Shane Larkin: Türkiye’de Yuvasını Bulan Süper Yetenek

15/Haz/20 10:05 Haziran 15, 2020

admin69

15/Haz/20 10:05

Eurohoops.net

Shane Larkin, NBA arenasında hiçbir zaman büyük bir yıldız olamadı. Ancak skorer oyun kurucu, Avrupa’nın en değerli oyuncusu ve Türk basketbolundaki en büyük yıldız…

by Andrew Favakeh, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 10 Haziran 2020 tarihinde FanSided’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Kasım ayında Bayern Münih ile Anadolu Efes arasında oynanan karşılaşmada Shane Larkin, adeta oyununu başka bir seviyeye taşıdı. Maç boyunca neredeyse şut kaçırmayan Larkin, maçın bitimine üç dakika kala 38 sayı atmıştı ve takımı 88-66 öndeydi. Artık maçın çok bir anlamı kalmamış gibi gözüküyordu, ancak Larkin için durum farklıydı.

Bir önceki gece Larkin, Eurohoops’un hazırladığı MVP sıralamasını okumuştu ve kendisinin altıncı sırada olduğunu görünce fazlasıyla sinirlenmişti. Önceki dört ay boyunca ayın MVP’si ödülünü kazanan Larkin, altıncı sırada yer aldığına inanamamıştı. Bayern Münih maçına da bu öfkeyle çıktı.

Maçın bitimine 04:21 dakika kala Ergin Ataman, Larkin’in arka arkaya pozisyonlarda top kaybı yapmasının ardından yıldız oyuncusunu kenara aldı. Larkin, koçunun onu kenara çağırdığını görünce hayal kırıklığını net bir şekilde belli etmişti ve skorboardu gösteriyordu. Larkin, kenara gelirken 40 sayısı vardı ve EuroLeague’in bir maçta atılan en çok sayı rekoru da 43’tü. Larkin, o gün rekoru kırmak zorunda olduğunu hissediyordu. Bir önceki sene yine bir rekor denemesinde 37 sayıda kalarak hayal kırıklığı yaşamıştı. Tekrar aynısının olmasına izin veremezdi. Bir dakika sonra Ataman, pes ederek oyuncusunu tekrar sahaya sürdü.

Oyuna girdikten sonra arka arkaya şutlarda isabet kaydeden Larkin, maçı 49 sayı ile bitiriyordu. Maç boyunca kullandığı 19 şutun 15’inde isabet bulan Shane, üçlük çizgisinin gerisinden 10/12, faul çizgisinin gerisinden ise 9/10 ile oynamıştı.

Maçtan sonra mutluluktan ağzı kulaklarında olan Larkin, bu sevinci taraftarlarla paylaşıyordu. Ancak Larkin’in aklına bir yandan da kariyeri boyunca ondan şüphe eden kişiler geliyordu. Çoğu kişi, onun sadece Barry Larkin’in (Profesyonel beyzbol oyuncusu) oğlu olduğu için profesyonel bir sporcu olabildiğini düşünüyordu. Tıpkı basketbol oynamak için boyunun çok kısa olduğunu düşündükleri gibi… Tıpkı asla NBA’de oynayamayacağını düşündükleri gibi…

Shane Larkin, yıllar boyunca basketbol oynamak için birçok yeri dolaştı. Sonunda Anadolu Efes’te yuvasını bulmuş gibi gözüküyor.

“O çok büyük bir rekabetçi. Her zaman birilerine, bir şeylere karşı rekabet ediyor.” diyor Anadolu Efes’in yardımcı antrenörü Tomislav Mijatovic.

Larkin her zaman çok büyük bir rekabetçi oldu. Lisedeki son yılında 19.6 sayı ortalamayla oynuyordu ve o dönemde kendisinden bir yaş büyük olan ve ESPN tarafından ülkenin en iyi lise oyuncusu olarak gösterilen Austin Rivers ile iki kez karşılaşmıştı. Larkin, bu karşılaşmaların ikisinde de Rivers’tan daha fazla sayı atmıştı ancak takımı mücadeleleri kaybetmişti.

