by Utkan Şahin & Semih Tuna / info@eurohoops.net
Avrupa basketbolunun o zengin çeşitliliğini yansıtan en önemli unsur farklı farklı ülkelerden çıkan isimlerin en üst düzeydeki mücadeleleriyle uzunca bir zaman diliminde basketbolseverlerle buluşması olsa gerek…
Zaten “kıta basketbolu” dediğimiz olgunun getirisi olarak düşünebileceğimiz ilk şeyler bu uçsuz bucaksız, kalabalık gelenekler ve onların bünyesinden çıkan sporcu jenerasyonlarıdır.
Eurohoops Fırın olarak yeni başladığımız bu yazı dizisinde bu geleneklerin Eski Kıta’daki en üst düzey basketbol organizasyonu olan EuroLeague’deki yansımalarını huzurlarınıza taşıyacağız.
Bu yola Slovenya’yla çıkmıştık, arkasından da İtalya ve İspanya geldi. Şimdi ise Avrupa kıtasından çıkarak Amerika’ya geçiyoruz.
Amerikalı oyuncular her zaman bu ligin gözde yıldızları olmuştur. Öyle ki bir zamanlar kıta içerisinde yabancı oyuncu sınırı Amerikalı yıldızlara göre belirleniyordu.
Eski kıta basketbol anlayışlarından farklı olsalar da yetenekleriyle ligin en değerli takımlarına hep etki ettiler. Dolayısıyla da hafızalarımızda birçok unutulmaz Amerikalı yıldız var.
İşte karşınızda modern EuroLeague tarihindeki en iyi Amerikalı oyunculardan kurulu 12 kişilik yıldızlar karması kadromuz!
Not: Modern EuroLeague dönemi, 2000’den bu yana gelen süreci kapsamaktadır.
Not 2: Liste hazırlanırken oyuncuların milli takımlarda forma giymek için aldığı pasaportlar değil, kökenleri göz önünde bulundurulmuştur.
Modern EuroLeague Tarihinin En İyi Sloven Yıldızlar Karması
Modern EuroLeague Tarihinin En İyi İtalyan Yıldızlar Karması
Modern EuroLeague Tarihinin En İyi İspanyol Yıldızlar Karması
Oyun Kurucular
#10 JR Holden
Kariyer: AEK Atina, CSKA Moskova
İstatistikleri: 10 sezon 209 maç 11.4 sayı, 2.9 asist, 2.1 ribaund
Biliyorsunuz, Amerikalı guardlar ne kadar yetenekli olursa olsun Avrupa’nın büyük takımları genellikle ilk oyun kurucularını Avrupalı yıldızlardan seçer.
JR Holden ise Avrupa basketboluna uyum sağlayan Amerikalı guard denilince akla ilk gelen isimlerden biri!
EuroLeague kariyerine Yunanistan’da AEK Atina’yla başlayan Holden, 17.2 sayı ortalamasıyla hemen dikkatleri üstüne çekti. 2002 yazında Dusan Ivkovic yönetiminde yeni bir yapılanmaya giden CSKA da hemen onu kaptı.
O yaz CSKA’ın kadrosuna kattığı tek elit guard Holden değildi. Pire’den de Theo Papaloukas’ı getiren Rus ekibi, modern EuroLeague’in unutulmaz guard ikililerinden birini kurmuş oldu.
Papaloukas daha çok işin organizasyon tarafındaydı, AEK’da skorerliğiyle dikkat çeken Holden ise işin skor üretme tarafından sorumluydu. Holden 9 yıllık Moskova macerasında bunu eksiksiz bir şekilde de yaptı ama sadece skorerliğiyle hafızalara kazınmadı.
Birçok Amerikalı guardın aksine Avrupa basketboluna harika bir şekilde adapte olan Holden, özellikle Messina dönemiyle birlikte oyunu sürekli zorlamaktansa ne zaman nerede ipleri eline alacağını çok iyi bilen bir oyuncu oldu.
