by Greg Swartz, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 26 Nisan 2020 tarihinde BleacherReport’ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Peki, Michael Jordan olmasaydı ne olurdu?
Chicago Bulls şampiyonluk kazanabilir miydi? Jordan’ın play-off’larda elediği takımlar ne yapardı? 1990’ların ya da tüm zamanların en iyi oyuncusu unvanı kimin olurdu? NBA yine de bu kadar popüler olur muydu?
Çoğu insan Michael Jordan basketbol oynadığı için çok mutlu. Ancak Jordan’ın olmadığı bir NBA hayal etmek da birçok farklı senaryoyu ortaya çıkarıyor.
Chicago Bulls, hanedanlık olamazdı ama yine de iyi bir takım olurdu:
Michael Jordan olmadan Chicago Bulls’un şampiyonluk kazanamayacağını söylemek yanlış olmaz. Bunu Scottie Pippen, Dennis Rodman, Horace Grant, BJ Armstrong gibi isimlere saygısızlık etmek için söylemiyoruz. Hepsi çok iyi oyuncular olsa da bu isimlerin NBA şampiyonluğu kazanmak için yeterli yeteneğe sahip olmadığı ortada.
Ancak buna rağmen Bulls yine de iyi bir takım olurdu. Jordan’ın olmaması Pippen’ın rolünün artması anlamına geliyor. Scottie’nin zirve performansı esnasında NBA’in en iyi iki – üç oyuncusundan biri olduğu gerçek. Jordan’ın emekli olup beyzbol oynadığı bir tam sezon boyunca Bulls 55-27’lik bir derece yakaladı. Bir önceki sezon şampiyon olan Bulls takımı, normal sezonda 55 galibiyet alabilmişti. Pippen, 22.0 sayı – 8.7 ribaund – 5.6 asist – 2.9 top çalma ve 0.8 blok ortalamalarıyla oynayarak MVP oylamasını Hakeem Olajuwon ve David Robinson’ın arkasından üçüncü sırada tamamladı.
Play-off’ların ilk turunda Cleveland Cavaliers’ı süpüren Bulls, ikinci turda New York Knicks’e yedinci maç sonunda elendi. Bulls’un o dönemdeki kadrosu play-off’larda yer alacak seviyede yeteneğe sahipti ancak büyük olasılıkla Bulls’un 54 yıllık tarihinde hala şampiyonluğu olmazdı.
Diğer NBA oyuncuları ve takımlarının piyasa değeri fazlasıyla düşerdi:
NBA’in gelişen ekonomisi, bünyesinde bulunan herkese yarar sağlıyor. Magic Johnson ve Larry Bird, 1980’li yıllarda lige olan ilgiyi arttırsa da play-off maçları 1986 yılına kadar banttan yayınlanmaya devam ediyordu. NBA’in günümüze kıyasla global etkisi çok daha düşüktü. Boston Celtics ve Los Angeles Lakers, ulusal kanalda yayınlanan maçların büyük bir kısmında yer alıyordu.
14 yıl boyunca NBA’de forma giyen Craig Ehlo, bu durum hakkında “1980’li yıllarda haftada birkaç maçımız televizyonda yayınlanıyordu. Michael lige geldikten sonra her gece bir maç yayınlanmaya başladı” diyor.
“Chicago her gece maç oynamasa bile Jordan sayesinde NBA’in diğer takımları pazarlaması çok daha kolaylaştı. Bird ve Magic oynadığı zaman mutlaka Celtics veya Lakers’ın maçı yayınlanırdı. Michael lige geldikten sonra NBA’in diğer takımları pazarlama şansı arttı. Eğer Michael olmasaydı NBA’in bu günkü kadar güçlü olacağını ya da şimdiki gibi yayın anlaşmaları yapacağını düşünmüyorum”
Kariyeri boyunca Cleveland Cavaliers ve Atlanta Hawks gibi görece daha küçük market takımlarında forma giyen Craig Ehlo, NBA’in Jordan ve Bulls ile birlikte artan popülerliğine birinci gözden şahit olmuş.
Jordan’ın lige girdiği 1984-85 sezonunda takımların maaş bütçesi sadece 3.6 milyon dolardı. Jordan’ın emekli olduğu 2003 yılında ise maaş bütçesi 42.5 milyon dolara kadar çıkmıştı. Bu dramatik artışta birçok farklı faktör rol oynasa da Jordan’ın markası ve popülerliğinin her yıl milyonlarca insanı televizyon karşısına geçirmesinin çok önemli payı var. Bu da lige televizyon anlaşmaları ve finansal gelir olarak geri döndü.
