by Grant Hughes, Çeviri Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 29 Kasım 2019 tarihinde BleacherReport’ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Ancak bu 10 yıl boyunca Warriors’ın dış şut etkinliği sayesinde basketbolun oynanma şeklini değiştirirken üç şampiyonluk kazandığını ve James’in üst üste 8 kez final oynayarak üç şampiyonluk kazandığını unutmamak gerekiyor.
Bu yüzden, geçtiğimiz 10 yılın ödüllerini dağıtırken Golden State Warriors ve LeBron James’in adı sık sık geçecek. Bu ödülleri başka türlü dağıtmanın imkanı yok.
Bu yazıyı hazırlarken 2009-10 sezonundan 2018-19 sezonu arasında kalan dönemi alacağız. Bu dönemin oyuncuların güçlenmesi, süper takımlar ve üç sayı devriminin şekillendirdiğini söylememiz gerekiyor. Bu yüzden her ödülün sahibi de bu üç temadan en az birisiyle ilişkili olacak.
2020’li yıllara hazırlandığımız bu günlerde, 2010’lu yılları NBA’de şekillendiren takımlar, oyuncular, koçlar ve pozisyonları bir kez daha hatırlayalım…
MVP: LeBron James
Bu ödülü vereceğiniz kişiye istediğiniz kriterlerle karar verebilirsiniz. İstatistikler, bireysel ödüller, takım başarısı, lig üzerindeki etki ya da son 10 yıl boyunca akılda kalan anlara imza atmak… LeBron James, tüm bu kriterler göze alındığında tartışmasız şekilde 2010’lu yılların MVP’si olarak karşımıza çıkıyor.
LeBron, bu 10 yılın hepsinde MVP seçilmeyi başardı. Bu dönemde 8 kez NBA finallerinde yer aldı ve doğup büyüdüğü şehir olan Cleveland’a getirdiği şampiyonluk dahil olmak üzere üç şampiyonluk kazandı. Bu dönem boyunca üç kez MVP ödülünü kazanan LeBron James, dokuz kez ise oylamayı ilk dört içerisinde bitirdi.
LeBron James, bu 10 yıllık dönem boyunca en yakın rakibinden 1000 dakika daha fazla oynadı. Bu süre boyunca playofflarda toplam 7420 dakika oynayan LeBron, sadece nitelik olarak değil nicelik olarak da rekabet ettiği herkesin üzerinde yer aldı.
10 yıllık süre boyunca LeBron James; sayı sıralamasında 1., asist sıralamasında 4., ribaund sıralamasında 10., top çalma sıralamasında ise 7. sırada yer aldı. 5000’den fazla şut kullanan 88 oyuncu arasında LeBron James’in true shooting yüzdesi altıncı sırada yer alırken, en az 400 maça çıkan oyuncular arasında LeBron’un top kullanma yüzdesi üçüncü sırada yer aldı.
LeBron James’in bu dönem içerisinde ligin bütün kaderini belirleyen takım değiştirme kararlarını da unutmamak gerekiyor. Bunun yanı sıra LeBron’un yetersiz Cavaliers kadrolarını playofflarda taşıması ve dünya çapında bir ikon haline gelmesini de göz önünde bulundurunca yıldız oyuncu, MVP ödülü rekabetindeki tüm rakiplerine adeta tur bindiriyor.
Stephen Curry, geride bıraktığımız 10 yıl içerisinde basketbolun oynanış şeklini değiştirdi. Curry’den sonra James Harden da oyunun üzerinde benzeri bir etki yaptı. Kawhi Leonard, iki farklı takımla iki kez Finaller MVP’sini kazandı. Kevin Durant, bu dönemin büyük olasılıkla en iyi ikinci oyuncusuydu.
Tüm bu isimlerin başardıklarına rağmen LeBron James, son 10 yılda MVP ödülünün rahatlıkla sahibi olmayı başardı.
10 Yılın En İyi Savunmacısı: Draymond Green
Dwight Howard, 2009-10 ve 2010-11 sezonlarında Yılın Savunmacısı ödülünü kazanarak bu 10 yıllık döneme en iyi savunmacı olarak girdi. Ancak Howard’ın Orlando Magic’ten ayrıldıktan sonra yaşadığı performans düşüklüğünü göz ardı edemeyiz.
