by Michael Schapiro, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 2 Mayıs 2020 tarihinde SportsIllustrated’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Bill Russell ve Boston Celtics, 1960’lı yıllar boyunca Jerry West ile Los Angeles Lakers’ı her zaman bir adım geride bıraktı. LeBron James, 2010’lı yıllar boyunca doğu konferansı takımlarının başarılı olmakla aralarındaki en büyük engeldi. Ancak basketbol tarihindeki hiçbir yıldız, Michael Jordan’ın 1990’lı yıllarda yaptığı gibi bir jenerasyon dolusu takımı gölgesinde bırakamadı…
Jordan’ın 1990’lı yıllarda gazabına uğrayan takımların listesi hayli uzun. Bad Boys Pistons’ın hanedanlığını sona erdiren Jordan, daha sonra Clyde Drexler’ın ve Charles Barkley’in şampiyonluk umutlarını bitirdi. Majesteleri, ilk emekliliğinden döndükten sonra ise Gary Payton ve John Stockton ile Karl Malone ikilisi diğer kurbanları oldu. Bu bahsettiğimiz isimler sadece NBA finallerinde Jordan’ın mağlup ettiği takımlar. Jordan kariyeri boyunca New York Knicks’i tam beş kez elerken son senesinde Indiana Pacers tarihinin en güçlü takımlarından birisini evine yolladı. 1990’lı yıllarda Michael Jordan’ın olmadığı bir finali hayal etmek bile çok zordu.
Peki 1990’lı yıllarda Jordan’ın mağlup ettiği en güçlü takımlar kimlerdi? Bu yazımızda Jordan’ın şampiyonluktan ettiği en güçlü huzurlarınıza taşıyoruz…
1996-97 Utah Jazz
Utah Jazz’in 1990’lı yıllarda final oynayan iki takımının da burada olmayı hak ettiğini düşünüyor olabilirsiniz. İki Jazz ekibi de Jordan’a finallerde çok zor anlar yaşattı. Ancak 1996-97 Jazz ekibi, bir sonraki seneki takımdan daha fazla maç kazanmış ve savunma ile hücum ratinglerinde daha iyi değerler elde etmişti.
1990’lı yılların sonundaki Jazz takımları yıldız isimleriyle hatırlanıyor ancak çok derin bir kadroya sahiplerdi. 1996-97 yılında Utah ekibinin kadrosunda ortalama 10 dakikadan fazla süre alan tam 12 oyuncu vardı. Jeff Hornacek, kariyerinin en iyi dönemini geçiriyordu. Karl Malone, MVP ödülünü kazanmıştı. Utah, play-off’ların ilk iki turunda Clippers’ı süpürmüş ve Lakers’ı beş maçta geçmeyi başarmıştı. Jerry Sloan’un ekibi, iki yıl önce elendikleri Rockets’tan intikamını alarak adını finallere yazdırdı. Jazz, kulüp tarihindeki ilk şampiyonluğu kazanmaya çok yakındı ancak Michael Jordan’ın farklı planları vardı…
1992-93 Phoenix Suns
1993 play-off’larının ilk turunda beş maçta Los Angeles Lakers’ı eledikten sonra konferans finallerinde Seattle Supersonics ile yedi maça uzayan bir seri oynayan Charles Barkley ve arkadaşları, finalde Michael Jordan’lı Chicago Bulls’un karşısına çıkıyordu. Play-off’larda zorlanmış olmaları aklınızda soru işaretleri oluşturmasın. Phoenix Suns, sezon boyunca gayet dominant bir performans sergilemişti. Normal sezonda 62 maç kazanan Suns, 113.3 hücum rating’i ile lig lideriydi. Barkley, Phialdelphia formasıyla geçirdiği 8 sezondan sonra Phoenix’e gelmiş ve MVP ödülünü kazanmıştı. Bazıları Barkley’nin bu ödülü kazanmasının sebebi olarak Jordan’ın kendi standartlarında çok iyi bir performans göstermemesine bağlasa da Chuck , Phoenix’te geçirdiği ilk sezonda harika bir performans göstermişti.
Ayrıca Barkley, Phoenix’in tek yıldızı da değildi. Kevin Johnsoni finallerde zorlansa da sezon boyunca harika oynamıştı. Suns’ın keskin şutörü Dan Majerle, ligin üç sayı lideriydi. Phoenix’in finallere çıkmayı başaran kadrosunu savunmak fazlasıyla zordu ve modern dönemdeki basketbola benzer bir oyun oynuyorlardı. Ancak Jordan’ın tüm zamanların en iyi basketbolcusu olarak adlandırılmasının da bir sebebi var. Finaller boyunca maç başına 41 sayı ortalamayla oynayan Jordan, üçlük çizgisinin gerisinden de %40 ile şut attı. Jordan, muhteşem performansını final serisinin dördüncü maçında attığı 55 sayıyla süslerken Barkley de elinden geleni yapıyordu. Ancak zirve performansını gösteren Jordan’ı durdurmak kolay değildi ve Chicago Bulls, bu serinin sonunda üst üste üçüncü şampiyonluğunu kazanmayı başardı.
