by Tom Reed, Çeviri Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 11 Temmuz 2020 tarihinde TheAthletic’te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Anthony Dugarte; senede en az 3 kere, LeBron James’in bacak arası smacını hatırlatan mesajlar alıyor.
Bu hatırlatmalar email ile ya da mesajla olabiliyor. Dugarte’nin arkadaşları ve meslektaşları, onun kaybetmeyi ne kadar sevmediğini bildiği için ona hayatı zindan etmek istiyorlar.
LeBron James’in bastığı smacın tamamı YouTube’da da var. Bu smaç 7 Ocak 2003 tarihinde Akron St. Vincent-St. Mary Lisesinin Cleveland Villa Angela-St. Joseph Lisesi ile oynadığı maçta gerçekleşmişti. LeBron’un smacı bastığı anda Dugarte’nin arka tarafta üzgün bir ifadeyle izlediği bir fotoğraf da bulunuyor.
“Kent State’in futbol takımındaki arkadaşlarım eskiden o smacın fotoğrafını soyunma odasındaki dolabıma asıyorlardı. Suratımdaki tiksintiyi gördüğünüz anda anlayabiliyordunuz.”
NBA’in en iyi savunmacılarının ve savunma zekalarının ne kadar yüksek olduğunu biliyorsunuz. Bu isimler bile LeBron James’i durdurmakta ne kadar zorlandığını biliyorsunuz. Peki sizce 1999 – 2003 yılları arasında lise seviyesindeki oyuncular ve koçlar ne kadar zorlanıyordu? LeBron James ve Lise takımındaki arkadaşları, ülkeyi sürekli olarak gezip nadiren elit seviyeeki takımlarla oynuyorlardı. Genellikle ise Ohio’nun zayıf takımlarına karşı farklı galibiyetler alıyorlardı. Bu dört yıllık süre boyunca LeBron James’in takımı, 81-1’lik bir dereceye sahipti ve tek mağlubiyetleri 2002 yılında Cincinnati Roger Bacon ile oynadıkları Eyalet Finali karşılaşmasında gelmişti.
Bu yazıda ise LeBron James’in lisede rakibi olan koçlar ve oyuncular, yıldız ismi durdurmak için neler denediklerini anlatacak.
Dugarte: Yakın çevremde benden sürekli LeBron James’e en çok kaybeden oyuncu olarak bahsedilirdi. Beşinci sınıftan itibaren AAU maçlarında LeBron’a karşı oynamaya başladım ve en az 20 kere ona kaybettim. Lisedeyken de LeBron’a karşı 4 kez oynadım. Futbol maçlarında LeBron’un takımını yendiğimiz oldu ancak basketbolda hiç kazanamadık.
T.K. Griffith (Akron Hoban Koçu): 1998 yılında Final Four’a kaldık ve son saniye basketiyle kaybettik. 1999 yılında 20-0’lık bir derecemiz vardı. Daha sonra 1999-2000 sezonunda LeBron James geldi ve bizim şanlı günlerimiz sona erdi.
Dan DeCrane (Akron Hoban’ın eski oyuncusu): “Bu neden bizim başımıza geliyor?” diye düşünüyorduk. Gerçekten çok iyi bir takıma sahiptik. Lisedeki üçüncü senemizdi ve çok iyi bir takıma sahiptik. Daha sonra St. Vincent Lisesi ikinci gruba yükseldi. Sadece birkaç iyi oyuncuları var diye düşünüyorduk, bunu kabul etmemiz bizim için çok zordu.
Tim Pollitz (Ottawa-Glandorf’un eski oyuncusu): Lisedeki ikinci yılımızda en iyi takımımıza sahiptik. Takımımızda çok iyi atletler vardı ve eyalet şampiyonu olma ya da en azından Roger Bacon ile rekabet edebileceğimizi düşünüyorduk. Eğer LeBron, bizim yolumuzda olmasaydı üç yıl üst üste eyalet şampiyonasına katılabilirdik.
