by Players Tribune, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı PlayersTribune’de yayınlanmış ve uyarlanarak çevirilmiştir.
Bazıları için Michael Jordan bir rakipti, bazıları içinse bir ikon. Bazı oyuncular için bir patrondu, bazı oyuncular ise ilham kaynağı… Jordan, “Büyüklüğün bir evrimin parçası olduğuna ve nesilden nesile geliştiğine inanıyorum” demişti. Sporcular için Michael Jordan’ın bir ilham kaynağı olduğu çok açık. Jordan’ın etkileri sadece basketbolda değil, günümüzdeki kültürün ve toplumun her zerresinde görülebiliyor.
Bu efsanevi figürü onurlandırmak için sporcuların en iyi Michael Jordan anılarını ve hikayelerini sizler için derledik…
Gary Payton: “Size anlatacağım bir Michael Jordan hikayem var. Çaylak yılımda oynadığımız bir hazırlık maçıydı. Chicago Bulls ile oynuyorduk ama o zamanlar efsaneleşmiş Bulls değillerdi. Üst üste kazandıkları üç şampiyonluktan önceydi, sene 1990’dı. 1988 ve 1989’da play-off’larda Detroit Pistons’a kaybetmişlerdi.
Draftın ikinci sırasında seçilmiştim ve hazırlık maçlarında oynuyordum. O zaman Michael Jordan’ın kim olduğu umurumda bile değildi. Lige gelmeden önceki yıllarda onu izlemiştim. Evet iyi bir oyuncuydu ama dokunulmaz biri değildi.
Maçın büyük kısmında Jordan benchteydi. Sadece bir hazırlık maçında olduğumuzun ve Jordanın karşılaşmayı o kadar ciddiye almadığının farkında değildim. Beni B.J. Armstrong tutuyordu ve onun üzerinden 19 sayı atmıştım. Bunu yaptığımda sadece çaylaktım ve herkese deli gibi sataşmaya başlamıştım. B.J.’e sataşıyordum, Bulls’un benchinin yanından geçerken kenarda oturanlara dik dik bakıyordum. MJ’e sataşıyorum. Kendimi harika hissediyordum.
Birkaç hafta sonra normal sezon başlayınca ilk kez Jordan ve Bulls ile karşılaşacaktık. Maç Seattle’daydı, bu maç için çalışıyordum ve kendimi hazır hissediyordum. Şehirdeki herkes Bulls’tan ve Jordan’ın Seattle’a gelmesinden konuşuyordu. Bense ‘Bir önceki maçta onlara 19 sayı attım, MJ’i tutabilirim, sorun yok’ diye düşünüyordum.
Maçtan önce hava atışı için orta sahada toplandık, herkes birbirinin elini sıkıyordu. MJ benim elimi sıkmadı. Daha sonra B.J.’e döndü ve ‘K*duğumun çaylağını bana bırak’ dedi, bunu herkesin duymasını istiyordu.
‘Peki, tamam’ diye düşündüm. ‘Elinden geleni ardında koyma’
Maç başladı ve Michael’ı ben tutuyordum. Phil Jackson’ın arka arkaya 5-6 kez Jordan üzerinden hücum oynattığını fark ettim. Bu pozisyonların hepsinde Jordan sayı bulmuştu. Michael benim hayal bile edemediğim bir seviyede oynuyordu.
Dakikalar içinde faul problemine girdim ve K.C. beni benche çekti. O andan sonra maçta çok oynadığımı söyleyemem. 7-8 dakika civarında oynamıştım ve hiç sayı atamamıştım. MJ maçı 33 sayı ile bitirdi.
Ama bu hikayenin sonu değildi, maçın sonlarına doğru benchte otururken MJ yanımıza doğru geldi. Maç devam ederken direkt bana baktı. Koç oradaydı, bütün takım oradaydı ve hepsi Jordan’a bakıyordu.
‘Hazırlık maçında b*k b*k konuşuyordun?’
İşin garibi, MJ kızgın bile değildi. Gayet rahat bir şekilde sakızını çiğniyordu.
‘Gerçek b*k işte bu. NBA’e hoş geldin ufaklık.’
Bull o sene şampiyon oldu, daha sonra Jordan emekli olmadan beş şampiyonluk daha kazandılar”
Shawn Kemp: “MJ’i zirve yıllarında izleyebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. 90’ların başında, MVP olan, sizi öldürmeye çalışan Michael Jordan…
Michael ile oynadığınız zaman kısa sürede nasıl bir canavar ile karşı karşıya olduğunuzun farkına varırdınız. Bir önceki akşam hayatınızın en iyi maçını oynamış olabilirsiniz, kendi evinizde oynuyor olabilirsiniz, o gün sizin doğum gününüz olabilir, Jordan size karşı hasta hasta oynuyor olabilir, hiç fark etmez…
Her şey sizin lehinize olabilir ve Jordan çıkıp ilk yarıda dilini sarkıtarak 25 sayı atardı. Bütün takımınızı ve organizasyonunuzu yerle bir etmeye çalışırdı…
Jordan, bunun için yaşıyordu.”
