takımı için konuyu birçok açıdan ele alabiliriz. Bir tanesi, forma satışı. En büyük kaygı, taraftarla kurulan bağ. Eğer taraftarla bağ kurarsanız –ve kazanmanız gerek tabii, kazanmak önemlidir– bağ kurma anlamında hedefi ıskalarsanız, o zaman başa dönersiniz. Korkarım ki gerçekleşen buydu. Her ne kadar lig ve Pistons tarafından bu yeni görünüm ihtiyacı doğru tespit edilse de… ABD’nin en büyük mavi-yakalı şehirlerinden birisiniz ve deniz mavisi bu açıdan güçlü bir renk olarak görülmez.

Ciszewski: Bence zamanlamayla da ilgiliydi. ‘Bad Boys’ yıllarından geliyorduk, zor birkaç yıl geçirmiştik ve insanlar o dönemi özlüyordu. Bu formayı sunmak için doğru bir zaman olmadığını düşünüyorum. Deniz mavisi, çok çalışan, mavi-yakalı Detroit’in forması olamazdı.

Wilson: 3-4 yıl sonra baktık, olmuyor. Sırf değişim iki yılı aldı, hangi yönde olursa olsun. Bu rengi seçtiğimizde, süreç iki yıl sürdü; vazgeçtiğimizde yine iki yıl. Deniz mavisinin en güzel tarafı, onu bıraktığımızda, yeni ürünler inanılmaz popüler hâle geldi. Zamanlama doğruydu çünkü “İşe koyulalım” Pistons’ının başlangıcındaydık. Şampiyon olduğumuzda, orijinal renkleri geri getirebilmiştik.

Ciszewski: ‘Bad Boys’a baktığınızda fiziksel oynayan bir takım görürsünüz; bence formalar da bunu simgeliyordu. Deniz mavisine geçince, tabiri caizse, daha yumuşak bir takım olursunuz. Bence bu yüzden birçok insan sevmedi.

Turnbull: Takımların neden insanların dikkatini çekmek zorunda hissettiğini anlayabilirsiniz. Buna teşebbüs ettiler. Muhtemelen de ıskaladılar.

Ben Wallace takıma katıldığında bu formaları giyseydik, oyun tarzı nedeniyle biraz daha farklı karşılanırdı.

— Atlı logonun tasarlanması

O’Grady: Birkaç farklı tasarımcıyla çalışıyorduk, bu konsepti Pistons için bir bezeme olarak görüyordum. 1910 ve 1920’lerin Rolls-Royce’larındaki logo gibi bir başlık süsleme fikri vardı. ‘Bad Boys’ olayına bağlanabilecek bir şey yapıyorduk. Kuru kafa ve kemikler gibiydi ama çapraz duran iki anahtarın üstünde duran bir somun aslında. Yani kemikler yerine İngiliz anahtarı vardı ve dışında bir dişli ile, siyah ve dairesel bir biçimdeydi; neredeyse Bachman-Turner Overdrive logosu gibi.

Berris: ‘Bad Boys’ logosunu da ben tasarlamıştım; yeni bir logo tasarlayacakları zaman, Tom Wilson’a eğer isterse onun için çalışmaktan memnun olacağımı söyledim. O da “Şu anda logoları NBA yapıyor ve bana bir şeyler yolladılar” dedi. Ona nasıl göründüklerini sordum, “Pek iyi değiller” diye cevap verdi. NBA’in ona sunduğu şeyleri sevmemişti.

Brant: En büyük mesele konseptti. Tom Wilson, San Jose Sharks’ın da forma değişimine gittiğini ve insanların daha sezonun ilk maçı oynanmadan formaları almaya başladığını söylemişti. Tom, karakterli, diş gösteren ve Sharks’ın yarattığı türden, çocukların ilişki kurabileceği bir şeyler istiyordu. “Tom, piston bir araba parçası. Sizin adınız Pistonlar. Bir köpekbalığı değilsiniz kanka” dediğimi hatırlıyorum. Tüm konseptin fikri at gücü üzerineydi. Ben otomotiv dünyasını simgeleyen şeylerle yaklaşmak istedim. At gücü konseptiyle ortaya çıkmadan önce birkaç hafta, yüzlerce çizim harcadım.

