Smaçlar, Uyuşturucu ve Hayal Kırıklığı: 80’ler Houston Rockets’ının Hikayesi

01/Tem/20 11:03 Temmuz 1, 2020

admin69

01/Tem/20 11:03

Eurohoops.net

Tarihin en iyi takımlarından biri olabilirlerdi… Ama olmadılar. 80’li yılların Houston Rockets’ını aktörleri anlattı.

by Jonathan Abrams, Çeviri: Cem Doğan / info@eurohoops.net

Bu yazı 8 Kasım 2012 tarihinde Grantland‘de yayınlanmış olup uyarlanarak çevrilmiştir.

Ralph Sampson, Naismith Basketbol Şöhretler Müzesi’ne kabul edilmeden önceki gün, basın toplantısında konuştu. İnsanların onun geç ortadan kaybolduğunu söylediğini duyduğundan bahsetti. “2.23’lük bir adam nasıl kaybolabilir?” diye sordu. Ne kadar kaybolabilir ki?

33 yıl evvel, Sampson’ın Virginia Üniversitesi’ndeki ilk sezonu esnasında Sports Illustrated onun gelişini kapağa taşımış ve şöyle haykırmıştı: BAYLAR VE BAYANLAR, TEK VE YEGANE RALPH SIMPSON’U TAKDİM EDERİZ! SMAÇ VURUYOR! ŞUTLARI BLOKLUYOR! TOPU SÜRERKEN ARKASINDAN GEÇİREBİLİYOR! BOYU 2.23 — VE HALA UZUYOR! Bu beş nida, Sampson’ın o dergide sonraki dört yılda kapağa çıkma sayısından bir azdı. Spor dünyası, Sampson’ın sahip olduğu fizik ve atletizme sahip birisini hiç görmemişti. Üstüne takım kuracağınız, Bill Russell gibi hareket eden, Wilt gibi pas veren ve Kareem’le aynı derecede uçsuz bucaksız bir potansiyel vaat eden bir pivot? Evet. Ve kendisi 2.23’tü.

Üniversitedeki ilk sezonunda 14.9 sayı, 11.2 ribaund ve 4.6 blok ortalamaları tutturmasının ardından Boston Celtics efsanesi Red Auerbach onu 1980 Draftı’na girmesi konusunda ikna etmeye çalıştı. Önceki sezon 61 galibiyet almış olan Celtics‘te, Larry Bird isimli kaliteli bir çaylak öne çıkmıştı ve draftta ilk sıraya sahiptiler. Sampson o zamanı iyi hatırlıyor. “Auerbach evime geldi ve dedi ki, ‘Gelip muazzam Boston Celtics için oynayabilirsin.’ Ona kafamdakileri söyledim: Ralph Sampson, Boston’a geliyor — Orada bir Kevin McHale ya da Robert Parish olmayabilir.” Sampson üniversitede kalarak basketbol dünyasını şaşkına çevirdiğinde, Auerbach o ilk sırayı ve 13. sırayı Golden State‘e verip, karşılığında Robert Parish ve (sonradan McHale’i getirecek olan) 3. sırayı aldı ve “Büyük Üçlü”yü yaratarak, sonraki 6 sezonda 3 şampiyonluğa ulaştı. Sampson dört yılı da Virginia’da geçirdi, gelişim gösterdiği kıymetli yılları arkasında bıraktı (ve hiç NCAA şampiyonluk maçı oynayamadı) ama üç Naismith ödülü kazandı ve oradan üniversite basketbolunun en büyük pivotlarından biri olarak ayrıldı.

