by Jason McGahan, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 28 Şubat 2020 tarihinde LAMag’de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Kobe Bryant ve 13 yaşındaki kızı Gianna’nın trajik bir helikopter kazasında diğer 7 yolcu ile birlikte vefat etmesinin ardından Lakers efsanesinin arkadaşları, takım arkadaşları, koçları ve eski rakipleri Kobe’nin yasını tuttu ve yıldız ismin yaşadığı sıra dışı hayatı andı.
Bu gerçekleştirdiğimiz röportajlarda Kobe’nin bir sekizinci sınıf öğrencisi olarak ailesiyle birlikte İtalya’dan Philadelphia’ya döndükten sonra okuduğu lisede bir basketbol fenomeni haline geldiği ve direkt olarak NBA’e girdiği dönemden anılar yer alıyor. Kobe, henüz 19 yaşındayken All-Star seçilen, aynı yılda Smaç Yarışması’nı kazanan ve üst üste üç sezon şampiyonluğa uzanan Los Angeles Lakers kadrosunun en önemli oyuncularından birisi haline geldi.
Jeremy Treatman, Lower Merion Lisesi Basketbol Takımı eski yardımcı antrenörü:
Kobe’nin babası 1992 yılında İtalya’dan döndüğünde bölgedeki Yahudi okulunun kız basketbol takımının antrenörü olmuştu. O dönemde ben de erkek takımını çalıştırıyordum ve Kobe arada antrenmanlarımıza geliyordu. İki takım da antrenman yaparken Kobe de yan tarafta şut atardı. Bir gün Joe’nun [Kobe’nin babası] yanına gittim ve “Kobe basketbol konusunda ciddi mi? Nasıl oynuyor?” diye sordum. Joe bana baktı ve “Kobe şu anda, onun yaşındaki halimden çok daha iyi. Gerçekten sinir bozucu” cevabını verdi. Ben şok olmuştum. “Joe, sen Amerika’nın en iyi oyuncularından birisiydin. Sixers, Rockets ve Clippers’ta oynadın. İtalya Ligi’nde iki kez MVP seçildin.” diyebildim. O da bana baktı ve “Bana inanmalısın. Onun yaşındaki halim Kobe’nin yanına bile yaklaşamaz” dedi.
Sam Rines, Kobe’nin Philadelphia’daki altyapı koçu:
Delaware’deki gösteri maçına gittiğim günü hatırlıyorum. Ben biraz geç kalmıştım ve salona vardığımda maç başlamıştı. Saha kenarında otururken zayıf bir çocuk dikkatimi çekti. “O kim?” diye düşünüyordum. Onu daha önce hiç görmemiştim. Birisi bana yaklaştı ve “O Kobe, Joe’nun oğlu” dedi. Ben de Kobe’yi izlemeye başladım. Uzun, zayıf bir fiziği vardı. Nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum ama Jordan’a benzer bir havası vardı. Kendi kendime “Bu çocuğun nesi var? Jordan mı olmaya çalışıyor?” diye düşünüyorum. O zaman henüz 13 yaşındaydı ama kullandığı ilk 6 üçlükte isabet bulmuştu.
Susan O’Bannon, Lower Merion Lisesi Biyoloji Öğretmeni:
Bunu tahmin edebilirsiniz büyük olasılıkla ama saha dışında, sahadaki kadar agresif birisi değildi. Lisedeki ikinci yılında okuldaki tavırları gayet sakin ve ağırbaşlıydı. Derslerine sıkı çalışır, iyi notlar alırdı. Çok saygılı genç bir adamdı. Sınıfta onun gibi bir öğrenciye sahip olmak çok güzeldi çünkü onun sakin tavrı sınıftaki diğer öğrencilerin de durulmasını sağlardı. Ergen çocuklarla baş etmek kolay bir şey değildi. Ancak Kobe etrafta olduğunda diğer öğrenciler de onun kadar sakin olmaya çalışırdı.
Donnie Carr, Philadelphia’daki Roman Katolik Lisesi’nin Basketbol Oyuncusu:
Kobe’nin adını ilk kez Hoop Scoop isimli bir dergide görmüştüm. Onu Güneydoğu Pennsylvania bölgesindeki en iyi dokuzuncu sınıf oyuncusu olarak belirlemişlerdi. Ben de ikinci sıradaydım. O dönemde Kobe West Philly’de oynuyordu, ben ise South Philly’deydim. Kobe o dönemlerde iki dizine de dizlik, dirseklerine bandaj takıyor ve gözlükle maçlara çıkıyordu. Uzun boylu, ince bir fiziğe sahipti ve hiç de atletik gözükmüyordu. Dürüst olmak gerekirse sahada yatay olarak da çok hızlı değildi. Bu yüzden Kobe’nin neden bu kadar abartıldığını anlamıyordum. Kobe’nin Joe Bryant’ın oğlu olduğunu biliyordum. Bu yüzden karşılıklı oynadığımız ilk maçtan sonra Kobe’yi Joe’nun oğlu olduğu için abartıyorlar diye düşünmüştüm. Bana her zaman basketbol oynarken küçülebilen oyuncuların kazanacağı söylenmişti. Kobe, o dönemde eğilmekte sıkıntı yaşıyordu. Ben de savunmaya iyi oturduğum için Kobe’yi gayet iyi savunmuştum. Yatay olarak çok hızlı olmadığı için onun üzerinden sayı da atabiliyordum. Aradan iki yıl geçti ve Kobe’nin fiziği gelişti. Top kontrolü daha iyi hale geldi, yatay olarak hızlandı. Daha atletik bir oyuncu haline geldi. 11. sınıfa geldiğimizde diğer herkes gibi Kobe’yi izlerken ben de hayretler içerisinde kalıyordum.
John Linehan, Kobe’nin altyapı takımındaki takım arkadaşı:
Altyapı maçlarımız esnasında Kobe’nin babası tribünlerde ayağa kalkar, biz hücum ve savunmadayken İtalyanca bir şeyler bağırırdı. Oyun durduğu zamanlarda Kobe’nin gözü hemen babasını arardı. O ikisi dışında salonda olan kimse ne konuştuklarını anlamazdı bile. Maçlardan sonra Kobe ile babası maç hakkında İtalyanca konuşurlardı. Maçları hep İtalyanca analiz ederlerdi.
Sonny Vaccaro, Adidas Pazarlama yöneticisi:
ABCD Kampı Amerika’nın en gözde kampıydı. 1982 yılında başladı. 1983 yılında Nike’ta çalışırken bu kampa katılmıştım. Sonraki yıllarda da çalıştığım her marka için bu kampa gittim. Kamptan birkaç gün önce yakın bir arkadaşımla sahanın kenarında sohbet ediyordum. Bana Joe Bryant’ın oğlunu ABCD kampına katılmasını istediğini söyledi.
