Arvydas Sabonis: Benzersiz Yetenekleriyle Kıtanın İncisi

29/Tem/20 13:51 Temmuz 29, 2020

admin69

29/Tem/20 13:51

Eurohoops.net
arvydas sabonis

Eurohoops Fırın, Avrupa basketbolu efsanelerine saygı kuşağına devam ediyor.

by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net

Avrupa basketbolunun efsane isimlerinin kariyer basamaklarını sizler için incelemeye, onların oyunundaki eşi benzeri olmayan ustalıkları anlatmaya devam ediyoruz.

Bu maceraya Yugoslav/Hırvat basketbolunun efsane ismi Toni Kukoc’la başladık, Yunan miti Nikos Galis ve İtalya’da 30 yıla dayandırdığı kariyeriyle ağızları açık bırakan Dino Meneghin’le devam ettik.

Sırada yeni bir isim var.

Bugünkü yıldızımız Sovyet ve Litvanya basketbolu özellerinde Avrupa’ya çok büyük hizmetler etmiş, ne kadar büyük oyuncu olduğunu Birleşik Amerika topraklarında da geniş sayılabilecek bir zaman diliminde ispat etmiş Arvydas Sabonis.

Sabas’ın Zalgiris Kaunas’ta 1980’li yıllarda kurduğu ve takımı Avrupa’nın en büyükleri arasına taşıdığı düzen, Real Madrid‘le yaşadığı şampiyonluk ve NBA kariyerinin ışığında nasıl bir oyuncu olduğu hakkında değerli okuyucularımızı aydınlatmak üzere Eurohoops Fırın huzurlarınızda!

Toni Kukoc: Eski Kıta ve Yeni Dünyadaki Yıldızların Soğukkanlı Ortağı

Nikos Galis: İlgi, Övgü ve Keşkelerin Odağında Bir Skor Makinesi

Dino Meneghin: İtalya’nın Kaderini Değiştiren Çeyrek Asırlık Hükümdar

Kaunas’taki “Çocuğun” Büyüme Evreleri

Sabonis ve Vladimir Tkachenko

Aralık 1964 doğumlu Arvydas Sabonis 13 yaşında basketbola başlarken profesyonel sahneye çıkması 1981 yılını buldu.

Kendini göstermesiyse o kadar da zaman almadı elbette. ’81 yılında Sovyetler Birliği’nin 18 Yaş Altı Milli Takımı’yla Avrupa Şampiyonası’na katılan genç Arvydas, Valeri Tikhoenko gibi bir partnerle harika işler çıkardı.

Finaldeki rakipleriyse İtalya oldu ve rahat bir galibiyetle Avrupa şampiyonu olmayı başardılar.

O turnuvada daha sonraları kariyerinde en büyük rakibi haline gelecek olan, şampiyonanın sayı kralı Drazen Petrovic’in sürüklediği ve bünyesinde Stojko Vrankovic, Velimir Perasovic gibi yıldızları barındıran Yugoslavya da mücadele ediyordu.

Sabonis o turnuvada 17 sayı ortalamasıyla oynarken Sovyetler’in şampiyonluğuna giden yoldaki en büyük etkendi kesinlikle.

Bu performansı ona daha sonra 1982 yılında A Milli Takım’ın yolunu açarken orada da takıma Vladimir Tkachenko’nun arkasından önemli bir bench katkısı verecekti sadece 18 yaşında olmasına rağmen. SSCB o Dünya Şampiyonası’nda şampiyon olacaktı.

Duayen Avrupa basketbolu gazetecisi Vladimir Stankovic, Sabonis’le ilgili 1983 yılına ilişkin bir anısında onun kendisine “asla CSKA Moskova’da oynamayacağını” söylediğini anlatıyor.

O yıllarda ZalgirisCSKA rekabeti Sovyetler Birliği’ne hükmediyor resmen. CSKA belki yıllarca EuroLeague şampiyonluğu yaşayamadı ancak SSCB’nin dağılmasından önce yine iddialı bir ekipti ve Zalgiris’le rekabet edip karşı koyabiliyordu.

Ki Zalgiris’in ilk şampiyonluğunu kazandığı 1985 yılına kadar 9 sene üst üste şampiyon olmuşlardı. Kadrolarında önce Sergey Belov gibi büyük bir Avrupa basketbolu efsanesi, onun bırakmasından sonra gelen dönemdeyse Sergey Bazarevich ve Tkachenko gibi önemli isimler vardı.

