Tanıklar Anlatıyor: Michael Jordan’ın Beyzbol Kariyeri

12/Ağu/20 10:39 Ağustos 12, 2020

admin69

12/Ağu/20 10:39

Eurohoops.net

1994 sonbaharında Arizona’da beyzbolun yıldızları bir araya gelmişti…

by Zach Buchanan, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 4 Mayıs 2020 tarihinde TheAthletic’te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Arizona Sonbahar Ligi kurulalı henüz üç sene olmuştu. Düşük ücretler karşılığında seyirciler Phoenix bölgesinde American League’inde sonraki üç yılda Yılın Çaylağı seçilecek Marty Cordova, Derek Jeter ve Nomar Gaciaparra’yı izleyebiliyordu. İlerleyen yıllarda MVP seçilecek olan Jason Giambi de oradaydı. 

AFL, o sezon 2.200 kombine bilet satarak rekor kırmıştı. Ancak bunun arkasındaki sebep beyzbolun yıldızlarını izlemek değildi. Herkes sadece bir adamı izlemek için yanıp tutuşuyordu ve o adamın bütün beyzbol liginde eşi benzeri yoktu. O adam, MLB’de bir maça bile çıkmadı. Hatta o sonbahardan sonra bir daha beyzbol oynamadı. O adam dünyanın en ünlü isimlerinden birisi olan Michael Jordan’dı.

Jordan’ın beyzbol kariyeri henüz yeni başlamıştı. Ancak bu kariyerin çok uzun sürmeyeceğini Jordan dahil neredeyse kimse bilmiyordu. Michael Jordan, son kez parkeye çıktığında takvim yaprakları 1993’ün Haziran ayını gösteriyordu. Jordan, yine Phoenix’te Chicago Bulls’u üst üste üçüncü şampiyonluğuna taşımıştı. Bu şampiyonluğun ardından Jordan, dünyadaki herkesi şoka uğratarak basketboldan emekli olmuş ve beyzbolda şansını deneyeceğini açıklamıştı. Chicago Bulls ile birlikte Chicago White Sox’ın da sahibi olan Jerry Reinsdorf, Jordan’a beyzbol kariyerinde de bir şans vermek istedi. 

Jordan, Scottsdale Scorpions formasıyla Arizona’ya geldiğinde gelişim ligi takımlarından Birmingham Barons ile vasat bir performans göstermişti. Ancak Jordan’ın bu performansı, onun şöhretini sekteye uğratmamıştı. Sonbahar liginde Jordan, beyzbol oynamak için nereye giderse gitsin yüzlerce insan onu takip etmek için statlara koşturuyordu. Seyirci sayısı o kadar fazlaydı ki statların tribünlerinde yeni düzenlemelere gitmek zorunda kalınmıştı. 

Jordan, beyzbol liginin en önemli genç yetenekleriyle birlikte sahaya çıkıyordu. Jordan, ilerleyen iki ay boyunca beyzbol kariyerinin son maçlarını oynayacaktı. Ligdeki kalan herkes için ise bu iki ay kariyerlerinin en inanılmaz dönemi haline gelmişti. İmza almak için tribünleri dolduran yüzlerce taraftarla karşı karşıya kalacaklardı. Takım olarak akşamları dışarı çıktıklarında Jordan’ın ünlü arkadaşlarıyla birlikte zaman geçireceklerdi ve basketbolun majestelerini arada oynadıkları basketbol maçlarında yakından görme şansına sahip olacaklardı. 

Bu yazı, o iki aylık dönemin hikayesini anlatıyor. Beyzbolun en büyük yıldızlarının iki ay boyunca Jordan’ın takım arkadaşı olduğu günleri, o dönemi birinci elden yaşayan 24 oyuncu, koç ve yönetici ile konuştuk. 