Dave Wojciechowski (Villa Angela-St. Joseph’in eski koçu): İnsanların bazın St. Vincent’ın kadrosunun ne kadar iyi olduğunu unutuyorlar. Sadece LeBron James de değildi. Kadrolarında kolejde birinci division’da mücadele eden üç tane başka oyuncu vardı. Keith Dambrot ve Dru Joyce gibi kaliteli koçları vardı. Gerçekten takımın hiçbir eksiği yoktu ve LeBron her şeyi kontrol eden kişiydi.
Griffith: İlk maçın ardından kendi kendime “Serbest oyuncu pazarında iyi iş yaptılar.” diye düşünüyordum. Bunu büyük olasılıkla bir arkadaşımdan duymuştum ve mantıklı olduğunu düşünmüştüm. O zaman genç ve üzgündüm. Ancak belirli bir olgunluğa oluştuktan sonra tek kontrol edebildiğiniz şeyin takımınız olduğunu ve nasıl oynadıkları olduğunu anlıyorsunuz. Ancak 26 ya da 27 yaşındayken bazı yanlışlar da yapabiliyordum. Birisi sizden daha başarılı olduğu için onları kıskanmak da bu yanlışlardan birisiydi.
Dugarte: İlk zamanlarda LeBron hakkında çok endişelenmediğimi hatırlıyorum. Beşinci sınıftayken kısaydı ve zayıftı. O zaman oyun kurucu oynuyordu. Sekizinci sınıfa geldiğimizde boyu 1.88’e gelmişti. Dokuzuncu sınıfta ise 1.95 olmuştu. Yıllarca oyun kurucu oynamıştı ve daha sonra bir anda boyu 2.03’e kadar uzamıştı. Lisede böyle bir fiziğe ve yeteneklere sahip biriyle nasıl başa çıkabilirsiniz ki?
Mike Meneer (Cuyahoga Falls’un eski koçu): Lisede LeBron’a karşı oynayan ilk takımdık. Bize karşı fena bir maç oynamamış ve 15 sayı atmıştı. Ancak oyunu oynarkenki sakinliği ve top dağıtma yeteneğiyle onun ne kadar iyi bir oyuncu olabileceğini anlıyordunuz. Maçı kontrol eden kişi oydu.
Dwight Carter (Central-Hower’ın eski koçu): LeBron uzundu, atletikti ve sahadaki her şeyi kontrol ediyordu. Vücudunun daha tamamen gelişmediğini de görebiliyorsunuz. Genç yaşlarındayken bile Duke’ta oynayabileceğini hissediyordunuz. Bunu o zaman etrafta gezip diğer insanlara söylemiyordum ama çok çok iyi bir oyuncu olacağı o zamandan belliydi.
Beckham Wyrick (Roger Bacon’ın eski oyuncusu): Lisedeki üçüncü senesinde LeBron’un boyu 2 metreyi geçmişti. 105 kiloydu ve bir ceylan gibi koşup deli gibi sıçrayabiliyordu.
Carter: Lise boyunca LeBron’u durdurmak için denediğimiz 5-6 farklı şey vardı. Daha sonra LeBron profesyonel olduğunda oradaki koçların ve oyuncuların benzer şeyleri denediğini görüyorduk. NBA koçları ve yorumcuları ne konuşuyorsa hepsini lisede denemiştik. Hiçbiri işe yaramadı.
Steve Lias (Firelands’in eski koçu): Antrenmanlarda St. Vincent’ın presini aşabilmek için çokça çalışmıştık. En iyi oyuncularımızı potadan mümkün olduğu kadar uzatıp yarı sahayı geçmeye çalışıyorduk. Topu karşı sahaya taşımakta gayet iyi bir iş yapıyorduk ama 2’ye 1 yakaladığımız fırsatları değerlendiremedik. Bir pozisyonu hatırlıyorum, oyun kurucumuz orta mesafe civarında bomboş kalmıştı ve şut atmak istemişti. LeBron bir anda ortaya çıkıp onu blokladı ve topu tribünlere yolladı.
