Cosic, Divac, Jokic: Parkeyi Yöneten Yugoslav Pivotların Tarihsel Evrimi

24/Ağu/20 11:25 Ağustos 24, 2020

admin69

24/Ağu/20 11:25

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın sizleri Yugoslav pivotların tarihsel evrimini incelemeye davet ediyor.

by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net

Son zamanlarda tarih içerisindeki geleneklere, efsane oyunculara değindiğimiz Avrupa basketbolu içerikleriyle sürekli karşınızdayız.

Çünkü bu sporun kıta özelindeki mazisinin daha iyi bilinmesi, geleneklerinin daha çok farkında olunması gerektiğini düşünüyoruz.

Geçtiğimiz haftalarda Yunan basketbolunun guard geleneğinden bahsettiğimiz bir yazıyı sizlerle buluşturmuştuk, öte yandan modern EuroLeague’deki 4 numaraların tarihsel evrimine de değindik.

Aynı çizgide bir içerikle daha sizlerin huzurundayız.

Yugoslavya, uzun yıllar boyunca tıpkı Sovyetler Birliği gibi farklı ulusları bünyesinde barındıran müthiş bir yapıya sahipti.

Bu yapının meyvelerini de özellikle basketbol özelinde sporda çokça almayı başardılar. Sovyetlere nazaran çok çok az olan nüfus dezavantajını daha tek tip, hemen hemen aynı dili konuşan bir ülke olmaları da onları bu seviyelerde tutan faktör oldu.

Asıl konumuz ise Yugoslavların henüz bir olduğu dönemde bünyelerinden çıkan fakat dağılmalarının ardından da çeşitliliğini hiç kaybetmeyen “yönetici pivot” ekolü. Bu ekolün en göze çarpan isimlerine ve bu ekolün gelişimine bir bakış atacağız.

Eurohoops Fırın huzurlarınızda…

Bir Basketbol Kasidesi: Yunan Guardlar ve Tarihsel Evrimi

Mirsad, Smodis ve Diğerleri: EuroLeague’i Değiştiren 4 Numaraların Evrimi

Kreš0 ve 1970’li Yıllarda Yugoslavya Basketbolu

Yugoslavya için 1940 ve 50’li yıllar, günümüzdeki Yugoslav basketbolu algısının oluşmasında pek de etkisi olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir zaman dilimi olarak düşünülür.

II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945’te monarşinin yıkılmasıyla yeni bir rejimle şekillenen ve 1947’de ilk Avrupa Şampiyonası macerasına atılan bu Doğu Avrupa ülkesi 1961 yılında ev sahipliğini üstlendiği turnuvaya kadar katıldığı 5 organizasyonda hiç 6. sıranın ötesine gidememişti.

1961 yılındaysa kendi evlerindeki turnuvada gümüş madalyaya uzandılar. O takım Sırp ve Sloven oyuncuların neredeyse tamamını oluşturduğu, Yugoslavya basketbolunun ilk büyük efsanesi Radivoj Korac’ın liderlik ettiği bir ekipti. Korac, maç başına 24 sayı ortalamasıyla organizasyonun MVP’si olsa da finalde Janis Krumins gibi bir deve sahip Sovyetler Birliği’ne boyun eğmekten kurtulamamışlardı.

Hatta bu final maçı, “Bicemo Prvaci Sveta” (Biz Dünya Şampiyonu Olacağız) isimli 2015 yapımı filmde de işlenmiş ve Sovyet uzun Krumins’i Boban Marjanovic canlandırmıştı.

Bu geçiş dönemi olarak adlandırabileceğimiz dönemde milli takım koçluğunu yürüten isim Avrupa basketbolundaki birçok efsanenin kariyerine dokunmuş Aleksandar Nikolic’ti.

60’lı yıllarda bu kıta çapındaki başarılarla başlayan süreçte Korac, Ivo Daneu gibi efsane oyuncuların yanı sıra Nikolic ve Ranko Zeravica gibi basketbol üstatlarıyla beraber bir çınar yükselişe geçecekti. Bu uzun boylu çınarın adı Kresimir Cosic’ti.

1948 doğumlu Cosic, Yugoslav basketbolunun artık yükselişe hazır olduğu dönemin meyvesiydi. O yıllarda Zadar’ın yetiştirdiği büyük oyunculardan sadece birisi değildi. Özel biriydi her zaman anlatılanlara göre. Bu yazıyı yazmama sebep olan ekolün de ilk büyük örneği o idi tarihe şöyle bir göz attığımız zaman.