Rockets, 1983 Draftı’nda mutlu bir şekilde ilk sıradan Sampson’ı seçti, sonraki yaz da yine ilk sırada Hakeem’i seçerek onları bir araya getirdi. Panik içindeki rakipleri, Houston’ın “İkiz Kuleler”ini taklit etmek için acele etti ve Boston’ın McHale ve Parish’ten oluşan kıskanılacak ikilisi bir araya geldi; o arada “büyük oyuncu yarışı” da resmen başlamış oldu. New York, Patrick Ewing ve Bill Cartwright’ın birlikte oynayabileceğine karar verdi. Takımlar 1985 Draftı’nın ilk 17 sırasında 8 pivot seçti; sonraki yaz da ilk 7 sıranın dördü pivottu. Erken olgunlaşan Rockets, 1986 Finalleri’ni Boston’a kaybettiğinde; McHale, Parish, Bird ve Bill Walton’dan oluşan grubun Sampson ve Olajuwon’la olan mücadelesi, yeni bir basketbol çağının başlangıcı oldu. Bu takımların zirveye ulaştığını pek azımız biliyorduk. Celtics, ’86 Draftı’ndan iki gün sonra kokainden ölen Len Bias’ın ardından asla eskisi gibi olamadı. Ve Houston’ın umut vaat eden çekirdeği sakatlıklar, madde bağımlılığı, şüphe, cezalar ve son olarak, Sampson’ın Golden State‘e beklenmedik takası yüzünden paramparça oldu.

Olajuwon, Houston’la arka arkaya şampiyonluklar kazandığında, Sampson basketbolu bırakalı çok olmuştu — son anlamlı maçını oynadığında yaşı 30 bile değildi. Onun erken bitişi Lakers‘ın iki şampiyonluk daha kazanmasına sebep oldu, Hakeem’in harika kariyerinin ilk 10 yılını berbat etti ve Sampson’ı basketbolun en büyük “Ya öyle olsaydı..?” dedirten yeteneklerinden biri hâline getirdi. 2010’ların başındaki Oklahoma City Thunder‘ın potansiyelini yansıtamadığını, uyuşturucu ve sakatlıklar yüzünden zaman kaybettiğini, kadroyu sıfırladığını, ve neredeyse 10 yıl sonra, yaşı ilerlemiş bir Kevin Durant’le şampiyonluklar kazandığını bir tahayyül edin. İşte “İkiz Kuleler”in başına gelen buydu.

İKİZ KULELER’İ İNŞA ETMEK

1982-83 sezonundan önce Philadelphia, son MVP Moses Malone’la 13.2 milyonluk kontrat imzaladı; diğer yandan Houston Rockets da Caldwell Jones’u kadrosuna kattı ve, Cleveland’dan da ’83 Draftı’nda ilk sıra seçimini aldı. Philly o sezon şampiyon oldu ve Rockets yalnızca 14 galibiyete ulaştı. Indiana Pacers da, 20-62 ile Doğu’nun en kötüsü olarak, ilk sıra için yazı-tura atmaya hak kazandı.

Charlie Thomas (takım sahibi, Rockets): Kızım o zamanlar ergenlik çağındaydı. Bir akşam eve geldim ve bana “Yazı-tura atışında ne yapacaksın?” dedi. “Bilmiyorum. Yüzde 50 işte.” O da “Bence tura gelecek. Tura geleceğiyle ilgili bir rüya gördüm” dedi. Ben de “Tura gelip gelmemesi umrumda değil” diye cevap verdim. O gün benimle geldi, parayı fırlattılar.

Jerry Sichting (guard, Boston Celtics): Atışı kaybettiklerinde Pacers‘taydım. Para yere düştü ve duvar boyunca epey yol gitti. Herkes paranın hangi tarafının geldiğini görmek için çırpınıyordu.

Herb Simon (takım sahiplerinden, Indiana Pacers): Paranın halının üstünde yuvarlandığını hatırlıyorum; Thomas kızıyla birlikte gelmişti. Ben yalnızdım. Ve elbette ben kaybettim.

Sichting: Houston ilk sırayı almıştı. Sampson’ın takım arkadaşım olma ihtimali yok olmuştu. Onunla (üç yıl sonra) kavga etmek yerine takım arkadaşı olabilirdik.