Dream-Team, tüm zamanların en iyi ikinci Olimpiyat kadrosu olacaktı:
1992 Olimpiyatlarında A.B.D.’yi temsil eden erkek basketbol takımı, tüm zamanların en yetenekli kadrosu olarak adlandırılıyor. 1992 yazında A.B.D., oynadığı 8 maçın hepsini kazanarak altın madalyaya uzanırken rakiplerine maç başına 43.8 sayı fark attı.
Kadroda Larry Bird, Patrick Ewing, David Robinson ve Charles Barkley gibi birçok efsanevi basketbolcu bulunsa da takım Michael Jordan’ın etrafında şekilleniyordu.
Önceki iki sezonda iki kez şampiyon olan ve iki kez de MVP ödülünü kazanan Jordan, turnuva boyunca her maçta ilk beş başladı ve 14.9 sayı – 4.8 asist – 4.6 top çalma ortalamalarıyla oynadı. Bird ve Magic’in kariyerlerinin en iyi dönemini geride bıraktığı 1992 yılında toplanan Dream Team’de Michael Jordan hem saha içinde hem de saha dışında tartışmasız liderdi.
Jordan’ı kadrodan çıkardığınız anda Dream Team, tarihin en iyi milli takımı olma özelliğini kaybediyor. Böyle bir durumda 2012 Olimpiyatlarında yer alan ve kadrosunda LeBron James, Kobe Bryant, Kevin Durant, Carmelo Anthony ve Chris Paul’ün bulunduğu ekip bir adım öne çıkıyor.
2012 yılında da A.B.D. milli takımı turnuvada oynadığı 8 maçın hepsini kazanırken rakiplerine 32.1 sayı fark attı. Bu dönemde LeBron James, henüz sadece 27 yaşındaydı ve Durant, Westbrook, Harden üçlüsü Oklahoma City Thunder’ı finallere taşımıştı. Kobe, 33 yaşında olmasına rağmen maç başına 27.9 sayı ortalama ile oynuyordu ve takımın en kötü oyuncusu genç Anthony Davis’ti.
Eğer Jordan hiç oynamasaydı, 2012 milli takımı 1992’deki kadrodan daha iyi olurdu.
Hakeem Olajuwon, 1990’lı yıllarda NBA’deki en iyi oyuncu olurdu:
1990’lı yıllarda kimse Michael Jordan’ın seviyesine yaklaşamasa da lig genelinde çok yetenekli birçok oyuncu vardı.
Bu dönemde özellikle uzun oyuncuların hakimiyeti bulunuyordu. Ligde Karl Malone, David Robinson, Patrick Ewing, Charles Barkley, Shaquille O’Neal gibi boyalı alanı domine eden birçok yıldız isim vardı. Ancak bir isim bu oyuncuların da önünde yer alıyordu.
Bu isim kariyeri boyunca 12 kez All-Star seçilen, bir kez MVP ödülünü alan, 2 kere NBA şampiyonu olurken bu finallerin ikisinde de MVP ödülünü alan Hakeem Olajuwon’dan başkası değildi.
Zirve performansını gösterdiği 1994 ve 1995 yıllarında Houston Rockets’ı şampiyonluğa taşıyan Olajuwon, bu dönem boyunca 30.9 sayı – 10.7 ribaund – 4.4 asist – 1.5 top çalma ve 3.4 blok ortalamalarıyla oynadı.
Bulls’un Jordan’lı dönemde sergilediği dominasyon yüzünden 1990’lı yılların basketbolu konuşulurken Olajuwon ve Rockets’ın gösterdiği performans genellikle göz ardı edilir. Ancak eğer Jordan olmasaydı, Olajuwon büyük olasılıkla daha fazla MVP ödülü kazanarak tarihin en iyi basketbolcusu tartışmalarında adı çok daha fazla geçen bir oyuncu olurdu.
LeBron James, tartışmasız şekilde tarihin en iyi oyuncusu kabul edilirdi. Değil mi?
Tarihin en iyi basketbolcusu tartışması çok uzun süre daha Michael Jordan ve LeBron James arasında geçecek gibi gözüküyor. Peki bu, Jordan olmasaydı LeBron’un otomatik olarak bu unvanı alacağı anlamına mı geliyor?
Bu tartışma genellikle iki oyuncu etrafında şekillendiği için büyük olasılıkla başka bir oyuncunun adı da daha fazla burada geçmeye başlayacaktı. Kobe – LeBron tartışmasının daha fazla dile getirilmesi en olası olan senaryo. Özellikle Kobe’nin LeBron’dan iki tane fazla şampiyonluk yüzüğü olması bunu çok daha olası hale getiriyor.