Joe Bryant, benim çalıştığım ilk liseler arası All-Star maçının MVP’siydi. O maç 1972’de oynanmıştı. 1994 yılındaydık ve aradan geçen sürede hiç Joe ile konuşmamıştım. Joe’nun bir oğlu olduğunu bile bilmiyordum. Kobe, İtalya’dan yeni gelmişti. Kimse gerçekten iyi bir oyuncu olup olmadığını bilmiyordu. Ben kesinlikle bilmiyordu. Ancak en azından Joe’ya bir iyilik borcum olduğunu düşünüyordum.
Kobe kampa geldiğinde kimse onun kim olduğunu bilmiyordu. Kampta Lamar Odom, Tim Thomas gibi oyuncular vardı. Yanlış hatırlamıyorsam o seneki kampta sonraki yıllarda NBA’e giden ve All-Star olan 7-8 tane oyuncu vardı. Kobe de kendi yaş kategorisinde All-Star seçilmişti ki bu kolay bir şey değildi. Kampın ardından Kobe benim yanıma geldi ve “Bay Vaccaro, özür dilerim.” dedi. Neden özür dilediğini anlamamıştım. “Kobe, niye özür diliyorsun ki? All-Star seçildin.” dedim. Gözlerimin içine baktı ve “önümüzdeki sene bu kampa tekrar geleceğim. O zaman bu kamptaki en iyi oyuncu ben olacağım.” dedi.
Donnie Carr, Philadelphia’daki Roman Katolik Lisesi’nin Basketbol Oyuncusu:
Lisedeki kız arkadaşımla telefonda konuşuyordum. O dönemdeki telefonlarda birisi sizi aradığında ekranda arayanın kim olduğu çıkmıyordu. Bir sonraki gün Lower Merion ile oynayacaktık. Telefonumu başka birisi aradı, karşıdaki kişi Kobe’ydi. Lisedeki son yılımıza geçiyorduk ve takımdaki bazı oyuncular da başka okullara geçiyordu. Telefonu açtığım anda Kobe, “Hey, Yah Davis yarınki maçta oynayacak mı?” diye sordu. Bana bu soruyu sorduğu anda iş ciddileşmişti. Davis, bizim yaş grubumuzda ülkenin en iyi 40 oyuncusundan birisi olarak gösteriliyordu ve takım arkadaşımdı. Kobe daha sonra durdu ve “Eğer bana karşı sen ve Yah olacaksanız eğlenceli bir maç olur. Ancak Yah değil sadece sen oynayacaksan maça çıkmama bile gerek olmayabilir.” dedi.
Acayip sinirlenmiştim ve telefonu Kobe’nin suratına kapattım. Ondan önce kız arkadaşımla konuştuğumu bile unutmuştum. Sesleri duyunca kız kardeşim koşarak odama geldi. Telaşlı bir şekilde ne olduğunu sordu, ben de ona durumu anlattım ve ertesi günkü maç için sabırsızlandığımı söyledim.
Maçı izlemeye birçok kolejin koçları gelmişti. Koç K, Rick Pitino, Bobby Knight, Steve Fisher… Kobe ve ben maç boyunca birbirimizi savunduk. Kobe maçı 36 sayı – 12 ribaund – 8 asist ile bitirdi. Ben de 29 sayı – 9 ribaund – asist ile oynamıştım. Michael Jordan’ın 1998 finallerinde Bryon Russell’a yaptığı hareketi hatırlıyor musunuz? Kobe bire bir aynı hareketi ben onu savunurken yaptı. Tıpkı Michael Jordan gibi omzunu düşürdü ve crossoverını tamamladı. İşin komik tarafı Kobe bu hareketi yaparken babası tribünlerden “İşte bu bebeğim!” diye bağırıyordu.
Maç sonunda bizi son saniyede attıkları sayı ile bir sayı farkla yenmişlerdi. Ben üzüntüyle kendimi yere bıraktım. Kobe yanıma geldi ve beni ayağa kaldırdı. Daha sonra bana bakıp “Dün seni kızdırdığımı biliyorum. Ancak sana karşı oynamayı çok seviyorum. En iyi performansımı sergilememi sağlıyorsun. Bunu bir daha yapacağımıza eminim” dedi.
John Lucas, 1994-96 yılları arasında Philadelphia 76ers’ın Başkan Yardımcısı ve Genel Menajeri:
Beş günlük bir deplasman turundan sonra evime dönmüştüm ve eşim bana “Sonunda senden daha iyi bir lise oyuncusu buldum.” dedi. Eşim daha önce bana her zaman dünyadaki en iyi basketbolcu olduğumu söylerdi. Daha sonra eşimle birlikte Kobe’nin oynadığı bir maçı izlemeye gittik. Yanlış hatırlamıyorsam Kobe’nin lisedeki henüz ikinci yılıydı. Salonun dışındayken Joe ile karşılaştım ve ona Kobe Bean isimli bir çocuğu izlemeye geldiğimi söyledim. Bana baktı ve “O benim oğlum.” dedi.
Maçtan sonra Kobe’yi benimle beraber antrenman yapması için 76ers’ın tesislerine çağırdım. Her sabah 6’da antrenman yapmak için yanıma gelirdi. Ben salondan sadece bir blok ötede yaşıyordum. Kobe ise kilometrelerce uzakta oturuyordu. Buna rağmen hiçbir sabah Kobe’den daha önce salona gitmeyi başaramadım.
O sezon draftta seçtiğim bütün oyuncular Kobe ile bire bir maç yaptı. Drafttaki üçüncü sıra bizimdi ve Jerry Stackhouse’u seçmiştik. Jerry bana geldi ve “Takımda hangi pozisyonu oynuyor?” diye sordu. Ben de “Stack, o sadece bir lise öğrencisi” cevabını verdim.
John Linehan, Kobe’nin altyapı takımındaki takım arkadaşı:
Chester Lisesi, okulda oynayan birçok iyi basketbolcu yüzünden gayet bilinen bir okuldu. Lower Merion Lisesi de Kobe geldiği anda popüler olmuştu. Birbirimizle karşılaştığımız her maçta çok çekişmeli maçlar oynardık. Lisedeki ikinci yılımızda Lower Merion ile playofflarda karşılaştık ve onları 27 sayı farkla yendik. Bu mağlubiyet uzun süre Kobe’nin aklından çıkmamıştı. Bütün yaz boyunca o maçtan bahsetti.
Bir sonraki yıl bölgesel şampiyonada Lower Merion ile karşılaşıyorduk. Ben evde duşa girmiştim ve annem bana seslendi: “John, Kobe telefonda.” Duştan çıkıp telefonu aldığım anda Kobe konuşmaya başladı. “Önümüzdeki hafta sizin kıçınızı tekmeleyeceğiz.” dedi.
Sonraki hafta gerçekten bizi yendiler. Onlar normal sezonu birinci sırada, biz ise ikinci sırada bitirmiştik. Playofflar boyunca ilerleyip finallere kadar gelmeyi başarmıştık. Maçta 5-6 kez topu Kobe’dan çalmayı başardım ancak onu durdurmanın bir yolu yoktu. Bütün takım onu savunmaya çalışıyorduk. Ancak Kobe maçı 39 sayı ile bitirdi, takım olarak çok iyi bir iş çıkardığımızı söyleyemem. Bizi uzatmalarda mağlup etmişlerdi.