Bu kritikti çünkü onun Papaloukas’la yakaladığı uyum, CSKA Moskova’yı başarılara taşıdı. Holden, Rusya’da geçirdiği 9 sezonun 8’inde Final Four gördü.
Messina öncesinde Final Four’larda hayal kırıklığı yaşayan CSKA, 2006-2009 yılları arasında üst üste final oynadı ve bu 4 finalin 2’sini kazandı. Eğer karşılarında Obradovic olmasa belki de 4’te 4 yapacaklardı.
Yıldız oyuncu, Amerikalı olsa da Rusya tarihine de geçmeyi başardı. Rusya, 2007’de sürpriz bir şekilde Avrupa şampiyonu olurken maçı kazandıran basket ondan geldi.
#0 Shane Larkin
Kariyer: Baskonia, Anadolu Efes
İstatistikleri: 3 sezon 93 maç 15.3 sayı, 4.3 asist, 2.6 ribaund
JR Holden yeteneklerini buraya adapte etti, Shane Larkin ise ligi yeteneklerine adapte ediyor! Özellikle de son 1.5 yıldır…
EuroLeague’e ilk kez Baskonia‘yla adımını atan yıldız isim, o zaman da dikkate değer bir performans sergilemişti. Hatta NBA’e geri dönme kararı olmasa muhtemelen onu EuroLeague’in dev takımlarından birinde görecektik ama bu iyi ki olmadı çünkü onu doya doya İstanbul’da izleme şansı bulduk.
İstanbul kariyeri biraz sallantıda başlasa da Barcelona’yla maçıyla birlikte uyuyan devi uyandıran yıldız isim, EuroLeague tarihinde belki de eşini benzerini görmediğimiz bir bireysel performans ortaya koydu.
Belki de diyerek işin içine biraz muğlaklık koyuyorum ama bana sorarsanız, tek sezonluk bireysel performans olarak böylesini kimse yapamadı. En azından modern dönemde!
2019’daki Final Four’dan itibaren EuroLeague’deki bütün rekorları kırmaya kendine görev biçen Larkin, kırılmaz denilen rekorları adeta parçaladı.
Final Four yarı finalinde yaptığı 43 verimlilik puanıyla Final Four tarihinin zirvesine çıkan yıldız isim, bu sezon da Bayern Münih’e karşı 49 sayı atarak EuroLeague tarihinin rekorunu kırmayı başardı.
Kendisinin kırdığı daha birçok rekor var ama bütün bunlardan önemlisi bence Larkin’in lige verdiği mesaj oldu.
EuroLeague gün geçtikçe koç merkezli bir ligden oyuncu merkezli bir lige doğru dönüşürken yıldız isim de gösterdiği performansla bu dönüşümün baş figürü haline geldi.
Henüz kariyerinde EuroLeague şampiyonluğu olmadığı için onu pek Anthony Parker ya da Kyle Hines’la kıyaslayamıyoruz ama Larkin, CV’sinde bu boşluğu doldurursa bu dominant performansıyla kesinlikle en iyi Amerikalı oyuncu tartışmalarına girer.
Bunun adına da Anadolu Efes‘te kalması herkes için harika bir haber!
#5 Tyus Edney
Kariyer: Benetton, Olympiakos, Bologna
İstatistikleri: 5 sezon 90 maç 15.2 sayı, 2.9 ribaund, 4.3 asist
Malum, 2000’i milat olarak kabul ettiğimiz için, bu kadroya David Rivers’ı alamıyoruz. Efsane ismin modern dönemdeki EuroLeague macerası yok denilecek kadar az.
Fakat ben istiyorum ki; onun gibi lider karakterli bir Amerikalı oyun kurucuyu kadroya dahil edelim. O zaman da ya Tyus Edney ya da Terrell McIntyre’a gidecektim. Açıkçası bu eşleşmede Edney bence bir adım önde!
Aslında Edney de en unutulmaz başarısını 2000 öncesinde yaşadı. Avrupa’ya Zalgiris‘le adım atan Amerikalı guard, efsane bir performansla 1999’da Litvanya ekibine tarihindeki tek EuroLeague zaferini getirdi.