Kariyer başarılarını karşılaştırırken LeBron’un karşısında kariyeri boyunca 6 MVP, 6 şampiyonluk ve 19 All-Star başarısı bulunan Kareem Abdul-Jabbar’ın da sık sık çıkacağını düşünmek gerekiyor. Abdul-Jabbar, aynı zamanda NBA tarihinin en çok sayı atan oyuncusu. Taraftarlar bu tartışmada Wilt Chamberlain ve Shaquille O’Neal’ın adını da daha fazla geçirirdi. Bill Russell’ın kazandığı 11 şampiyonluktan da büyük olasılıkla çok daha fazla bahsedilirdi.
Tarihin en iyi oyuncusu tartışmasında LeBron’dan önce tüm zamanların en iyi kısa forveti olarak anılan Larry Bird’ün de bulunacağı neredeyse kesin. LeBron James’in en çok karşılaştırıldığı oyunculardan biri olan Magic Johnson da tartışmadaki yerini alacaktı.
Bu tartışmada oyuncuların başarıları kadar kariyer hikayeleri de büyük bir rol taşıyor. Jordan, 1998 yılında ikinci kez emekli olduğunda son 8 sezonun 6’sında şampiyonluğu kazanmış ve NBA’in dünya çapındaki ilk yıldızı konumundaydı. Olay sadece şampiyonluklar ve istatistikler değildi. Önemli olan Jordan’ın bu şampiyonlukları nasıl kazandığıydı. Kimse taraftarları Jordan kadar etkilemeyi başaramamıştı.
Jordan olmasaydı LeBron James’in adı büyük olasılıkla yukarıda saydığımız isimlerin hepsiyle sık sık anılacaktı. Ancak Jordan’ın varlığı, bu tartışmayı sadece iki oyuncuyla kısıtlıyor.
Jordan’ın şampiyonlukları takımlar arasında paylaşılırdı:
Jordan ve Bulls, 1990’lı yıllar boyunca şampiyonluk iddiası olan birçok takımı finallerde ve play-off’larda mağlup etmeyi başardı.
Chicago finallerde Los Angeles Lakers, Portland Trail Blazers, Phoenix Suns, Seattle SuperSonics ve Utah Jazz’ı (2 kez) mağlup etmeyi başardı. Bu da Jordan olmasaydı bu takımların şampiyonluk kazanabilmek için çok önemli bir şansları olacağı anlamına geliyor. Bu senaryoda Bulls’un doğu play-off’larında elediği takımların daha iyi olmayacağı ön kabuluyle hareket ediyoruz.
Craig Ehlo, bu durum hakkında “Cleveland en az iki kez finallere kalırdı. O yıllardan ikisinde Knicks, birinde ise Indiana finallere çıkardı. Karl Malone ve John Stockton’lı Jazz’in şampiyonluk ya da şampiyonluklar kazanacağı neredeyse kesin” diyor.
Cavaliers, 1991-92 ve 1992-93 sezonlarında sırasıyla 54 ve 57 maç kazandıktan sonra play-off’larda Bulls’a elenmişti. Knicks, 1992-93 sezonunda normal sezonu 60 galibiyet ile tamamladıktan sonra konferans finallerinde Bulls’a mağlup oldu. Indiana Pacers, 1998 doğu finallerinde Bulls’a elendiğinde normal sezonda 58 maç kazanmıştı.
Eğer Bulls hanedanlığı olmasaydı, onların yerine başka bir hanedanlık olacağını düşünmek çok doğru değil. Ancak birçok takımın kaderi de çok daha farklı olacaktı.
Oyuncuların mirasları sonsuza kadar değişti:
Eğer Jordan olmasaydı diğer oyunculara olan bakışımız nasıl değişirdi?
En basit örnek olarak en ünlü Jordan kurbanları olan Craig Ehlo ve Bryon Russell, Cavaliers ve Jazz formalarıyla geçirdikleri dönemler yüzünden kaliteli ilk beş oyuncuları olarak anılıyor olurlardı.
Karl Malone, John Stockton, Charles Barkley, Patrick Ewing gibi isimler “şampiyonluk kazanamayan en iyi oyuncular” olarak değil “en iyi oyuncular” şeklinde tanımlanacaklardı.
Kobe Bryant, tarihin gelmiş geçmiş en iyi şutör guardı unvanının sahibi olacaktı.
Takımların ikinci yıldızı için “Jordan’ın yanındaki Pippen” tabirini hiç kullanmıyor olacaktık. Bunun yerini “Pippen’ın yanındaki Rodman” ifadesi alabilirdi. Eğer Jordan olmasaydı internetin en ünlü capslerinden birisi de olmayacaktı.
Jordan, basketbol parkesine adım atmış tüm oyuncular arasındaki en büyük mirasa sahip olabilir. Yıldız isim, basketbol oynadığı dönemde yaptıklarıyla sadece kendi mirasını değil etrafındaki herkesin mirasını da sonsuza kadar değiştirdi.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!