by Jonathan Abrams, Çeviri: Cem Doğan / info@eurohoops.net
Bu yazı ilk olarak Grantland’de yayınlanmış olup uyarlanarak dilimize çevrilmiştir.
“Takım sahibimiz Rich DeVos şöyle diyordu: ‘Neden biz? Neden şimdi?’ Herkes bizim bir şampiyonluk kazanmak için çok genç olduğumuzu söylüyordu. Yeterince acı çekmemiştik. İşin sonunda acı çekeceğimizi nereden bilelim ki.”
Büyüklük onların kaderinde yazılıydı. 90’ların ortasına dönüp baktığınızda, Orlando Magic‘in Shaquille O’Neal’i ve Anfernee “Penny” Hardaway’inden daha çok şey vaat eden bir ikili göremezdiniz. O’Neal güçlü ve çevikti; ilaveten Wilt Chamberlain’dan bu yana herhangi 2.10 üstü bir oyuncuda görülmemiş bir hız ve yeteneğe sahipti — ki böyle bir formül O’Neal emekli olduğundan bu yana da görülmedi. Hardaway, Magic Johnson’dan el almış gibiydi — yeni jenerasyon NBA süperstarlarının habercisi olan, uzun ve üstün bir oyun kurucu. Eğer ideal bir basketbol takımı kurmak istiyorsanız, biz oyun kurucu ve pivottan başlarsınız. Eğer mükemmel bir takım istiyorsanız, O’Neal ve Hardaway’le başlarsınız. Birkaç sezon önce lige giren ve ‘Yeni takım’ kimliğinden kurtulmak üzere olan Magic, elindeki birçok yetenekle ve siyah-beyaz çizgili formalarıyla uzaya fırlamak üzereydi. O’Neal ve Hardaway’in etrafı, Dennis Scott, Brian Shaw, Nick Anderson ve Horace Grant gibi yetenekli rol oyuncuları ile çevrelenmişti. Ve hep birlikte, ligin sonraki hanedanı olacak gibi duruyorlardı.
Belki lig tarihinde hiçbir NBA takımı, bu kadar pazarlanabilir iki oyuncuya sahip olmamıştı. Bu ikili Blue Chips isimli filmi çektiler ve Nike ile Reebok’ın kampanya yüzleri oldular. O’Neal kocaman bir gülüşe sahipti ve rahat kişiliği ile devasa fiziği örtüşüyordu. Hardaway daha içe kapanık, ama o unutulmaz lakap tarafından lanetlenmişti ve Chris Rock’ın sesiyle kendisine ‘trash-talk’ yapan bir alter egoya sahipti. İhtimaller sonsuz görünüyordu, şampiyonluk yüzükleri ve kutlamalar sıradan şeyler haline gelebilirdi.
Ve sonra bitti. Magic’in rekabetçi konumu herkesin tahmin ettiğinden daha hızlı sona erdi: O’Neal’in Los Angeles’a beklenmedik gidişine, koç Brian Hill’in kovuluşuna ve Hardaway’in diz sakatlıklarına teşekkürler. Takımı tekrar iddialı hâle getirmek yıllar aldı ve Dwight Howard önderliğindeki takım 2009 yılında Finaller’e ulaşsa da, 1995 ve 96’daki takım için hissedilen gurur ve hayal kırıklığı hisleri güçlü kalmaya devam ediyordu.
Shaq ve Penny’nin Magic’i, 70’lerin Blazers‘ı, 80’lerin Rockets‘ı ve 2000’lerin Kings’i gibi talihsiz bir takımdı — asla gerçekleşmeyen bir potansiyel ve asla kurulamayan bir hanedan. “Oynarken çok eğleniyorduk” diyor Dennis Scott. “Tarih yazmakla veya ne kadar iyi olduğumuzun bilinmesiyle ilgilenmiyorduk. Her şey çok hızlı olup bitti.”
Penny ve Shaq. Shaq ve Penny. Kısa bir süreliğine –ki yalnızca 3 sezon birlikte oynadılar– NBA’in çoğu, onları kimsenin durduramayacağına inanıyordu.