1995-96 Seattle Supersonics
George Karl’ın Seattle’da koçluk yaptığı altı yıl boyunca Supersonics, sezon başına 59.5 maç kazandı ve 1995-96 sezonundaki ekip bu dönemdeki en iyi kadroydu. Seattle, sezonu savunma sıralamasında ikinci hücum sıralamasında ise sekizinci sırada bitirirdi. Normal sezonda toplam 64 maç kazanan Sonics, batı konferansını da birinci sırada tamamlamıştı.
O sezon kadroda yer alan Shawn Kemp ve Gary Payton, normal sezonu MVP sıralamasında ilk 10 sırada yer alarak tamamlamıştı. Detlef Schrempf, gayet etkili bir skorerdi. Schrempf, Sam Perkins ve Hershey Hawkins’in beraber sahada kaldığı anlarda Sonics, gayet iyi bir performans gösteriyordu.
İkinci turda üst üste üçüncü şampiyonluğunu kazanmak için mücadele eden Houston Rockets’ı süpüren Seattle, konferans finallerinde Utah Jazz’i yedi maça giden bir seride eleyerek adını finallere yazdırdı. Ancak final serisi beklentilerden kısa sürdü. Serinin ilk üç maçını kazanan Bulls, altıncı maçta rakibini büyük bir farkla yenip seriyi bitirerek dördüncü şampiyonluğunu kazandı. Payton ve Kemp, durdurulamaz bir ikiliydi ancak 1.5 yıl önce emeklilikten dönen Michael Jordan’ı yenmek de kolay değildi.
1992-93 New York Knicks
Barkley’nin liderlik ettiği Phoenix Suns’ın modern dönemde de başarılı olabilecek bir yapıya sahip olduğunu söylemiştik. Bunun aynısını Patrick Ewing’li New York Knicks için söylemek çok kolay değil. Knicks, 1992-93 sezonunda hücum ratingi sıralamasında 22. sıradaydı ve kadroda da skor gücü yüksek oyuncular bulunmuyordu. Ronaldo Blackman, New York’a geldiği esnada kariyerinin son günlerini geçiriyordu ve Doc Rivers ile Greg Anthony ikilisinin de ciddi skorerler olduğunu söylemek çok kolay değil. Knicks, Patrick Ewing’in yanına ikinci bir yıldız bulmakta uzun süre zorlansa da 1992-93 sezonunda işler değişmiş gibi gözüküyordu.
1992-93 sezonuna girilirken John Starks, New York’taki kariyerinin ilk iki sezonunu geride bırakmıştı ancak bu dönem boyunca genellikle bir rol oyuncusu olarak görev alıyordu. Starks, bir önceki sezon hiçbir maçta ilk beş başlamamıştı. Ancak Knicks formasıyla geçirdiği üçüncü sezonda Starks için işler tamamen değişti. Sezon boyunca 51 maçta ilk beş başlayan Starks, 17.5 sayı ortalamayla oynadı ve NBA’in En İyi Savunma Beşine seçilme başarısı gösterdi. Starks’ın etkili performansıyla beraber normal sezondaki son 37 maçının 30’unu kazanan Knicks, Pacers ve Hornets’i eleyerek konferans finallerine kadar geldi. Serinin ilk iki maçını kazanan Knicks, ilerleyen günlerde New York’lu basketbolseverlerin 1990’lı yıllarda yaşadığı en büyük hayal kırıklıklarından birisinin önüne geçemedi.
1990-91 Detroit Pistons
1991 yılında Detroit Pistons’ı alt etmek Jordan’ın kariyerindeki en büyük başarılardan birisi. Pistons, önceki yıllar boyunca Jordan’ı fiziksel ve mental anlamda fazlasıyla hırpalamıştı. Jordan’ın Pistons karşısında elde ettiği başarısızlıklar da Larry Bird ve Magic Johnson gibi isimlerin seviyesine çıkamamasına sebep oluyordu. Pistons’ı mağlup etmek Jordan’ın sonunda bir seviye atladığı anlamına geliyordu. 80’li yıllar boyunca ligin en iyi takımlarından birisi olan Pistons için ise 1990-91 yılında aynısını söylemek çok kolay değildi.
Normal sezonda 50 maç kazanan Pistons, bir önceki sezondan 9 galibiyet daha az almıştı. Vinny Johnson ve Mark Aguirre kariyerlerinin son yıllarını yaşıyordu, tıpkı takımın fiziksel oyununun arkasındaki güç olan Bill Laimbeer gibi. Ancak bu Detroit’in hala ciddi bir rakip olmadığı anlamına da gelmiyor. Normal sezonu Isiah Thomas ve Joe Dumars, MVP oylamasında ilk 15 sırada bitirmişti. Ancak şampiyon olan her takımın devri bir noktada sona eriyor. Pistons’ın altın dönemi de 1990-91 play-off’larında Chicago’ya süpürülerek sona erdi. Bu mağlubiyetten sonra Pistons’ın bir daha herhangi bir play-off serisi kazanması ise tam olarak 11 sene aldı. Isiah Thomas, kariyerinin en iyi günlerinde bu listede yer alan herhangi bir takımı alt etmeyi başarabilirdi. Ancak 1990-91 sezonunda Pistons ekibinin kuvvetli günlerinin sonuna geldiğini söylemek gerekiyor.