Sam Rines, Altyapı koçu:
Kobe, normal bir çocuğun yaşadığı bir hayat yaşamıyordu. O her zaman ciddiydi. Adeta film senaryolarında olduğu gibi Kobe ruhunu satmıştı ve tarihin en iyi oyuncusu olmak istiyordu. Bunu gerçekleştirebilmek için her şeyi göze almıştı. Maçlara gittiğimizde hep ciddiydi. Maçtan önce müzik falan dinlemezdi, bir köşede ısınma hareketlerini yapardı. Bugüne kadar çalıştırdığım oyuncular içerisinde en çalışkan olanı Kobe’ydi. Onun gibisini hiç görmedim.
Bellevue Oteli’nde Kobe ile buluşup onun profesyonel oyuncularla maç yapmasını izledim. Lisedeki son yılına geçiyordu ve herkes Kobe’nin profesyonel olması gerektiğini söylüyordu. Ancak Kobe o zaman daha yeteri kadar iyi değildi. Philadelphia’daki bütün profesyonel oyuncular o gün Bellevue’deydi. Iverson, Stackhouse, Aaron McKie, Eddie Jones… Kobe, sahadaki en iyi oyuncuydu. Bir gün Kobe maç esnasında Vernon Maxwell ile eşleşti. Maxwell’i o sezon Rockets serbest bırakmıştı ve ligde bir daha iş bulması çok zor gibi gözüküyordu. Bu yüzden Kobe’nin onun canına okuyacağını düşünüyordum. Ancak hiç de düşündüğüm gibi olmadı. Vernon, Kobe’nin meydan okumasını ciddiye aldı ve ona “Benimle başa çıkamazsın ufaklık” diye bağırıyordu. Kobe ise “Ligdeki işin bitti ihtiyar” diye cevap veriyordu. Kobe’nin hiçbir zaman karşısındakine bu kadar sataştığını duymamıştım. Ancak Vernon’ın söylediklerini kişisel algıladı. Bir kez Vernon’ın onu yenmesi hakkında Kobe’yle dalga geçtim. Sonraki haftalarda benimle konuşmayı kesti. Karşılaştığımız birkaç turnuva boyunca benimle hiç konuşmadı. Kobe böyle birisiydi.
Donnie Carr, Philadelphia’daki Roman Katolik Lisesi’nin Basketbol Oyuncusu:
O zamanlar ben ülkenin en iyi 30 oyuncusundan biri olarak gösteriliyordum. Kobe ise üçüncü sıradaydı. NBA Oyuncular Birliğinin düzenlediği Amerika karması kampına katılıyorduk. Ülkedeki en iyi 50 oyuncu bu kampta bir araya gelecekti. Bu kamptaki maçlar televizyonda yayınlanmayacaktı çünkü bizim arkadaş edinmemizi ve network sağlamamızı istiyorlardı. Kampa katıldım, kimlik kartımı aldım ve Princeton Üniversitesi’ndeki yurt odama doğru gidiyordum. O sırada Kobe arkamdan bana yaklaştı.
Bana baktı ve “Seni sevdiğimi biliyorsun. Ancak buraya arkadaş edinmeye gelmedim. Şu anda ülkenin en iyi üçüncü oyuncusu olarak görülüyorum. Kimsenin gelip odamın kapısını çalmasını istemiyorum. Basketbol oynayacağımız zaman gelene kadar odamdan bile çıkmak istemiyorum.” demişti. Odasında egzersiz mi yapıyordu ne yapıyordu bilmiyorum. Ancak Kobe cidden kamp boyunca odasından basketbol oynamak dışında bir sebep için çıkmadı. Kamptaki herkesi mahvetti. Turnuvanın şampiyonu oldu ve kampın MVP ödülünü kazandı. Kamptan ayrıldığında ülkenin en iyi oyuncusu olarak Kobe görülüyordu.
John Lucas, 1994-96 yılları arasında Philadelphia 76ers’ın Başkan Yardımcısı ve Genel Menajeri:
Kobe ile tanıştıktan bir sezon sonra onu bütün iç saha maçlarımıza davet ettim ve Michael Jordan ile tanıştırdım. Chicago Bulls‘a kaybettiğimiz bir maçın ardından Jordan ile bir dakika sohbet etti. Kobe’nin durup Jordan’a “Merhaba Bay Jordan” dediği anı unutamıyorum. Ona bakıp “Kobe, eğer önümüzdeki sene profesyonel olursan artık ona Bay Jordan diyemeyeceksin.” demiştim.
Jeremy Treatman, Lower Merion Lisesi Yardımcı Antrenörü:
O dönemde NBA takımları bizi telefonla arardı. Henüz ortada sosyal medya falan yoktu. Takımlar bizi arayıp istatistiklerini sorardı. Sürekli “31 sayı – 12 ribaund – 8 asist – 3 blok – 3 top çalma ortalamalarıyla oynuyor.” cümlesini kurardım. Dün gibi hatırlıyorum. “Evet, şu ana kadar 2 bin 625 sayı attı. Büyük olasılıkla Wilt Chamberlain’in rekorunu kıracak.”
İlgilenmemiz gereken başka şeyler de vardı. Kobe’nin birçok hayranı vardı. Bu yüzden maçlardan sonra Kobe ve takımı salondan çıkarmak baya zor bir işti. Bruce Springsteen takımımızda oynuyormuş gibi hissediyorduk. Kimse onu görmek için saldırmıyordu fakat herkes onunla ilgilenirdi de. Maç öncesinde çok uzun bilet sıraları olurdu. Bine yakın kişi salonun kapısında kalırdı. Eyalet şampiyonluğu maçı büyük bir salonda oynanmıştı. Buna rağmen bütün biletler de satılmıştı.
Mike Harris, Kobe’nin ilk menajeri:
Bir gece yarısı bisikletiyle benim evime geldi. Annem bana seslendi ve Kobe’nin kapıda olduğunu söyledi. Daha sonra bana “Dostum, yarın okuluma gelmeni istiyorum çünkü koleje gitmeyeceğim. Direkt olarak profesyonel olacağım.” dedi. Ben de ona ne giyeceğini sordum, babasının eski takım elbiselerinden birisini giyeceğini söyledi. Kobe’ye biraz büyük geliyordu ancak o zamanlarda moda böyleydi. Güneş gözlüklerini de kafasının üstüne koydu ve basın toplantısını öyle gerçekleştirdi. Çünkü New York’ta “bir oyuncunun” böyle giyindiğini görmüştü.
Jeremy Treatman, Lower Merion Lisesi Yardımcı Antrenörü:
1996 yılında Kobe’nin liseden direkt olarak NBA’e geçeceğini açıkladığı toplantının organize edilmesine yardımcı olmuştum. Yerel medyadaki herkesi aradım. New York bölgesinden ve ulusal medyadan da birkaç kişiye telefon etmiştim. Kobe ve koç Gregg Downer ile birlikte bir masada oturuyordum. Okulun atletik direktörü Tom McGovern da yanımızdaydı. Bu tercihte doğru ya da yanlış karar olmadığını, önemli olanın Kobe’nin ne yapmak istediği olduğunu söylüyordu. Daha sonra Kobe ayağa kalktı ve “NBA’e gideceğim.” dedi.