Kreso’nun profesyonel basketbol oynadığı yıllar onun hakkında pek de maç kaydına ulaşabildiğimiz yıllar değil aslında. Yani bugün bir oyuncunun onlarca maç kaydına sıkıntısız ulaşabilirsiniz ancak Cosic gibi 70’lerde oynamış bir oyuncunun birkaç maçından fazlasını izlemeniz her zaman mümkün olmayabilir.

Yine de onu tarihi kişiliklerden okuduklarım ve izlediğim görüntülerinden anlatmaya çalışacağım. O tarihi kişiliklerden birisi Dino Meneghin. İtalyan basketbolunun efsane ismi, Cosic’i şöyle anlatıyor:

“Yugoslav oyuncular aşırı şık ve beyefendi kişiliklerdi. Özellikle Kreso Cosic. Ona her zaman hayrandım ve itiraf ediyorum ki zayıf noktam o idi. … Bana göre NBA oyuncuları da dahil olmak üzere tarihte, sahada her pozisyonu oynayabilen ilk oyuncuydu. Bir oyun kurucu beynine sahip pivot ya da 2.11’lik bir kısa forvet gibiydi. Takımlarda ‘mühendis’ ve ‘işçi’ rolünde oyuncular vardır. Cosic bir mühendisti. Diğer rakiplerimle mümkün olmayacak şekilde Kreso, içimde insani değerler bakımından evrensel bir dünya yarattı.”

1970 yılında Yugoslavya’da düzenlenen FIBA Dünya Şampiyonası’nın final turunda İtalya’nın 11 numaralı pivotu Meneghin’le Yugoslavların 11 numaralı pivotu Cosic karşı karşıya gelmiş, o maçta Kreso 27 sayıyla takımını galibiyete taşımıştı. İşte Cosic’in o maçta sergilediği performans:

Kendisi o dönemde takımı Zadar’ı kolejde forma giymek üzere terketmişti. 3 yıl boyunca ABD’de kaldıktan sonra NBA ve ABA’den gelen teklifleri reddederek Yugoslavya’ya yine Zadar formasıyla dönerken takımını 1974 ve 1975’te Yugoslav Ligi şampiyonluğuna taşıyacaktı.

Cosic, günümüzde şut atan yahut parkeyi yöneten uzunlara “modern uzun” yakıştırması yapılan safsataya tamamiyle karşı koyabileceğiniz bir delil. Günümüz basketbolunda bu isimlerin tüm dünyada yoğunlaşması sebebiyle yapılan bu yakıştırmalar bana göre bu sancağı yıllarca taşımış ve rakiplerine kök söktürmüş efsanelere yapılan bir saygısızlık.

Cosic’i izlerken bütün bu basketbol IQ’sunun, el becerilerinin, saha görüşünün yanında atletik özelliklerini atlamamak gerekir. Gerçek anlamda olması gerektiği gibi bir sporcuymuş hakikaten de. Ribaund gücü, savunmadaki özverili üstünlüğüyle her türlü takdire şayan.

Onun Avrupa basketboluna bıraktığı miras sadece bu oyun kuran pivot ekolü olarak değerlendirilmemeli elbette. 47 yıllık kısa sayılabilecek bir yaşam süresince ne kadar dolu yaşayabilirse o kadar dolu yaşamış ve Avrupa basketbolunun kralı Dejan Bodiroga’nın kariyerinde de önemli parmağı var.

Bodiroga bundan 2 sene önce Uğur Ozan Sulak‘la yaptığı röportajında “16 yaşındayım o dönem. Bir gün evimize tüm karizmasıyla Kresimir Cosic geldi. Altyapı turnuvalarında beni çok beğendiğini ve yöneticiliğini yaptığı KK Zadar bünyesine katmak istediğini söyledi. Çok ısınamamıştım bu fikre. Ailem de razı değildi açıkçası. Kreso saatlerce konuştu ve en sonunda bizi ikna etti. 1989’da evden ayrıldım” şeklinde onun kariyerine nasıl etki ettiğini anlatıyor.

Bilindiği üzere Bodiroga, Zadar’da oynadığı bir sezonun ardından oyunculuk kariyeri boyunca hiç Yugoslavya’ya dönmedi ve inanılmaz bir kariyer inşa etti, tarihin en iyi oyuncuları arasına ismini yazdırdı.

Hep anlatıldığı üzere Cosic’e Dejan’ın yavaş olduğunu söyleyenlere o “Evet ama hızlı düşünüyor” şeklinde bir savunmayla karşılık verdi. Sonrasında onun nasıl bir yetenek olduğunu görmek için tüm dünyanın yeteri kadar vakti oldu zaten.