Amerikalı yıldızın en özel başarısı buydu ama 2000 sonrası Benetton dönemi de hiç fena değildi.
İtalyan ekibine liderlik yapan Edney, Benetton’ın üst üste 2 defa Final Four oynamasını sağladı. İlkinde yarı finalde ev sahibi Virtus Bologna’ya takıldı, ikincisinde ise finalde Barcelona’ya boyun eğdi.
Belki ikisinde de kupayı getiremedi ama liderliğiyle, yeteneğiyle EuroLeague’e damgasını vurdu. Zaten iki sezonda da yılın beşine seçilmeyi başardı.
İtalya macerası sonrasında Olympiakos ve Bologna’ya giden Edney, 34 yaşında bile ligde 13 sayı ortalamaları görebilen bir yetenekti. Fiziksel dezavantajlarına rağmen o yaşında hala ligin önde gelen guardlarından olması bende her zaman ona karşı bir hayranlık uyandırmıştır.
Ayrıca tam istediğim gibi lider bir oyun kurucuydu.
Söz konusu sorumluluk almak ise asla ama asla geri adım atmazdı. Özellikle de maç sonlarında!
Onun, 2003’te Maccabi deplasmanında takımını Final Four’a götüren bu basketini hangi basketbolsever unutabilir ki?
Şutör Guardlar
#10 Alphonso Ford
Kariyer: Peristeri, Olympiakos, Montepaschi Siena
İstatistikleri: 3 sezon 54 maç 22.2 sayı, 3.9 ribaund, 2.7 asist
Avrupa’da Amerikalı skorer kısa denilince akla klasik bir oyuncu gelir ya… İşte Alphonso Ford, modern dönemde o oyuncuların çıkış noktası!
Belki takımları EuroLeague büyük başarılar yaşamadı ama söz konusu sayı üretmekse onu durdurmak gerçekten imkansızdı.
EuroLeague sahnesine Peristeri’yle çıkan Ford, ortalığı yangın yerine çevirdi. 2000’ler basketbolunda tek başına 26.0 sayı gibi inanılmaz bir ortalama yakalayan Amerikalı skorer! Ondan sonra birçok büyük skorer lige geldi ama tek sezonda kimse onun bu ortalamasını geçemedi.
Öylesine bir performanstan sonra sıçrama yapmaması imkansızdı. Öyle de oldu. 12 milyon dolarlık inanılmaz bir kontratla Olympiakos yolcusu oldu. Amaç Olympiakos’u tekrardan Final Four’a taşımaktı. Bunu başaramasa da skorer yeteneğini yine herkese gösterdi ve bu sefer 24.8 ile sayı kralı oldu.
Üçüncü yılında Siena’ya geçen Ford, sonunda çok istediği Final Four’a kavuştu fakat yarı finalde Benetton’ın 65-62 kazanmasına engel olamayınca finale çıkamadı. O yaz efsane oyuncuya ileri derece lösemi teşhisi konuldu ama o basketboldan kopamadı. İtalya Ligi’nde oynamaya devam etti fakat bir Eylül günü hayatını kaybetti.
Ford, bu ligin gördüğü en özel skorerdi. Ne yaparsanız yapın onun izin verdiği kadar onu durdurabilirdiniz. Maalesef hayata erken gözlerini yumdu fakat EuroLeague onun ismini, sezonun sayı kralı ödülüne vererek yıllar boyunca unutulmayacak bir onuru ona sundu.
#5 Marcus Brown
Kariyer: Benetton, Anadolu Efes, CSKA Moskova, Unicaja Malaga, Zalgiris, Maccabi
İstatistikleri: 11 sezon 179 maç 15.3 sayı, 2.5 ribaund, 2.6 asist
Alphonso Ford, skorerlik konusunda modern EuroLeague’de akla ilk gelen isim ama söz konusu istikrarlı skorerlikse kimse Marcus Brown’un eline su dökemez.