O dönemlerde Larkin, ESPN’de ya da diğer medya kanallarında kendisinden şüphe eden yazıları sürekli telefonuna kaydediyordu. “Çok küçük. Çok kısa. Barry’nin oğlu.” Larkin hakkında sürekli bir önyargı vardı. Lisede oynadığı süre boyunca hiçbir zaman kendi yaş grubunun en iyi oyuncuları arasında görülmedi. Larkin koleje geçerken sadece orta büyüklükteki okullardan teklifler alıyordu.

“Şikayet etmiyordu” diyerek hatırlıyor Larkin’in lisedeki en yakın arkadaşı Josh Johnnie. “Kendisini böyle motive ediyordu. Her zaman böyle birisi oldu. İnsanlar asla ona hak ettiği saygıyı duymuyorlardı.”

Anadolu Efes, sezon başlamadan önce İspanya ve İtalya’da bir ay süren bir antrenman kampı düzenliyor. İki yıl önceki hazırlık kampı esnasında Larkin, bazı sakatlıklar yaşamasına rağmen takımla çalışmaya devam etmişti.

“Sezonun ilk antrenmanları ve ilk hazırlık maçlarından itibaren Larkin’in özel bir yıl geçireceğini anlayabiliyordunuz.” diyor Larkin’in Anadolu Efes’teki takım arkadaşı Alec Peters. “Konsantreydi, hedefine odaklanmıştı. Gerçekten çok motiveydi ve bunu oynadığı zaman rahatlıkla görebiliyordunuz.”

Larkin sezona çalkantılı bir başlangıç yaptı. Avrupa’daki ikinci dönemini geçiriyordu. O dönemde Larkin sadece 25 yaşındaydı ve iki kez şansını NBA’de de denemişti. Anadolu Efes formasıyla oynadığı ilk 40 maçta 5 sayının üstünde ortalama yakalayamamıştı ve sadece %36.5’luk bir şut yüzdesiyle oynuyordu.

“O dönemde çok mutlu gözükmüyordu.” diyor Larkin’in asistanı Fatih Başgül. “Saha dışında farkı rahatlıkla görebiliyorsunuz. Performansının onu nasıl etkilediğini rahatlıkla görebiliyorsunuz. Maçlarda onu izlerken yürüyüşünün, enerjisinin diğerlerinden çok farklı olduğunu görebiliyorsunuz. O dönemde herkese umarım NBA’den ayrılır diyordum. Çünkü mutlu gözükmüyordu, istediği gibi oynayamıyordu.”

Çoğu zaman kenardan geliyordu ve bir yandan da sakatlıklarla boğuşuyordu. İstediği gibi performans gösteremiyordu. Bazı oyuncular böyle zorluklarla karşılaşınca vazgeçebilirdi. Ancak Larkin öyle bir isim değil. Larkin, tüm gücüyle antrenman yapmaya ve takım arkadaşlarıyla şut yarışmaları yapmaya devam etti.

“Sakatlandığınız zaman doktorlar size dinlenmenizi söyler. Ancak oyuncu olarak iyileşmek için dinlenmekten fazlasını yapabilirsiniz. Larkin de bunu yaptı.” diyor Mijatovic. “Daha iyi oynamak için elinden gelen her şeyi yapan bir oyuncu olduğunu görebiliyorduk. Sakatlığı geçtikten sonra yavaş yavaş form grafiğini arttırmaya başladı. Formunu yakaladıktan sonra da asla geriye dönüp bakmadı.”

Anadolu Efes formasıyla oynadığı 41. karşılaşmada Larkin, Barcelona’ya karşı mücadele ediyordu. Tüm ekstra antrenmanlar, yaptığı  şut idmanları karşılığını verdi. Larkin, kenardan gelmesine rağmen 13/15 ile şut atarak 37 sayı üretti.

Ancak Larkin bir türlü istikrar yakalayamamıştı. Bir maç durdurulamaz gibi görünürken bir sonraki maç yokları oynuyordu. Ancak asla takım arkadaşlarına sırtını dönmedi. Kötü oynadığı maçlardan sonra bile takım arkadaşlarıyla zaman geçirmekten kaçmıyordu.

