Fenerbahçe Beko – Igor Kokoskov Macerası: Meydan Okuma ve Gerçekçilik!

07/Tem/20 10:17 Temmuz 7, 2020

Utkan Sahin

07/Tem/20 10:17

Eurohoops.net

Fenerbahçe Beko’nun yeni koçu Igor Kokoskov oldu. Peki bu birliktelik ne ifade ediyor?

by Utkan Şahin / info@eurohoops.net

Nasıl her hikaye bir gün bitmek zorundaysa, her bitişin ardından yeni bir hikaye de başlamak zorunda…

Geçtiğimiz hafta Zeljko Obradovic‘le olan hikayesine son bulan Fenerbahçe Beko’da da yeni bir dönem başlıyor.

Başarılı koçunun görevinin ayrılışından sonra en azından Maurizo Gherardini’yi elde tutmayı başaran sarı-lacivertliler, yol haritasını çok çabuk bir şekilde çizmeyi başardı.

İlk olarak Sarunas Jasikevicius’la görüşen Fenerbahçe, başarılı koçu Barcelona’ya kaptırınca ise sadece 24 saat içerisinde Igor Kokoskov gibi CV’si etkileyici olan bir koçu takımın başına getirdi.

Sırp koçun Fenerbahçe’nin başına geçmesi farklı bir atmosferi yanında getirdi.

Açık konuşmak gerekirse; Kokoskov’un görevi gelişi, taraftarın nezdinde muhtemel bir Sarunas Jasikevicius hamlesi kadar heyecan yaratmadı ama aynı zamanda tersi bir şekilde de tepki toplamadı.  Herhalde bunun sebebi; her ne kadar etkileyici bir kariyeri olsa da Sırp koçun kariyerinin büyük bir kısmını Avrupalı basketbolseverin uzağında geçirmesinin onu hala belirsiz kılıyor olması…

Eurohoops Fırın ise yeni yazısında tam olarak bu sorunu çözmek istiyor. Bir yandan sizlere Kokoskov’u CV’sinin yanında başka özellikleriyle tanıtırken diğer taraftan da başlayan yeni dönemde Fenerbahçe’yi bekleyen durumları değerlendireceğiz.

Fakat bu yolculukta gideceğimiz ilk durak; Kokoskov değil, Gherardini’nin sözleri… Hazırsanız, başlayalım!

Yeni Bir Meydan Okuma

Zeljko Obradovic önderliğinde geçen harika yedi sezonun ardından, şimdi yeni bir sayfa açıyoruz. Hepimiz bu yeni meydan okumaya ve maceraya hazır olmalıyız.”

Fenerbahçe‘de Zeljko Obradovic‘in ayrılışı sadece saha içinde değil, şubenin yönetilişi açısından yeni bir dönemin kapısını açtı.

Genel menajer Maurizio Gherardini, elbette eski dönemin de önemli bir parçasıydı fakat bu kulüpte 2013-2020 yılları Zeljko Obradovic’e aitti.

Şimdi ise işler değişti. Gherardini artık bu kulübün basketbol aklı ve yeni dönemde her iki taraf da birbirlerine ihtiyaç duydukları yeni bir maceraya atılıyor.

Zeljko Obradovic’in ayrılışı sonrasında üstünü çize çize bahsettiğim gibi Fenerbahçe‘nin Gherardini’ye ihtiyacı vardı fakat aynı şey Gherardini için de geçerli. Evet, İtalyan basketbol adamının çok önemli bir kariyeri var fakat Fenerbahçe’deki hikayesi adına onun da böyle bir maceraya ihtiyacı vardı.

Çünkü açık konuşmak gerekirse; Gherardini, geride kalan dönemde kendi hikayesini yazmadı.

İtalyan genel menajer, daha çok Zeljko Obradovic gibi dominant bir koçun yanında kamuoyu karşısında aynanın daha çabuk kirlenebilen tarafıydı. Son dönemdeki başarısız transferlerde hep onun adı zikredildi. Bir yönetici olarak, organizasyonun gelişmesi adına yaptığı hamleler hep geri planda tutuldu. Bu yüzden de belki de hak ettiği saygıyı da göremedi.