Howard, soyunma odasındaki kariyeri sebebiyle Magic’ten ayrıldıktan sonra birçok farklı takımın formasını giydi. Eğer yıldız oyuncu, Magic günlerindeki kadar iyi bir savunmacı olsaydı takımlar büyük olasılıkla Howard’ın karakterinden kaynaklanan sorunları göz ardı edebilirdi. Kısaca, Howard’ın zrive performansı bu ödül için ciddi şekilde aday olacak kadar uzun sürmedi.
Bu da geriye bu ödül için üç tane ciddi aday bırakıyor. Ligin en iyi kanat savunmacısı olan Kawhi Leonard, belki de tüm zamanların en çok yönlü savunmacısı olan Draymond Green ve NBA’in son iki sezonunda Yılın Savunmacısı ödülünü kazanan ve muhteşem bir çember koruyucu olan Rudy Gobert.
Green’in pivot oynayabilme ve beş pozisyonu birden savunabilme yeteneği, tüm ligi bu duruma adapte olmak zorunda bıraktı. Eğer Green’in çok yönlü savunma özellikleri olmasaydı, Golden State Warriors “Death Lineup” olarak adlandırılan kısa beş ile lige hükmedemezdi. 2014-15 sezonundan 2016-17 sezonunun sonuna kadar Warriors, savunma ratingi sıralamalarında birinci, altıncı ve ikinci sırada yer aldı. Bu başarının arkasında Andrew Bogut, Andre Igoudala, Klay Thompson ve Shaun Livingston gibi isimlerin katkılarının da olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ancak Warriors’ın şampiyonluk seviyesindeki ve NBA’in gidişatını değiştiren savunmasının arkasındaki en önemli etken Draymond Green’di.
Green, bu ödülü ikişer kez kazanan Gobert ve Leonard’ın aksine sadece bir kez Yılın Savunmacısı seçildi. Leonard, kariyeri boyunca asla pivotları savunabilen bir oyuncu olmadı ve Gobert’in geleneksel savunma yetenekleri playofflarda Green’in çok yönlülüğü kadar etkili olmuyor.
Gober, son üç sezonunun hepsinde defensive real plus-minus istatistiğinde ligin ilk sırasında yer aldı. Ancak yıldız savunmacı, 2015-16 sezonuna kadar ilk beşe yerleşmemişti. Warriors’ın ilk beşine 2014-15 sezonunda yerleşen Draymond Green, devamlılık kategorisinde bir avantaja sahip. Green aynı zamanda 2013-14 sezonundan beri DRPM istatistiğinde ilk 14 sırada yer alıyor.
Bu seçenekler arasında yanlış bir cevap olmadığını söylememiz gerekiyor. Ancak Warriors’ın bu dönem boyunca gösterdiği performans göz önünde bulundurulunca Draymond Green tek seçenek olarak karşımıza çıkıyor.
En İyi Takım: Golden State Warriors
Bu ödüle yaklaşırken birçok farklı bakış açısını kullanabiliriz. Ancak NBA maçlarında takımların esas amacının kazanmak olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu dönem boyunca kazanma eylemini Golden State Warriors’tan daha sık şekilde gerçekleştiren bir takım olmadı.
Warriors’ın geride bıraktığımız 10 yıl boyunca sahip olduğu %62.8’lik galibiyet yüzdesi San Antonio Spurs (%69.5) ve Oklahoma City Thunder’ın (%64.1) arkasında kalıyor. Ancak bu ödülü verirken takımların sadece normal sezon performanslarını göz önünde bulundurmuyoruz. Eğer bulundursaydık bile Warriors için de bir argüman oluşturabilirdik.
2015-16 sezonunda 73-9’luk dereceye sahip olan Warriors, göz önünde bulundurduğumu 10 yıllık dönemin en yüksek dört galibiyet yüzdesinden üçüne sahipti. 2014-15 ve 2016-17 sezonlarında 67 maç kazanan Warriors’a sadece 2015-16 sezonunda 67 maç kazanan San Antonio Spurs yer aldı.
