by Zach Buckley, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 23 Nisan 2020 tarihinde BleacherReport’ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Bu yazıda yer alan takımların hepsinde işler sarpa sardı ve taraftarlarına acı dolu hatıralar bıraktı.
Draft seçimlerinde büyük hatalar yapmak telafisi zor sonuçlar doğurabilir. Ya da büyük paralar vererek kadronuza kattığınız serbest oyuncu beklentileri karşılamayabilir. Koçların yetersizliği ya da tecrübe eksikliği de organizasyonu içinden çıkması zor bir buhrana sürükleyebilir. Ya da yeniden yapılanma sürecine giren bir takımın ileriye adım atmadan önce birkaç adım gerilemesi gerekebilir.
Listemizde yer alan sezonlar galibiyet yüzdesi olarak organizasyonların en kötü galibiyet yüzdelerine sahip olduğu sezonlar değil. Ancak galibiyet oranları da sezonları seçerken geleneksel ve gelişmiş istatistikler kadar büyük önem taşıyor. Eğer saha dışında takımı etkileyen bir skandal yaşandıysa o da sezonun bu listeye girmesinde rol oynadı.
Atlanta Hawks, 2004-05 (13-69)
54 mağlubiyet aldığı sezonun ardından Atlanta Hawks, birçok tecrübeli oyuncu ile sözleşme imzalayarak sezona iddialı ve rekabetçi girmek istiyordu.
Genel menajer Billy Knight’ın görevindeki ikinci sezonuydu ve organizasyonun yönünü değiştirmek istiyordu. Gelecek vaat eden Jason Terry, kariyerleri düşüş trendine geçen Antoine Walker ve Tony Delk karşılığında takımdan gönderilmişti. Serbest oyuncu pazarında ise takıma Kenny Anderson, Jon Barry ve 42 yaşındaki Kevin Willis eklenmişti.
Sene boyunca %41.5/%31.7/%53.4 yüzdeleriyle isabet bulan Antoine Walker, Hawks kadrosunun en çok şut kullanan ismiydi. Şubat ayında Walker, daha da yaşlı oyuncular karşılığında Boston Celtics’e takaslandı. Kariyerlerinin ilerleyen dönemlerinde kısa beşlerde pivot olarak oynayan Boris Diaw ve Al Harrington, takımın forvet rotasyonunu oluşturuyordu ve üç sayı çizgisinin gerisinden çembere bakma gereği bile duymuyorlardı.
Koç ve personel kararlarının hepsinin rezalet olduğunu söylersek yanlış olmaz. Tüm bunlar sonuç olarak Hawks tarihinin en kötü sezonunun yaşanmasına sebep oldu. Hawks’ın o sezonki %15.9’luk galibiyet yüzdesi ne kadar kötü olduklarını anlatmak için yeterli olmuyorsa Atlanta ekibinin hem savunma hem de hücum verimliliğinde lig genelinde 29. sırada olduğunu ekleyebiliriz.
Boston Celtics, 1996-97 (15-67)
Boston Celtics, ihtişamlı tarihi boyunca başarılardan başarılara koşmuş bir camia. Celtics’in en kötü sezonu da daha iyi bir lotarya şansına sahip olmak için tanking yaptıkları 1996-97 sezonunda yaşandı. Tim Duncan’ı kadrosuna katmak isteyen Celtics, mümkün olduğu kadar fazla maç kaybetmek istiyordu.
O dönemde takımın hem genel menajeri hem de koçu olan M.L. Carr, takımın kadrosunu maç kaybetmek için kurduğunu söylemekten çekinmiyordu. Carr’ın planı işe yaradı ve Celtics sezonu son sırada tamamladı. Sezonu %18.3 galibiyet oranıyla tamamlayan Celtics’in şansı ise lotarya çekiminde o kadar da yaver gitmedi ve Tim Duncan’ı kadrolarına ekleyemediler.
Brooklyn Nets, 2009-10 (12-70)
New Jersey Nets, bu sezonda ilk galibiyetini aldığında takımın başında o yılki üçüncü koçu vardı. Sezona Lawrance Frank’in yönetiminde giren Nets, arka arkaya 16 maç kaybettikten sonra takımın başına geçici olarak Tom Barrise geçti. Barrise’nin yönetiminde çıktığı iki maçta da mağlubiyet alan Nets, sezonu Kiki Vandeweghe yönetiminde tamamlamaya karar verdi.
Belki de bu Vandeweghe’nin yönetimde aldığı görevde yaptığı hamlelerin kefaretiydi. 2009 draftının 11. sırasından Terrence Williams’ı seçen ve Vince Carter ile Ryan Anderson’ı, Rafer Alston, Tony Battie ve Courtney Lee karşılığında Orlando Magic’e gönderen ismin çok başarılı bir yöneticilik yaptığını söylemek doğru olmaz.