Kobe’nin bu kararını destekleyen birçok kişi vardı. Öğrenciler bu kararına çok mutlu olmuştu fakat Philadelphia’da da bu kararın yanlış olduğunu düşünen bir yığın insan vardı. Kobe liseden NBA’e geçen ilk guard olacaktı. Ancak onun paraya ihtiyacı yoktu. Koleje giremeyeceği için de NBA’e gitmiyordu. Eğer basketbol oynamıyor olsaydı da akademik başarısı sayesinde koleje girebilirdi. Üç dil konuşuyordu, koleje geçiş sınavlarında çok iyi puan almıştı, okuldaki notları harikaydı. Eğer basketbol oynamasaydı da Duke’a girebilirdi.
Sonny Vaccaro, Adidas Pazarlama yöneticisi:
Lisedeki son senesinden önceki yaz Kobe, ABCD Kampı’na tekrar geldi. Kampın MVP’si seçildi. O dönemde ben Adidas’ta çalışıyordum. O dönemde sene 1996’ydı ve Adidas o günlerde Nike’ın seviyesine çıkmaya çalışıyordu. O dönemde Adidas’ın başındaki kişiler bir yıl boyunca yaşamam için beni New York’a yollamışlardı. Ulusal pazarda Adidas’ı temsil edebilecek oyuncular arıyordum. O aradığım ismin ise Kobe olduğu ortaya çıktı.
O dönemde Adidas’ın elinde ne oyuncu ne de para vardı. Buna rağmen ben Kobe Bryant’a milyonlarca dolarlık bir kontrat verdim. Sahip olduğumuz her şeyi Kobe’ye basmıştık.
Susan O’Bannon, Lower Merion Lisesi Biyoloji Öğretmeni:
Liseden sonra direkt olarak NBA’e geçmeye karar verdiğinde yıl sonundaki mezuniyet balosunun klasik bir balo olmayacağını biliyorduk. Baloya ne kadar süre kala öğrendiğimizi hatırlamıyorum ama Kobe’nin Brandy ile birlikte geleceğini öğrenmiştik. Bunu öğrendiğimiz anda bunun gergin bir ortam olacağını biliyorduk.
Mike Harris, Kobe’nin ilk menajeri:
Kobe için ilk çalışmaya başladığımda onu Essence Ödülleri’ne götürmüştüm. İnsanlar Kobe’yi tanımaya başlamıştı. Orada spor yorumculuğu yapan bir adam vardı ve Kobe’ye “Okula geri dönmelisin. Liseden direkt olarak NBA’e geçen son oyuncu Kevin Garnett’ti ve onun boyu 2.10’du.” dedi. Kobe daha genç yaşlarda bile kendisine çok güvenen birisiydi. Suratında minik bir gülümseme belirdi ve Kobe yoluna devam etti. Daha sonraki partide aynı adam bana yaklaştı ve “Kobe şu anda mezuniyet balosunu düşünecek yaşta.” demişti. Ona sinirlenmedim bile, aksine bana bir fikir verdi.
Susan O’Bannon, Lower Merion Lisesi Biyoloji Öğretmeni:
Baloya birkaç hafta kala gazetecilerden birçok telefon almaya başlamıştık. Genellikle telefonlar okul sekreterinden öteye geçmiyordu ancak bazı telefonlar sınıfımıza bağlanmayı başarıyordu. Sınıfa bağlandıklarında da “Bu kadar ilgi olması rahatsız edici oluyor mu?” diye soruyorlardı. Gerçekten derslerimi bölüp bunu sormaları baya ilginçti.
Mike Harris, Kobe’nin ilk menajeri:
Şarkıcı Monica ve onu temsil eden kişilerle arkadaştım. Monica, birkaç hit şarkı çıkarmıştı ve bence çekici birisiydi. Ama Kobe, gözlerini çoktan Brandy’ye dikmişti. Brandy’yi seviyordu. O yüzden biz ne yaparsak yapalım “Eve dönüp Moesha’yı izlemem gerekiyor” derdi. En sonunda bir gün “Balo için Brandy’yi ayarlayabilir misin?” diye sordu. Ben de ona “Evet” dedim.
O dönemde Boyz II Men’i de temsil ediyordum. Boyz II Men’den Wanya Morris, gizli bir şekilde Brandy ile birlikteydi. Ödül töreni için oteldeyken Wanya ve Brandy’nin bir alt katta olduğunu biliyordum. Wan’a yanlarına uğrayacağımızı söyledim ama bundan Kobe’nin haberi yoktu. Daha sonra yanlarına gittiğimizde Kobe’yi onlara tanıttım. Wan, Brandy’ye baloyu sormamı söyledi. Ben de Brandy’ye Kobe ile birlikte baloya gelmek isteyip istemeyeceğini sordum. Cevap olarak “Anneme sormam gerekiyor.” dedi. Brandy’nin annesini tanıyordum. Kobe’nin annesini de tanıyordum. Onların ikisini bir araya getirip bunu gerçekleştirmek istiyorduk.
Daha sonra odaya döndüğümüzde Kobe adeta çılgına dönmüştü. Yatakta otururken üstüme atladı ve “Aman Tanrım! Aman Tanrım! O gerçekten Brandy’ydi!” Kobe, Brandy ile tanıştığı için çok mutluydu ve balo için de heyecanlanmıştı.
Susan O’Bannon, Lower Merion Lisesi Biyoloji Öğretmeni:
Herhangi bir baloya giderken doğal olarak ortamın biraz çılgın olmasını bekliyorsunuz. Ancak Bellevue Oteli’ndeki balodan önce otelin dışında inanılmaz bir medya ve paparazzi kalabalığı vardı. Öğrencileri ve görevlileri yan kapıdan otele sokmak zorunda kaldık. Kobe ve Brandy otele gelene kadar beklentiler çok artmıştı.
John Lucas, 1994-96 yılları arasında Philadelphia 76ers’ın Başkan Yardımcısı ve Genel Menajeri:
Baloya Kobe, benim kızım ve onun Kobe’nin lisedeki takım arkadaşı olan kavalyesi beraber gitmişlerdi. Kobe’nin bütün balo fotoğrafları benim evimde çekilmişti. Brandy’nin yanında bodyguardları vardı ve Brandy’nin annesi fotoğraf çekilmesini istemiyordu. Eşimin durup “Bu gerçekten özel bir gece” dediği anı hiç unutamıyorum.
Mike Harris, Kobe’nin ilk menajeri:
Hep beraber limuzine binişlerini izledim. Kobe bildiğiniz Kobe gibiydi. Ne kadar sakin olunabilirse o kadar sakindi. Her şeyin böyle olması çok normalmiş gibi davranıyordu. O günkü görüntüsü hala gözümün önünde.