“Takım arkadaşlarıyla birlikte olmak istiyor. Onlarla beraber zaman geçirip ekibin bir parçası olmak istiyor.” diyor Peters. “Takımımızda bu yaklaşıma sahip birçok oyuncu var. Bazen oyuncuların davranışları performanslarına göre değişir. Ancak Larkin hiç bencil birisi değil. Olabileceği en iyi takım arkadaşı olmak istiyor.”

Daha sonra playofflar başladı ve playofflar boyunca Larkin oynadığı 14 karşılaşmada 18 sayı ortalama yakaladı.

Sezonun son kısmına doğru adeta bir canavara dönüşmüştü.” diyor Başgül. “Kendisini bulmuştu. İnsanlara ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu kanıtlamak istiyordu.”

Anadolu Efes, geçtiğimiz sezon Basketbol Süper Ligi’nde şampiyon oldu ancak EuroLeague Final Four’unda yer almasına rağmen Avrupa’da şampiyonluğa ulaşamadı. Larkin, EuroLeague’de oynadığı maçlarda 22 dakika sahada kaldı ve 12.5 sayı ortalamasıyla oynadı.

Larkin bu sezon ise inanılmaz bir seviye atladı. EuroLeague’de oynadığı karşılaşmalarda 22.2 sayı – 4.1 asist ortalamaları yakalarken %53 ile şut attı. Ancak en dramatik gelişimi üç sayı performansında gösterdi. NBA’deki kariyeri boyunca %33.6 ile üç sayılık şut kullanan Larkin, Avrupa’da oynadığı ilk üç sezonda ise %33, %34 ve %44.9 ile oynamıştı. Bu sezon ise üç sayı yüzdesini maç başına 6.9 şut denemesine rağmen isabet oranını %53.0’e kadar çıkarmayı başardı.

Larkin, çaylak sezonundan önce ayak bileğini kırdığından beri özellikle sağa doğru top sürerken kullandığı üç sayılık atışlarda çok zorlandığını söylüyordu. Bu yüzden NBA’de oynadığı dönemde rakip takımlar Larkin’i sürekli olarak sağ tarafına top sürmeye zorluyordu. O da bu şekilde şut atmakta çok zorlanıyordu.

Birkaç yıl önce Larkin, özel bir antrenörle çalışmaya başladı ve sağa doğru hareket ederken attığı şutların üzerin yoğunlaştılar. Şut atmadan önceki adım tekniğini düzeltmek zorundaydı.

“Son birkaç yılda bu şutları daha rahat atabilmek için gerçekten çok çalıştım.” diyor Larkin. “Artık sahanın her yerinden rahatlıkla tehdit yaratabiliyorum. Uzaktan şut atabiliyorum, perdeden çıkıp top alarak şut atabiliyorum, sola veya sağıma doğru top sürerek üçlük atabiliyorum. Oyunumu tamamen geliştirdim ve artık sahanın her yerinden daha tehlikeli bir oyuncuyum. Ancak sağa doğru giderken üç sayı atabiliyor olmam oyunuma çok büyük bir derinlik kattı. Bu, oyunumun seviye atlamasını ve şu anki haline gelmesini sağladı.”

Larkin, Avrupa’ya dönme kararı aldığında birçok takım onunla ilgileniyordu. Ancak skorer oyuncu, tekrar kendisini bulabilmek için ona en iyi şansı Anadolu Efes’in verdiğini söylüyor.

Larkin’in Anadolu Efes’e katılmasından bir önceki sezon kulüp başarısız bir yıl geçirmişti. Larkin bunu değiştirmek istiyordu. Larkin’in hikayesi herkes tarafından biliniyor. Altı yaşındayken beyzbolu bırakan Larkin, babasının MVP imajının gölgesinde kalmamak için yedi yaşında Cincinatti’den taşınmak zorunda kalmış.

Bu da babasının kariyeri boyunca Orlando’da yaşayan Larkin’in, babasını yılda sadece iki ay görebildiği anlamına geliyor.