Dominique Wilkins: “Chicago Bulls ile oynadığımız bir karşılaşmadan önce Michael Jordan üstünde takım elbisesiyle soyunma odamıza girdi. Jordan bizim soyunma odamızda ne yapıyor diye düşünüyordum.
Sonra o gece onu tutacak olan takım arkadaşımın yanına gitti ve ‘Ayakkabılarını sıkı bağlasan iyi edersin, senin için uzun bir gece olacak’ dedi.
Şoka uğramıştım, gerçekten bizim soyunma odamıza mı geldi diye düşünüyordum. Ne diyeceğimi bilemedim.
O akşam bize tam 60 sayı attı.”
‘Bir mirası oluşturmak için dışarıdan görünenden çok daha fazlasını yapmanız gerekir. Bu miras, size verilen bir şey değil kazanılan bir şeydir.’ – Michael Jordan
Allen Iverson: “Tarihin en iyisi kim tartışmasında benim de söyleyecek bir şeyim var.
Lütfen yerinizi bilin ve artık bu soruyu sormayın, size yalvarıyorum. Bunu sorgulamayın. Lütfen.
Konu “Siyah İsa”ya geldiğinde bunu sorgulamayın. “Siyah İsa” bizim aramızda dolaşıyor.
Sheryl Swoopes: “Eskiden kuzenlerime ve arkadaşlarıma ‘Bir gün Michael Jordan ile tanışacağım’ derdim. Onlar da ‘Tabii canım, biz de tanışacağız’ diyerek beni ciddiye almazlardı.
Yine de kararlıydım, bir gün Jordan ile tanışacaktım.
İlk kez Jordan ile tanışma fırsatını yakaladığım günü hala hatırlıyorum. 93’te Bulls şampiyon olduktan hemen sonraydı. Beni Chicago’daki basketbol kampına antrenman yapmam için davet etmişti. Kalabalığın arka taraflarında duruyordum.
Salona girdi ve orta sahaya doğru yürüdü, daha sonra ‘Sheryl Swoopes nerede?’ diye sordu. İlk aklıma gelen Jordan’ın neden beni sorduğu oldu. Daha sonra ‘Aman tanrım, adımı biliyor’ diye düşündüm. ‘Buradayım’ diye seslendim ve beni orta sahaya çağırdı.
Kahramanımın yanında duruyordu. O benim kahramanımdı, hala da öyle. Sadece yanında duruyordum, ne diyeceğimi ya da ne yapacağımı bilmiyordum.
‘Seni Final Four’da izledim’ dedi.
Sadece teşekkür edebilmiştim, ağzımdan başka hiçbir kelime çıkmadı. ‘Gayet iyisin’ dedi. Yine sadece teşekkür edebilmiştim. Daha sonra durdu ve ‘Senin hakkında kadın Michael Jordan diyorlar’ dedi.
Kamptaki çocuklar bana başın dertte der gibi bakmaya başladı. Jordan’a baktım ve ‘Ben öyle bir şey demedim, asla öyle bir şey demedim’ dedim. O da durdu ve ‘Hayır, seni izledim. Baya iyisin. Benimle bire bir oynamak ister misin?’ diye sordu. ‘Şimdi mi? diyebildim sadece, o da onayladı. Kamptaki diğer çocuklar oynamamız için baskı yapıyordu. Jordan’a hayır diyemezdim, o koca Michael Jordan’dı. Hem de onun kampındaydım, nasıl hayır diyebilirdim ki?
Topu aldı ve sen başla diyerek bana attı. O anda sanki daha önce hiç basketbol oynamamış gibi hissediyordum. ‘Çembere gitmeye çalışamam, çünkü beni bloklar’ diye düşündüm ve şut atmaya karar verdiğim. Attığım şut çembere bile değmedi, çocuklar gülmeye başlamıştı. Sonra Jordan topu aldı ve ilk şutunu kaçırdı. Benim attığım ilk üç şutta top çembere değmemişti bile. Kendi kendime, ‘Hey, Michael Jordan ile oynuyorsun. Kendini göstermen lazım’ diyip duruyordum. Sonraki şutumu soktum, kamptaki bazı çocuklar beni desteklemeye başladı ama çoğu Jordan’ı destekliyordu.
Maça devam ettik, 7’de bitiyordu. Skor 4-3’tü ve ben öndeydim. Jordan ‘Tamam bu kadar yeterli’ diye düşünmüş olacak ki arka arkaya üç sayı attı ve skoru 6-4’e getirdi. Son sayıya geldiğimizde çocuklar smaç yapması için tezahürat yapmaya başlamıştı. O anda içimdeki rekabetçi uyandı. Jordan’ın smaç basmasına izin veremezdim, smaç vurmak için sıçradığında onu geriye doğru çektim.
Uzun lafın kısası, smaç basmasına izin vermemiştim ama Jordan maçı kazandı. Suratımdaki bütün makyaj üzerindeki tişörte bulaşmıştı. Makyaj malzemelerinin üzerine bulaştığı tişörtü istemediği için bana vermişti. O tişört hala en sevdiğim tişörtlerden birisi. Jordan ile olan bu hikayemi hayatımın sonuna kadar unutmayacağım”