Susan O’Bannon, Lower Merion Lisesi Bioloji Öğretmeni:
Ben koridorda, bilet satılan yerde bekliyordum. Bir yandan da herkesin olması gerektiği yerde bulunduğuna emin olmaya çalışıyorduk. Kobe, baloya geldiğinde ortalık bir anda insan seline dönmüştü. Brandy ve Kobe’nin etrafında onlarla fotoğraf çekilmek isteyen birçok insan vardı. Onlardan bir tanesi de bendim. Kobe ile Brandy adeta kraliyet ailesi üyesi gibilerdi.
Herkes ünlü çiftin baloya gelmesini bekliyordu. Onlar baloya geldiği anda ortalık bir anda elektriklenmişti. Herkes Kobe ya da Brandy’e bakıyordu ya da havalı görünmek için onları görmezden gelmeye çalışıyordu.
Brandy, Şarkıcı:
Philadelphia Daily News’a göre Kobe’yi iki kez öpmüştüm. Dudakları gerçekten yumuşaktı.
Mike Harris, Kobe’nin ilk menajeri:
Balodan sonra fazlasıyla yakınlaştılar. Hatta… neyse çenemi kapalı tutmam gerekiyor. Ancak dediğim gibi, balodan sonra baya yakınlaştılar. Bu Wanya’nın çok hoşuna gitmemişti. Ancak aynı yaşlardaki bu kadar karizmatik iki kişiyi bir araya getirirseniz bazı şeylerin olması da kaçınılmaz.
“Kobe Michael Cooper’a karşı oynamıştı. Cooper, NBA’de Yılın Savunmacısı Seçilmişti. Buna rağmen Coop, Kobe’yi yavaşlatamadı.”
Arn Tellem, Kobe’nin ilk temsilcisi:
Draft günü Kobe’yi görmek için onun otel odasına gitmiştim. Yatağında uzanıyordu. Ona New Jersey Nets‘in onunla ilgili tereddütleri olduğunu söylemiştim. O da bana yaklaştı ve bana “Hyman Roth [Godfather II’deki bir mafya babası] olduğunu unutma. Kimse Hyman Roth’a hayır diyemez.” dedi.
Nets, daha önce bize sekizinci sıra seçimi ile Kobe’yi alacaklarını söylemişti. Ancak biz Kobe’nin New Jersey’e gitmesini istemiyorduk. Lakers ise Kobe’nin 13. sıraya kadar düşmesi durumunda kesinlikle onu alacaklarını söylemişti.
Kobe açısından da bu durumun çok büyük cesaret gerektirdiğini söylemem gerekiyor. Nets’in onu seçeceği neredeyse kesindi. Draftta aşağıya inmenin de bazı riskleri vardı. Garanti olan seçimden uzaklaşması gerekiyordu. Nets onu es geçtikten sonra Lakers‘a gelene kadar onu başkası alırsa ne olacaktı? Henüz 17 yaşındaydı ve o yaşında dünyanın en üst seviyesinde, tarihin en büyük organizasyonlarından birisinde basketbol oynamak istiyordu. Los Angeles gibi büyük bir markette oynayacaktı. Bu yüzden alacağı çaylak kontratı o kadar da önemli değildi. Karşısındaki fırsatın ne kadar büyük olduğunun farkındaydı.
Ben de ona bu işi halledeceğimi söyledim. Daha sonra Nets’in genel menajeri John Nash ile konuştum ve ona Kobe’yi almamasını söyledim.
Sonny Vaccaro, Adidas Pazarlama yöneticisi:
Arn, Kobe için Inglewood’daki Forum’da Lakers ile Jerry West’in katılacağı bir deneme antrenmanı ayarlamıştı. Jerry West sahanın bir yanında bekliyordu ben ise öbür taraftaydım. Jerry, Kobe ile bire bir yapmaları için Drafta katılacak başka oyuncuları da denemeye getirmişti. Mississippi State’ten Dontae Jones oradaydı. Kobe, Dontae’in adeta ağzına s*çtı. Jerry West daha sonra onlara doğru yürüdü ve “Bu kadarı yeter, durun. Kimi istediğimi biliyorum.” dedi. West’in daha fazla konuşmasına gerek yoktu.
Arn Tellem, Kobe’nin ilk temsilcisi:
Normalde Draft sürecinin başında kendinize bir güvenlik ağı kurmaya çalışırsınız. Ancak ben bunu yapmak istemedim. En iyi takımların Kobe hakkında ne düşündüğünü öğrenmek istiyordum. İlk deneme antrenmanımızı Jerry West’in Kobe hakkında ne düşündüğünü öğrenmek için yapmıştık. Jerry, Kobe hakkında okduğu her şeyin doğru olduğunu ve Kobe’nin fazlasına sahip olduğunu söylemişti.
Draftın üst sıralarında bazı çok yetenekli oyuncular vardı. Draftın ilk 5-6 sırasına kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak takımların Allen Iverson, Stephon Marbury, Shareef Abdur-Rahim gibi isimlere kıyasla Kobe hakkında ne düşündüklerini merak ediyordum. Bu yüzden Kobe’yi Milwaukee ve Philadelphia’ya deneme antrenmanlarına yolladık. Sixers‘ın genel menajeri Brad Greenberg, yeteri kadar cesur olsalardı birinci sıra hakkıyla Kobe’yi alacaklarını söyledi. Ancak Kobe’nin o dönemde “garanti seçim” olarak görülen tercihlerden daha büyük bir oyuncu olacağı neredeyse kesindi. Kobe daha sonra Nets için deneme antrenmanına çıktı. John Nash, sekizinci sıra geldiğinde Kobe hala seçilmemiş olursa kesinlikle onu alacaklarını söylemişti.
O dönemde henüz bir takas söylentisi yoktu. Bu yüzden ben Kobe’yi bir kez daha görmesi için Jerry’ye yolladım.
John Black, Lakers’ın Halkla İlişkiler Uzmanı:
Bir gün ofisimde oturuyordum ve Jerry odama girip bana “Benimle gelip Kobe Bryant isimli bu çocuğu görmen gerekiyor. Onunla deneme antrenmanı yapacağız. Gelip bu çocuğu görmelisin, gördüklerine inanamayacaksın.” dedi. Biz de Jerry’nin arabasına atlayıp Inglewood Lisesi’ne gittik. Jerry, Kobe’nin Michael Cooper ile birlikte bire bir antrenman yapması için gerekli ayarlamaları yapmıştı. Cooper, o dönemde emekliye ayrılmıştı ancak emekli olmasının üzerinden çok da bir süre geçmemişti. Michael, tarihin en iyi savunmacılarından birisi olarak bir üne sahipti. Larry Bird, defalarca karşılaştığı en iyi savunmacının Cooper olduğunu söylemişti.
Gary Vitti, Lakers antrenörü:
Kobe Michael Cooper’a karşı oynamıştı. Cooper, NBA’de Yılın Savunmacısı Seçilmişti. Buna rağmen Coop, Kobe’yi yavaşlatamadı.