Bu süre boyunca Warriors, üç kzez de şampiyonluğa ulaşmayı başardı. Bu dönem boyunca Warriors dışında en fazla şampiyonluk kazanan takım iki kez ile Miami Heat oldu. 5 kez finallerde yer alan Golden State Warriors, sadece şampiyonluk sayılarını ele alırsak bile 10 yıllık dönemin en iyi takımı olarak önümüze çıkıyor.
Eğer bir takımın spesifik bir sezonunu seçmek istiyorsak 2015-16 sezonunda normal sezonda 73 maç kazanan Warriors ile bir sonraki sezon 67 maç kazandıktan sonra şampiyonluğa ulaşan Warriors takımı arasında bir tartışma gerçekleştirebiliriz. 2016-17 sezonu, Kevin Durant’in Warriors’a katıldığı ilk sezondu, Draymond Green Yılın Savunmacısı seçilmişti ve Golden State ekibi playofflar boyunca sadece bir maç kaybetti.
Geride bıraktığımız 10 yıl boyunca hangi Warriors sezonunun daha iyi olduğunu anlamak için tartışıyor oluşumuz bile bu sorunun cevabının ne olduğunu bize gösteriyor.
Stephen Curry’nin devrim yaratan şutörlüğü, Warriors’ın lig genelinde trendleri değiştiren savunma alışkanlıkları, takımın sahip olduğu ham yetenek toplamı bir daha benzerini kolay kolay göremeyeceğimiz bir takımı ortaya çıkarıyor. Bu yüzden hangi açıdan bakarsanız bakın Golden State Warriors, geride bıraktığımız 10 yılın en iyi takımı ödülünün sahibi oluyor.
En İyi Playoff Serisi: 2016 NBA Finalleri
2016 Final serisindeki yedi maçtan sadece bir tanesi 11 sayıdan daha az bir farkla bitti. Bu yüzden bu serideki maçların kıran kırana geçen karşılaşmalar olduğunu söyleyemeyiz. Ancak seri boyunca yaşanan tarihi geri dönüş ve diğer bütün olayları göz önünde bulundurunca Cavs ve Warriors arasındaki final buluşmasından daha anlamlı bir playoff serisi bulmak zor hale geliyor.
Bir tarafta sezon boyunca tüm rakiplerinin üzerinden dozer gibi geçen 73-9’luk dereceye sahip Warriors vardı. Golden State ekibi, bir normal sezonda alınan galibiyet rekorunu kırarken Stephen Curry yıl boyunca kaydettiği 402 üç sayılık atışla kendisine ait olan rekoru geliştiriyordu. (286) Curry bunun yanı sıra offensive box plus/minus istatistiğinde tüm zamanların en yüksek değerini yakalayarak oy birliğiyle seçilen ilk MVP unvanını alıyordu.
Sezon boyunca gösterdiği etkileyici performansa rağmen Golden State, batı konferansı finallerinde Thunder’a karşı 3-1 geriye düştü. Klay Thompson’ın altıncı maçtaki tarihi performansıyla beraber hayata dönen Warriors, elenmenin kıyısından dönerek adını NBA Finallerine yazdırdı.
Altı ay boyunca ligdeki bütün takımları rahatlıkla geçen Warriors, konferans finallerinden de biraz da şansın yardımıyla zaferle ayrılıyordu.
Bu yüzden Golden State Warriors, Cavaliers’a galibiyet başına 19.7 sayı fark atarak final serisinde 3-1 öne geçtiğinde iş işten geçmiş gibi gözüküyordu. Ancak LeBron James’in kafasında başka planlar vardı. LeBron’un liderliğinde elenmenin eşiğinden dönen Cavs, serinin son üç maçını kazanarak NBA Finallerinde 3-1 geriden gelerek şampiyon olan ilk takım unvanını alıyordu. Evet, Curry’nin ilk turda Rockets karşısında sakatlanması ve Draymond Green’in beşinci maçta ceza almazı serinin dönüşünde etkili oldu. Ancak bu LeBron’un inanılmaz performansını gölgede bırakmak için yeterli değildi.