1948 doğumlu Kresimir Cosic, 1983 yılına kadar sürdürdüğü oyunculuk kariyerinde Virtus Bologna’yla 2 İtalya Ligi, Zadar ve Cibona’da 6 Yugoslav Ligi şampiyonluğu yaşarken yine Cibona’yla Saporta Kupası’nı kazandı. Milli takım kariyeriyse onun asıl ün yaptığı başarılarına sahne oldu:

  • 1967 ve 1971 Akdeniz Oyunları: Altın madalya
  • 1973, 1975 ve 1977 Avrupa Şampiyonası: Altın madalya
  • 1970 ve 1978 Dünya Şampiyonası: Altın madalya
  • 1980 Yaz Olimpiyatları: Altın madalya

Sadece altın madalyalarından böyle bir liste oluşuyor ki gümüşleriyle beraber saya saya gidebilecek bir liste bu.

Maalesef bu karizmatik adam, Bodiroga’nın en iyi dönemlerini göremedi ve 1995 yılında hayatını kaybetti. Ama arkasında çok büyük bir miras bırakarak bu dünyadan göçtü.

Kuşaklarca

80’lerin ortaları ve sonları için post-Cosic dönem diyebiliriz. Onun ardından bu tarz bir oyuncu çıkmayıp bu ekolün Cosic’le sonlandığı bir senaryoyu hiç düşünemiyorum.

Partizan’da bir “çocuk görünümlü adam” çıktı sahneye. Aslında Vlade Divac’ın oyunu bu yazının kontekstine uygun bir hale Los Angeles Lakers döneminde geldi. Bunda da Magic Johnson’la yan yana oynamasının etkisi neden olmasın?

Yani Belgrad günlerinde daha çok bir ribaund çeken boyalı alan oyuncusu rolüne yakın ancak tepede top dağıtmak üzere kullanıldığı zaman Dusko Vujosevic’in eline önemli bir koz veren bir isimdi.

Partizan’ın dirillişini başlatan o efsanevi kadronun temeli Vlade Divac, Sale Djordjevic, Zarko Paspalj gibi isimler üzerine kurulmuştu. Çünkü Divac potansiyelliydi, atletikti. Diğer ikisi de çok büyük oyuncular oldular ama Divac gibi iz bırakacak niteliklere sahip olduklarını hiç zannetmiyorum.

NBA kariyerine bakacak olursak estetik olarak oyununu çektiği seviyeden bağımsız olarak asist ortalamaları dikkat çekici. Maç başına 4’ün üzerinde ortalamayla asist yaptığı 3 sezonu var.

Lakers‘taki maç kayıtlarını izlerken sanki Larry Bird izliyormuşum gibi geliyor. Larry Bird kılığına girmiş bir pivot ya da tam tersi işte…

Dış şutu da oyununu ilerletmesi yönünde katkı sağlayan faktörlerden biriydi ancak onunla ilgili en keyifli anlar genellikle tıpkı birincil yaratıcı bir guard gibi topla oynadığı anlar olsa gerek. Divac aslında eşi benzerine çok rastlanabilecek oyunculardan değildi.

Şimdilerde “başarısız” GM’lik kariyeri ya da muhtemel farklı etmenler sebebiyle o kadar hakkı verilmiyor olsa da gerçek bu. Ligin gördüğü teknik anlamda en verimli uzunlardan birisi. Öyle inanılmaz, süperyıldız istatistiklerine ulaşarak yapabileceğiniz bir şey değil bu, akıl ve beceri ister.

Divac’ı izlerken hızlı karar verebildiğini ve uygulamaya da aynı hızda koyabildiğini net biçimde gözlemlemek mümkün. Hızlı düşünmek sahiden ne kadar önemli basketbolun temel gereksinimleri arasında…

2001 yılında All-Star ve ilk sezonunda Yılın Çaylak Takımı’na seçilmesi haricinde NBA’de büyük bir takım başarısı yok. Tabii, olmaması da bir şey ifade etmiyor. Yugoslavya Milli Takımı ve Partizan’da kazanabileceği birçok şeyi kazandı zaten o dönemde.

Onun milli takım kariyeri de tıpkı Cosic gibi epey parlak. Yugoslavların altın jenerasyonunun bir parçası olan Vlade, 2 kez Olimpiyatlar’da gümüş madalya, 2 kez dünya şampiyonluğu ve 3 kez de Avrupa şampiyonluğu kazandı profesyonel kariyerinde. Alt yaş kategorilerinde de milli takımla altın madalyaları mevcut.