Nets’in elinde çok kötü bir kadro yoktu fakat tecrübesizlerdi ve kazanma alışkanlıkları da yoktu. Williams, Chris Douglas Roberts ve Yi Jianlian gibi isimlerin bulunduğu kadrodaki en yüksek altı şut yüzdesine sahip isim 26 yaşına henüz girmemişti. Nets’in o sezon gösterdiği hücum performansı NBA’in tarihinin en kötülerinden birisiydi. Nets, sezonu skor sıralamasında 30’unca, şut yüzdesinde 30’uncu ve üçlük yüzdesinde 29’uncu sırada tamamladı.
Sezonun son kısmında biraz olsun gelişme gösteren Nets, son 12 maçın 5’ini kazanmayı başardı. İlk 70 maçta 63 mağlubiyet alan Nets, o esnada NBA tarihinin en kötü derecesine sahipti.
Charlotte Hornets, 2011-12 (7-59)
Eğer Derrick Brown’ı hatırlıyorsanız parmak kaldırın. Ufak bir hatırlatma yapmamız gerekirse Brown, 2009 draftının 40. Sıra seçimiydi ve üç yıllık bir süre içerisinde 171 maça çıktığı NBA kariyerinin büyük kısmını Charlotte Bobcats ile geçirdi.
Unutulması gayet kolay bir isim olan Brown, bu Bobcats kadrosunun win shares değerindeki lideriydi. Sezon boyunca oynadığı maçlarda ortalama 22.2 dakika sahada kalan Brown, 8.1 sayı – 3.6 ribaund – 1.0 asist ortalamalarıyla oynadı. Bu istatistiklerle takımın kazandığı galibiyetlere en fazla katkı yapan isim olması durumun vehametini gözler önüne seriyor.
Charlotte ekibinin kadrosunda bariz bir yetenek eksikliği vardı. Kemba, Bobcats’e yeni gelmişti ancak istenilen seviyeye çıkması birkaç yıl daha alacaktı. 32 yaşındaki Corey Maggatte, kariyerinin sondan bir önceki sezonunda takımının saha içi yüzdesinde ikinci sırada bulunan oyuncusuydu. Bu listede Gerald Henderson ilk, Byron Mullens ise beşinci sıradaydı.
Bu Bobcats takımı, NBA tarihinde herhangi bir ekibin sahip olduğu en düşük galibiyet yüzdesine sahip. Eğer sezon lokavt sebebiyle diğer sezonlara göre daha kısa sürmeseydi NBA tarihinin en fazla mağlubiyet alan takımı olarak rekor kitaplarındaki yerlerini alabilirlerdi.
Chicago Bulls, 1999-00 (17-65)
Tim Floyd’un Bulls’ta koçluk yaptığı 3 sezondan herhangi birini seçtiğinizde organizasyon tarihinin en düşük galibiyet yüzdesine sahip dört sezonundan üçü ile karşılaşıyorsunuz. Bu listedeki dördüncü sezonun ilk 25 maçında da takımın başında Floyd vardı.
99-00 yılında; Michael Jordan, Scottie Pippen ve Phil Jackson gibi isimlerin takımdan ayrılmasının üzerinden sadece bir sezon geçmişti. Toni Kukoc, şampiyonluk döneminden kadroda kalan tek isimdi ancak takas döneminde takımdan yollanmadan önce şut yüzdeleri ciddi bir düşüş göstermişti. BJ Armstrong, bu sezon Bulls’a geri dönmüştü ama sadece 27 maç oynadığı sezon bittiğinde emekliye ayrıldı.
Chicago Bulls, 2000-01 sezonunda daha kötü bir galibiyet derecesine (15-67) sahip olsa da bu sezon can çekişen Bulls hücumu sayesinde son sırada yer alıyor.
Elton Brand’in harika çaylak sezonuna rağmen (20.1 sayı – 10.0 ribaund) Bulls açık ara fark ile ligin en kötü hücumuna sahipti. Bulls, maç başına 84.8 sayı üretirken lig genelindeki başka hiçbir takım 92 sayının altına inmemişti.
Brand dışında kadroda elle tutulur bir isim olduğunu söylemek doğru olmaz. Brand ve Kukoc dışında çift haneli skor üretmeyi başaran tek isim Ron Artest’ti ve onun da iyi bir şutör olmadığını hatırlatmakta fayda var. Üç yıllık NBA kariyerinin son sezonunu oynayan Chris Anstey, takımın en skorer beşinci oyuncusuydu. Will Perdue, 34 yaşında oynadığı sezonda %35.1 ile şut atarak 1000 dakikadan fazla süre aldı. Bu takım 17 maç kazanarak bile büyük bir başarı yakalamıştı.