John Black, Lakers’ın Halkla İlişkiler Uzmanı:
Kobe onu mahvetti. Onları izlerken bir yandan “Belki de Cooper o kadar da zorlamıyordur.” diye düşünüyordum. Ancak Michael Cooper’ın böyle bir karaktere sahip olmadığını da hepimiz biliyorduk. Michael çok rekabetçi birisiydi. Kobe’yi durdurmayı çok ciddi bir meydan okuma olarak gördüğüne hiçbirimizin şüphesi yoktu. Kobe onu gerçekten yenmişti.
Arn Tellem, Kobe’nin ilk temsilcisi:
Ben de deneme antrenmanını izleyenler arasındaydım. Yaklaşık 10 dakika geçtikten sonra Jerry West antrenmanı durdurdu ve yeteri kadar izlediğini söyledi. Daha sonra Jerry ile biraz konuştuk. “Jerry, Kobe’nin antrenman yapacağı takımları kısıtlayacağım. Kobe’nin 13. sıraya kadar kalacağını düşünüyor musun?” diye sordum. “Bana biraz düşünmek için zaman ver.” dedi.
Neal ElAttrache, Ortopedi uzmanı:
Los Angeles’a geldiğim ilk günden beri Jerry West’i tanırım. Jerry, Kobe’yi gördüğü andan itibaren sürekli onu övüyordu. Kobe’nin içgüdüleri ve basketbol yetenekleri Jerry’nin gördükleri arasında en iyisiydi. Bu kadar genç birisinin bu seviyede olması görülecek bir şey değildi. 17 yaşındaki bir gencin NBA seviyesine hazır olduğunu düşünmek bile saçmaydı.
Sonny Vaccaro, Adidas Pazarlama yöneticisi:
Arn ve Kobe’nin babası Joe, Kobe’nin İtalya’ya dönebileceğine dair bir dedikodu yaymaya başlamıştı. Ancak Kobe, NBA’de oynamayı çok istiyordu ve kesinlikle böyle bir şey yapmayacaktı. İtalya’dan bazı teklifler aldığı doğruydu. Bu dedikoduyu körü körüne yaymıyorlardı. Ancak Lakers’ın sırası gelene kadar onu kimsenin draft etmemesi için elimizden gelen her şeyi denememiz gerekiyordu. Sonunda draft günü gelmişti ve yeşil odada Kobe’nin annesi ile babasıyla birlikte oturuyorduk. Villanova çıkışlı Kerry Kittles hakkında bir melodram dönüyordu. O da hemen arkamızda oturuyordu.
Arn Tellem, Kobe’nin ilk temsilcisi:
Haziran ayının ikinci haftası gibi Jerry West, Charlotte Hornets ile bir takas ihtimalinin olduğunu söyledi. Lakers, Hornets‘in draft hakkı için Vlade Divac’ı Charlotte’a yollayarak Kobe’yi seçecekti. West, bana Kobe’nin 13. seçime kadar kalmasını sağla dedi. “Birçok takımı Kobe’yi almaktan vazgeçirmem gerekiyor.” diye düşünmüştüm.
John Black, Lakers’ın Halkla İlişkiler Uzmanı:
Takas, Kobe’nin 13. seçim esnasında hala seçilebilecek olması şartıyla gerçekleşmişti. Ancak Kobe’nin 12. sırada seçilmesi durumunda bu takas iptal olacaktı. Kobe’nin hala masada olması durumunda Charlotte, 13. pick ile Kobe’yi alacaktı ve sonrasında takası gerçekleştirecektik.
Sonny Vaccaro, Adidas Pazarlama yöneticisi:
Hepimiz yeşil odada oturuyorduk. Arn, Kobe’nin İtalya’ya gideceği söylentisini bir hayli yaymıştı. West’in bu konuda parmağı olmadığını söyleyebilirim. Daha sonra 76ers bana geldi. Joe da ben de Kobe’nin NBA’de oynaması için önümüzdeki seneye kadar beklemek istediğimizi söyledik. Sekizinci sırada New Jersey Nets seçim yapıyordu. Ya Kerry Kittles’ı ya da Kobe Bryant’ı seçeceklerdi. Draft anına kadar Nets‘in kimi seçeceğini bilmiyorduk.
John Black, Lakers‘ın Halkla İlişkiler Uzmanı:
Kobe’nin o dönemde biraz kozu vardı. Bazı takımların formasını giymek istiyordu ve eğer istediği takım tarafından draft edilmezse koleje ya da İtalya’ya gideceğini söylüyordu. Eğer Nets, sekizinci sıra hakkıyla Kobe’yi seçseydi o İtalya’ya gidecekti ve ellerinde hiçbir şey kalmayacaktı. Bunun blöf mü yoksa gerçek mi olduğunu kimse bilmiyordu.
Arn Tellem, Kobe’nin ilk temsilcisi:
Draft başlayana kadar John Nash ve Sixers‘ın koçu John Calipari ile birlikteydim. Onları asla tehdit etmedim ancak başka seçeneklerimizin olduğunu da anlamaları için elimden geleni yaptım. New Jersey Nets’in seçim zamanı geldiğinde Kobe ve ailesinin bulunduğu masaya geri döndüm. Kerry Kittles hemen arkamızda oturuyordu, hepimiz el ele tutuşmuştuk. Her şeyin belli olacağı an gelmişti.
Sonny Vaccaro, Adidas Pazarlama yöneticisi:
New Jersey Nets, Kerry Kittles’ı seçtiği anda hepimiz mutluluktan havaya fırlamıştık. O anda odada bulunan kişiler arasında Kobe’nin Lakers‘a gideceğini bilen sadece biz vardık. Eğer draftın kaydını izlerseniz Kerry Kittles seçimi açıklandığı anda hepimiz sevinmeye, birbirimize sarılmaya başlıyoruz. Daha sonra dönüp Kittles’ı tebrik etmiştik.
Arn Tellem, Kobe’nin ilk temsilcisi:
Kittles seçimi açıkladıkları anda hepimiz mutluluktan havaya uçmuştuk. İstediğimizi elde ettiğimizi biliyorduk çünkü Kobe’yi seçme ihtimali olan başka hiçbir takım yoktu. Kerry Kittles’ın masasında oturan kişiler şaşkınlıkla bize bakıyor ve neden kutladığımızı merak ediyorlardı. Daha sonra Kittles’ın menajeri David Falk yanıma geldi ve “Ne işler karıştırıyorsunuz?” diye sordu. Ben de ona “Birazdan göreceksin.” dedim.
Mitch Kupchak, Lakers’ın eski Yardımcı Genel Menajeri
Sadece Vlade Divac, emekli olacağını söylemekle kalmamış Charlotte da seçimin yarattığı heyecan sebebiyle neredeyse takastan vazgeçiyordu. Vlade’nin Hornets‘e gitmeyi reddetmesi ve Hornets‘in üzerindeki baskı yüzünden takas neredeyse gerçekleşmiyordu.