Fakat artık Zeljko Obradovic yok ve ortada doldurulması gereken büyük bir boşluk var.

Açık konuşalım; böyle bir duygusal bağın olduğu yerde hiçbir koç, Zeljko Obradovic’in yerini kulüp içerisinde dolduramaz. Sarı-lacivertli taraftarın gözdesi olan Sarunas Jasikevicius için bile bu geçerli. Çünkü Obradovic ile kulübün kurduğu o bağ, sadece başarıyla odaklı bir durum değildi.

Evet, bu dönemde kulübün basketbol şubesinde daha önce yaşanılmayanlar yaşandı. EuroLeague’de başarısızlığa alışkın olan bir şubenin nasıl adım adım yukarı çıkabileceği görüldü. Bunlar elbette önemliydi ama daha önemlisi; Obradovic, basketbol şubesinden de sıyrılarak kulübün genelinde belki de en güvenilen isim olmayı başardı. Bugün Fenerbahçe taraftarı nezdinde bir araştırma yapılsa ve “Son 10 yılda kulüpte en çok güvendiğiniz kişi kim?” diye sorulsa, cevabı Obradovic çıkar.

Bu çok inanılmaz bir şey. Sonuçlardan çok daha bağımsız bir his!

Dolayısıyla da böylesi bir bağ sonrası, kim gelirse gelsin kısa vadede de aynı şeyleri yakalamak mümkün değil. Fenerbahçe‘nin yapması gereken de bu değil.

Sarı-lacivertliler için doğru senaryo; Obradovic‘in ayrılışı sonrası yine bir duygusal bağ aramak yerine realist bir gelecek planlamasıyla yeni bir düzen kurmaya çalışmak. Maurizio Gherardini de bunu yapabilecek kişi…

Üstelik her ne kadar kulübün bütçesi düşmüş olsa da ortaya çıkan yeni dönem Gherardini’nin lehine de olabilir.

Eğer yaşanılan ekonomik problemler olmasaydı, Fenerbahçe‘de bütçe doğrultusunda hedefler ve istekler yine en üstte olacaktı. Böylesine büyük bir baskıyla mücadele etmek ise mümkün olmayacaktı.

Şimdi ise baskı yine olacak ama değişen şartlarla birlikte sarı-lacivertlilerin kendini doğru bir planlamayla uygun hedeflere yönlendirme imkanı var.

Açık konuşmak gerekirse; Fenerbahçe artık EuroLeague’in A seviyesinde yer alan takımlarından biri değil. Sarı-lacivertliler, son 7 yılda sonuçlardan bağımsız bir şekilde oradaydı ancak artık bunun için ne uygun bir bütçesi ne de Obradovic gibi bir figürü var.

Fakat A seviyede olmamak da dünyanın sonu değil. EuroLeague sadece A seviye takımların etrafında dönmüyor. Resmi olarak açıklanmasa da sarı-lacivertlilerin gelecek sezon EuroLeague’e göre orta seviye bir bütçesi olması bekleniyor. Bu doğruysa, Fenerbahçe iyi bir planlamayla kendisini güvenilir bir B seviye takımı yapabilir.

Biliyorum; taraftar için bunu duymak biraz rahatsız edici olabilir ama kulübün ihtiyacı olan da bu. Eğer elinizde Real Madrid‘in imkanları yoksa Real Madrid‘cilik oynamak sizi hayal kırıklığına götürür. Geçmişte, Zeljko Obradovic dönemi öncesinde Fenerbahçe’nin anlayamadığı ya da yapamadığı da buydu. Kendi seviyesini görmeden, gerçeklikten uzak bir şekilde bir an önce zirveye tırmanmak istedi.

Fakat Avrupa’nın 2000’den sonraki basketbol ortamında böyle bir şey mümkün değil. En basitinden tepedeki güç dağılımı buna izin vermez.