Tıpkı bu isimlerle basketbol oynarken Jordan’ın söylediği gibi, ilerleyen yıllarda bu isimlerin torunları bile onlardan bugünlerin hikayesini dinlemek isteyecekti…

“Merhaba, Ben Michael Jordan”

1994 sonbaharı, MLB için gayet zorlu bir dönemdi. Oyuncular, grev kararı almıştı ve bu durum da Arizona’daki sonbahar ligiyle çakışıyordu. 

Sonbahar öncesi Chicago White Sox, Jordan’ı Scottsdale Scorpions kadrosuna ekleyebilmek için ligden izin istemişti. Yaklaşık 2 hafta süren süreç sonunda bu izin çıkmıştı. Scorpions’ın kadrosunda White Sox, Red Sox, Royals, Orioles ve Giants’ın oyuncuları bulunuyordu. Bu takımların oyuncuları Arizona’ya geldiklerinde Michael Jordan’ın nasıl biri olduğunu merak ediyorlardı. 

Arizona’ya geldiklerinde lig yönetiminin sayesinde tüm insanların ilgisini çektiği ancak kendisine diğer oyuncular gibi davranılmasını isteyen birisiyle karşılaştılar. 

Steve Gilbert, Arizona Sonbahar Ligi Halkla İlişkiler Direktörü: İşe girmek için mülakata alındığımda bana Michael Jordan’ın sonbaharda ligde Arizona’da oynayabileceğini söylemişlerdi. Bu benim iş tanımımı fazlasıyla değiştiriyordu. İnsanların ilgisini lige çekmekten değil bu ilgiyi yönetmekten sorumluydum. Henüz 25 yaşıma yeni girmiştim. 

Desi Relaford, Peoria Javelinas oyuncusu: Bütün lig genelinde çok büyük bir heyecan vardı. 

Joel Bennet, Scottsdale Scorpions oyuncusu: Arizona’daki tesislere ilk geldiğimde antrenman odasında Michael Jordan’ın sesini duydum. İçeride oturduğunu görünce bunun gerçek olduğuna inanmamıştım. Kendimi tanıtmak için onun yanına gittiğimde adımı söyledim. Bana ‘Bennett, çok iyi falsolu top atan atıcı sensin değil mi?’ demişti. Bana bunu söylemesi aklımı başımdan almıştı. 

Mike Sullivan, Scorpions oyuncusu: Kamptaki ilk günümde yanıma geldi ve “Merhaba, ben Michael Jordan” dedi. Ona “Senin kim olduğunu tabii ki biliyorum!” cevabını vermiştim. 

Relaford: Normal sezonda onlarla oynayacaktık. Scottsdale ile oynayacağımız maç öncesi otobüsten indim ve soyunma odasına doğru yürüyordum. O sırada Michael Jordan sahada ısınma hareketleri yapıyordu. Beni görünce “Naber D?” diye bağırdı. Ona ne diyeceğimi şaşırdım. Bir an “Bay Jordan” demeyi düşündükten sonra “Merhaba Mike” diye bağırdım. Onun beni tanımasına çok şaşırmıştım. 

Craig Wilson, Scorpions oyuncusu: Onun etrafındayken havasına kapılmamak imkansızdı. Buna rağmen Mike iletişim kurması çok kolay birisiydi. 

Chris Correnti, Scorpions antrenörü: O çok büyük bir yıldızdı, ancak buna rağmen soyunma odasında takımın normal bir oyuncusu gibi takılıyordu. 

Bennett: Kamptaki ilk günümde yanımda eşimle düğün hediyesi olarak aldığımız video kamerasına götürmüştüm. Maç için sahaya çıkmadan önce “Mike, bunu istediğim için özür dilerim ama eşimle ben yeni evlendik ve doğum günüydü. Onun için bir şeyler söyleme ihtimalin var mı?” diye sordum. Bana kameraya aç dedi ve “Jennifer! Evliliğiniz için tebrikler. Doğum günün kutlu olsun” dedi. Daha sonra sahaya çıktığımızda kamerayı eşime uzattım ve “Kaydettiğim videoyu izle” dedim. Ağzı şaşkınlıktan açık kalmıştı. 