Arn Tellem, Kobe’nin ilk temsilcisi:
Her şeyin yolunda olduğunu düşünüyorduk. Daha sonra Vlade Divac, takası öğrendi ve Charlotte’a gitmek istemediğini söyledi. O mutlu değildi ve Charlotte’ı kendisini almamaları için ikna etmeye çalışıyordu. Charlotte’ın bizim vazgeçmemizi beklediği bir dönem oldu. Ben de onlara “Kobe Bryant’ı asla Charlotte forması giyerken görmeyeceksiniz.” dedim.
“Kobe Bryant her zaman ‘O’ adamdı. Çocukken bile bu böyleydi. Ne istiyorsa onu yaptı. Kendi fikirleri ve felsefesi vardı. Her şeye kendi perspektifinden bakardı.”
Donnie Carr, Philadelphia’daki Roman Katolik Lisesi’nin Basketbol Oyuncusu:
NBA Draftından birkaç gün sonra Philadelphia’da buluştuk. Bana Lakers yönetiminin yapmayı planladığı hamleleri anlattı. “Nick Van Exel’i takaslamayı düşünüyorlar çünkü guard ikilisinin Eddie Jones ile benim olmamı istiyorlar.” dedi. Açıkçası Kobe bunu söylediğinde inanmamıştım. “Sanırım Van Exel ve Eddie Jones’u takımdan yollayacaklar çünkü takımın yıldızlarının Shaq ile ikimizin olmalarını istiyorlar.” diyordu. Ben o zaman liseden yeni mezun olmuştum ve koleje geçiyordum. Nick Van Exel muhteşem bir oyuncuydu. “Adamım, liseden daha yeni çıktın. Senin oynaman için Nick Van Exel ve Eddie Jones’u nasıl takaslayacaklar? Eddie Jones, All-Star!” demiştim.
John Black, Lakers’ın Halkla İlişkiler Uzmanı:
Kobe gerçekten çok kibardı. İlk iki yılında bana sürekli “Bay Black” diye sesleniyordu. Ben o zamanlar çok da yaşlı değildim, 30’lu yaşlarımın ortasındaydım. Sonunda ona “Kobe lütfen dur. Bana John de, kendimi yaşlı hissetmemi sağlıyorsun.” demiştim. Jerry West’e sürekli Bay West, Mitch Kupchak’e de sürekli Bay Kupchak derdi. Herkese “Bay” diye seslenirdi. Böyle bir kibarlık 17 yaşındaki birisinden görmeye alışık olduğunuz bir şey değildi. Kobe çok saygılı ama aynı zamanda çok özgüvenli bir gençti.
Del Harris, Los Angeles Lakers’ın eski koçu:
1982-83 sezonunda NBA’de son sezonunu oynarken Kobe’nin babası Joe’nun koçluğunu yapmıştım. Kobe o zamanlar 4 yaşında tatlı bir çocuktu. 13 yıl sonra draft edileceğini ve benim onun ilk koçu olacağımı tahmin bile edemezdim.
John Black, Lakers’ın Halkla İlişkiler Uzmanı:
Del Harris, geleneksel bir koçtu ve Kobe’nin hazır olduğunu düşünmüyordu. Kobe’nin isteklerine uymaktansa onu yavaş yavaş ısındırmaya daha sıcak bakıyordu. Kobe ise takıma katıldığı andan itibaren oynamak istiyordu. Kobe, her maça ilk beş başlamak ve 48 dakika oynamak istiyordu.
Del Harris, Los Angeles Lakers’ın eski koçu:
Kobe, Lakers ile kontratını imzladığında henüz 17 yaşındaydı. Boyu 1.98’di ve bir ergenin vücuduna sahipti. O dönemde fazlasıyla genç bir takıma sahiptik. Bu Kobe için hem olumlu hem de olumsuz bir şeydi. Kobe’ye yer açabilmek için takımdan uzaklaştırabileceğimiz yaşlı oyuncular yoktu. Kobe’nin o dönemde en iyi performans gösterdiği mevki şutör guarddı. Kötü haber şuydu ki Eddie Jones, henüz ligdeki dördüncü sezonunu geçiriyordu. İlk senesinde Yılın Çaylağı seçilmişti ve Kobe’nin ligdeki ilk iki yılında All-Star seçilmişti. Kobe için alan açabilmek git gide daha zor hale geliyordu. Git gide daha sabırsız bir hale geliyordu. Venice Beach’te arkadaşlarıyla oynadığı bir maçta elini kırdı ve antrenman kampının tamamını kaçırdı. Sezon başlayana kadar hiçbir maçta oynayamamıştı.
Sonny Vaccaro, Adidas Pazarlama yöneticisi:
Kobe, Del ile çok iyi anlaşamıyordu. 18 yaşındaki Kobe neredeyse isyan etme noktasına gelmişti. Del ona 18 yaşındaki bir çocuk gibi davranıyordu ancak Kobe hiçbir zaman 18 yaşında olduğunu düşünmüyordu. Kobe ise Del’in ona yeteri kadar oynama şansı vermediğini düşünüyordu. “Bu şerefsiz beni oyunda tutmuyor” diye şikayet ediyordu.
Sam Rines, Kobe’nin Philadelphia’daki altyapı koçu:
Kobe lige ilk geçtiğinde Del ile sorunlar yaşayacağını biliyordum. Çünkü Kobe inatçı birisiydi.
Barrence Baytos, nöromüsküler terapisti:
Kobe ile çalışmaya 18 yaşındayken başladım. Ona doğum gününde tap dansı ayakkabıları vermiştim. Nicholas Brothers’ın da Phildelphia’lı olduğunu söylemiştim. Ben ona ayakkabıları verdikten sonra tap dansı dersleri aldı ve tap dansı yapmaya başladı. Bu onun ayak bileklerinin kuvvetlenmesi ve mobil hale gelmesi için büyük rol oynadı. Aynı zamanda o ayakkabılar aşil tendonunun da rahatlamasını sağlıyordu.
Del Harris, Los Angeles Lakers’ın eski koçu:
Sezonun son 22 maçında Kobe, 10 sayı ortalamayla oynamıştı ve playofflarda da bir çaylak oyuncuya göre takımımız adına önemli bir faktör haline gelmişti. Ona o kadar güveniyorduk ki Utah ile oynadığımız serinin beşinci maçında skor berabereyken maçı kazandıracak şutu atması için topu ona vermiştik. Maçı uzatmalarda kaybetmiştik ama Kobe çok uzun bir yol katetmişti. 18 yaşındayken koçunun ona büyük şutu atmasına izin verecek kadar güvendiğini bilmesini istemiştim.
John Lucas, 1994-96 yılları arasında Philadelphia 76ers’ın Başkan Yardımcısı ve Genel Menajeri:
Bizim ligimizdeki iyi takımlarda genç oyuncuların oynadığı çok görmeyiz. Şampiyonluk kazanacak bir takım kurmak istiyorsanız tecrübeli oyunculara yönelirsiniz. Utah serisinde maçı kazandıracak şutu kaçırdığında Kobe’nin hatalarının ileride zaman zaman galibiyetlere zaman zaman da mağlubiyetlere yol açacağını anlamıştım.