“Sorumluluk bilincim babamdan geliyor. O evde olmadığı zamanlarda bana sürekli evde halletmem gereken ufak sorumluluklar verirdi. 8-9 yaşımdan itibaren evde bazı sorumluluklarım vardı. Genç yaşımdan itibaren zihnimi sorumlu olmam konusunda eğitti.”

Bugün Larkin, sorumluluk almaktan asla kaçmıyor ve bununla gurur duyuyor. CSKA Moskova ile oynadıkları bir maçta karşılaşmayı kazandıracak şutu kaçırdıktan hemen sonraki mücadelede maç kazandıran basketi eli titremeden potaya gönderiyordu. Maccabi Tel-Aviv karşısında maçı kazandırabilecek şutu kaçırdıktan sonra sıradaki karşılaşmada 40 sayı ile oynuyordu.

Larkin, maç takvimine bakarken gözüne rakiplerini kestiriyor. CSKA Moskova’da oynayan Mike James Avrupa’nın en iyi guardı mı? Göreceğiz. Barcelona’da oynayan Nikola Mirotic, NBA’den ayrıldıktan sonra EuroLeague’i birbirine katacak mı? Göreceğiz. Larkin, Celtics’e gitmeden önce Barcelona ile görüşüyordu ancak İspanya’ya yolu düşmedi. Larkin’in onlarla görülecek bir hesabı var. Eski takımı Baskonia ile oynayacakları maçları da heyecanla bekliyordu…

“Larkin, maçın atmosferi yükseldiğinde ve ortam gerildiğinde performansını yükselten bir oyuncu.” diyor Peters, “Bu yıl bunu yapabildiğini defalarca gördük. Oynadığımız büyük maçların hepsinde sahnede Larkin vardı. Maçı kazanmamız için elinden gelen her şeyi yapıyordu.”

Bir gün antrenmandan sonra Peters, Larkin’e bir şut idmanı göstermiş. Bu idmanı tamamlamak için bir dakika içerisinde üç sayı çizgisinin gerisinden belirli bölgelerde şut sokman gerekiyor. Larkin’in idmanı tamamlaması tam 30 dakika sürmüş.

“Antrenmandan sonra soyunma odasına geldiğinde çok kızgındı ve bir daha asla benden şut idmanı almayacağını söyledi. Ancak idmanı tamamlayana kadar sahada kaldı ve tamamlamadan sahadan ayrılmasının da imkanı yoktu. Bu Larkin’in karakterini çok güzel özetliyor.”

******

Larkin, Miami Üniversitesi’ne gittiği zaman kimse onun ne kadar bir oyuncu olduğunun farkında değildi.

“Antrenmanlarda çok iyi bir performans göstermiyordu” diyor Miami’nin yardımcı antrenörü olan Bryan Weber “Fena değildi ama onu izlerken çok heyecanlanmıyordunuz.”

Larkin’in ilk sezonu başladığında Miami Hurricanes adeta bir kapalı kutuydu. Yeniden yapılanmaya giden kadrodaki oyuncuların çoğu, kolej kariyerlerinin sonuna gelmişti. Larkin, kolejdeki ilk yılını geçiren kadrodaki iki oyuncudan birisiydi.

Larkin’in kolejdeki takım arkadaşı Erik Swoope, “Çok sessiz birisiydi, nadiren konuşurdu. Bazen onun odada olduğunu fark etmezdiniz bile.” diyor.

Swoope, Larkin’in inanılmaz bir güce ve hıza sahip olduğunu söylüyor. Larkin’in sahada yaptığı bazı şeylere anlam bile veremiyorlarmış.

Miami Üniversitesinin koçu Larranaga, Larkin’in atletik yeteneklerini nasıl kullanacaklarını keşfetmekte zorluk çekiyordu. Antrenmanlarda iki savunma oyuncusunun, hücum oyuncusunu ikili sıkıştırma getirdiği pozisyonları çalışırken Larkin savunmacılarından kurtulmakta zorlanınca Larranaga dayanamamış ve “Shane, lütfen tanrının sana verdiği yetenekleri kullan ve hızlı koş” diye çıkışmış.