Rodney McCray (forvet, Rockets): Drafttan önceki pazar günü, Ralph’i, beni ve Steve Stipanovich’i radyo röportajı için New York’a getirdiler. Ralph, Rockets’in benimle birlikte kendisini seçeceğini söyledi. İlk olarak orada duydum.

Hakeem Olajuwon (pivot, Rockets): Clyde gelebilecek durumdaydı ve herkes onun şehirde kalmasını istiyordu. Bill Fitch’in ise Rodney ile ilgili farklı bir vizyonu vardı.

Bill Fitch (koç, Rockets): Asla bunun için üzgün olmayacağım. McCray kesinlikle bizim istediğimiz şeyleri yaptı ve gayet iyiydi. Bunun için üzgün olduğum anlar ise, diyelim 5 yıl boyunca, Drexler yerine onu oynattığım her zaman kulağımın çınlamasıydı. Eğer kırılacak bir rekor vardı ise, Clyde kırardı.

Robert Reid (guard-forvet, Rockets): Rockets, Ralph ve Rodney’yi aldıktan sonra, Bill Fitch ve (Rockets GM’i) Ray Patterson’dan bir telefon aldım. Karımla konuştum ve “Hadi geri dönelim” dedim.

Fran Blinebury (Rockets yazarı, Houston Chronicle): İlk yıl, herkesi temizlediler. “Ralph buradaydı ve biz bu şeyi dağıtacağız” der gibi.

Thomas: Çok kötüydük. Toptan bir yeniden yapılanma programına giriştik.

Blinebury: Fitch, Sampson’ın bir pivot olmasını istiyordu. Durmadan “Ralph’in gelişmesi lazım. Baseline hareketlerini öğrenmeli” diyip duruyordu. Ralph asla bu tip biri olmayacaktı. Bill sürekli yuvarlak bir deliğe girecek kare şeklinde bir çivi üretmeye çalıştı. İlla bir şey denecekse, Ralph bir üçgendi, ya da daha önce görülmedik bir şekle sahipti.

Reid: Ralph’in aklında, antrenmanlarda “2.10’dan uzun ilk oyun kurucu olacağım” düşüncesi vardı. Eğer bir daha yeltenirse, Fitch ona çelmeyi takacaktı.

Fitch: Ona bir pivot olduğunu, bir arka alan oyuncusu olmadığını söylemiştim.

Blinebury: Ralph, oyunu değiştiren kişi olacaktı: Topu bacaklarının arasından geçiren 2.20’lik biri, tüm sahayı geçiyor ve üçlüğü yolluyor. Ray Patterson şöyle diyordu: “Ralph yalnızca yılın oyuncusu olmayacak, yüzyılın oyuncusu olacak.”

Sampson’ın Yılın Çaylağı seçilmesine rağmen, 1983-84 sezonunda 53 maç kaybettiler ve bazı maçları bilerek kaybetmekle itham edildiler. Beklenmedik bir şekilde, yazı-tura atışını kazanarak, Olajuwon’ı seçecekleri draft hakkına sahip oldular — ki ligin en kötü 4. derecesine sahiptiler. Şimdiden Robert Reid’in beklenmedik emekliliğiyle ve ardından gelen dönüşüyle tedirgin olmuşken, Houston’ın rakiplerinin, arka arkaya gelen üst sıra haklarıyla iyice canı sıkılmaktaydı.

Throwback: Remembering '84 NBA Draft | ThePostGame.com

Blinebury: 1984’teki All-Star arasında Thomas, Patterson ve Finch arasında bir toplantı gerçekleşti. Bunu inkar edecekler ama, “Şu anda yılın takımı değiliz” diyorlardı. O esnada ise Hakeem, Houston Üniversitesi’nde çılgın atıyordu.

Carroll Dawson (yardımcı koç, Rockets): Ne zaman maçımız olmasa, Hakeem’i izlemeye kaçardım, çünkü o takım muazzamdı. O pek fazla şut kullanmazdı. Smaç vurabildiğini biliyorduk. Blok yaptığını biliyorduk. Ribaund alabildiğini ve bir geyik gibi koşabildiğini de.