Terry Francona, Scorpions Menajeri: Gelişim ligindeki maçlarda onun menajerliğini yapmıştım. Maçlar için seyahat ettiğimiz uzun otobüs yolculuklarında Michael, takım arkadaşlarıyla gayet samimi dialoglar kuruyordu. Dışarıdan kimsenin ona ulaşamayacağını biliyordu ve rahat bir şekilde istediği gibi davranabiliyordu. Buna hayatının uzun dönemi boyunca sahip olduğunu sanmıyorum.

Brian Sackinsky, Scorpions oyuncusu: Antrenmanların ilk gününde vuruş idmanı yaptığımız esnada 3000-4000 civarı taraftar bizi izliyordu. Michael’a “Sence de bu çılgınca değil mi?” diye sordum. Bana verdiği cevabı hiç unutmuyorum. “Bence de çılgınca Brian. Taraftarların neden böyle davrandığını anlamıyorum. Keşke sadece sahaya çıkıp beyzbol oynayabilseydik. Etrafımızdaki bu ilgiden memnun değilim.” Jordan, ilk günden itibaren özel bir ilgi istemediğini belli etmişti. 

Bennett: Seyirciler sonuna kadar şanslarını zorluyordu. Bir gün soyunma yedek kulübesinde otururken çocuğun biri sürekli olarak ona sesleniyordu. Çocuğun babası da yanındaydı ve en sonunda adam “Michael, oğlumun beyzbol topunu imzalar mısın?” diye sordu. O gün maçımız vardı ve babasına dönüp “Oğlun niye okulda değil?” diye sordu. Babası da “Seni izlemeye geldik” dedi. Jordan buna cevap olarak “Geceleri de maç yapıyoruz.” demişti. Çocuğun okulu ekmesinden hiç hoşlanmamıştı. 

Lyle Mouton, Peoria Javelinas oyuncusu: Bir önceki sezon Sonbahar Ligi’nde oynamıştım. Tribünlerde sadece birkaç gözlemci ve birkaç insan vardı. Bu isimlerin gerçek taraftar olmadığı çok belliydi. Ancak Jordan ile birlikte işler değişti.

Jason Kendall, Chandler D-Backs oyuncusu: Arizona Sonbahar Ligi’nde oynamak için teklif almayı isterdiniz. Ama orada oynamak zordu. Normalde tribünlerde sadece gözlemciler ve oyuncuların akrabaları olurdu. Gerçek taraftarların önünde oynamazdınız. Ancak Scottsdale Scorpions ile oynadığımız maçlarda tribünler full oluyordu. 

Curtis Pride, Mesa Saguaros oyuncusu: Herkes onunla konuşmak ya da ona bir şeyler imzalatmak istiyordu. Michael da bu yüzden sürekli yanında korumasıyla geziyordu. 

Brian Raabe, Chandler D-Backs oyuncusu: Bizle oynadığı bir maçtan önce binlerce kişi ellerinde beyzbol topları, basketbol topları ve beyzbol kartlarıyla sıraya girmişti. Jordan’ın yanında koruması vardı. Her yer medya mensubu kaynıyordu. Jordan gittikten sonraki gün tribünlerde kimse kalmamıştı bile. Çılgın bir kalabalık olmadan Jordan adım bile atamıyordu. 

Chris Snopek, Scorpions oyuncusu: Oynadığımız maçlardan birisinde tribünlerde yaklaşık 10000 kişi vardı. Bir sonraki gün Chicago Bulls, Jordan’ın 23 numaralı formasını emekli ediyordu ve Michael da maçta oynamayacaktı. Sahaya gittiğimizde tribünlerde yaklaşık 150 kişi vardı. Takımın geri kalanı gerçekten kendisini çok değerli hissetmişti. 