Sonny Vaccaro, Adidas Pazarlama yöneticisi:
Utah serisinin 5. maçından sonra eve dönerken beni aradı. Ona “Kobe, çılgın şutlar denedin.” dedim. “Benden başka kimse şut atmak istemiyordu. Ben hiçbir şeyden korkmuyorum.”
John Black, Lakers‘ın Halkla İlişkiler Uzmanı:
Utah maçında Kobe’nin kaçırdığı şutların airball olması utanç faktörünü biraz arttırmış olabilir. Ancak benim için o şutların airball olması hiç de önemli değildi. Maçı uzatmaya taşıyan, maçı kazandıracak şutları Shaq, Eddie Jones ya da Nick Van Exel gibi All-Star’lar değil Kobe atıyordu. Del Harris, Kobe’yi bu pozisyona koyarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kobe’nin bu meydan okumadan kaçmadan o şutları denemesi de onun karakterini gayet güzel anlatıyordu. O setlerin belirlenmesine rağmen Kobe şutları atmak zorunda değildi.
Joe Carbone, kişisel kondisyon koçu:
Utah serisinde attığı airball şutlar üzerine çalıştık ve şutlardaki sıkıntının kısa düşmeleri olduğunu fark ettik. Sıkıntının kaynağının Kobe’nin bacaklarının yeteri kadar kuvvetli olmaması olduğunu biliyorduk. Bunu çözmenin bir yolunu bulmamız gerekiyordu. İlerleyen dönemlerde bacaklarının kuvvetlenmesi için onu bir hayli zorladık. Türk halterci Naim Süleymanoğlu, Bulgarların antrenmanlarında sporcuları çok zorladığını ve ayakta kalabilen isimleri Olimpiyatlara götürdüklerini söylemişti. Kobe bana Naim Süleymanoğlu’nu hatırlatıyordu. O asla vazgeçmeyen birisiydi.
Neal ElAttrache, Ortopedi uzmanı:
Lakers, asla Kobe’nin yeteneklerini yanlış değerlendirdiğini ya da yanlış bir karar aldığını düşünmemişti. Sadece “Elimizde işi öğrenmeye çalışan genç bir çocuk var. Zamanla her şeyi çözecek.” diye düşünüyorlardı. Buna rağmen Kobe’nin yetenekleri, adanmışlığı, kararlığı ve özgüveni hala onları büyülüyordu. Onun yaptığı şeyleri yapabilecek başka 18 yaşında birisi yoktu.
John Black, Lakers’ın Halkla İlişkiler Uzmanı:
Kobe, ikinci sezonunda ilk beşe yerleştiğinde henüz sadece 19 yaşındaydı. İkinci sezonunda All-Star maçına seçildi. Onun etrafındaki heyecan iyice artmıştı.
Mike Harris, Kobe’nin ilk menajeri:
1997 yılında All-Star maçı için Cleveland’a gittiğimizde Smaç Yarışmasını da kazanmıştı. Ancak biz Cleveland’tayken otel lobisinde oturup sohbet etmekten başka hiçbir şey yapamıyorduk. Çünkü Kobe, otel odasından çıkamıyordu. Kobe’nin yaşı barlara girmeye ve partilere katılmaya yetmiyordu.
Sonny Vaccaro, Adidas Pazarlama yöneticisi:
Kobe, ilk All-Star maçında oynadığında Joe ve eşlerimizle birlikte tribünde bir arada oturduk. Kobe tam bir şovmendi. Onunla birlikte sahada 9-10 tane Basketbol Şöhretler Müzesine giren oyuncu vardı. Ancak bütün ilgiyi Kobe çekiyordu. Henüz 18, 19 yaşındayken bütün Madison Square Garden’ı etkisi altına almayı başarmıştı. Joe, o akşam tribünlerdeki en gururlu kişiydi.
John Black, Lakers’ın Halkla İlişkiler Uzmanı:
60 Minutes isimli program, bir bölümünü ona ayırdı. Rolling Stone dergisi bir muhabir yollayıp bir haftayı bizim yanımızda geçirmesini istedi. Muhabir bizimle beraber deplasmana geldi, bizimle sohbet etti. Sports Illustrated, dergisinde ona yer vermek istedi ve büyük bir fotoğraf çekimi ayarladı. Aynısını GQ da yaptı. Neredeyse bütün medya kuruluşları tarafından bombardımana tutuluyordum. Herkes Kobe’yi istiyordu. Henüz 19 yaşındayken All-Star seviyesinde oynuyordu ve kendisinden çok daha büyük oyuncularla rekabet ediyordu. Ligdeki diğer oyuncular 60 Minutes’e, GQ’ya, Rolling Stones’a çıkmak istiyordu ancak bunu Kobe elde etmişti. Diğer oyuncuların biraz bu durumu kıskandığını söylemem gerekiyor.
Jerry ve Del, Kobe’yi yavaş yavaş spot ışıklarının önüne atmak istiyorlardı. Bir gün Kobe’yi karşıma aldım ve yönetim, sana olan ilgiyi biraz azaltmamı istiyor. Telefonum adeta hiç susmuyor. Sen ne yapmak istiyorsun?” diye sordum. O da bana “Hepsiyle ilgilenebilirim. Sıkıntı yok, benimle konuşmak isteyen herkesle konuşacağım.” cevabını verdi.
Arn Tellem, Kobe’nin ilk temsilcisi:
Bize ilk ulaşan sponsorlardan bir tanesi McDonalds’tı. Bir diğeri ise Sprite. Spike Lee’nin çekeceği Above The Rim isimli bir filmde oynamasını istemişlerdi. Kobe bu teklifi kabul etmedi, bu rolü daha sonra Ray Allen oynadı.
Del Harris, Los Angeles Lakers’ın eski koçu:
Kobe henüz ikinci sezonunda bir yıldız olduğunu herkese gösterdi. Shaq, Jones ve Van Exel ile birlikte All-Star takımına seçildi. Doğal olarak daha fazla oynamak istiyordu ancak bu kadar rekabetçi olan hangi oyuncu bunu istemez ki? Evet, koç olarak Kobe’nin bu isteğinin karşısında ben duruyordum. Onun kendini geliştirmesini, oyununu cilalamasını istiyordum. İkinci sezonunda maç başına oynadığı süre 27 dakikaya kadar çıkmıştı.
John Black, Lakers’ın Halkla İlişkiler Uzmanı:
Eddie Jones, zaman içerisinde Kobe’nin ağabeyi gibi olmuştu. Eddie, koleji Philadelphia’da okumuştu bu yüzden aralarında bir bağ vardı. Fiziksel olarak birbirlerine çok benziyorlardı. İkisi de aynı boydaydı ve zayıflardı. İkisi de potaya gitmeyi seven atletik oyunculardı. Eddie için zor olan şey ise şuydu: O, Kobe’nin mentörü olmaya çalışıyordu ancak Kobe onun rolünü almaya çalışıyordu. O dönemde çok yetenekli kadrolara sahiptik fakat playofflarda ikinci turun ötesine geçmeyi başaramamıştık. Bu yüzden şampiyonluğa ulaşabilmek için başka bir şeyler yapmamız gerekiyor diye düşünmeye başlamıştık.