Blinebury: Eğer onların bazı maç sonu istatistik kağıtlarına ve çıkan kadrolara bakıp da onların ‘tanking’ yaptığını düşünüyorsanız, sizinle epey farklıyız demektir. Kendi sahalarında oynadıkları, Elvin Hayes’in 50 dakika filan oynadığı bir maç vardı.

Thomas: İlk sıra yine bizdeydi. Bilmiyorum daha önce hiç böyle bir şey oldu mu.

Blinebury:
 Norm Sonju, Houston’ın arka arkaya ilk sırayı alma ihtimaline deliriyordu.

Norm Sonju (genel menajer, Dallas Mavericks): Bütün mesele, insanların Rockets’ın maçları kasten kaybettiğini hissetmesiydi. Bunu kimse kanıtlayamaz, ama 1983’te 14 galibiyetleri vardı.

David Stern (başkan, NBA): Lotarya, maçları kaybetmeye teşvik algısını ortadan kaldırılmak için yaratılmıştı. Rockets, açık şekilde insanların en çok gözlerini diktiği takım haline geldi. Takımlar draft için durumlarını iyileştirmek adına kasıtlı olarak kaybetmediyse de, böyle bir algı oluşmuştu.

Blinebury: Bu değişti ve 10 dakika sonra Ray beni görüp şunları söyledi: “Norm Sonju çok zeki olduğunu zannediyor. Yazı-tura atışını kazanmamdan bıktı. Elimde Sampson ve Olajuwon var. Nasıl Batı’da en kötü takım olabilirim? Ama o en kötü dereceye sahip olabilir. Draftta 1. sırayı alabilmesi için eline yüzde 50 şans geçebilirdi.” Sonra durdu ve “Playoff’tan elenen ilk takım olabiliriz. Lotarya’ya kalıp, ilk sırayı kazanıp Patrick Ewing’i alabilirim. Onu soysam nasıl olurdu?”

Mark Heisler (spor yazarı, Los Angeles Times): Hakeem çok iyiydi. Bütün gözler Sam Bowie’ye gitmişti. Jordan’ı severim. Kendisi herkesin fikir birliğiyle 3. sıra seçimiydi. Bir All-Star olacağını biliyorduk, ama bu kadarını tahmin edemezdik.

Fitch: Her türlü şekilde Hakeem’di. Eğer onu seçmeseydik, evimizi barkımızı yakarlardı.

Heisler: Rockets başkasını aklına bile getirmemişti. Mantıklı görünüyordu. 1984’te Hakeem’i seçtiler… İki yıl sonra Finaller’e yükselmişlerdi.

Olajuwon: Üniversiteye ilk geldiğimde Ralph’i izliyordum. Onun büyük hayranıydım. Onun atılan topları yakalama ve bitirme şekilleri inanılmazdı. Şimdi onunla birlikte oynayacaktım ve benim üstümdeki etkisini anlaması mümkün değildi.

Ralph Sampson and Hakeem Olajuwon - 1986 | Ralph sampson, Hakeem ...

Jack McCallum (NBA yazarı, Sports Illustrated): İkiz Kuleler konsepti gerçekten büyük bir olaydı. NBA değişime direnç gösteren bir yerdi. Normalde sahaya çıkarsınız, elinizde bir pivot, bir de forvet oynaması gereken biri olur. O dönemde ilk kez birilerinin farklı bir şey yaptığını hatırlıyorum.

Sampson: Çoğu insan, bunun beni daha fazla sayı atmaktan ve daha çok ribaund almaktan alıkoyduğunu söylüyordu. Fakat takımlar her akşam iki tane 2.10’un üstünde adama göre oynamak zorundaydı.

Dawson: Birbirlerine uyum sağladılar. Aslında Ralph, potadan biraz uzakta daha iyiydi.