1982-83 ve 1983-84 sezonlarında ligde final aşamasına gelen Zalgiris‘i devirmesini de bilmişlerdi tecrübeleriyle.

1984-85 hem Sabonis hem de Zalgiris açısından kıtada zirveye çıkma sinyalleri demekti aslında. 1940 ve ’50’li yıllarda 2 kez Sovyet Ligi şampiyonluğu yaşamış bu takımın artık Litvanya özelinden çıkan pek çok yıldız oyuncusu mevcuttu.

1980’lerdeki Zalgiris kadrosunu oluşturan önemli isimlere bir bakacak olursak guardlarda Valdemaras Chomicius ve Rimas Kurtinaitis, daha sonra Sarunas Jasikevicius’un gelişinden önce takımı çalıştıran Gintaras Krapikas, Sergejus Jovaisa, Raimundas Civilis gibi türlü yetenekler yer alıyordu. Bir de Sabonis…

O sezon ise Saporta Kupası’nda (o zamanki adıyla Kupa Galipleri Kupası) mücadele etme hakları vardı ve turnuvanın da en önemli ekiplerinden biriydiler. Çeyrek final gruplarında yenilgisiz ilerleyen takım Final Four’da ASVEL’i iki maçta toplam 172-171’lik bir üstünlük sağlayarak diğer eşleşmeden gelen Barcelona’yla karşılaştılar finalde.

19 Mart 1985 tarihinde oynanan final maçında şimdilerde Khimki’yi çalıştıran Kurtinaitis’in 6/10 üçlük performansıyla 36 sayı kaydetmesinin yanı sıra Sabas da 14 sayı – 16 ribaundla klasik double-double’larından birini yaptı fakat yeterli değildi.

Barcelona’nın efsane isimlerinden Chicho Sibilio 29, Juan Antonio San Epifanio ise 18 sayıyla oynarken 2 isim daha çift haneli skor üretmişti. O gün 40 dakika sahada kalan Arvydas, takımının 77-73’le kaybetmesine mani olamasa da Sovyet Ligi’nde artık bir şeyler değişiyordu.

1985 yılı Zalgiris’e sadece uluslararası başarının değil, CSKA boyunduruğunu kırmanın kapısını da aralıyordu. Kaunas, Sovyetler Birliği bünyesinde bulunan şehirler arasında basketbolseverlik düzeyi bakımından Moskova’dan üst düzeydedir her ne kadar Moskova takımları tarihi olarak daha şaşaalı bir başarı tablosu çizse de.

Bir yandan Kupa Galipleri’nde Barça’ya finalde kaybederken öte yandan CSKA‘yı devirerek Sovyet şampiyonu olmayı başardı Zalgiris. Bu şampiyonluk, 3 yıllık bir dominasyonu da beraberinde getirecekti.

Ertesi sezon lig şampiyonu statüsünde EuroLeague’in yolunu tutan Litvanlar, Sovyet Ligi’ni CSKA’nın önünde kazanmanın ötesinde ne kadar potansiyelli bir takım olduklarını gösteriyorlardı.

Skor yükünü çoğunlukla Sabonis ve Kurtinaitis’in çektiği Zalgiris, Chomicius gibi mükemmel bir saha içi liderine sahipti. Oynadıkları basketbol da Sabonis’in dominantlığından öte göze hitap eden bir oyun kayıtları izlediğimiz zaman.

Yarı finaller o sezon 6 takımlı grup aşaması şeklinde oynanırken ilk 2 takım finale uğurlanıyordu. O turda özellikle Maccabi Tel Aviv gibi bünyesinde Kevin Magee, Lee Johnson ve Doron Jamchi gibi yıldızları bulunduran bir ekibe karşı oynadıkları oyun, hele o maçlarda Sabonis’in gösterdiği performanslar çok değerliydi.

Zaten 10 maçta 3 kez yenilmişlerdi ve bunlardan birisi de Maccabi karşısındaydı. Diğer iki mağlubiyet Milano ve finalde tekrar karşılaşacakları Cibona karşısında geldi.

3 Nisan 1986 da Arvydas Sabonis’in kişisel tarihi açısından çok önemli bir gün. Bir süperyıldız olarak 22 yaşında ilk kez EuroLeague finaline çıkıyordu.

Aslında her zamanki Sabas’tan farksızdı oyunu. O ana kadar 12/18 isabetle 27 sayı kaydetmiş, 14 de ribaund toplamıştı. O an neydi?

Cibona Mihovil Nakic’le hızlı hücuma çıkıyordu son çeyreğin henüz ilk yarısında. Zalgiris‘ten tek bir oyuncu vardı peşinde. O da Gintaras Krapikas’tı.

