by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Büyük başarılara giden yol ne kadar çileli olursa, elde edilen kazanımların o kadar büyük hazzı oluyor. Bu gündelik hayattan spora kadar her şartta böyle.
Bugün işleyeceğimiz hikayede Yugoslav basketbolunun en ihtişamlı ancak en sıkıntılı dönemlerinde sahne almış, hatta uzunca bir süre sahnede “büyük ağabeyin” arkasında kalmış Partizan takımının 7 yıllık sürecini ele alacağız.
Bünyesinden Dusko Vujosevic, Zeljko Obradovic, Vlade Divac, Zarko Paspalj, Sasha Danilovic, Sale Djordjevic gibi Avrupa basketboluna damga vurmuş, hala daha vuran figürleri çıkartan o Belgrad takımının öyküsü nasıl yazıldı?
O dönemde Drazen Petrovicli Cibona, uzun yıllar kıtaya hükmeden Split (çok bilinen adıyla Jugoplastika) gibi ekipler arasından sıyrılıp kendilerini nasıl Avrupa’nın en büyükleri arasına yazdırdılar?
İç savaş döneminde Yugoslavya’dan kilometrelerce uzakta bir ülkede bir sezon boyunca oynayıp nasıl Avrupa şampiyonluğuna uzandılar?
Bütün bu soruların cevapları için Eurohoops Fırın huzurlarınızda…
Gençlik Ateşi
1970’ler Partizan’ına bir göz atacak olursak Praja Dalipagic, Dragan Kicanovic gibi o dönemin Yugoslavya Milli Takımı’nda Kresimir Cosic, Mirza Delibasic ve çeşitli efsane oyuncuların yanında yer almış çok önemli isimlerden kuruluydular.
Gel gelelim 1970’lerde 2 kez Yugoslavya Ligi, 2 kez de Koraç Kupası şampiyonluğu yaşayan bu takım 80’lerin ilk yarısında duraksama dönemine girmiş, o eski halinden pek de eser kalmamış bir ekipti. Bunun başlangıcı da Borislav Corkovic yönetiminde bu takımın 1981’deki lig şampiyonluğu sonrasını kapsayıp 1986’ya kadar sürmüştür.
Bu süreçte elbette ligde final de oynadılar, yarı final de oynadılar, normal sezonu da lider bitirdikleri oldu. Ancak uzaktaydılar işte. Cibona, Sibenka, Kızılyıldız gibi ekiplerin ağır bastığı bir döneme tekabül eder. 1983-86 arasında beşincilikten öteye gidemediler.
Yugoslav basketbolunun her dönemde bir genç oyuncu geleneği vardır. Yani elbette bu sadece Yugoslavlara özgü bir şey değildir ama genç bütünlerle başarılı olmak konusunda onların üzerine pek söz sahibi olacak gelenek de yoktur.
Partizan’ın bu anlatacağımız süreçteki tüm başarıları da bu olgu üzerine kurgulanmış özel bir niteliğe sahip.
1985 yılına geldiğimizde takım yönetimsel bir değişikliğe gitti ve 70’lerde oyuncularından olan Dragan Kicanovic’i direktörlüğe getirdiler.
“Kicha”, Cacak doğumlu bir basketbol adamı olarak duayen Avrupa basketbolu gazetecisi Vladimir Stankovic tarafından “Kresimir Cosic ve Drazen Petrovic’in ardından en iyi 3. Yugoslav oyuncu” şeklinde gösterilecek kadar büyük yetenekmiş vaktinde.
Stankovic ayrıca Kicha’nın Zeljko Obradovic ve Cacak doğumlu bir diğer basketbol adamı olan, Fenerbahçe‘de ZOC’ın yıllarca yardımcılığını yapan yakın arkadaşı Vladimir Androic’in hayatında da derin izleri olduğunu anlatıyor.
Konumuza dönecek olursak Vladislav “Lale” Lucic yönetimindeki takım Sibenka’yı çeyrek finalde 2-0’la geçerken yarı finalde Avrupa’nın en büyük oyuncularından 22 yaşındaki Drazen Petrovic’in 43.1 sayı ortalamasıyla liderlik ettiği Cibona’ya seriyi 2-1’le kaybettiler.
O Cibona, daha sonra finalde Zadar’a 2 uzatmalı inanılmaz çekişmeli bir maçın sonunda 110-111 yenilerek şampiyonluğu kaybedecekti.
O sezon Partizan staffında bir isim vardı. Bu isim 17 yaşındayken koçluğa başlamış ve 1976-82 arasında Partizan altyapısında görev almış bir isimdi. Bu isim Dusko Vujosevic’ti.