Bir sonraki pozisyonda Larkin, savunmacılarından rahatlıkla kurtulduğunu hatırlayan Swoope, “Niye takımda olduğunu anlamıştım. Adeta bir kedi gibi hızlıydı. O andan itibaren Larkin bir daha asla geriye bakmadı. Yavaş yavaş tüm dünyanın bildiği Shane Larkin haline gelmeye başlamıştı.” diyor.

Üniversitedeki çaylak sezonu boyunca zaman zaman iyi performanslar gösterse de Larkin genel olarak zorlanmıştı. Bazı maçlarda çok etkileyici performanslar sergileyen Larkin, bazı maçlarda yine yokları oynuyordu. İkinci sezonundan itibaren takımının Larkin’e daha çok ihtiyacı vardı.

Larkin, ilk sezonunda fena olmayan bir performans gösterse de kolej uzmanlarının dikkatini çekmeyi başaramamıştı. Her sezon öncesi kolejdeki en iyi 50 oyun kurucunun sıralandığı listede bile yer almıyordu. Bu yüzden Larkin, kendisinden şüphe edenlerin yanıldığını kanıtlamak istiyordu.

Ancak sezonun başında Larkin kendisini çok fazla zorluyordu ve iyi performanslar da gösteremiyordu. Larkin zorlandıkça takımı da iyi sonuçlar almanın uzağında kalıyordu. Sezon öncesi yaptıkları ilk hazırlık maçında Florida Southern adındaki ikinci division takımına yenilmişlerdi. Sezon başladıktan sonra Florida Gulf-Coast’a yenilmiş, Arizona’dan fark yemiş ve Indiana State’e de son saniye basketiyle mağlup olmuşlardı.

Hurricanes takımının oyuncuları birbirine çok yakındı. Shane’in ilk sezonu sona erdikten sonra yaz boyunca hepsi Miami’de kalmış ve 12 hafta boyunca beraber antrenman yapmışlardı. Antrenmanlardan sonra takım olarak yemek yiyorlardı.

Larkin, bizim liderlik etmemize izin veriyordu. Takımın liderliğini bizim yapmamıza her zaman saygı duyuyordu. Ben sizin oyun tarzınıza göre sahada hareket edeceğim der gibi bir tavrı vardı. Bir yerden sonra kimin sayı attığını o kadar önemsemediğimizi ve onun oyun karakterini sergilemesini istediğimizi anladığında çok daha kendine güvenerek oynamaya başladı.” diyor Larkin’in takım arkadaşı Julian Gamble.

Larkin, kolejdeki ilk sezonunun ardından yeteri kadar olgun olmadığını kabul etmiş ve belirli alanlarda gelişim göstermesi gerektiğini anlamıştı. Larkin, o dönemde kendisine benzer bir karaktere sahip olan Durand Scott ile oda arkadaşıydı. Bunu fark eden Larannaga, Larkin ile Gamble’ın oda arkadaşı olmasını sağladı. Gamble, bir yerden sonra Larkin’in mentörü haline gelmişti ve sürekli genç oyuncuya tavsiyeler veriyordu. Larannaga, takımın hücum sistemini de Larkin’in etrafında şekillendirmişti.

O andan itibaren Larkin, daha iyi bir performans göstermeye başladı. Kendi oyununu bulan Larkin, Miami takımını da galibiyetlere taşıyordu.

“ACC’de oynadığımız ilk 13 maçın hepsini kazanmıştık ve o esnada bana göre Larkin, ligin en iyi oyuncusuydu.” diyerek o günleri hatırlıyor Weber. “ACC sezonu boyunca kabuğunu kırmıştı, onu izlemek inanılmazdı.”

LeBron James, Dwyane Wade ve Miami Heat’in diğer oyuncuları, Miami Üniversitesi’nin o dönem ülke birincisi olan North Carolina ile oynayacağı maçı tribünlerden takip etmeye gelmişti. Miami, North Carolina’yı 25 sayı farkla mağlup etmeyi başarırken Larkin de adeta kozasından çıkıyordu. Larkin, koçların oylarıyla ACC konferansında yılın oyuncusu seçildi ve takımını ACC’nin zirvesine taşıdıktan sonra konferansını kazanmasını sağladı. Miami Hurricanes, NCAA turnuvasına sezonu konferansının ikinci sırada bitirerek giriyordu ve Larkin harika bir performans gösteriyordu.