Sampson: Benim yeteneklerim biraz daha potadan uzak bölgeler içindi. Hakeem, daha çok alçak post için gereken yetenek ve fiziğe sahipti. Post’a doğru girebiliyordum. O da post’a doğru girip topu dışarı çıkarabiliyordu. Çabucak güzel bir uyum oluşmuştu aramızda.

Fitch: Ralph pas verebiliyordu. Pasör kimliğinin yeteri kadar hakkının verilmediğini düşünüyorum

Sampson: O zamanki kafa yapım ve yeteneklerim, olabileceğim en iyi oyuncu olmak içindi. En iyi pivot değil. Guard oynamak istiyordum. Forvet oynamak istiyordum. Bana bunu yapma olanağı verdiler.

KAPTAN VİDEO

Rockets 1984-85 sezonunda 48 galibiyet alarak herkesi şaşırttı. Sampson 1985 All-Star maçında MVP oldu ve Olajuwon’ın hücumu gelişme gösterdi. İkiz Kuleler, ilk bir arada oynadıkları sezonda toplam 42.7 sayı, 22.3 ribaund ve 4.7 blok ortalaması tutturdular ve Sampson’ın isteği kabul edildi: Çemberden uzakta oynadı ve gelişti. Yalnızca 4 yıl önce Boston’da şampiyonluğa ulaşan Fitch, daha geç olmadan bunun yeniden mümkün olup olmadığını merak etmeye başladı.

Fitch: Babam donanmada çavuştu. 14 yaşıma kadar ben de donanmaya girmeyi düşündüm; o parlayan ayakkabılar filan çok cazip geliyordu. Koçluk stilim, belki oyuncuların yanlış düşünmesine de müsade eden bir disiplin içeriyor. Ama uzun vadede bu onları daha iyi kılıyordu.

Dawson: Eğitim çavuşu gibi bir adamdı. Çok şey talep ederdi ama adildi. Günün 24 saati koçluk yapardı. Maça giderdik. Odasına giderdik. Kasedi çıkarırdık. Bazen sabaha karşı 4’te, film izlerken uyuyakalırdık.

McCallum: Houston’daki yazarlar aralarında maç yapardı. Fitch gelip bizi izlerdi: Bir sürü dalyarak gazeteci. Bu onun hayatıydı bir nevi. Orada oturur ve basketbol maçı yapan gazetecileri izlerdi.

Hank McDowell (forvet, Rockets): Uçakta kimsenin oturmak istemediği bir koltuk vardı — Bill’in yanı. Uçağa son binen kişi olmak istemezdiniz, çünkü o koltuğa kalacağınızı bilirdiniz.

Jim Petersen (forvet, Rockets): Sona kalmayı hiç istemezdiniz. Bu demek olurdu ki, bir basketbol felsefesi ayiniyle beraber yolculuk yapacaktınız.

Blinebury: Çocuklar intihar edip kenarda yığılacaklardı, öyle yorulurlardı. Ama Bill kıs kıs gülüyor olurdu. Fakat Fitch olmadan Finaller’e çıkamadılar, Lakers‘ı yenemediler, Boston’la oynayamadılar.

Craig Ehlo (Rockets guardı): Bir sebepten, ona “Kaptan Video” denirdi. İki saat idman yapar, üstüne iki saat kaset izlerdik.

Petersen: Zamanının ilerisindeydi. Kimse o uzun video seansları boyunca oturmak istemezdi. Video oynatıcıların ve uzaktan kumandanın henüz yeni olduğu 80’lerin ortalarından bahsediyoruz ve setleri tam olarak göremiyordunuz. Bir oyunu geri sarması gerekirdi ve bir oyun için parmağını o tuşa getirirdi, ve bir bakmışsınız 10 oyun geri atardı. Biz bu 10 oyun boyunca otururduk ve o da bunları hiç görmemiş gibi yeniden izlerdi. Biz “Ah, hayır. Parmağı yine o düğmede. Neden bir hızlıca-ileri al düğmemiz yok” derdik içimizden. Ciddi ciddi, aynı oyunlar hakkında farklı setlermiş gibi konuşurdu.