Benetton’da başladığı EuroLeague kariyerini Efes‘e taşıyan ve lacivert beyazlı formayla iki yıl Türkiye’de izlediğimiz Amerikalı yıldız, 11 yıllık EuroLeague serüveni boyunca boyunca 6 farklı takımın formasını giydi ve hepsinde de skorerliğini kanıtladı.
Küçük yaşta Efes‘te onu izlerken Brown’un dünyanın en iyi basketbolcularından biri olduğuna inanırdım çünkü söz konusu sayı atmaksa o hep bir yolunu bulurdu.
Şut ve birebir üzerinden sayı üretme konusunda zaten bu ligin gördüğü en iyi isimlerden biriydi ama bunların yanında faul alma konusunda tam bir ustaydı. Rakipleri tuzağına çekerek sürekli faul çizgisine gelir ve oradan kolay sayılar bulurdu.
Avrupa kariyeri boyunca en tepeye çok yaklaştığı anlar oldu ama şeytanın bacağını bir türlü kıramadı. Efes‘teki iki sezonunda da Final Four’u görebilirdi ama o dönemde TOP 16’den sadece bir takımın Final Four’a gidiyor olması onu engelledi.
Sonrasında ise hem CSKA Moskova hem de Malaga’yla Final Four’lar gördü ama bir türlü sonunu getiremedi.
Elbette bir açıdan bunun ondan kaynaklandığını düşünebilirsiniz ama bence kariyerinde EuroLeague şampiyonluğu olmaması, Brown’un bugünlerde hak ettiği değeri alamamasına sebep oluyor. Gerçekten özel bir skorerdi. Özellikle de 2000’lerin başında… Fakat şampiyonluğu olmadığı için bugünlerde kendisi biraz küçümseniyor.
Rakamlara bakarsak ise aslında bu küçümseme çok yanlış!
Brown, 2011’de EuroLeague’e veda ettiğinde lig tarihinde en çok sayı atan oyuncuydu. Onun dışında kimse 2.500 sayı barajını geçememişti. Bugünlerde bunu başaran ve onu geçen başka isimler var ama lig tarihindeki en çok sayı üreten Amerikalı oyuncu ünvanı hala onda duruyor.
#22 Cory Higgins
Kariyer: CSKA Moskova, Barcelona
İstatistikleri: 5 sezon 152 maç 12.1 sayı, 2.2 ribaund, 1.8 asist
Geçmişin büyük isimlerini düşününce Cory Higgins’i bu kadroda görmek belki sizleri biraz şaşırtmış olabilir ama Amerikalı kanat oyuncusu, CSKA Moskova günlerinde yaptıklarıyla bu kadroda olmayı kesinlikle hak ediyor.
Antep’te gözümüzün önünde sergilediği performansla dikkatleri üstüne çeken Higgins, CSKA Moskova’ya bir rol oyuncusu olarak transfer oldu ama bununla kalmadı.
Amerikalı yıldız, Rusya’da geçirdiği 4 sezonda önce kendini iyi bir rol oyuncusu, sonrasında ise iyi bir tamamlayıcı olarak kanıtladı. En sonunda ise ligin en önemli oyuncularından biri oldu.
İlk yılında takımın kanat pozisyonunda aradığı o şutördü. De Colo ve Teodosic gibi iki harika yaratıcının yanında topla çok fazla oynamadan üç sayı çizgisinin arkasından rakiplerin canını sıktı. Özellikle de finalde bunu harika yaptı. Fenerbahçe, bütün ilgisini Rus devinin iki süper yıldızına gösterirken Higgins, 2. çeyrekte ceza şutlarıyla işleri değiştiren isim oldu.
Fakat Higgins sonrasında bu kadarla da sınırlı kalmadı.
Özellikle Teodosic’in ayrılışıyla birlikte topla daha fazla oynamaya başlayan Amerikalı yıldız, giderek ligin en iyi kanat oyuncularından birine dönüşmeye başladı. Moskova’daki son sezonunda da bunu çok iyi bir şekilde gösterdi. Dengesi bir tuhaf olan o takımı da kritik anlarda yaptıklarıyla takımı yolda tuttu ve CSKA’yla 2. EuroLeague şampiyonluğunu kazandı.