Turnuvadaki ilk iki maçını kazanan Hurricanes, Sweet 16 turuna gelmeyi başarmıştı. Larkin ve birkaç takım arkadaşı, Sweet 16’de Marquette ile oynayacakları maçtan bir gece önce gıda zehirlenmesi yaşadılar. Larkin maçtan önceki gün sabah 06.00’ya kadar uyuyamamıştı.

Buna rağmen Larkin maça çıktı fakat sadece 14 sayı ile oynayabildi. Hurricanes elendiği için Larkin büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı çünkü şampiyon olabileceklerine inanıyordu.

Mağlubiyetin ardından takım olarak otele döndüklerinde Larannaga, Larkin’i yanına çağırdı ve ona planlarının ne olduğunu sordu. Larkin bu konu üzerine hiç düşünmemişti ve aklında bir fikir de yoktu.

Larkin’in draft öncesinde gözlemciler tarafından ilk turun sonlarında ya da ikinci turun ortalarında seçilmesi bekleniyordu. Sezon öncesinde NBA’de oynamasına ihtimal verilmeyen kısa boylu bir oyun kurucu için bu harika bir haberdi. Larkin, hemen bir menajer ile anlaştı ve takımlarla görüşmeye başladı. İlk turun sonlarından seçim yapacak takımlardan birisi, Larkin’i seçeceğine söz vermemişti ama onun ciddi bir seçenek olduğunu belli etmişti.

Larkin; akrabaları, arkadaşları ve takım arkadaşlarıyla konuştuktan sonra hayalinin peşinden gitmesi gerektiğinin farkına varmıştı.

McDonald’s All-American maçında oynamıştı. Sadece oynamakla da kalmamış, harika bir performans göstermişti. 1.80’in altındaki bir oyuncunun bu performansı göstermesi sık rastlanan bir şey değildi.” diyor Swoope, “NBA Draft denemelerine katıldığı zamanı hatırlıyorum. Üç adım aldıktan sonra sıçradığında 1.15 metreye ulaşmıştı. Yapabildiği diğer şeylerle birlikte bu inanılmazdı. Onun NBA seviyesinde tutunmasını atletizmi sağlayacaktı. Draft zamanı geldiğinde Larkin’in NBA’de oynayacağından ve başarılı olacağından en ufak bir şüphem yoktu.”

Larkin, 2013 Draftının 18. sırasında Atlanta Hawks tarafından seçildikten hemen sonra Dallas Mavericks’e takas edildi. Yaz Ligi maçları için Dallas Mavericks antrenmanlarını Texas eyaletindeki Austin şehrinde gerçekleştiriyordu.

Yaz Ligi’nin başlamasından bir gün önce Mark Cuban, Mavericks’in antrenmanını izlemek için salondaydı. Cuban’ı ilk kez canlı gören Larkin, takım sahibini etkileyerek 18. sıra draft hakkıyla doğru bir seçim yaptıklarını göstermek istiyordu.

Bir pozisyon topu alan Larkin, potanın diğer tarafındaki uzun oyuncuya rağmen iki ayağının üzerinden sıçrayarak pozisyonu smaçla tamamlamak istedi. Ancak yere indiğinde ayağı iç tarafa doğru burkulmuştu. Larkin, acıyla baş etmeye çalıştı ama takım doktorları bileğinin kırıldığını söylüyordu.

Larkin, normal sezon başlayana kadar sakatlığı yüzünden sahalardan uzak kalmıştı. Sezon başladıktan 10 maç sonra Larkin tamamen sağlığına kavuşsa bile rotasyonda Devin Harris ve Jose Calderon gibi isimler onun önünde bulunuyordu. Larkin, sezon boyunca oynadığı karşılaşma başına 10 dakika sahada kaldı ve 2.2 sayı ortalaması yakaladı.