McDowell: Fitch o kadar sabit fikirliydi işte. İdmanda hücum halindeydik ve Craig Ehlo bileğini burktu. Yerde kıvranıyordu. Ve antrenörümüz Dick Vandervoort onunla ilgileniyordu; 30 saniye geçti, 1 dakika geçti, 2 dakika geçti… Sonunda Fitch’in “Dick, kaldır kıçını oradan. Burda idman yapmaya çalışıyoruz.” dediğini duydum. Herkes birbirine “Siktir, adam yürüyemiyor bile” der gibi bakıyordu. Ufak tefek bir adam olan Dick, orada eğilmiş, Ehlo’yu sahanın dışına doğru sürüklüyordu.

Ehlo: Oyuncularına karşı sertti. “Gelirsen ekime, gelmezsen sikime” tarzı bir adamdı. Ralph ve o idmanda bir oyun üzerinden kavga ettiğinde, onun da Ralph’in de geri adım atmayacağını bilirdiniz. İyi ki asistan koç Rudy Tomjanovich ve Carroll Dawson oralardaydı da, kontrolü ele alıp onları ayırabiliyorlardı.

McCallum: Ralph, Fitch’in istediği gibi öyle kendini yerlere atacak bir oyuncu değildi.

Reid: Ralph şikayet ederdi ve kendi kendine “Burası artık üniversite değil, oğlum. Burada kimse seni sevmez. Artık bir iş bu” deyip de farkına varamazdı.

Blinebury: Bu aşırı yorucu antrenmanlardan tamamen bıkmışlardı. Ralph bir çaylak olarak Fitch’e gitti ve bunları dile getirdi.

Sampson: Benim tek hedefim, Elvin Hayes’in, sözleşmesindeki 50 bin doları ve bonusu almaya ihtiyacı olmasıydı. O noktada kazanmaya uğraşmıyorsunuz. Bizim yaptığımız gibi, bir draft pick’i almaya çalışıyorsunuz. Ben de görüşümü söyledim.

Blinebury: Fitch ona “Ne söylediğin hakkında hiçbir fikrin yok. Git buradan” demişti. Ralph bize geldi ve gazetecilere bunu söyledi. Fitch soyunma odasında Ralph’e bunları gazeteden okuttu.

Sampson: Arkadaşlarımın önünde okumak zorunda kalmıştım, ki bu güzeldi.

Reid: Ralph okuyordu, ama biraz yavaş okuyordu: “Ve… anlamamız… gerek… ki… idmanlarımızın… çok… uzun… sürdüğünü… hissediyorum…” Rodney beni dürtüp “Hey, üniversitede edebiyat okumuşsun. Bu mudur yani?” Eğer o anda bir şey içiyor olsam, burnumdan fışkırırdı.

Blineburry: Onu epey küçük düşürmüştü.

McCallum: Bunun hakkında bir yazı yazmıştım. İlk bölümü, Olajuwon’ın ne kadar iyi olduğu hakkındaydı. İkinci yarısı da Fitch’in Ralph’e ne kadar kızdığıyla ilgiliydi. Yazıyı yazdım ve birkaç hafta sonra Olajuwon’ı gördüm — beni durdurdu ve yazının Fitch ve kurmaylarının etrafında dönen ikinci yarısının kaynağının kendisi olduğunu söyledi. Ve şöyle devam etti: “Seninle epey bir konuştuk. Benim hakkımda hiçbir şey yazmamışsın. Bütün yazdıkların Koç Fitch’in Ralph’ten ne kadar nefret ettiği hakkında olmuş.” Yalnızca yazının yarısını okumuştu. Ona “Hakeem, yazı cümlenin ortasından başlamıyor” demiştim. Ralph ona vermiş olmalıydı. Fitch’e çok kızgındı Ralph.