by Haley O’Shaughnessy, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 20 Mayıs 2020 tarihinde TheRinger’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Basketbolun olmadığı günlerde bu yapım, Ja Morant’in smaçlarını ya da playoffların yerini tutmadı. Ancak sporseverlerin geçmişteki spor olaylarını tekrar hatırlamasına ön ayak oldu.
Ligin tarihini daha iyi öğrenmek için izleyebileceğiniz belgesellerin listesi ise şu şekilde.
Bad Boys (2014)
ESPN+’tan izleyebilirsiniz.
Eğer The Last Dance’de kötü adam olarak nitelendirebileceğimiz tek bir karakter varsa o da 80’li yılların sonundaki ve 90’lı yılların başındaki Isiah Thomas ile Detroit Pistons’tı. Bad Boys lakabıyla bilinen Pistons, fiziksel mücadelesiyle bilinen dönemde sertlikleri ile fark yaratabilecek seviyede teması seven bir ekipti.
Bad Boys belgeseli, Pistons takımının sahip olduğu ve takımın bir arada olmasını sağlayan “herkes bize karşı” mantalitesini daha yakından görmemizi sağlıyor. Rick Mahorn, Bady Boys belgeselinde “Maçı kaybedebilirdik. Ancak kavgayı kaybetmeyeceğimiz biliyorduk.” diyerek Pistons takımını özetliyor. Eski bir oyuncunun bilinçli olarak takım arkadaşlarıyla beraber sahaya kavga etmek için çıktıklarını söylemek bir hayli garip. 2014 yılında Bad Boys belgeseli yayınlandığında Bill Laimbeer’in tek bir röportajı bile kamuoyunun tekrar ondan nefret etmesini sağlamıştı.
Magic and Bird: A Courtship of Rivals (2010)
HBO Go’dan izleyebilirsiniz.
Jordan vs Bird ve Jordan vs Magic rekabetlerinden önde NBA, Larry Bird ile Magic Johnson’ın rekabetinden besleniyordu. 80’li yıllarda ligin en iyi iki takımı Boston Celtics ve Los Angeles Lakers’tı. Bu ekipler 80’li yıllar boyunca yıldız oyuncularının liderliğiyle şampiyonlukları domine etti. Bird, Boston şehrinin kendisiyle gurur duyan yapısını çok iyi yansıtırken Magic Johnson’ın oyunu da Lakers’ın gösteriş seven tarzına çok iyi yansıyordu. Bu iki oyuncu, ırk açısından da oynadıkları şehirler ile özdeşleştirilmişti.
Rodman: For Better or Worse (2019)
ESPN+’tan izleyebilirsiniz.
For Better or Worse belgeselinde David Robinson, bir noktadan sonra Rodman’ın kariyerinin sahada gösterdiği performanstan çok bir sanat performansına döndüğünü söylüyor. Yapım, Rodman’ın basketbol yeteneklerinden çok hayat tarzının üzerine yoğunlaşarak yıldız savunmacının basketbol dışında yaşadığı zorlukları anlatıyor. Beş kez şampiyon olan ve bu başarıların hepsinde belirleyici roller oynayan Rodman’ın oynadığı dönemde basketboldan ne kadar uzaklaşabildiğini görmek inanılmaz. Belgeselin yönetmeni Todd Kapostasy, Rodman’ın basketbol sahasında elde ettiği başarıları saha dışında yaşadığı zorluklarla kontrast oluşturarak anlatıyor. Bunu yaparken de Rodman’ın eski koçları ve takım arkadaşları ile yaşadığı sıkıntılar, Kuzey Kore başkanı Kim Jong-un ile olan arkadaşlığı ve uyuşturucu kullanımı gibi konulara da değiniyor. Rodman, kariyeri boyunca izlemesi keyif veren bir basketbolcu oldu. For Better or Worse belgeselinde yıldız ismin sempatik bir karakter olduğunu görüyoruz.
Winning Time: Reggie Miller vs The New York Knicks (2010)
ESPN+’tan izleyebilirsiniz.
Reggie Miller, The Last Dance’te birkaç kez ekrana geldi ve bu anlarda yapımda provakatör olarak karşımıza çıkıyordu. Winning Time, Miller’ın bu özelliğini benimseyip milyonlarca New York’lunun nefretiyle harmanlayarak karşımıza çıkıyor. Reggie Miller’ı oyuncu haliyle hatırlamak, yayıncı haliyle hatırlamaktan çok daha eğlenceli. Spike Lee ile sataşmak için ellerini boğazına götürüp boğma hareketi yapan, Patrick Ewing’i denize döken, 1995 konferans yarı finallerinde New York Knicks karşısında 8.9 saniyede 8 sayı atan Reggie Miller çok daha eğlenceli.
The Other Dream Team (2012)
Amazon’dan kiralayarak izleyebilirsiniz.
Jordan ve Dream Team, 1992 Barcelona Olimpiyatlarında, milli takım seviyesinde oynanan basketbolu adeta yeniden tanımladı. 1992’de düzenlenen oyunlar, Litvanyalı sporcular için de özel bir önem taşıyordu. Yıllarca Sovyet takımının parçası olarak müsabakalara katılan Litvanyalı oyuncular, ilk kez kendi ülkelerinin adı altında Olimpiyatlarda yer alıyordu. Onların hikayesi, Grateful Dead’i turnuvaya gitmek için yeterli maddi kaynaklara sahip olmayan basketbol takımına sponsor olmasını sağladı. Yapımda Arvydas Sabonis, Sarunas Marciulionis ve 2011 draftından önceki genç haliyle Jonas Valanciunas var.
Jordan Rides the Bus (2010)
ESPN+’tan izleyebilirsiniz.