Ancak o zaman sadece 20 yaşındaydı ve Larkin kendini kanıtlamak için kararlıydı. Sezon, Mavericks’in San Antonio’ya yedi maçta kaybetmesiyle birlikte sona erdi. Sezon bittikten sonra kısa bir süre izin yapan Larkin, daha sonra Dallas’a dönerek iki ay boyunca her gün Rick Carlisle ile antrenman yapmaya devam etti.

Birkaç gün sonra Larkin, alışveriş merkezinde iki arkadaşıyla beraber gezerken isminin Twitter’da trend listesinde olduğunu gördü. Bunun ardından hemen menajerini aradı, ancak o an için Larkin’in takas olacağını düşünmüyordu.

Ama gerçek farklıydı ve Shane Larkin, New York Knicks’e takas edilmişti. Knicks, üçgen hücumu oynuyordu ve bu sistemin işleyebilmesi için oyun kurucuların kanat oyuncularına pas verdikten sonra köşeye kat etmesi gerekiyor. Larkin ise bunu yapmaktan nefret ediyordu.

Larkin, o günlerde “Orlando’daki günlerime geriye dönmek istiyordum. Lige henüz neler yapabileceğimi gösteremedim.” diye düşünüyordu.

Larkin’in kolejde oynadığı dönemde takımı “motion offense” adı verilen bir sistemle oynuyordu. Bu sistemde de geçiş hücumu çok önemli bir yer kapsıyor. Ama bunun dışında Miami Hurricanes’in oynadığı oyun gayet basitti. Topu Larkin’e veriyorlardı ve yolundan çekiliyorlardı.

Her şeyi Larkin’in etrafına kurmuştuk. Top rakip sahaya her pozisyonda Larkin getiriyordu.” diyor Larkin’in lisedeki koçu Anthony Long. “O dönemde hücumda çok daha fazla sorumluluğu vardı ve bu sorumluluğun karşılığını vermeyi başarıyordu.”

Larkin, lisedeki son yılında 18.8 sayı – 6.4 ribaund – 6.3 asist ortalamasıyla oynamıştı. Ancak istatistikler tüm hikayeyi anlatmıyor. Takım arkadaşları, Larkin ve babasıyla evlerinin arka bahçesinde yaptıkları antrenmanları hala hatırlıyorlar. Larkin, burada sürekli ağırlık topları, zıplama kutuları ve esnek şeritlerle antrenman yapıyordu. Her maçtan önce koç Long’a, rakibin en iyi oyuncusunu savunmak istediğini söylüyordu.

Larkin’in New York’taki günleri ise Orlando’dakilerin çok uzağındaydı. Knicks, sezonu 17-65’lik bir dereceyle bitirmişti. New York’ta, Dallas’tan daha fazla fırsat yakalayan Larkin maç başına 22 dakika sahada kalmış ve 6.2 sayı – 3.0 asist ortalamalarıyla oynamıştı.

Ancak Knicks, Larkin’in çaylak kontratını uzatmak istemedi ve bu şekilde yetenekli oyun kurucu kariyerinde ilk kez serbest kalmış oldu.

********

Kendisini kötü hisseden Larkin, hızla tuvalete koştu ve klozetin içine kustu. Bu olay yaşandığında Larkin, 2016 yılında iki arkadaşıyla birlikte Los Angeles’taki bir oteldeydi.

Daha önce Larkin, Brooklyn Nets’in formasını giymişti. Nets; Kevin Garnett, Paul Pierce ve Joe Johnson’lı kadrosundan sonra toparlanmaya çalışıyordu. Bunun için de birçok serbest oyuncuya tek yıllık kontratlar vermişlerdi. Sezonun 20. maçında Lionel Hollins’i, 40. maçında ise genel menajer Billi King’i kovmuşlardı.

Tüm bu karmaşaya ve bilinmezliklere rağmen Larkin fena bir sezon geçirmedi. Sezon boyunca maç başına 22 dakika sahada kalan Larkin; saha içinden %44.1 ile şut atarken 7.3 sayı ve 4.4 asist ortalamaları yakalamıştı. Bu yüzden Larkin, maaş bütçesinin iyice arttığı 2016 yazında bir kontrat almayı bekliyordu.