Bu sebeple gidilmesi gereken yol, doğru bir gelecek planlamasıyla yukarıdaki takımların teklemesine beklemek. Çünkü EuroLeague’in hoş taraflarından biri de şu ki, bu takımlar tekliyorlar. Sadece son 10 yıldaki şampiyonlara  ya da Final Four’a kalan takımlara bakılırsa bile bu görülebilir.

Fenerbahçe adına önemli olan da her şeyiyle buna hazır olmak.

Bunun için de bütçenin iyi kullanılması, eldeki kadroyu doğru kullanacak bir saha içi aklının olması ve hedeflerin doğru konulması gerekiyor. Bu üçgenin ilk noktası henüz belirsiz. İkinci noktası ise Igor Kokoskov… Üçüncü noktası ise düşük bütçeyle birlikte doğru bir şekilde konulabilinir.

Fakat bilinmezleri bir kenara bırakırsa, bütün bu üçgenden sorumlu kişi artık Gherardini!

Bundan dolayı Kokoskov, çok değerli bir koç olsa da bana sorarsanız; Fenerbahçe’nin gelecek iki yıldaki hikayesi Gherardini’yle bağlı olacak. Onun yapacakları ve süreci nasıl yöneteceği, sarı-lacivertlilerin geleceğini belirleyecek. Üstelik bu durum düşünüldüğü gibi Gherardini’nin kontrat süresiyle de alakalı olmayacak. Fenerbahçe’nin B seviyesinde iyi bir takım olması için İtalyan basketbol insanın başarılı olmasına ihtiyacı var. Yoksa aksi durumda kontrat süresi sonrasında Panathinaikos‘ta gördüğümüz gibi bir dağılma yaşayabilir.

Şanslılar ki; Gherardini daha önce böylesine bir durumu Benetton’da yaşadı. Obradovic elbette İtalya’da burada olduğu kadar büyük bir figür değildi ama benzer bir ayrılık süreci yaşandı. Gherardini ise doğru gelecek planlamasıyla Benetton’ın o dönem için ayakta kalmasını sağlayabildi. Şimdiyse aynısını burada yapmalı.

Bunun için ne kadar heyecanlı olduğu açıklamalarından, hazır olduğu da iddialı bir koç seçiminden belli. Dolayısıyla o artık Fenerbahçe Beko’nun ikinci adamı değil, burada yeniden oluşturulması gereken hikayenin sürükleyici isimlerinden biri.

Biz ise şimdi yeni kurulacak olan üçgenin, belirleyici noktalarından olan Igor Kokoskov’a bakacağız.

Igor Kokoskov: Maceracı, Açık Fikirli ve Öğretici

Igor Kokoskov’lu Fenerbahçe‘nin nasıl bir yönde ilerleyebileceğine bakacağız ama öncesinde onu daha yakından tanımamız gerekiyor.

Daha yakından derken de açıkçası CV’sinden bahsetmiyorum. Bu transferin konuşulduğu ilk günden beri zaten muhtemelen Sırp koçun nasıl bir geçmişi olduğunu okumuşsunuzdur. Eğer hala okumadıysanız da hemen buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Yok, tembellik yapıp tıklamak istemiyorsanız da kısaca şöyle özetleyebilirim; çok genç yaşta Amerika’ya gidip, yıllarca NBA’de çalışan asistan koçluk yapan, sonrasında da NBA’de ilk Avrupa doğumlu başkoç olmayı başaran, bu sırada da Avrupa’da hem Gürcistan hem de Slovenya’yla milli takımlar düzeyinde büyük işler başarmış bir koç!

Büyük işler derken küçük düşünmeyin. Her iki ülkenin basketbol tarihine de şimdiden geçmeyi başarmış bir koçtan bahsediyoruz.

Fakat açıkçası bence bütün bunlar çok önemli değil.

Göz alıcı bir CV’niniz olması sizi doğru bir koç yapmaz. Dahası bunların hepsi, farklı şartların başarıları. Şimdi ise ortada farklı bir mücadele var.

Kokoskov kendi kariyerinde bir meydan okuma yapıyor çünkü daha önce böyle bir maceraya atılmadı.