O her zaman Kreso Cosic kadar iyi anılan bir isim olmadı ve hala da öyle. 1990’da Sovyetler Birliği’ni yenip dünya şampiyonu olduktan sonra sahaya giren taraftarın elindeki Hırvatistan bayrağını söküp alması, iç savaş döneminde yakın arkadaşı Drazen Petrovic başta olmak üzere Toni Kukoc ve Dino Radja gibi isimlerle arasının bozulması, şimdilerde eski Kings GM’i olarak Luka Doncic’i iddiaya göre “şahsi sebeplerle” draft etmemesi gibi pek çok sebebi var bunun.

Konuya dönecek olursak bu noktada aynı dönemin diğer Yugoslav uzunları olarak KK Split efsanesi Goran Sobin ve Panathinaikos‘ta kazandığı 1996 EuroLeague şampiyonluğuyla daha çok hatırlanan Stojko Vrankovic’in bu ekolün dışında kaldığından bahsedebiliriz.

Gerek Sobin gerekse Vrankovic, boyalı alanda iş bitiriciliği baskın ve fiziğini daha ön plana çıkaran oyuncular olarak el becerilerinden bir hayli uzak profilleriyle karşımızdaydı kariyerleri boyunca. Onlar da elbette büyük basketbolcular olarak tarihe geçtiler ama Yugoslav pivotlar arasından adı en çok anılan isimlere bakın, hepsi bu oyun kurma merkezli gelenekten çıkmadır.

Bunlara 2000’ler özelinde verilebilecek örnek Dejan Tomasevic’ten başkası olamazdı herhalde.

90’lar, 2000’ler Avrupa basketbolunun 2 büyük Dejan’ından birisi de Dejan Tomasevic’ti.

Aslında Tomasevic, hem Vrankovic gibi boyalı alanda baskın uzun kültürüne hem de yönetici pivot kültürüne yakın ve arada kalmış diyebileceğimiz bir isim olarak düşünülebilir. Fakat kim demiş çizginin içerisinden hücum yönetemezsiniz diye?

Aşağıdaki videoda göreceğiniz inanılmaz bir pası var ki, sadece beceri ya da görüşle açıklanamayacak kadar bilge bir pas o. “Sezgi” denen şeye basketbol sahasında bir oyun kurucu mentalitesiyle oynayan herkesin nasıl sahip olması gerektiğini anlatıyor bence bu uzunlar.

Burada bahsettiğim ve bahsedeceğim diğer oyuncular kadar büyük bir isim miydi, belki değildi. Fakat bu oyuncuların yanında yabana atılacak bir isim hiç değil.

Saygısızlık da etmek istemem kendisine. Çünkü Divac’ın kazanamadığı kadar takım başarısı var, inanılmaz ortalamalarla kazandığı EuroLeague MVP’liği var. Yugoslavya Milli Takımı’yla harika başarılar elde etmiş bir oyuncu. Tam anlamıyla bir efsane yani.

Ama listedeki diğer oyuncular kadar anılan bir oyuncu olmadı benim gözlemlediğim kadarıyla.

Teknik olarak değerlendirmesini yapacak olursak EuroLeague MVP’si olduğu Buducnost döneminde aynı yeteneklerle donanmış bir isim olmasına rağmen o az önce bahsettiğim boyalı alan baskınlığı, oradaki rolünü daha çok şekillendirdi.

Valencia ve Panathinaikos dönemlerinde de kulüp bazında uluslararası çapta önemli başarılar elde etti. Valencia‘nın en büyük kozlarından birisiydi ve o dönem ismi ULEB Cup olan EuroCup’ta şampiyonluk ve Finaller MVP’liği kazandı.

Yine Valencia’yla EuroLeague’de 2003-04 sezonunda 3.8 asist ortalaması tutturması elle tutulur bir veridir. Tomasevic’i izleyen kimsenin onu bu bağlama katmak için böyle bir veriye ihtiyacı yok tabii.

Panathinaikos‘un 2007 şampiyonluğuna yaptığı katkınınsa pek tartışılır yanı yok. Yani bir oyuncu düşünün ki sezon boyunca ara ara benchten gelip yaptığı ortalama 7 sayılık skor katkısı hariç çok da bir şeyine ihtiyaç duymayın, çıksın CSKA gibi o yıl back-to-back şampiyonluk kovalayan bir süpergüce karşı final maçında 21 dakikada 16 sayı kaydetsin. Özel bence bu. Bu yazıdaki oyuncuların ne kadar eskimez, uzun vadeli ve “ihtiyaç anında camı kırabileceğiniz” isimler olması özel.