Serbest oyuncu döneminin ilk iki haftası boyunca Larkin’in telefonu çalmadı.

Bu sırada…

Matthew Dellavedova, Milwaukee Bucks ile 4 yıl 40 milyon dolarlık bir kontrat imzalamıştı.

D.J. Augustin, Orlando Magic ile 29 milyon dolar karşılığında üç yıllık bir anlaşma sağlamıştı.

Ish Smith, sonraki üç sezonda Detroit Pistons’tan 18 milyon dolar kazanacaktı.

En kötüsü ise Jeremy Lin, Brooklyn Nets ile 3 yıl 36 milyon dolar değerinde bir kontrat imzalamıştı.

Larkin, tüm bu abartılı kontratları gördükten sonra midesi bulanmaya başlamış ve dayanamayıp kusmuştu.

“Bu onu o kadar yaralandı ki hastalandı.” diyor o gün Larkin’in yanında olan Smith. “Benim de kafam karışmıştı. Ortada çok önemli fırsatlar vardı ama hiçbiri Larkin’in ayağına gelmemişti.”

Larkin için bazı takımlar garanti olmayan kontratlar teklif ediyordu fakat yetenekli oyuncu henüz 23 yaşındaydı ve tekrar aynı döngünün içine girmek istemiyordu. NBA takımlarının onu istemediği açıktı. Shane Larkin, artık basketbol oyununu eskisi kadar sevmiyordu.

“Tekrar kendimi aynı döngünün içine sokup NBA’de kalmak için çaba gösterebilirdim. Ama benim bir sahne değişikliğine ihtiyacım vardı. Kendimi tekrar bulmak zorundaydım çünkü tamamen kaybolmuştum.”

Larkin, 2016 yılında İspanyol temsilcisi Baskonia ile anlaşmaya vardı. Victoria’daki oteline yerleştiğine otel görevlisine gidip “Merhaba, ben Shane Larkin” diyerek kendisini tanıtmıştı. Görevlinin onu tanımasını bekliyordu. Ancak Larkin, beklediğini bulamadı.

Sadece İngilizce bilen Larkin, Victoria’da bir kültür şokuyla karşı karşıya kalmıştı. Larkin’in burada basketbol oynamak dışında yapabileceği hiçbir şey yoktu. Tekrar oyunu sevmenin yollarını bulmak zorundaydı.

Ancak Larkin’in ilk yapması gereken tekrar kendisi olmaktı. Larkin, Baskonia’da sonsuz bir yeşil ışık sahibiydi. Son üç yıl boyunca düzensiz dakikalar almak Larkin’in özgüvenini cidden kötü yönde etkilemişti.

Baskonia’daki ilk antrenmanında Larkin doğru düzgün şut atmamıştı bile. Sürekli topu takım arkadaşlarına veriyor ve köşelerde saklanıyordu. Aynı NBA’deki gibi çok temkinli şekilde oynuyordu.

Antrenmanın ardından Baskonia’nın koçu Sito Alonso, Larkin’i ofisine çağırdı. Alonso, Larkin’e bir şey izletmek için laptopunu açtı ve oynat tuşuna baktı. Bilgisayarda Larkin’in Miami üniversitesindeki maç kayıtlarından birisi dönmeye başlamıştı. Larkin; şutlar atıyor, kaçırıyor, asist yapıyor, top kaybediyordu… İşin özü Larkin kendisi gibi oynuyordu.

Daha sonra Alonso, yıldız oyuncusunun gözlerinin içine baktı ve “Sen Shane Larkin’sin. Bu senin kimliğin. Shane Larkin ol.” dedi.

Bu andan itibaren Larkin, eski günlerine dönmeye başlamıştı. EuroLeague ve ACB Ligi’nde oynadığı 63 karşılaşmada Larkin, 14 sayı ortalama yakaladı ve Baskonia’nın sezon boyunca 40 maç kazanmasını sağladı. Larkin, Baskonia döneminde iyi oynadığını biliyor ancak onun için en önemli konu tekrar güvenini kazanmaktı.