by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Turkish Airlines EuroLeague dengelerin sık aralıklarla değiştiği bir lig değil fakat her büyük kulübün her sezonu da büyük olmuyor elbette.
Organizasyonların yatırımlarını azalttığı, düşük bütçeli kadrolar kurduğu zamanlarda beklentiye girilmeden başarı da elde edilmediği gibi kimi zaman şaşaalı yatırımlar da olağanüstü hüsranlara uğrayabiliyor.
A Lisansı’na sahip 11 köklü kulübün de eşref saatleri olduğu gibi tam tersiyle muhatap olduğu dönemler oluyor. Bunları hızlı atlatan ekiplere ne âlâ, bazıları yerinde saymaya devam ediyor ısrarla.
2016-17 sezonu itibarıyla getirilen yeni formatta ligin turnuva usulüyle oynanmaya başlamasının ardından bu sıralamalar daha da keskin bir hâl aldı ve artık takımlar playofflara kalamasalar bile belirli bir seviyenin üstünde olmanın uğraşını veriyorlar.
Bu yüzdendir ki, son yıllarda playoff yarışları 4, 5 hatta 6 takım arasında ateş hattı şeklinde ilerler bir duruma girdi. Hedefleri belirli düzeyde olan ve ilk 8’e kalması sürpriz sayılacak takımları bile playoff yarışı verirken görebildiğimiz bir ortam oluştu artık.
Ancak kulüpler rezalet sezonlar da geçirmiyor değil.
Eurohoops Fırın olarak biz, bugün “A Lisanslı” olarak nitelendirilen 11 kalıcı kulübün son 20 yıl çerçevesinde geçirdiği en kötü sezonları derledik.
NOT: Sezonlar takımların derecelerine göre belirlenmiştir. Yeni format öncesindeki sezonlar açısından en erken hangi sezon elendilerse, o sezon listeye dahil edilmiştir.
Anadolu Efes
En Kötü Sezon: 2017-18
Derece: 16 takım arasından 16.
Anadolu Efes önceki sezon EuroLeague’de playoff oynamış, finale kadar yükselecek Olympiacos‘a 3-2 gibi çekişmeli bir serinin sonunda kaybetmişti ancak ertesi sezonun yapılanması pek de bu doğrultuda başarılı olacak bir takım olmalarını sağlamadı.
Yeni formatın ikinci sezonuna Justin Doellman, Sonny Weems, Toney Douglas, Ricky Ledo, Errick McCollum gibi transferlerle giren Efes, daha sonradan takıma Josh Adams‘ı da kattı ancak hiçbir şey dertlerine derman olmadı ve ligi sonuncu tamamladı temsilcimiz.
En kötü sezon olarak bunu düşünebiliriz ancak bu sezonun Lacivert-Beyazlılar adına en güzel yanı da ortasında şimdilerde takımı zirveye çıkaran Ergin Ataman’la yeniden anlaşılmasıydı.
CSKA Moskova
En Kötü Sezon: 2010-11
Derece: Normal sezon D Grubu’nda 6 takım arasından 6.
2000’li yıllarda şimşek gibi bir ekipti CSKA Moskova. Theo Papaloukas, Ramunas Siskauskas, JR Holden, Trajan Langdon, Victor Khryapa…
Sayamayacağımız pek çok yıldız.
Bu ekip Ettore Messina’nın 2005’te devraldığı görevde ilk olarak 35 yıllık şampiyonluk hasretini 2006’da dindirirken 2 sene sonra bir şampiyonluk daha kazandı, o yıllarda yine Panathinaikos gibi bir süpergüçle rekabet etti.
Ancak 2010-11 sezonunda işler pek istedikleri gibi gitmedi. Kadrolarında yine Langdon, Siskauskas, Khryapa, Holden gibi oyuncular ve yanlarında da Jamont Gordon, Boban Marjanovic, Alexey Shved, Nikita Kurbanov’lar vardı.
Koçlarıysa sezon ortasında Dusko Vujosevic’le yolların ayrılmasının ardından Dmitry Shakulin’di. EuroLeague’in bir koç ligi olduğunu düşününce çok da zor bir ihtimal gibi gelmiyor bu kadronun TOP 16 bile yapamadan elenmesi.
Olimpia Milano
En Kötü Sezon: 2016-17
Derece: 16 takım arasından 16.
Olimpia Milano‘nun son yıllarda yaptığı yatırımlar ne kadar karşılığını buldu sorusunu soracak olursak en yakın örneğimiz 2019-20 sezonu olur.
Ancak en kötü sezon demek başka bir şey demek.
Aslında koç Jasmin Repesa’nın elinde öyle sonuncu olacak bir kadro var mıydı, bence hayır. Kruno Simon ve Rakim Sanders gibi kanatları, Ricky Hickman ve Mantas Kalnietis gibi kısaları vardı o kadronun. Yani elbette bir süpergüç veya orta sıra takımı olmaları bana göre mümkün değildi ama sadece 8 galibiyet almalarını beklemezdim.