Yaptıklarımı Tom’un masasına koydum ve pek hoşuna gitmeyeceğini düşündüm. Ama oraya koyduğum gibi hemen eline aldı.

Wilson: At gücü temasıyla geldiler ve bu hepimizde karşılık buldu. Bunun çok havalı olduğunu düşündük. Logoya çok üzülmedik; ne zaman ufak ya da büyük, bir değişiklik yapacak olsanız, yaptığınız şeyden nefret edersiniz.

Brant: Tom Wilson ve ben istedikleri logonun bu olduğuna karar verdikten sonra Tom O’Grady ile telefonda konuştuk. Tom O’Grady’den bir arama geldi ve kendisini tanıttı. Yorumunu belirtti. Ortaya koyduğum şeyi pek beğenmemişti. “Bu at gücü temasını istediklerini bilseydim, sanırım bundan daha iyisini yapabilirdik” gibi bir şeyler söyledi. Ben de “Şey, Tom, olay bu. Bunu sen düşünmedin” dedim. Mesele bundan ibaretti. Billy sayesinde birkaç kez Tom’la görüşmeyi başardım. Onun kafasının içine girmek istiyordum çünkü kararı veren oydu. “Tom, zamanında Vipers’ın da logosunu senin seçtiğini biliyorum” dedim. “Evet” dedi. Ona bu logoda özellikle neyi sevdiğini sordum.  “Hokey sopasına dönen ‘V’ harfini” diye cevap verdi. Bu şekilde, Pistons logosunu yaparken, ‘S’ harfinin krom egzoza dönüşüp otomobil hissini verdiğinden emin oldum.

O’Grady: Hepsi onlar tarafından yürütüldü, bu at gücü konsepti de… Sorun yoktu çünkü son tercihler hep Tom Wilson ve o Pistons‘ın dönemki sahibi Bill Davidson’a kalıyordu. İşi yürüten onlardı. Ve bunu yaparken gerçekten hiç isteksiz olmadık.

Brant: İnsanlar onu bir mustang sandı ama bu atın gücünü anlatan daha genel bir temaydı. Elbette Hooper’ı ve Mini Hooper’ı ortaya çıkarmaya yardım etti. Takıma karakterini ve yüzünü verdi.

Berris: Bununla ve maskot Hooper’la birlikte geldik. Tom Wilson’la oturduğumuzda “Bak, Billy. Logonun tazminatını almak için NBA’le müzakere etmeliyim, çünkü haklar onlarda” dedi. NBA’e buradan bir şirketle çalıştığını söyledi ve gerçekten sevdiği bir şey yaptık.

Yaratıcı departmandan birini çağırıp konuştuğumda onlara kim olduğumu söyledim. Doğru kişiye gidip “Senin farklı renkler ve tasarım sunduğunu gördüm ki bunlar benim yaptığım şeyler değil. Merak ediyorum, neden değiştirdiniz?” diye sordum. Şöyle dedi: “Koca bir yaratıcı sanat departmanımız var ve bu rengi seçtiğimize karar verdik.” Kendi kendime “Ne kadar yaratıcısınız? Sevmedikleri bir logo için üç ay harcıyorsunuz” diye düşünüyordum. “Normalde dışarıdan iş yaptırmayız” dedi. Ben de “Şey, o zaman dışarı yaptıracaksınız” diye yanıtladım. 500 dolar teklif ettiler. “500 mü?” Bunun yetmeyeceğini söyledim. NBA’in logoyu kabul ettiğini ve Pistons‘ın da onu istediğini biliyordum. Bana tekrar ihtiyaçları olacaklarını söyledim. Çok kırılmıştım. Ayrıca daha yüksek bir fiyata anlaştıktan sonra Tom ile ikinci bir logo için konuştum, çünkü basketbol topunun üstünde borular ve at vardı. Maskotun adı için bir yarışma açtılar.

Turnbull: Deniz mavisinden vazgeçtiğimizde, logodan bazı unsurları tutmak zorundaydık… Hokey açısından değişime uğrayacak başlıca yerlerden birisi, buz. Biz de orayı değiştirdik.   Organizasyondaki daha büyük bir değişimin bir parçasıydı bu. Salon içindeki tüm personelin giydiklerini kırmızı-beyaz-maviye çevirdik.