Moskova’dan sonra Barcelona’nın rüya kadrosuna geçiş yapan Higgins’in için ilk sezonu pek parlak değildi ama Pesic’in yanında genel olarak bütün Amerikalılar beklentilerin altında kaldı. Amerikalı yıldız, şimdi Saras’la şansını tekrar deneyecek ve performansını onu her iki yola da götürebilir.
Eğer işler iyi giderse, henüz 31 yaşında 2 EuroLeague şampiyonluğu olan birisi olarak tarihe geçebilir. Kötü giderse bu kadroya bir transfer yaparak Higgins yerine başka bir ismi ekleyebiliriz.
Her şey onun elinde…
Kısa Forvetler
#8 Anthony Parker
Kariyer: Maccabi Tel Aviv
İstatistikleri: 4 sezon 90 maç 16.3 sayı, 5.8 ribaund, 3.2 asist
EuroLeague tarihinde birçok unutulmaz Avrupalı efsanesi var fakat söz konusu Amerikalı süper yıldız olunca, modern dönemde Anthony Parker kadar büyük bir iz bırakan başka bir isim yok.
Çünkü bir kere efsane isim, modern EuroLeague’de oynayan en iyi Amerikalı oyuncu!
Sonuçta bir oyuncuya “Avrupa’nın LeBron James’i” deniliyorsa bundan daha da azını beklememek lazım değil mi?
Bu tarz lakapların altı genellikle boş olur ama Anthony Parker gerçekten böylesine büyük bir lakabı doldurabilen bir yetenekti. Evet, belki hiç LeBron gibi bir pasör olmadı ama Parker’ın döneminde onunla sahada onunla eşleşmek imkansızdı. Fiziksel avantajlarının yanında gerçekten özel bir yetenekti. Oynadığı 5 yılda da bunu gösterdi.
Efsane Maccabi’yi istediğiniz kadar iyi savunun, istediğiniz kadar maçı onlar için çıkmaza sokun… Bu adamı durdurmak imkansızdı. Birisi öldürücü darbeyi vuracaksa o isim Parker’dı. Onun döneminde Maccabi; 3 EuroLeague – biri SuproLeague – şampiyonluğu kazanırken o da bireysel olarak EuroLeague’e hükmetti. İki sezon üst üste normal sezon MVP’si oldu.
Onunla ilgili yapabilecek tek büyük eleştiri, 2006 EuroLeague finalindeki performansıdır. O da olmasaydı gerçekten kusursuz bir Avrupa macerası olacaktı.
Üst üste iki kere kazandıktan sonraki sezon Final Four’u kaybedince daha önce başarısız olduğu NBA’e dönmeye karar verdi ve yıllarca orada çok iyi bir rol adamı oldu. Belki onun için böylesi daha iyiydi ama Avrupa basketbolu, büyük bir efsaneden erken kopmak zorunda kaldı.
#21 Trajan Langdon
Kariyer: Benetton, Anadolu Efes, CSKA Moskova
İstatistikleri: 8 sezon 167 maç 13.0 sayı, 3.1 ribaund, 1.3 asist
Hazır, lakapların yolunu açtık, “Alaskalı Suikastçi”’yi de unutmamak lazım değil mi?
Avrupa basketbolunda yolu bir şekilde Benetton, Efes ve CSKA Moskova’dan geçen bir başka unutulmaz Amerikalı da Trajan Langdon’dı! Ya da hafızalara kazınan lakabıyla namı değer Alaskalı Suikastçi!
Alaska’nın çıkardığı en büyük oyuncu olan Langdon, mimiksiz ve gösterişsiz oyunuyla belki çok dikkat çekmezdi ama söz konusu öldürücü darbeyi vurmak ise ondan daha iyisini hiç görmemiş olabiliriz.