Cleveland Cavaliers, 1970-71 (15-67)
Cleveland Cavaliers’ın ligdeki ilk sezonu, aynı zamanda tarihlerinşn en kötü sezonuydu.
Portland Trail Blazers ve Buffalo Braves ile birlikte lige dahil olan Cavaliers, kadrosunu ligin düzenlediği büyüme draftında kurdu. Bu kadronun iyi olduğunu söylemek de doğru olmaz. Kariyeri boyunca beş kez All-Star seçilen Don Ohl, Cleveland ile bir maça bile çıkmadan emekli oldu. Bir kez All-Star seçilen Len Chappell, sadece altı maç oynadıktan sonra serbest bırakıldı. Cavs, draftta takımına 11 oyuncu almıştı bu isimlerden sadece dördü bir sonraki sezonda da Cleveland’da mücadele etti.
Cavaliers’ın koçu Bill Fitch’in NBA’de geçirdiği ilk sezondu ve takımının hiçbir zaman ciddi bir şansı olmadı. Cavaliers, hücum ve savunma verimliliğinde son sırada olan Cavaliers takımının -12.04’lük net ratingi o dönemde NBA tarihinin en kötü derecesiydi ve günümüzde de sondan üçüncü sırada yer alıyor.
Cavaliers’ın 1981-82 sezonu (15-67) ve LeBron James’in Cleveland’dan ilk ayrılışından sonraki sezon olan 2010-11 sezonları da (üst üste 26 maç kaybettiler) bu liste için adaydı. Ancak bu iki sezonda da takımın dip noktaları 81-82 sezonuyla kıyaslanacak seviyede değildi.
Detroit Pistons, 1979-80 (16-66)
Yeni bir kimlik arayışında olan Detroit Pistons, takımın anahtarlarını Dick Vitale’ye emanet etmişti ancak işler planladıkları gibi gitmedi.
1979-80 sezonundan sonra M.L. Carr, Boston Celtics ile anlaştı. Pistons, Bob McAdoo’yu almak istedi ve bunun karşılığında Celtics 1980 draftından iki tane seçim hakkı istedi. Bu draft hakları daha sonra Robert Parish ve Kevin McHale’e dönüştü.
Buna karşılık olarak Pistons’ın kadrosunda McAdoo ve Bob Lanier gibi Hall of Fame seviyesinde oyuncular vardı. Ancak Lainer, sakatlıklarla boğuştuğu sezonun takas döneminde Kent Benson ve birinci tur draft hakkı karşılığında takımdan yollandı. McAdoo da yaşadığı sakatlık sorunlarının ardından 1981 yılının Mart ayında takımdan kesildi.
Vitale’nin ilk sezonunda 52 maç kaybeden Pistons, 1979-80 sezonunun ilk 8 maçının 7’sini kaybetti ve takımdan yollandı. Vitale’den sonra takımın başına ise Richie Adubato getirildi.
Indiana Pacers, 1982-83 (20-62)
Indiana Pacers’ın tarihinde çok fazla “leke” diyebileceğimiz dönem bulunmuyor fakat organizasyon için 80’li yılların çok parlak olmadığını söylememiz gerekiyor. 1982-83 sezonundan itibaren sonraki dört sezonda Pacers takımlarının galibiyet oranı sadece %33.0’tü.
Pacers için talihsizlikler 1978 draftında başladı. Birinci sıradan seçim hakkını kazanan Pacers, ilk sıradan Larry Bird’ü seçebilirdi. Ancak efsanevi isim drafta girmek yerine bir yıl daha kolejde kalmayı tercih etti. Bu yüzden Pacers, birinci sıra hakkını Johnny Davis ve üçüncü sıra hakkı karşılığında takasladı ve üçüncü sıradan da Rick Robey’i seçti. Larry Bird, altıncı sıradan Celtics tarafından seçildi ve profesyonel kariyerine bir sonraki sezon Boston’da başladı.
Pacers ilerleyen yıllarda takıma liderlik yapacak bir oyuncu bulamayarak Bird’ü seçmeme hatasının bedelini ağır ödedi. 1981-82 sezonunda Davis, maç başına 17.9 sayı ile takımın lideriydi fakat Pacers onu da bir sonraki sezonun Aralık ayında ikinci tur draft hakkı karşılığında takasladı.
1982 Draftının sekizinci sırasından seçilen Clark Kellog, 20.1 sayı – 10.6 ribaund ortalamalarıyla oynayarak iyi bir performans gösterdi fakat Pacers’ın hücumunu vasatın üstüne çıkarma konusunda başarılı olamadı.
Hücumun zayıf kalması, iyi bir savunmaya sahip olmayan Pacers için büyük bir sorun teşkil ediyordu. Pacers, maç başına rakiplerine 114.5 sayı şansı vererek ligin en kötü ikinci savunmasına sahipti. Pacers, sezonun ilk 21 maçında 9 galibiyet aldıktan sonra sezonun kalanında sadece 11 galibiyet alabildi.
