by Dan Favale, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 17 Haziran 2020 tarihinde BleacherReport’ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Bu yazının amacı, All-Star seçimlerinde hakkı yenen oyuncuları tespit etmek değil. All-Star seçimleri nadiren objektif bir şekilde yapılıyor ve seçilen isimler oylama ya da belirli pozisyonlardaki rekabet durumuna göre değişkenlik gösterebiliyor.
Bu yazıda, bir yıl All-Star seçilmeyi hak edip bu başarıya ulaşamayan oyuncuları değil saygı duyulası kariyerlere sahip olmalarına rağmen hiç All-Star maçında yer almamış oyuncuları onurlandıracağız.
- Sam Perkins
Sam Perkins, bütün kariyeri boyunca All-Star sınırında bir oyuncuydu. Şu anda bile onun kariyerini farklı isimler, farklı etiketlerle hatırlayabilir. Peki Perkins, değeri bilinmeyen bir yıldız mıydı? Yoksa kariyerinin uzunluğu ve yer aldığı iyi takımların çokluğu onun bir yıldız gibi hatırlanmasına mı sebep oldu? Ya da bunların ikisi birden gerçek olabilir mi?
Perkins, kariyeri boyunca hiçbir zaman takımlarının hücumlarının taşıyıcı parçası olmadı. Yer aldığı her kadroda önünde en az iki tane daha oyuncu bulunuyordu. Kariyeri boyunca takımının üçüncü opsiyonu olmanın ekmeğini yiyen Perkins, 2015 yılında Bleacher Report’ta yayınlanan bir yazıda tüm zamanların en iyi 100 playoff oyuncusundan birisi olarak adlandırıldı.
Devamlılık, Perkins’in kariyerinin en önemli özelliklerinden birisiydi. 1985-1992 yılları arasında Perkins, 15.0 sayı – 8.1 ribaund – 1.0 top çalma ve 1.0 blok ortalamalarıyla oynadı. Bu dönem boyunca en az üç sezon oynayan oyuncular arasından sadece Charles Barkley, Patrick Ewing, Hakeem Olajuwon ve David Robinson aynı ortalamaları yakalayabildi.
Bunlara ek olarak, kariyerinin son yıllarında iyi bir üç sayılık tehdidi haline geldiği için Perkins övgüyü de hak ediyor. O dönemde, Perkins gibi oyuncuların üçlük atması çok sık rastlanılan bir durum değildi ve bu özelliği onun kariyerini uzatmasını sağladı.
- Rod Strickland
Rod Strickland’in zirve performansı, bu listede yer alan diğer oyunculara kıyasla çok da uzun sürmedi. Strickland, hiçbir zaman çok verimli bir skorer değildi. Ancak kariyeri boyunca beş farklı sezonda Strickland’in All-Star seçimlerinde hakkının yendiğini söyleyebilirsiniz.
1993-94 sezonundan 1997-98 sezonunun sonuna kadar Strickland, 17.9 sayı – 9.4 asist ortalamalarıyla oynadı. Bu dönem sayesinde, Strickland’in kariyeri boyunca 17.0 sayı – 8.0 asist – 1.5 top çalma ortalamalarını aştığı dört sezonu var. Kariyeri boyunca bunu başarabilen oyuncuların listesinde ise Tim Hardaway, Gary Payton, Russell Westbrook, Magic Johnson, Isiah Thomas ve Chris Paul bulunuyor.
Strickland, iyi bir dış şut tehdidine sahip olmasa da iyi bir deliciydi ve iyi bir top hakimiyeti ile çember etrafında bitiriciliğe sahipti. Buna rağmen Strickland’in yukarıda bahsettiğimiz beş sezonun hepsinde hakkının yendiğini söylemek çok doğru olmaz. 1990’lı yıllarda All-Star seçilmek günümüze göre çok daha zordu. Strickland, kariyeri boyunca Clyde Drexler, Gary Payton, Mitch Richmond, John Stockton, Tim Hardaway, Michael Jordan ve Penny Hardaway gibi isimlerle mücadele etmek zorunda kaldı.
Ancak bu yılların ikisinde Strickland’in All-Star seçilmesi gerektiğini savunabilirsiniz. 1997 yılında Alonzo Mourning sakatlandıktan sonra All-Star maçı kadrosuna Joe Dumars yerine Strickland seçilmeliydi. 1998 yılında All-NBA ikinci takımına seçilen ve sezonu asist kralı olarak tamamlayan Strickland’in All-Star seçilmemesi için de hiçbir sebep yoktu.
- Marcus Camby
NBA tarihinin en underrated oyuncularının listesini yapmak hayli zor bir görev. Göz önünde bulundurmanız gereken çok fazla oyuncu var ve listeyi yapanın düşüncelerine göre çok farklı listelerle karşılaşabilirsiniz. Ancak az sayıda da olsa bütün listelerde yer alacak çok az oyuncu var. Marcus Camby de o isimlerden bir tanesi.
Camby, kariyeri boyunca insanların çok dikkatini çeken bir oyuncu olmadı. Yıldız savunmacı, fiziksel avantajı ve durmak bilmeyen oyun motoru sayesinde savunmada ve ribaundlarda çok etkili oluyordu. Hücumdaki üretimi genellikle yanındaki yaratıcılara bağlı olan Camby, sayılarının büyük kısmını aldığı hücum ribaundlarından sonra buluyordu.
Ancak Camby’nin hücum cephanesinin sadece bunlarla sınırlı olduğunu savunmak da doğru olmaz. Camby, çoğu insanın hatırladığından çok daha fazla topu yere vuruyor ve orta mesafeli şutlar atıyordu.
Bunlar rağmen Camby, kolaylık göz ardı edilebilecek bir oyuncuydu. Bunun arkasındaki sebep hala tam olarak belli değil. Ancak Camby, Gobert gibi oyuncuların NBA’de yer bulabilmesini çok daha kolay hale getirdi.
Camby’nin kariyerinin o kadar akılda kalıcı olmamasının sebebi, altı farklı takımın formasını giymiş olması olabilir. Camby, her sezon farklı bir takımla karşımıza çıkan bir oyuncu değildi ancak hiçbir zaman da bir takımla özdeşleşmedi.
Ancak Camby, takım takım dolaşan bir oyuncudan çok daha fazlasıydı. Savunmacı uzun, gittiği her takımda neredeyse birbirine çok yakın performanslar göstermeyi başardı. Lige girdiği 1996-97 sezonundan emekli olduğu 2009-2010 yılına kadar Camby, 10.4 sayı – 10.0 ribaund – 2.6 blok ve 1.0 top çalma ortalamalarıyla oynadı. Bu seviyede performans vermek çoğu oyuncu için çok zordu.