Zirve

Artık Yugoslavya diye bir olgu ortada yok ancak bağımsızlığını ilan eden ülkelerin basketbol kültürü hâlâ devam ediyor. Sırbistan ve Hırvatistan iddialı milli takım kadrolarına sahip, Slovenya Avrupa’nın son şampiyonu, Bosna’dan önemli isimler çıkıyor… Sayar gideriz.

Kulüp bazında bu ülkeler artık eski ihtişamlarında değiller çünkü Avrupa basketbolu 21.7 yaş ortalamalı tamamı yerli bir takımla kıtanın en büyüğü olabileceğiniz bir yapıda değil. Yani Partizan Avrupa şampiyonu olduğu zaman da öyle değildi. Bu kıtada oynanan basketbolun bu kadar nitelikli olmasının sebebi bu tarz absürt hikayelere açık olmasından geçiyor zaten.

Neyse, yeniden çok bağlam dışına çıkmadan konumuza dönelim.

“This guy has eyes back of his head”

Spikerler onun her olağanüstü pasının ardından bu tarz cümleler kurar. Jokic’in gerçekten ensesinde gözleri var mı? Yani bunu sorgulamak elbette heyecanlı bir bakış açısı kazandırıyor olaya ama gerçekten verdiği bazı pasların herhangi bir şekilde izahı yok.

2010’larda Sırbistan topraklarından bir genç çıktı ve şimdilerde resmen dünyanın en büyük liglerinden birine hükmedenler arasında. Adriyatik Ligi’nde genç oyuncuların fazlaca süre bulabildiği pek çok takım bulunması münasebetiyle hâlâ bu yetiştirici niteliklerini kaybetmiyorlar.

Nikola Jokic de tam olarak böyle bir ortamdan geliyor.

Mega formasıyla 3 yıl geçirirken son sezonunda tam anlamıyla ligi delik deşik ediyordu artık. Yani yalan yok, ben ne kadar izlemeyi sevsem de Adriyatik Ligi’nde başarılı olmak, “isteyen bir oyuncu için çok zor bir şey mi” diye sorulsa değil derim.

NBA için de aynı şeyi derim bu arada. Bu nedenle Jokic’i EuroLeague seviyesinde hiç izleyemediğimiz için de içim hep buruk. Tabii, artık izlememiz de pek mümkün gözükmüyor NBA’de inanılmaz işler yaptığı için.

Biliyorsunuz, bu sene Denver Nuggets‘ta OYUN KURUCU POZİSYONUNDA MAÇA ÇIKTI. Ayrıca bu yaz kendi inisiyatifiyle çok ciddi bir kilo kaybı yaşadı. Ben başta oyunu nasıl etkilenecek diye endişelenmedim değil.

Bana kalırsa ligin en iyi pivotu Jokic. Buna çok kişi Joel Embiid cevabı verir haklı olarak, başka cevaplar verenler de çıkar. Ama bu görece barındıran bir şey olduğu için Jokic’in ligin en iyi pivotu olduğunu düşündüğümü söylemekten kendimi alıkoymuyorum.

Tam saha paslarını, sırtı dönük topu alınca dipçizgiden cut eden arkadaşına onu tam olarak görmeden attığı paslarını… Kısacası paslarını.

İzlemek çok keyifli. Bu geleneği Kreso’dan, Vlade’den, Tomasevic’ten devraldı ve layığıyla geleceğe taşıyor. Milli takım ve kulüp bazında hala kaydadeğer pek başarısı olmaması onun adına “e hadi ama” dedirtse de önünde uzun bir kariyer var 25’lik Nikola’nın.

Ki evinin vitrinindeki ödüllerle, kazandırdığı kupalarla bu çok değerli oyuncuların kıymetini ölçmek bence doğru değil. Ben bu isimlerin ne kadar ihtişamlı kariyerlere sahip olduğunu aktarmak adına böyle veriler kullandım ama asıl anlatmak istediğim şey hiç o değildi.

Talihsiz bir durum olmazsa uzun yıllar Jokic’i izlemenin keyfine varacağız. Sonrasında da bu geleneğin devam edeceğini hayal etmek de epey güzel hissettiriyor bir yandan.

Ben lafı çok uzattım, sizi bu yazının ilham kaynaklarından olan bir ismin sanatkâr ruhuyla selamlayayım:

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

EuroLeague gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!

EuroLeague’de transfer gelişmeleri için tıklayın!