1986-87 sezonuna başlarken Lucic’le yollarını ayıran Partizan’da daha sonra ülkenin Spor Bakanlığı’nı da yürütecek olan Kicanovic ve yönetim, kulübü ve bünyesindeki genç oyuncuları iyi tanıyan Vujosevic’i takımın başına geçirdiler.
1986 demek, Partizan için bir gençlik devrimi demekti. O yaz kadroya dahil edilen Sloga’nın pivotu Vlade Divac 18, Buducnost’tan alınan forvet Zarko Paspalj ve Yugoslav Ligi finalisti Cibona’nın forveti Ivo Nakic 20 yaşındaydı.
Halihazırda takımda bulunan isimlerse 26 yaşındaki oyun kurucu Zeljko Obradovic, 16 yaşından beri takımda forma giyen Sale Djordjevic, takımın 25’lik “terminatörü” Goran Grbovic ve son 2 lig şampiyonluğunda da kadroda bulunan pivot Milenko Savovic’ti.
1986-87 normal sezonunda 22 maçta 18 galibiyet toplayan o kadro Cibona’nın arkasından ligi 2. bitirmiş ve playofflara da iddialı bir giriş yaparak finale kadar oynanan 5 maçta sadece 1 mağlubiyet almıştı. Finaldeki rakipse çetin cevizdi.
Kızılyıldız ise 7 yıldır takımın başında olan, Partizan’ın o 70’ler takımına 5 yıl koçluk yapan Ranko Zeravica’yla yollarını ayırmış ve Zadar’ı 1986’da Cibona’ya karşı şampiyonluğa taşıyan Vlade Djurovic’i başa getirmişti.
Ne var ki, tam 14 yıldır ligde şampiyonluk yaşamamış ve aç bir ekiptiler.
O dönemin formda koçu etkisini çabucak hissettirdi ve normal sezon + playofflarda oynadığı 24 maçta mağlubiyet yüzü görmemiş Cibona’yı tekrar eleyerek finale yükseldiler.
İşte Vujosevic’in Partizan’ı böyle bir ekiple karşı karşıyaydı finalde. 27 yaşında, henüz saçları dökülmemiş koç Vujosevic, kendisinin koç standartlarında olduğu gibi oyuncu standartlarında genç kadrosuyla o Kızılyıldız’ı 2 maç sonunda mağlup ederek Yugoslavya şampiyonluğuna uzandı.
Ardından Kızılyıldız’ın kupa hasreti Yugoslav Ligi’nin kapandığı 1992 yılına kadar devam etti, 1992-93 sezonunda Sırbistan & Karadağ Ligi’ni kazandılar.
Bu yılların elbette şöyle bir destansı tarafı da var: Cibona’yı ’85 ve ’86 yıllarında üst üste 2 kez Avrupa şampiyonluğuna taşıyan, ligde de adeta skor anlamında çığır açan genç Drazen, kariyeri boyunca sadece bir lig şampiyonluğu yaşadı. Bana göre bu en ilginç meselelerden birisi 80’ler Yugoslavya basketbolunda.
Boyunduruk
Şampiyonluğun ardından artık Avrupa’nın bir numaralı turnuvasında mücadele edecekti Partizan. Bir yandan da dünyanın o dönemki en zorlu liglerinden birinde mücadelesi devam ediyordu.
1987-88 sezonunda yine kadrosunu koruyan Partizan’da artık Djordjevic takımın hücumlarında daha çok söz sahibiydi.
Aynı zamanda Obradovic gibi bir oyun kurucuları daha vardı. Kendisi o yıllarda daha çok bir asistan koç profilinde gibi olmasına rağmen sahada temponun düşmesi gereken anlarda kritik bir isimdi. Djordjevic ise daha çok topu taşımasıyla bile tempoyu yükselten bir oyun kurucuydu kariyeri boyunca.
Bu takım EuroLeague’de Final Four’a kadar geldi. Hatta geçen sezonun şampiyonu ve o sezon tekrar şampiyon olacak olan Tracer Milano‘yu da bir kere mağlup ettiler. O dönemki Yugoslavya’nın karışıklığını düşününce aslında Yugoslav Ligi daha zor bir statüdeydi sahadaki aktörler açısından.
Maccabi‘ye yarı finalde yenilip Aris’i yenerek Avrupa üçüncüsü oldular ve bu hiç kötü bir sonuç değildi elbette. Övünülesiydi.