Krapikas orada Nakic’i sert bir müdaheleyle durdururken Nakic bir anda normal bir sportmenlik dışı faule verilecek tepkiden fazlasını verip Krapikas’a agresif bir temasta bulundu dirseğiyle. Drazen de oradaydı ancak o sakindi. Sakin olmayan birisi vardı, hücum sahasından koşarak gelmekte olan Arvydas Sabonis…

Sabonis orada Nakic’e bir yumruk attı ancak şimdi geriye bakınca o şampiyonluğu o andan sonra kaybedeceklerinin farkında olsa, sinirine kurban gitmese atar mıydı, bilmiyorum.

O an itibarıyla artık Cibona tamamen ipleri eline almıştı. Maç boyunca 16 sayı kaydeden Zoran Cutura, bu sayıların 10’unu Sabonis’in oyundan atılmasının ardından kaydetmişti.

Sahada bir boşluk vardı. 2.20’lik bir devin eksikliğinden çok daha fazlasıydı ve Zagreb ekibi at koşturuyordu resmen artık parkede.

Sonrasında Drazen Petrovic, Danko Cvjeticanin ve Sven Usic’in taşıdığı, devamında az evvel anlattığım gibi Cutura’nın da aralarına katıldığı Cibona Zagreb üst üste 2. EuroLeague şampiyonluğuna ulaştı.

Ertesi yıl ligde yeniden şampiyon olurken arda gelen iki sezonda önce CSKA Moskova’ya, sonra da Budivelnik Kiev’e (ilk ve tek şampiyonlukları) ligi kaptırdı Zalgiris.

Yine bıraktıkları mirasın büyüklüğü tartışılmaz fakat çok daha farklı seyir alabilecek bir hikaye, 3 Sovyet şampiyonluğu ve 2 uluslararası turnuva finaliyle yetinmemeliydi. Artık 10 yıl daha bekleyeceklerdi EuroLeague şampiyonluğu için.

Orada da ikonik bir durum var mesela. 1985 ve 1986’da üst üste Saporta Kupası ve EuroLeague’i kaybeden Zalgiris, 1998 ve 1999’da bu kupaları üst üste kazandı.

Sovyet Basketbolunun “Altın” Çağı

Rimas Kurtinaitis, Sabonis ve Valdemaras Chomicius

Sabonis’in Sovyetler Birliği Milli Takımı’yla buluşması 15 yaşına tekabül ederken 1981’de ilk büyük başarısını elde etmeyi başardı yukarıda da bahsettiğim gibi. Sonraki yıl da A Milli Takım’a  yükseldi işte.

Bakmayın Sovyet basketbolunun altın çağı dediğime, Sovyet basketbolunun altın çağı aslında 25 yıl süren ve SSCB’nin dağılmasına kadar giden uzunca bir süreç

1963 yılında yani Sabonis’in doğumundan bir yıl önce milli takımın başına geçen Alexander Gomelsky’nin resmen kazanmadığı bir şey kalmamıştı, Olimpiyat altını hariç…

’82 yılında Dünya Şampiyonu olan Sovyetler, 1984 Yaz Olimpiyatları’na boykot sebebiyle katılmadı. 1980’li yılların böyle bir durumu vardı işte 45 yıla yakın süren Soğuk Savaş sebebiyle. O yıl, Doğu Bloku ülkelerinden Küba, Bulgaristan, Çekoslovakya gibi takımların katıldığı bir “Dostluk Turnuvası” gerçekleşirken altın madalyanın sahibi belliydi.

O turnuvanın ardından Gomelsky de milli takımı bıraktı ve yerine Vladimir Obukhov geçti. Obukhov yönetiminde prime Sabonis, 1985’te Çekoslovakya karşısında finalde Sabonis’in 23 sayı – 15 ribaundluk oyunuyla Avrupa şampiyonluğuna uzanırken Cibona’ya EuroLeague finalini de kaybettiği 1986 yılı tam bir hayal kırıklığıydı.

Dünya Şampiyonası’nın son şampiyonu ve favorisi olan SSCB, yarı finalde Drazen’in Yugoslavya’sını 9 sayı geriden gelerek yendi fakat finalde Muggsy Bogues, Steve Kerr, David Robinson, Sean Elliott ve Kenny “The Jet” Smith gibi oyunculardan kurulu ABD’ye yenildi.