Miami Heat, 1988-89 (15-67)
Ligin takım sayısını arttırdığı sezonlar bütün takımlar için zorlayıcıydı. Lige katılmayı kutlamak ile ligdeki takımlar arasında sıfırdan başladığını anlamak organizasyonlar için zorlu bir geçiş süresi oluyor.
Bu sezonda Heat’in kadrosunda tam 10 tane çaylak oyuncu bulunuyordu. Kadroda bulunan diğer üç oyuncunun ikisi de ligdeki ikinci sezonlarını geçiriyordu.
Draftın 20. sırasından seçilen Kevin Edwards, kolej takımında oynadığından daha büyük bir rol oynuyordu. Kolejde maç başına 13.8 şut kullanan Edwards, Heat ile geçirdiği ilk sezonda ortalama 14 şut kullandı. Bir önceki sezon maç başına 4.5 sayı ortalama ile oynayan Sparrow, takımın hücumdaki ikinci opsiyonuydu. Heat’in en skorer oyuncusu olan Sylvester Gray, NBA’deki tek sezonunu bu yıl oynadı.
Miami, sezonun ilk maçında bir önceki yıl 61 maç kaybeden Clippers karşısında 20 sayı farkla mağlup oldu. Sezonun devamında da işler daha iyiye gitmedi. Sezona 17 maç arka arkaya kaybederek başlayan Heat, All-Star arasına gelmeden çift haneli bir mağlubiyet serisi daha yaşadı.
Milwaukee Bucks, 2013-14 (15-67)
Bu yazıda yer alan takımların kadrosundaki oyuncuların çoğunu hangi takımlarda oynadığını bile hatırlamak çok zor. Bucks için de senaryo buna benzer.
O dönemde kimse farkında olmasa da Milwaukee Bucks’ın 13-14 sezonundaki kadrosunda ilerleyen yıllarda Doğu Konferansında iddialı hale gelmelerini sağlayacak parçalar bulunuyordu. 2013 yazında Giannis Antetokounmpo’yu draftta seçen Bucks, Brandon Knight – Brandon Jennings takasının bir parçası olarak Khris Middleton’ı da kadrosuna kattı.
Ancak Antetokounmpo ve Middleton, takımın en çok top kullanan 10 ismi arasında yer almıyordu. Takımın en çok top kullanan ismi Knight olurken ikinci sırada takas döneminde takımdan ayrılan Gary Neal, üçüncü sırada ise Şubat ayında sözleşmesi feshedilen Caron Butler bulunuyordu. Bucks, sezonu hücum verimliliğinde sondan dördüncü sırada tamamladı.
Bucks’ın aşil topuğu ise savunmasıydı. Yaz döneminde takımla 4 yıl 44 milyon dolar değerinde bir sözleşme imzalayan Larry Sanders; yaşadığı sakatlıklar, istikrar sorunu ve yasaklı madde kullanımı sebebiyle aldığı ceza yüzünden sahada kalmakta zorlandı. Bucks, sezonu savunma verimliliğinde son sırada bitirdi.
New York Knicks, 2014-15 (17-65)
Bunu şu anda hatırlamak çok zor ama 2014-15 sezonu başlamadan önce insanlar Knicks için fazlasıyla heyecanlıydı.
2014 yılının Mart ayında takımın genel menajerliğine Phil Jackson getirildi. Jackson, takımın anahtarlarını üçgen hücumu yakından bilen Derek Fisher’a emanet etti. 2014 yazında Knicks ile beş yıllık yeni bir kontrat imzalayan Carmelo Anthony’nin üçgen hücumda çok iyi performans vermesi bekleniyordu.
Sezonun ilk haftasında Knicks, duyulan heyecanın karşılığını verecek gibi gözüküyordu. Yılın açılış maçında Bulls’a kaybeden Knicks, daha sonra Cleveland’a dönen LeBron’un liderlik ettiği Cavaliers’ı yenmeyi başarmıştı. Cleveland’dan sonraki maçından da galibiyetle ayrılan Knicks, sonraki yedi maçının hepsini kaybetti.
Aralık ayında 10 maç kaybeden Knicks’in mağlubiyet serisi 16 maça kadar çıktı. Şubat ayında 8 maçlık bir başka mağlubiyet serisi yaşayan New York ekibi, sahanın iki tarafında da verimlilik sıralamalarında ligin son üç sırasında yer alıyordu. Anthony, yaşadığı sakatlık sorunları nedeniyle sadece 40 maçta forma giyebildi ve kadroda genel olarak bir istikrar sıkıntısı vardı. Sezonun sonuna gelindiğinde Tim Hardaway Jr., 45’ten fazla maça çıkan ve çift haneli skor üreten tek Knicks oyuncusuydu.