Milli takım kariyerini zaten bir kenara koyuyorum çünkü bu milli takım koçluğuyla kulüp koçluğu çok farklı alanlar. Diğer yandan ise Sırp koçun, başantrenör olarak kulüp kariyerinde sadece 2 macera var. Birincisi bundan 25 yıl önce çok genç iken çalıştırdığı OKK Beograd, diğeri ise Phoenix Suns!

Bu kulüplerin şartları da hedefleri de Fenerbahçe‘ye göre farklıydı.

Kokoskov’un çalıştırdığı dönemde Suns‘ın hedefi kazanmaktan daha çok gençlerin gelişim göstermesiydi. Fenerbahçe’de ise böyle bir ortam yok. Evet, sarı-lacivertliler artık en üst seviyenin takımı değil ama hala yarışmacı olmak zorunda olan bir kulüp ve Kokoskov da kariyerinde ilk defa böyle bir kulüpte başkoçluk yapacak.

Bu sebeple de bu konuda başarılı olup olmayacağını anlamanın yolu, geçmişinden daha çok karakterinden geçiyor.

Tahmin edersiniz ki, Sırp koç benim bizzat tanıdığım birisi değil. Bu sebeple de Kokoskov’un karakteriyle ilgili fikirleri kendi gözümden değil, kendisinin ve başkalarının onu anlatış biçiminden çıkarttım ve bu yol da beni onunla ilgili üç sıfata götürdü.

1. Maceracı

“20 yıl önce Amerika bilinmedik topraklardı. Farklı yöntemleri ve bakış açıları vardı. Şimdilerde basketbolun evrenselleşmesinden söz ediyoruz. 20 yıl önce böyle değildi. İşler çok değişti.”

Aslında maceracı sıfatını kullanmakta çok kararsız kaldım çünkü Kokoskov’un 25 yıl önce kendine çizdiği kariyer yolu kimilerine göre maceracı kimilerine göre hayalperest olarak nitelendirilebilinir.

Geçirdiği üzücü sakatlığın ardından 25 yaşında Sırbistan’da başantrenörlük deneyimine başlamışken Kokoskov, alışılmış çok dışında bir planda ilerledi.

Ülkesinin en çok ümit veren genç koçlarından biriyken Avrupa’da kendisine iyi bir kariyer kurabilirdi.

Bunu istemedi.

Onun yerine bir programla Amerika’ya gitti ve küçük bir odada yaşarken tek hedefi merak ettiği gizemi çözmekti: “Buraya Amerikalıların gizemini çözmeye gelmiştim. Sakladıkları şey ne? Nasıl bir sistem? Sanki farklı bir gezegen gibi.”  

Bugünün dünyasında bu atılım çok etkileyeceği gelmeyebilir ama 1990’ların dünyası için bu absürt diyebileceğimiz bir macera…

NBA’in Avrupalı oyunculara saygı duymaya tam olarak 2000’lerde başladığını, Avrupalı koçlara ise tam olarak hala saygı duymadığı bir dünyadan bahsediyoruz. Kokoskov bugün değil, 1996’da geleceği hiç belirli olmadan bu yola atıldı. Bu da onu diğer koçlardan ayırdı.

Aynı maceracılığı kariyerinin devamında da gösterdi.

Avrupa’dan gelen birçok teklife rağmen NBA’de asistan koç olarak kaldı. Bu tercihi de ona, NBA’de bir takıma başantrenörlük yapan ilk Avrupalı koç unvanını getirdi.

Aynı maceracılıktan rahatlıkla bugün de bahsedebiliriz.

Şu anda EuroLeague’deki takımlar arasında en rahatsız koltuk, Zeljko Obradovic‘in ayrılması sonrası Fenerbahçe‘ninki…

Böylesi önemli bir figürün yerine geçmek, bir koç için olabilecek en büyük risklerden biri. Obradovic sonrasında ortalama bir performans bile vasat olarak adlandırılacak.

Hal böyleyken Kokoskov’un NBA’den geri dönüp EuroLeague’deki ilk başantrenörlük deneyimini Fenerbahçe‘yle yapması, macerayı ne kadar sevdiğini gösteriyor.