— Ve şimdi… bazı taraftarlar deniz mavisi formayı geri istiyor

Wilson: Komik, değil mi?

Ciszewski: Pistons’ın ürün satış yetkilileriyle aram iyi. Birkaç yıl önce deniz mavisi formayı yeniden ürettiler ve deli gibi satış olduğunu söylemişlerdi. Manyaklık. Maçlarda çok görüyorum.

O’Grady: Mitchell and Ness gerçekten bunu yapmaya başladı çünkü 5-6 yıl önce malzemeleri naftalinli raflardan çıkarıp “Pekala, Vince Carter dönemi Raptors formalarını tekrar üretiyoruz” dedi ve deli gibi sattı.

Mike Bibby’li Grizzlies veya Grant Hill dönemi Detroit Pistons forması gibi stokta tutamazlardı. Birdenbire, o kadar zaman sonra tekrar yok satmaya başladılar.

Hill: Bence bu, o zamankinden daha çok takdir edilen bir şey hâline geldi. Şimdilerde, popüler kültürde 90’lar moda. Kıyafet ve ayakkabılarda bu görülebilir. Hedef kitle kim bilmiyorum ama, bence güzel. Gençler klasikleri seviyor, arkalarındaki hikayeleri seviyor. Deniz mavisi 5-6 yıllık bir aralıkta revaçtaydı. Bunun biraz rol oynadığını düşünüyorum.

Birkaç hafta önce seçimle ilgili bir organizasyon için Detroit’teydim, kendinizi 90’larda sanırdınız. Çok ilgi gösterdiler.

Brant: İnsanların tekrar araştırmaya başlamasına şaşırdım… Bu güzel bir şey.

O’Grady: NBA’in büyük bir hata yaptığını düşünüyorum. Nike kontrolü eline aldığında bence tüm bu mevzular hakkında çok fazla kafa yordu, spor eğlencesi işinde olduğunu unuttu ve arkaplan hassasiyeti ile heyecan uyandıracak video konusunda fazla endişe etti; ve yani ürünleri nasıl satacaklar, üretim maliyetlerini nasıl düşürecekler… Yani bence Nike, NBA formalarının 15 yıllık bir döneminin içine etti. Her şey çok sıradan, tahmin edilebilirdi; gözleri büyütecek hiçbir şey yoktu. Basketbol, her şeyden önce, gezegendeki en büyük spor eğlencesi markası. Yani, buna ihtiyacı olmayan bir spor için çok içe dönük bir stil olarak hissettim. Onlar bu değildi.

Turnbull: Deniz mavisinin etkisi bugünlerde birçok yerde görülebiliyor, o klasiklik hissi — çocukluğumda Astros’un formasında gördüğüm gibi değil.

Brant: Benim gibi eski stil adamların klasik şeyleri sevdiği düşünüyorum. Ama zamane çocukları farklı şeyler görmek istiyor. İşler farklı ilerliyor. Çizgi romanlara bakıyorsun, Kaptan Amerika’nın üniformasını değiştiriyorlar, durduk yere hem de. Benim gibiler “Yapmayın, ne gerek var” derken yeni nesl “Güzel ya, havalı” diyor.

O’Grady: İşte kritik nokta: Bir Facebook sayfam var, oraya şu andaki Raptors formasını koydum ve insanlar hemen kanaat belirtmeye başladı. Sevmeyenler 50 yaşın üstünde olup Celtics, Lakers, Spurs veya Bulls formalarını sevenler oluyor… 40 yaşın altındakiler de “sıkıcı”, “monoton” ve “kötü” diyor. Çünkü onlar büyüdüler ve küçükken dönemin Charlotte Hornets veya Orlando Magic ceketlerini giyiyorlardı. Bu çocuklar büyüdü ve hatıraları o parlak “Kapak olsun” tarzı NBA’den, “I love this game” döneminden. Onlar böyle kişiler. Bu eski formalar, babanızın Oldsmobile’i gibi. Ve gerçekten, işte ayırıcı nokta bu.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

NBA gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!