Yazların hiç boş geçmediği bir dönem…

Ancak Sabas’ın sakatlıkları da artık yoğun tempoda iyiden iyiye baş gösteriyordu. 1987 Avrupa Şampiyonası’nda Nikos Galis – Panos Giannakis ikilisi Yunanistan’ı efsanevi bir final maçının sonunda şampiyonluğa taşırken takımın pivotu o değil, Vladimir Tkachenko’ydu.

Alexander Gomelsky ve Sabonis

1988 Seul Olimpiyatları’nda 8 yıllık Olimpiyat hasretini sonlandırıyorlardı. Kadronun en büyük yıldızı Arvydas Sabonis, hocası Alexander Gomelsky gibi bir efsane. 42 yıla dayanan koçluk kariyerinde her şeyi kazanmıştı ancak bir Olimpiyat altını almadan gitmek olur muydu?

Grup aşamasında Yugoslavya önemli bir test maçıydı ve bu maçta 13 sayı fark yiyerek kaybetmişlerdi. Sabonis de pek etkisiz bir görüntü çizdi o maçta.

Yarı finallere kadar gelindiğinde 2 sene önceki Dünya Kupası’nın intikamı söz konusuydu. Sovyetler yine favorilerden biriydi elbette. David Robinson’ın taşıdığı Birleşik Amerika’yı Kurtinaitis’in 28 sayısıyla devirirken işin ribaund kısmında Sabas 13 ribaundla sahnedeydi.

Finaldeyse yine Drazen’le karşı karşıyaydı. En büyük rakibi Drazen’le. O dönem Partizan’da parlayan Vlade Divac, Zarko Paspalj, Zeljko Obradovic ve Split’te coşan Toni Kukoc, Dino Radja gibi isimlerden kuruluydu ve Dusan Ivkovic tarafından yönetiliyordu o Yugoslavya takımı.

Belki de tarihin en büyük eşleşmelerinden birisidir bu iki takımın karşı karşıya gelmesi. Birkaç sene içinde dağılacak olan iki çok uluslu ülkenin mükemmel basketbol geleneğinden karma oyuncuların toplandığı iki takım. İnanılmaz geliyor bu bana.

Sovyetler’in o takımı da epey özeldir. Statyba Vilnius’tan Sarunas Marciulionis, Alexander Volkov, Kurtinaitis ve Sabonis gibi oyuncuların skor yükünü çektiği takım sahada çok zorlanıyor gibi değildi.

Nitekim 30 Eylül 1988 tarihinde oynanan final maçında da Marciulionis’in 21 sayısı, Sabonis’in 20 sayı – 15 ribaundluk dev mi dev performansıyla bu sefer 13 sayılık farkla kazanacak takım da onlardı.

Gomelsky’ye ödenen bir vefa borcu olarak değerlendirilebilirdi bu altın madalya. Basketbol tarihinin en kariyerli koçu olarak emekliye ayrıldı.

Tebdil-i Mekanda Ferahlık Vardır

Zalgiris‘te son bir iki yılının getirdiği başarısızlıklar ve takımın hakettiği potansiyele ulaşamamış olmasının yanında Sabonis’in sakatlıkları ona daha sonradan çok acı çektirecekti. Zalgiris‘e verdiği emeklerin bıraktığı bir iz işte.

Sovyetler Birliği, Olimpiyat altınından sonra oyunculara bir ödül olarak ülkeden ayrılma izni verince Sabonis’in de mutlak suretle EuroLeague’in demirbaşlarından birinin yolunu tutacağı düşünüldü. Arvydas sürprizlerle dolu bir insan, öyle olmadı durum elbette.

Ama bu ne kadar onun seçimiydi, o da bilinmez. Diz, ayak bileği ve aşil sakatlıklarından ötürü büyük takımların onu alarak riske girmek istemediği söylenir. Valladolid’in yolunu tuttu 1989’da.

İlk yılında Zalgiris’teki takım arkadaşı Valdemaras Chomicius’la burada beraber oynuyorlar. Belki de büyük takımlardan ilgi görmeyince Chomicius’un orada olmasından mütevellit böyle bir tercihte bulunmuştur.

 

Orada bulunduğu 3 yılın sonunda hakikaten de kulübün sponsor destekleriyle yükselmesine rağmen pek de gerçekçi olmayan noktalara taşıyor. Son sezonunda Koraç Kupası’nda yarı final oynuyorlar. Valladolid formasıyla özel performansları da var elbette. Ancak Valladolid işte, ne kadar söz sahibi olabilecek bir kulüp Avrupa basketbolunda?