Eğer Jordan’ın kumar skandalları, kamuoyunun yıldız ismin babasının vefatından sonra verdiği reaksiyon ve beyzbol oynama hayalini gerçekleştirmek için basketbola ara vermesini izlemek istiyorsanız Jordan Rides the Bus bu konuda birçok detayı izleyicileriyle buluşturuyor.
Free Spirits
ESPN+’tan izleyebilirsiniz.
Free Spirits, bir spor organizasyonunun bütün hayatını 50 dakika içerisinde izleyicisine anlatabilen kısa bir belgesel. St. Louis’in The Spirits isimli takımı 1974-76 yılları arasında ABA Ligi’nde oynayan ve uyuşturucu, partiler, oyuncularının kendi aralarında ettiği kavgalar gibi konularla ünlenen bir takımdı. Günümüz NBA’inde kimsenin bu tarz davranışlarla paçayı yırtmasının imkanı yok. Belgeselde ABA tarihçisi Terry Pluto, NBA’i bir senfoniye benzetirken ABA Ligi’nin daha çok jazz müzik gibi olduğunu söylüyor.
Belgeselde Bob Costas, Mike D’Antoni, Moses Malona ve Julius Erving’i barındırıyor. 1976 yılında NBA yönetimi, St. Louis’in lige katılmasını reddettiğinde Spirits’in sahipleri Ozzie ve Daniel Silna, 2.2 milyon dolarlık bir anlaşmaya varıyor. Bu anlaşmaya göre NBA devam ettiği sürece ligde yer alan dört ABA takımı, televizyon gelirlerinin 1/7’sini alacaktı. 2014 yılında NBA, 500 milyon dolarlık bir tazminat ödeyerek Silnas ile olan bu anlaşmasını feshetti. Bu anlaşma imzalandığında Silnas kardeşler halihazırda 300 milyon dolar kazanmıştı.
When the Garden Was Eden (2014)
ESPN+’tan izleyebilirsiniz.
Phil Jackson, Zen Master haline gelmeden önce Walt Fraizer’ın Knicks’teki takım arkadaşlarından birisi olarak Madison Square Garden’da oynuyordu. Bu belgesel, günümüze daha yakın dönemlerde yaşayan insanların asla hayal bile edemeyeceği bir dönemi anlatıyor. Knicks’in harika bir takım olduğu dönemi… Knicks, 1970’li yıllar boyunca dört yıl içerisinde üç kez finale kaldı ve bunlardan ikisinde sezonu şampiyon olarak tamamladı.
O dönemde NBA’de serbest oyuncu pazarı diye bir şey yoktu, bunun sayesinde Knicks yıldız isimleri elinden kaçırmak gibi bir dram yaşayamıyordu. O dönemde Dolan yoktu, bu yüzden Knicks’in bugünlerde yaşadığı birçok saçmalık kulübün yakınından bile geçmiyordu. MSG, o dönemde de tarihi önemi sebebiyle basketbolun Mekke’si olarak adlandırılıyordu.
Iverson (2014)
Amazon’dan kiralayarak izleyebilirsiniz.
Allen Iverson’ın kariyerinden önce, esnasında ve sonrasında yıldız oyununun şöhreti her zaman onun hakkındaki yanlış anlaşılmalarla birlikte geldi. Zatella Beatty’nin yönetmenliğini yaptığı Iverson belgeseli, Iverson’ı daha çok saha içinde yaptıklarıyla hatırlamaya çalışıyor. Bunu da Iverson’ın saha içinde nasıl bir oyuncu olduğunu, NBA kültürünün değişmesinde nasıl bir rol oynadığını ve hayran duyulan kişiliğini anlatarak yapıyor. Belgeselin yapımcısı Mike Tolin, Tribeca Film Festivali esnasında Iverson’ın ilk kez seyirci ile buluşmasının ardından “Hayatım boyunca bir Sixers taraftarı oldum ve şunu söyleyebilirim: Wilt bize bir şampiyonluk kazandı, Doc bize bir şampiyonluk kazandı, Allen bizim kalplerimizi kazandı.” demişti.
This Magic Moment (2016)
ESPN+’tan izleyebilirsiniz.
Eğer The Last Dance belgeselini izlerken kendinizi bazı konular hakkında “Ya böyle olsaydı?” diye düşünürken yakaladıysanız, 90’lı yılların Orlando Magic’i pek çok bu şekilde soruyu beraberinde getiriyor. Magic, kurulduktan üç yıl sonra üst üste draft lotaryasını kazanıp 1. sıradan seçim yaptıktan sonra 1995 yılında finallerde yer aldı. Eğer sakatlıklar, ego sorunları, kaçan serbest atışlar ve Lil’ Penny reklamı olmasaydı Magic’in zafer dolu günleri daha uzun sürebilirdi.
Women of Troy (2020)
HBO Go’dan izleyebilirsiniz.
The Last Dance belgeselinin en güzel yanlarından biri, Jordan’ın kariyerindeki en iyi performanslar hakkında ünlü isimlerle, takım arkadaşlarıyla ve rakipleriyle yapılan röportajlardı. Women of Troy, bunun aynısını Chery Miller için yapıyor ve 1980’li yılların ortasında USC kadın basketbol takımının hikayesini bizlere sunuyor.
Onların hikayelerinin zaferlerle dolu olması gerekirdi. Ancak Trojans, USC’nin büyük bir kısmını beyazların oluşturduğu kampüsünde düzenli olarak ırkçılık ve seksizme maruz kalıyor. Oyuncular okuldan mezun olduktan sonra da o dönemde WNBA henüz kurulmadığı için profesyonel olarak basketbol oynayamıyor.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!