Repesa yönetiminde o sezon aldıkları 8 galibiyetin sadece 2’si deplasman maçlarında geldi. Hakikaten çok skor yiyen bir takımdılar çünkü savunma kurgusunu doğru ayarlamamışlardı. Özellikle uzunlar konusunda. Yani aslında sonuncu olmalarında çok da bir istisnai durum yokmuş…
Barcelona
En Kötü Sezon: 2017-18
Derece: 16 takım arasından 13.
Barcelona da tıpkı Milano gibi yatırımlarının karşılığını uzun zaman alamayanlardan. Zaten Barcelona basketbolu tarihin en talihsiz şubelerinden birisi olabilir. 2 EuroLeague şampiyonlukları var ama kim bilir kaç tanesini kıyısına kadar getirip kaybetmişlerdir Aito Garcia Reneses ve sonraki dönemlerde.
2017-18 sezonunda da eklemelerini göz önünde oyunculardan yaptı Barça. Önceki sezon Milano‘da 12.5 sayı ortalamasıyla oynayan Rakim Sanders, Banvit’in Fransız yıldızı Adrien Moerman, NBA geçmişi olan Kevin Seraphin ve Phil Pressey, ligin en iyi savunmacılarından Adam Hanga…
Fakat La Bomba Juan Carlos Navarro’nun son sezonu istendiği gibi başarılı geçmedi, aksine tam anlamıyla bir hayal kırıklığı oldu Svetislav Pesic yönetiminde.
Baskonia
En Kötü Sezon: 2011-12
Derece: Normal sezon A Grubu’nda 6 takım arasından 5.
Süpergüçlüğün şanındandır, böyle uzun yıllar kıtaya hükmedenlerden birisi olunca birkaç sezonunuzu dinlenip yeniden yapılanma üzerine harcayabilirsiniz.
2010’ların ilk yarısında Baskonia‘nın durumu da aslında böyleydi. 2011-12 sezonuna gelecek olursak aslında yetenekli oyunculardan kurulu bir kadroları vardı. Guard rotasyonunda Pablo Prigioni, Pau Ribas, Thomas Heurtel gibi isimler yer alırken Fernando San Emeterio, Milko ve Nemanja Bjelica, Mirza Teletovic gibi silahları vardı.
Hatta lokavt döneminde Goran Dragic’i de bağladılar ancak uzun süreli bir birliktelik olmadı.
Sezona iyi bir giriş yaptılar ve sırasıyla Fenerbahçe, Cantu, Olympiacos gibi ekipleri yenip 3’te 3’le girdiler. Ancak bu performans yeterli olmadı ve 5 galibiyet – 5 mağlubiyetle sezona erken veda etti Dusko Ivanovic’in takımı.
Fenerbahçe
En Kötü Sezon: 2009-10
Derece: Normal sezon A Grubu’nda 6 takım arasından 6.
Fenerbahçe, önceki sezon BSL Finalleri’nde Anadolu Efes‘e 4-2’yle kaybetmiş ve ertesi sezona o şekilde moralsiz bir giriş yapmıştı.
Hala güçlü bir ekiptiler. Roko Ukic, Willie Solomon, Damir Mrsic, Lynn Greer, Emir Preldzic, Gordan Giricek, Mirsad Türkcan, Oğuz Savaş, Ömer Aşık, Tarence Kinsey, Semih Erden…
Takımın başında da Bosa Tanjevic.
O dönem için kabul edilebilir ve yerel başarıya ulaştırabilir bir rotasyondu. Sezona da iyi başlangıç yaptı Sarı-Lacivertliler. İlk 5 maçın 3’ünü kazanmayı başardılar ancak son 5 maç tam manasıyla bir hayal kırıklığıydı. O bölümde tüm maçlarını kaybetti temsilcimiz.
Ayrıca seyirci olarak da efsanevi Abdi İpekçi tribününden eser yoktu Fenerbahçe‘nin, o sezonun en az seyirci çeken takımıydı.
Maccabi Tel Aviv
En Kötü Sezon: 2015-16
Derece: Normal sezon D Grubu’nda 6 takım arasından 5.
Maccabi Tel Aviv, Pini Gershon önderliğinde 2000’li yıllardaki üst üste 2 şampiyonluk kazandıkları 10 yıllık süreçten aslında istediğini aldı. Ancak 2010-2020 aralığında da ayakta kalmaları gerekiyordu.
2011’de final oynayıp 2014’te sürpriz bir şampiyonluk elde ettiler. Aslında bu 10 yıl için de istediklerini almış oldular. Kimsenin diğer sezonlarda takımın iddiasız oluşundan şikayet ettiğini sanmıyorum.
Şampiyonluktan sonraki sezonda Fenerbahçe‘ye playoffta 3-0’la süpürülen İsrail ekibi devamındaki sezonda iyiden iyiye düştü.