Bennett: Bazı deplasman maçlarından kendi tesislerimize sabaha karşı dönerdik. Bazen tesislere döndüğümüzde orada yüzlerce insan bizi bekliyor olurdu. Ancak Jordan’ın arkadaki girişi kullanarak soyunma odasına girdiğini bilmiyorlardı. İnsanlar sürekli olarak onun nerede ne yaptıklarını biliyorlardı. Sürekli olarak böyle yaşamak imkansız bir şey olmalı. 

Gilbert: Michael ile beraber çalıştığım her gün yeni bir şey öğreniyordum. Öğrendiğim ilk şeylerden birisi ise medya mensuplarının önüne Jordan’ı yanında birisiyle beraber çıkarmamaktı. Michael’ın ilk basın toplantısında koçu da onunla birlikte toplantıya çıkarmıştım. Bu toplantı yaklaşık 40 dakika sürdü ve medya görevlileri koça bir soru bile sormadı. Terry, toplantıdan sonra yanımdan geçerken “Çok fazla mı konuştum? Sonraki toplantıda daha kısa konuşmamı ister misin?” diye sormuştu. 

Francona: Zamanla buna alıştım. Yaz döneminde de zaman zaman aynısı oluyordu, bu yüzden kimseyi suçlamıyorum. Eğer ben basın mensubu olsaydım ben de bana soru sormazdım. 

Bob Herold, Scorpions antrenörü: Bazıları Michael’ın soyunma odasındaki dolabından sopalarını çalıyordu. Bazıları imzalaması için fotoğraf getiriyordu. Terry ise takımdaki diğer oyunculara “Burası huzurlu bir alan. Jordan’ı buradayken rahat bırakın” diyordu. Jordan, koçunun ona takımın diğer oyuncuları gibi davranmasından çok mutluydu. 

Sackinsky: Jordan, sıradan birisi olmak istiyordu ama zamanla böyle olamayacağını anlamıştı. Diğer insanlar gibi sinemaya gidemiyor, dışarı çıkıp yemek yiyemiyordu. Bunu sürekli düşünüyordum. Hepimiz çok fazla para kazanmak istiyorum ve eminim ki Jordan’ın banka hesabı baya kabarıktır. Ancak Jordan ile geçirdiğim süre boyunca karşılaştığı ilgiyi görünce “Bunu gerçekten istiyor muyum?” diye düşünmeye başlamıştım. 

Taraftarlar Jordan’ı beyzbol oynarken izlemek için statları dolduruyordu fakat hiçbirinin amacı gerçekten onun beyzbol oynayışını izlemek değildi. Sadece Michael Jordan orada olduğu için geliyorlardı. Fakat Jordan için bu önemliydi. O sadece MLB seviyesine çıkmayı düşünüyordu. 

Jordan, liseden beri beyzbol oynamamıştı ve o zaman 31 yaşındaydı. Arayı kapatması gerekiyordu. Direkt olarak gelişim liginde oynamaya başladı. Vuruş denemelerinin %20’sinde başarı sağlaması bile onun kadar tecrübe eksiği olan birisi için inanılmaz bir şeydi. 

Sonbahar ligi boyunca gözlemciler onun hakkında şüphe dolu raporlar yazdıkça Jordan daha iyi oynamaya başlamıştı. 2 ay içerisinde Jordan, vuruş yüzdesini %25’e çıkarmayı başardı. Yeni uğraşını gayet ciddiye alıyordu ve bunu takım arkadaşları ile rakipleri de fark ediyordu. 