Serinin beşinci ve altıncı maçında 41’er sayı ile oynayan James, finallerin son maçında da 27 sayı atarak triple-double’a imza attı. Cavaliers’ın şampiyonluğundan bahsederken Kyrie Irving’in yedinci maçın bitimine 53.1 saniye kala kaydettiği üç sayılık basketi ve LeBron James’in Andre Igoudala’ya yaptığı bloğu da unutamayız.
Golden State’in bu seriyi kaybettiğini söyleyen kişilere çok kulak asmayın. Cavaliers, kazanmak için elinden gelen her şeyi yaptı.
Bu serinin sonunda Cleveland’ın evladı LeBron James, şehrine ilk NBA şampiyonluğunu kazandırdı. Ve eğer LeBron ile Cavaliers’ın final serisindeki rakibi şampiyonluğa uzansaydı tarih kitaplarında NBA’in en iyi takımı olarak yer alacaktı.
Ancak seriyi kaybeden Warriors, sonraki yaz döneminde Kevin Durant’i kadrosuna kattı. Bu serinin, NBA tarihinde çok önemli bir dönüm noktası olduğu bariz.
En İyi Maç: 2016 Batı Konferansı Finalleri – 6. Maç
2016 Batı Konferansi Finallerinin Altıncı Maçında 41 sayı ile oynayan ve playoff rekoru olan 11 üç sayılık isabet kaydeden Klay Thompson, bu 10 yıllık dönemin ikinci yarısında NBA’de yaşanan her şeyin yönünü etkiledi.
Eğer Thompson’ı kariyeri boyunca yeteri kadar izlediyseniz baskı, skor ve gerginlik arttıkça şut seçiminde daha deneysel ve cesur tercihler yapabiliyor. Bu açıdan bakınca Klay Thompson’ın maçı, seriyi ve belki de Warriors’ı galibiyete taşıyarak bir hanedanlığı kurtarması o kadar da şaşırtıcı gelmiyor.
Sık sık yaptığı gibi Klay Thompson, o gece de muhteşem bir şut performansı gösterdi ve maç boyunca yavaşlamaya hiç niyeti olmadığını gösterdi. Maç boyunca çok uzak mesafeden isabetli şutlar atan Thompson, izlerken anlam bile vermekte zorlanılan bazı şutları sayıya çevirdi.
Maçın ardından Steve Kerr, Warriors muhabirlerinden birisine “Maç boyunca benchin yanında oturan kadın bir Thunder taraftarına bakıyordum. Suratında acayip bir şok ifadesi vardı. Bir yerden sonra ona bakıp ‘bunu nasıl yapıyor ben de bilmiyorum.’ demek zorunda kaldım.” demişti.
Nasıl yaptığını biz de bilmiyoruz, ancak Thompson’ın muhteşem performansı 73 galibiyetli Warriors’ın finallere ulaşmadan elenmesinin önüne geçti.
Aynı zamanda Golden State, Durant’in Oklahoma City Thunder’ını elemişti. Eğer Thunder, finallere ulaşsaydı belki de yıldız oyuncu Oklahoma’da kalmayı düşünebilirdi. Eğer o gece Thunder, Warriors’ı eleseydi Durant Bay Area’nın yolunu tutar mıydı bunu sonsuza kadar bilemeyeceğiz.
Tarihin en iyi hücum takımlarından birisinin tüm oyuncularını durdurmayı başaran bir savunmaya karşı 11 üçlük isabeti bulmak başlı başına çok büyük bir iş. Ancak Thompson’ın performansının neleri engellediğini ve yaşanmasını sağladığını düşününce bu maçın neden burada yer aldığını daha iyi anlıyorsunuz.
En İyi Şut: Ray Allen’ın 2013 Finallerinin 6. Maçını Uzatan Şut
Eğer 2013 NBA Finallerinin altındı maçının bitimine 5.2 saniye kala Ray Allen’ın kullandığı üç sayılık atış isabetli olmasaydı neler yaşanırdı biliyor musunuz?