Normal sezon D Grubu’nu 5. tamamlayan Maccabi sezona erken veda ederken sonraki yıllar için de pek umut vermiyordu. Nitekim format değiştikten sonra da hiç playoff yapamadılar. Eğer geçen sezon lig iptal edilmeseydi bir ilk olacaktı Ioannis Sfairopoulos önderliğindeki Tel Aviv açısından.
Panathinaikos
En Kötü Sezon: 2003-04
Derece: TOP 16 F Grubu’nda 4 takım arasından 4.
Panathinaikos‘un 2000’li yıllarını üçe bölmek gerekirse 2000-2002 arası Zeljko Obradovic‘in ve takımın zirve dönemi, 2002-2006 arası duraksama dönemi, 2006-2011 arasıysa diriliş dönemi olarak tanımlanabilir.
Bu duraksama döneminde de çok iyi şeyler yaşadıkları söylenemez her ne kadar kaliteli oyunculardan kurulu önemli bir takım olsalar da…
Örnek olarak gösterilebilecek 2 sezon daha var ancak o sezonlarda çok iyi başlayıp sonradan düşüyor PAO. Yani en kötü sezonları olarak 2003-04’ü gösterebiliriz.
Fragiskos Alvertis, Jaka Lakovic, Georgios Kalaitzis, Nikos Hatzivrettas, Mike Batiste, Arriel McDonald, Kostas Tsartsaris. Başlarındaysa Zeljko Obradovic.
Aslında TOP 16 grubunda Benetton, Siena, Barcelona gibi rakipleri olduğunu düşününce çok da ilginç gelmiyor kötü performans sergilemeleri bu kadroyla. Hatta 2 galibiyet almaları bile iyi bir gelişmedir ancak en kötü sezonları buydu.
Olympiacos
En Kötü Sezon: 2004-05
Derece: Normal sezon A Grubu’nda 8 takım arasından 7.
90’larda ilk EuroLeague şampiyonluğunu yaşadıktan sonra 2000’ler tam anlamıyla faciaydı Olympiacos adına. O zamanlar 14 maç üzerinden 8 takımla oynanan normal sezonda bir ara üst üste 6 maç kaybetmişlerdi. Hakikaten korkunç sezon.
Sezon içerisinde kadrolarında 18 oyuncuyu bulundurmuşlardı. Dağ gibi bir kadro. Jonas Kazlauskas’ın elindeki en önemli isimler Robert Gulyas, Boris Gorenc, Roger Mason, Marque Perry, Dusan Vukcevic gibi oyunculardı. Darmadağınıklardı.
O sezonun onlar adına tek yararlı notu daha sonra kulüp efsanelerinden birisi haline gelecek Georgios Printezis’in ilk EuroLeague maçına çıkmış olmasıydı.
Real Madrid
En Kötü Sezon: 2002-03
Derece: Normal sezon C Grubu’nda 8 takım arasından 6.
2010’lu yıllarda Pablo Laso’yla bu durum belki değişti ancak bir zamanların ne yapsa iflah olmayan takımı da Real Madrid‘di. İşte 1974-1995 arasından sonra 1995-2015 aralığında da şampiyonluk için 20’şer sene bekleyecek olan takımlar bu süreçte gözümüzün önündeydi.
2000’li yıllara giriş yapılırken işleri değiştirme yönünde bir hevesleri olduğu kesindi ama. O dönem ligin en iyi guardlarından olan Sasha Djordjevic’i kadroya katmışlardı, bu hamle de belki onlara bir ACB şampiyonluğu getirmişti Barcelona’nın domine ettiği sezonlarda.
Derrick Alston, Damir Mulaomerovic, Alberto Herreros, Alex Mumbru, Lucio Angulo ve Alain Digbeu gibi isimlerden kuruluydular. Ancak ezeli rakipleri Barcelona’nın o yıl şampiyon olacak Bodiroga, Jasikevicius, Fucka, Navarro, Duenaslı kadrosunun yanında devede pireydiler hakikaten. Sezon da epey kötü geçti haliyle.
Zalgiris Kaunas
En Kötü Sezon: 2001-02
Derece: Normal sezon B Grubu’nda 8 takım arasından 6.
Zalgiris Kaunas’ın aslında 2000-2015 arasını kapsayan dönemde çok ihtişamlı bir sezonu yok fakat onlar tarihin asla silemeyeceği ve günümüzde de iddialı konumda olan bir EuroLeague demirbaşı elbette.
2001-02 sezonunda da normal sezonda ağır bir şekilde elenirken kadrolarındaki en önemli iki yabancı Grigoriy Khizhnyak ve Steve Woodberry’ydi.
Khizhnyak harika bir çember savunucusuydu ve 3.2 blok ortalamasıyla o sezonun lideri olmuştu. Aynı zamanda 14.4 sayı ortalaması da vardı.
Ancak bunların hiçbirisi o dönemde EuroLeague’de başarılı olmak için yeterli şeyler değildi. Önemli oyuncularının çabalarıyla 14 maçta 5 galibiyet alsalar da bu onları en fazla altıncılığa kadar taşıdı.