Griffith: LeBron’a karşı denediğimiz stratejilerden sadece bir tanesinin biraz işe yaradığını söyleyebilirim. Biraz diyorum çünkü maçı 40 sayı ile değil 20 sayı farkla kaybettik. İzlediğim strateji LeBron’a sahadaki kimseden yardım getirmemekti. Gerekirse LeBron 50 atsın, onu zaten durduramıyoruz. Ona yardım etmeden diğer oyuncuları mümkün olduğu kadar iyi savunalım diye düşünmüştük. Ki bunun çok mantıklı bir savunma stratejisi olmadığı da belliydi.
Matt Schultz (Firelands’in eski oyuncusu): Oyuna girdim ve ilk pozisyonda LeBron’u savunmaya çalışıyordum. Dönüp baktığınızda bu çok mantıklı bir karar değildi çünkü lisemdeki ilk senemde sadece 1.83 boyundaydım ve 2.00 metrenin üstündeki LeBron’u savunmaya çalışıyordum. Onu daha kısa bir oyuncunun tuttuğunu fark ettiği anda alçak posta indi. Topu eline aldığı anda LeBron’a faul yapmıştım çünkü yapabileceğim başka bir şey yoktu.
Wyrick: Maç boyunca onu mümkün olduğu kadar rahatsız etmeye çalışıyordum. Sevdiği noktalardan uzaklaştırmaya çalışıyordum ve alçak postta rahat top almaması için çaba gösteriyordum. Ona fiziksel ya da mental olarak rahatsızlık vermeye çalışıyordum. Bir noktaya kadar bunun işe yaradığını söyleyebilirim. Devre arasında sadece 8 sayısı vardı ama maçı 32 sayı ile bitirdi.
Tim Pollitz: 2-3 alan savunması yapıyorduk. Alan savunmasını bir anda deldi ve ters smaç vurdu. Lisede bunu kim yapabilirdi ki?
Lias: İlk yarıda bir pozisyonda topu kaybettik ve LeBron hızlı hücumda smaç basmak için potamıza doğru geliyordu. Yemin ederim neredeyse faul çizgisinden sıçramıştı. Takımın çaylak guardı onun önündeydi ve belki hücum faul alabilmek için bir fırsatı vardı. Guardımızın boyu 1.77’ydi ve sadece 68 kiloydu. Ancak bu fırsatı kullanmadı. Pozisyon bittikten sonra topu kaybettiğimiz için mola aldım ve oyun kurucumuza niye hücum faul almaya çalışmadın diye sordum. Şaşkın bir surat ifadesiyle bana baktı ve “Sen neden bahsediyorsun? Deli misin?” diye düşündüğünü suratından anlayabiliyordum. Daha sonra yavaşça yanımdan uzaklaştı. Daha sonra onun yanına gittim ve sessizce “Seni suçlamıyorum. Yerinde olsaydım ben de onun karşısına çıkmazdım” dedim.
Dave Briggs (Avon Laker’in eski oyuncusu): Kuzeydoğu Ohio da iyi bir takımdı. LeBron ise istediği karşılaşmada 100 sayı atabilecek bir oyuncuydu. Onlarla oynadığımız maçın ilk çeyreğinde takım arkadaşlarını oyuna dahil etmeye çalışıyordu. Sanırım bir şut bile atmadı.
John Karnuth (Tallmadge’in eski koçu): Lisedeyken de aynı şimdiki gibi bir oyuncuydu. Her zaman ilk olarak pas vermeyi düşünen bir isim oldu. Çocuk yaştaki oyunculara bunu anlatmak o kadar kolay değildi. Takımımızdaki oyunculara eğer yardıma gelme işini abartırlarsa LeBron’un mutlaka boştaki oyuncuyu bulacağını söylüyorduk.
Griffith: LeBron’un diğer oyunculara kıyasla sahip olduğu yeteneklerden birisi de topu paylaşmaya çok hevesli olması ve takım arkadaşlarını işin içine dahil etmek istemesiydi. Zorunda kalmadıkça asla maçın kontrolünü tamamen eline almıyordu. Hiç çaktırmadan maçı 30 sayı 10 ribaund 10 asist ile bitirebilirdi. Bunu bize karşı defalarca yaptı. LeBron 30 sayı – 10 asist – ribaundundan daha fazla canınızı sıkan tek şey aldığı her ribaundun ve neredeyse verdiği her pasın sayıya dönüşmesiydi.