BÖLÜM 1: Orlando’da Büyüyen Takım
Eski Philadelphia 76ers Genel Menajeri Pat Williams, NBA’in genişleme planları doğrultusunda Florida’ya gitmek üzere Orlando’lu işadamı Jimmy Hewitt’e teslim edildiğinde, kendisi, hangi şehrin daha iyi evsahipliği yapacağını sormuştu. Hewitt, futboluyla meşhur olan Orlando’nun ismini verdiğinde, Williams şaşırmıştı. Sonraları Williams, şehre bir takım getirmeye yardım etmeye karar verdi. Orlando Sentinel gazetesi, taraftarların isim seçmeye yardımcı olması için bir yarışma düzenledi. Finale kalanlar Heat, Juice, Tropics ve Magic’ti. Şans eseri, Williams’ın küçük kızı şehri ziyaret etti ve sonra bunu ‘Sihirli’ olarak tanımladı. Bunun ardından düşünmeye gerek kalmamıştı.
Pat Williams (Genel menajer, sonradan Başkan yardımcısı): Buraya Haziran 1986’da kulübü kurmak için geldim. Hedefimiz, şansımızı deneyip NBA’i burada yeni bir takım kurmak için ikna etmekti ve başarılı olduk. Bize takımı 1987’nin Nisan ayında ihale ettiler.
John Gabriel (Yönetici, sonradan Genel menajer): Sanırım Pat ilk olarak buraya 1987 yazında atanmıştı. En başta, salon yoktu. Takım yoktu. Forma da yoktu. Her şey baştan yapılıyordu. Başlarda, hafif dalga geçerek şöyle diyorlardı: Orta Florida’da basketbol tutmaz. Burası futbol bölgesi.
Brian Schmitz (gazeteci, Orlando Sentinel): Burası üniversite futbolu bölgesiydi ve hep öyle olmuştu. Özellikle Orlando’da, olay lise üstüneydi: Florida Gators, boks, güreş ve bazı güvenilir olmayan ufak futbol takımları. Profesyonel sporlar için burası hayalet şehirdi.
John Gabriel: Draft üzerinden yapılanacaktık. Pat’in hedefi buydu: Asla draft haklarından vazgeçme.
Dennis Scott (forvet, Orlando Magic): Draft üzerinden yapılanma adına mükemmel örnektik. İlk gelen Nick’ti, sonra da ben. Ardından Stanley Roberts ve Bison Dele ile bazı kötü tercihlerden sonra, Shaq ve Penny geldi.
Nick Anderson (guard/forvet, Orlando Magic): Draft edildikten sonraki gün eve döndüm ve ahali “Bu takım NBA’de mi?” filan diye soruyordu. Ben de onlara “Evet, bu yeni bir kulüp. Lige bu yıl girecek” diyordum. Biz maça çıkana kadar bu duruma inanmadılar.
David Steele (yayıncı, Orlando Magic): Sezon öncesindeki ilk maç, Ekim 1989’da Detroit’e karşıydı. Onlar son şampiyondu ve Orlando’ya yenildiler. Tribünler çılgına dönmüştü. O gün sesim, bir hazırlık maçı için utanç duyulacak kadar heyecanlıydı.
John Gabriel: Herkes, sanki şampiyon olmuşuz gibi sahaya fırlamıştı. Chuck Daly basın toplantısında çok kibardı. Bir muhabir, lige yeni gelen takıma karşı ağırdan alıp almadıklarını sorunca, şöyle yanıtlamıştı: “Alakası bile yok, bizi fena benzettiler.”
Brian Schmitz: Kulağa eğlenceli gelebilir, ama bu muhtemelen Orlando tarihinin en önemli anlarında ilk 5’e girer. Çünkü herkes bunun bir Playoff maçı olduğunu düşünüyordu ve Pistons‘ın umrunda bile değildi.
David Steele: İlk yıllarda takımlar o kadar iyi değildi, ama çok sayı buluyorlardı ve bazı dikkat çekici karakterlere sahiplerdi — mesela Scott Skiles, Reggie Theus.
Jeff Turner: Bu rekabetçi bir gruptu çünkü hepimiz NBA’e ait olduğumuzu kanıtlamaya çalışıyorduk. Ortada olgunluk yoktu, çünkü her şey yeniydi. Çok maç kaybediyorduk, ama iyi tarafı, rekabetçiydik.