by Arma Kaynar / info@eurohoops.net
The Last Dance belgeselinde Michael Jordan’ın 1989 playofflarında Craig Ehlo’nun üzerinden Cleveland Cavaliers‘ı evine yolladığı şutu izlerken uzun süredir aklımın ucundan bile geçmeyen bir anı tekrar canlandı.
7 yaşında altyapılarda basketbol oynamaya başlayan birisi olarak tabii ki Michael Jordan’ın kim olduğunu biliyordum. Michael Jordan, insanlık tarihinin gördüğü en büyük basketbolcuydu.
Basketbol topunu elime ilk aldığım andan itibaren zaman zaman değişik yerlerde Michael Jordan ile yolum kesişti. Yeri geldi kablolu televizyonda yayın yapan NBA TV’de eski maçlardan birinde karşıma çıktı majesteleri, yeri geldi okuduğum Space Jam kitabında… Michael Jordan’ın basketbolun zirvesinde oturan isim olduğunu biliyordum, ancak Jordan’ın gerçekten ne ifade ettiğini 2008 yazına kadar anlayamamıştım.
2008 yazında babamın çalıştığı şirketteki iş arkadaşlarından birisi, Amerika’dan gelen misafiriyle birlikte Akdeniz yolculuğuna çıkmıştı. Bu yolculuk esnasında İzmir yakınlarında bir yerde arabalarının lastiğinin patlaması sonucu bir gece bize misafir olmuşlardı. Evimize Amerikalı bir misafirin gelmesiyle birlikte hayatlarının bir döneminde kolejde okumuş her çocuğun maruz kaldığı “Hadi amcayla İngilizce konuş” isteklerine ben de maruz kalmıştım.
Henüz 14 yaşındaydım ve İngilizceme çok da güvenmiyordum. O yüzden misafirimizle adının Eric olduğunu ve Cleveland’da yaşadığını öğrenecek düzeyden fazla muhabbet edememiştim.
O esnada salondaki televizyonda NBA TV açıktı ve basketbol tarihinin en ikonik anlarından birisi olan Michael Jordan’ın Craig Ehlo’nun üzerinden attığı şutun reklamı dönüyordu. Benim pür dikkat televizyona kitlendiğimi farkeden Eric, bana baktı ve “Ben bu maçı tribünlerden izlemiştim.” dedi.
Eric, gerçekten o maçta salonda mıydı bilmiyorum. Belki sevgililer gününde oynanan Galatasaray – Deportivo maçını her Galatasaraylının statta izlemesi gibi Clevelandlılar arasında da böyle bir fenomen vardı. Ya da Eric sadece benim dikkatimi çekmek için yalan söylemiş de olabilir. Sonuçta hangimiz yeri geldi mi çocuklara yalan söylemiyoruz ki? Ancak o andan itibaren Eric bütün dikkatimi üstüne çekmeyi başarmıştı.
Birkaç dakika önce İngilizce konuşmaya çekinen ben, bir anda NBA hakkında kıyasıya bir sohbete girişmiştim. Doğal olarak da ilk sorum, sohbetimizin çıkış noktası olan Michael Jordan ile alakalı olmuştu.
‘Onu izlemek nasıldı?’ dediğimde Eric’in yüz ifadesinden bile Jordan’ın defalarca canını yaktığını ama bir yandan da ona büyük bir saygı duyduğunu anlayabiliyordunuz. Eric, daha sonra basketbolseverlerin büyük olasılıkla defalarca duyduğu Jordan güzellemelerini sıralamaya başladı. Ancak benim için en etkileyici olan, Eric’in ondan bahsederken duyduğu hayranlık olmuştu.