Wyrick: 17 yaşındaki birisi için çok çok yüksek bir basketbol zekasına sahipti. Pick and rolleri nasıl oynaması gerektiğini biliyordu. Maç esnasında pozisyonları diğer herkesten çok daha hızlı bir şekilde analiz edebiliyordu. Bir hareket yaptığında o hareketinin savunmanın üzerinde nasıl bir etki yaratacağını ve bunu nasıl manipüle edebileceğinin farkındaydı. Bir sonraki pozisyonu kafasında oynayıp kimin boşa çıkacağını görebiliyordu. Onun yaşındaki çoğu kişi bunu yapamıyordu.
Griffith: Ailesi ve yakın çevresi dışında LeBron’un hayatında olduğu için şanslı hissetmesi gereken bir diğer isim Keith Dambrot’tu. Daha önce kolejde çalışmış ve oyuncularından mükemmeliyeti bekleyen birisi tarafından çalıştırılmak LeBron’un kariyeri için kritik bir önem taşıyordu.
Matt Futch (Akron Buchtel’in eski oyuncusu): O dönemde LeBron’u yaşıtımız olan diğer oyunculardan aratan en büyük etken adımlama bilgisiydi. Gerçekten inanılmazdı. Eğer sizden bir adım hızlı davranırsa onu yakalama ihtimaliniz yoktu bile. Vücudunu sizi arkasında bırakmak ya da kendisine alan yaratmak için nasıl kullanacağını çok iyi biliyordu.
Lias: LeBron, Sports Illustrated’ın kapağına çıktıktan sadece bir hafta sonra St. Vincet ile ilk kez oynuyorduk. Lorain County’den gelen ufak bir İkinci Division okuluyduk. Bir anda etrafımızı bizimle röportaj yapmak isteyen insanlar sardı. Bir anda herkesin ilgilendiği bir takım olmuştuk. İnsanlardan sürekli mail alıyordum. Bana LeBron’u nasıl savunmam gerektiğini anlatıyorlardı.
Briggs: Onlarla normal sezondaki ilk maçımızı Akron Üniversitesi’nde oynadık. Koçlar, maç için bilet dağıtmaya başladığında ilgimizi çeken ilk şey biletin üstündeki TicketMaster logosu oldu. Bu bir eyalet şampiyonluğu maçı değildi ancak biletler TicketMaster’dan çıkmıştı. Bu maçın ne kadar büyük bir olay olduğunu o an anlamıştık.
DeCrane: Bölgesel Yarı Final maçımızı Canton Fieldhouse’ta oynamıştık. Biletler 150-200 dolar civarındaydı.
Tom Heil (Akron Hoban’ın eski oyuncusu): Lise seviyesindeki bölgesel yarı final maçı için bilet basmışlardı.
Carter: Central-Hower’da çok bir bütçemiz yoktu. St. Vincent ile Akron Üniversitesi’nde oynayacağımız maçın bilet gelirlerini bölüşme kararı almıştık. St. Vincent, çoğu maçını burada oynuyordu. O maçtan gelen bilet geliri bizim için çok önemliydi. Orada yaptığımız bir maç sayesinde 20.000 dolarlık bir ağırlık salonu kurma şansımız oldu. Onlar sayesinde para kazanmaya başlamıştık.
Futch: Onlarla ikinci kez karşılaştığımızda bizi çok ciddiye almışlardı. Fena bir maç oynamamıştım fakat karşılaşmayı kaybettiğimiz için bunun çok da bir önemi yoktu. Ancak o maçta sergilediğim performans sayesinde daha sonra burs alma şansı yakaladım.
Carter: Bu tarz maçlara gittiğinizde Duke, UCLA, UNC gibi okulların koçlarını tribünlerde görürsünüz. St. Vincent ile oynadığımız maçta heps itribündeydi. ESPN oradaydı. Herkes pastadan payını almak istiyordu. Bizim için heyecanlı zamanlardı. Sadece bir maç değildi.