Ya da Spurs, maçın bitimine 19.4 saniye kala faul yaparak Heat’i faul çizgisini yollasaydı ve Miami ekibinin skoru eşitlemek için hiç şansı olmasaydı?
Ya da Chris Bosh kalabalığın içerisinde hücum ribaundunu almayı başaramasaydı?
Tarihte andığımız bir çok büyük an gibi Allen’ın şutu da pozisyonun kalitesi ve lig üzerinde yarattığı etki yüzünden burada yer alıyor. Bu şut, Spurs’ün şampiyonluğu kazanmasına engel oldu ve bir sonraki yıl San Antoniı ekibinin mükemmel bir basketbol oynayarak Heat’ten intikam alarak şampiyonluğa uzanmasına sebep oldu. Bu şut, aynı zamanda LeBron James’in ikinci şampiyonluğuna ulaşmasına ve üç yıl içerisinde finallerde ikinci kez hüsran yaşamasına engel oldu.
Bu şut, belki de NBA tarihinin en önemli şutu olabilir. Bu yüzden bu ödül de Ray Allen’ın şutuna gidiyor.
En İyi Koç: Gregg Popovich
Greg Popovich, 2010’lu yıllarda sadece bir şampiyonluk kazanmış olabilir ama takımı playoff oynadığı 10 sezonun 6’sında en az bir playoff serisi kazanmayı başarırken normal sezonlarda da en yüksek galibiyet yüzdesine sahipti.
NBA tarihinde, çok az sayıda koç oyun tarzlarını ellerindeki kadroya göre düzenli olarak değiştirmeyi başarabildi. Pop ise bu 10 yıllık süreç boyunca taktiksel anlamda çok büyük esneklik gösterdi. Popovich’in 2009-10 sezonundaki kadrosu ligi tempo sıralamasında 20. sırada bitirirken Tim Duncan, Tony Parker ve Manu Ginobili gibi etrafına kurulu olan kadroda Antonio McDyess, Keith Bogans ve Richard Jefferson 50 maçta ilk beş başladı.
Ancak bu 10 yıllık ortalarına geldiğimizde 2013-14 Spurs takımı şampiyonluğa ulaşırken çok daha farklı stilde basketbol oynuyordu. Duncan, Parker ve Ginobili, takımın ana parçaları olmaya devam etse de Kawhi Leonard, Boris Diaw, Patty Mills, Danny Green ile Tiago Splitter da takıma çok önemli katkılar vermişti.
2014 yılının Spurs takımı, hala tarihin en iyi basketbollarından birisini oynayan ekip olarak anılıyor. Pop’un birkaç sezon öncesinde yönettiği takımlardan ise çok daha farklı bir basketbol oynuyorlardı.
2018-19 yılına geldiğimizde ise Spurs, tüm ligden farklı bir basketbol oynuyor. Herkes yüksek tempo ve üç sayılık atışlara önem verirken San Antonio ekibi orta mesafe şutlarına dayalı bir hücumla yılda 48 maç kazanabiliyor.
Bu soruya cevap vermek çok kolay değil ancak yine de insanın aklında ‘Popovich’ten başka bir koç bu kadar farklı tarzda oyunculara, farklı tarzda oyunlar oynatarak bu kadar maç kazanmayı başarabilir miydi?’ sorusu ister istemez canlanıyor.
Pop, 2000 ve 2010 yılları arasında üç şampiyonluk kazanırken sadece belirli bir tarzda basketbol oynuyordu. Bazı koçlar, kariyerleri boyunca belirli tarzlarda takımlarını oynatırlar ve bunu hiç değiştirmezler. Popovich ise her zaman değişen basketbola ve şartlara adapte olmayı başardı.
Aynı zamanda Popovich, 2010’lı yıllar boyunca tek bir takımda çalışmayı başaran üç koçtan bir tanesi. Bunu yapabilen diğer iki isim Erik Spoelstra ve Rick Carlisle’dı. Eğer koçlar için devamlılığa da önem veriyorsanız Popovich bu kategoride de kazanıyor.