NBA Draft’ında 11. sıradan seçilen fakat Amerika kariyeri beklendiği gibi gitmeyen Langdon, 2002’de Ettore Messina ve Maurizio Gherardini tarafından Avrupa’ya getirildi. Gittiği 3 takımda da bir şekilde başarılı oldu.
Daha ilk senesinde Benetton’da Tyus Edney ve Jorge Garbojasa’yla birlikte takımı finale kadar çıkarttı. Marcus Brown’un CSKA’ya gittiği yaz Efes‘e geldi ve lacivert-beyazlılarla Final Four’un kıyısından döndü.
2005 yazında Messina, CSKA’ya geçince ilk istediği transfer Langdon oldu ve Amerikalı yıldız da Avrupa basketbolunun tarihine burada geçti.
6 yıl boyunca Rus ekibinin formasını giyen Amerikalı, belki hiçbir zaman takımın birinci oyuncusu olmadı ama hem savunmada hem de hücumda her şeyi kolaylaştıran işini sessizce ve kusursuz yapan bir isimdi.
Öyle ki arka arkaya iki Final Four’u kaybeden Papaloukas-Holden ikilisinin de ona ihtiyacı olduğu hemen ortaya çıktı.
Geldiği ilk senede CSKA, EuroLeague şampiyonluğunu kazandı. 2008’de bu sefer sahnede o vardı. Finalde Maccabi karşısında sadece bir şut kaçırarak 21 sayı atan Langdon, tarihin en iyi final performanslarından birini sergileyerek Final Four’un MVP’si oldu.
Moskova’da 6 yılda 4 final, 2 de şampiyonluk gören efsane isim, Moskova ekibinin 2011’deki meşhur facia sezonundan sonra basketbolu bıraktı.
Belki onun kadar iyi şutörü bu lige ondan sonra geldi ama onun kadar “cool” bir oyuncu geldi mi, bunu gerçekten bilemiyorum!
Uzun Forvetler
#5 Maceo Baston
Kariyer: Maccabi Tel Aviv
İstatistikleri: 3 sezon 70 maç 13.3 sayı, 6.5 ribaund, 1.4 blok
Biliyorum, Maceo Baston pek 4 numara gibi değildi. Hatta EuroLeague kariyeri bugünlerde olsa muhtemelen onu 4 numarada izlediğimiz hiçbir an olmazdı ama onun oynadığı dönemde basketbol daha farklıydı ve Baston, İsrail devinin o unutulmaz kadrosu için gerçekten çok değerliydi.
Maccabi’nin efsane kadrosu doğal olarak Saras-Parker-Vujcic üçlüsü üzerinden anlatılır ama İsrail devinin değerli tamamlayıcı parçaları da vardı. Baston ise bu isimler arasında en çok öne çıkanıydı.
İnanılmaz atletizmiyle oyunun her iki tarafında da rakiplerinin başına bela olan Amerikalı uzun, Vujcic’i de iyi bir şekilde tamamlıyordu. Vujcic’in savunmadaki bütün açıklarını kapatan Baston, hücumda da onunla harika bir uyuma sahipti. Bu ikiliden bol bol 4-5 paslaşması izlerdik.
Ayrıca atletik uzun, önemli maçlarda da hep iyi performans sergiledi.
2005’te Baskonia karşısında İspanya ekibinin güçlü pota altını yıkan ve dengeleri değiştiren oyuncu oydu. Keza 2006’da da belki Maccabi şampiyon olamadı ama finalde 15 ribaund alarak Final Four tarihine geçti.
Avrupa’da bu kadar değerli bir oyuncuyken şansını yine NBA’de denemeye karar vermesi onun adına yanlış ve üzücü oldu. Fiziksel olarak oraya uyumlu değildi ama burada büyük fark yaratan bir isimdi.
Bu yüzden de burada kalsa, özellikle de Maccabi’de kalsa daha da etkileyici bir kariyeri olabilirdi. O zaman da muhtemelen çok daha takdir görürdü.