Mike Bertotti, Scorpions oyuncusu: Gelişim liginin ikinci yarısını onunla beraber geçirmiştim. Sonbaharın sonuna geldiğimizde kesinlikle oyununu geliştirmişti. Ancak dürüst olmak gerekirse bu biraz zaman aldı. Birmingham’a geldiğinde Jordan’ı dış sahada oynatıyorlardı ve onun yeteri kadar kuvvetli bir kolu yoktu. Atıcılar olarak Francona’ya Jordan’ın pozisyonu değiştirmesini söylüyorduk. O da sonunda bu tavsiyemize uydu. 

Snopek: Savunma açısından konuşmamız gerekirse kol kuvveti biraz zayıftı. Bu büyük olasılıkla yaklaşık olarak 12 yıldır beyzbol topu atmamasıyla alakalıydı. Ancak antrenmanlar boyunca git gide daha iyi ve rahat hale geldi. Oyunun temposunu yakalamaya başlamıştı. 

Bertotti: Vuruş mekaniği çok uzun sürüyordu ve 95 milden hızlı toplara neredeyse hiç buramıyordu. Ancak sıkı çalışması sayesinde bu toplara da vurabilmeye başladı. Rakip atıcılar bir yerden sonra Jordan’ın falsolu toplara karşı zorlandığını fark ettiler. Jordan sürekli olarak “topun nasıl yön değiştireceğini anlayarak vurabildiğinizi anlamıyorum” diyordu. Ancak zaman geçtikçe bunu daha rahat anlamaya başladı ve falsolu toplara da vurmaya başladı. 

Francona: İnsanların onun ne kadar rekabetçi birisi olduğunu ve bu sayede neler yapabildiğini bence anlamıyor. %20.2’lik yüzde yeterli miydi? Hayır. Ancak insanlar onun neler yapabileceğine dair en ufak fikre sahip değildi. Sene boyunca 50 sayı üretti. Sahada yapabileceği şeyler olduğunu rahatlıkla görebiliyordunuz. 

Relaford: Beyzbola verdiği ara onu çok etkiliyordu. Yıllarca beyzboldan uzak kalmıştı ve oyun onun hatırladığı gibi değildi. Ancak başka bir sporcunun Beyzbol Gelişim Ligi’ne gelip rekabet edebileceğini hayal bile edemezdim. Çerez bir oyuncu kesinlikle değildi. 

Larry Monroe, White Sox yöneticisi: Jordan’ın sezon boyunca gösterdiği gelişim gerçekten inanılacak seviyede değildi. 

Allen Battle, Tempe Rafters oyuncusu: Bir önceki antrenman kampında White Sox takımıyla birlikteydim. Jordan’ın bu yeni döneme alışmaya çalıştığını görebiliyordunuz. Sürekli olarak farklı eldivenler ve farklı sopalar deniyordu. Zorlanıyordu demek istemiyorum ama Jordan için kesinlikle bir meydan okumaydı. Arizona’daki Sonbaha Ligi’ne geldiğinde bir oyuncu olarak kendi rutinini geliştirdiğini görebiliyordunuz. Çok fazla antrenman yapmıştı ve oyunu daha akıcı gözüküyordu. 6 yaşından itibaren sürekli olarak beyzbol oynayan oyuncular kadar yetenekli olduğunu söylemiyorum fakat oyuncu olarak geliştiğini görebiliyordunuz. 

Sullivan: Beyzbol için henüz uygun vücuda sahip değili. Basketbolu bırakalı sadece bir sene olmuştu. Bu iki spor için farklı tiplerde vücut kuvvetine sahip olmanız gerekiyor. Jordan, vücudunu yeni sporuna adapte etti ve beyzbol oynamak için güçlendi. Zamanla çok daha iyi hale gelebilirdi. 

John Mabry, Tempe Rafters oyuncusu: Oyununda sürekli olarak yeni ayarlar yaptığını görebiliyordunuz. Bu seviyede sürekli olarak değişiklik yapmak ve bunlardan verim almak kolay bir iş değil. Savunması ve top atışları gün geçtikçe gelişiyordu. Vuruş açısından işler onun için o kadar da kolay ilerlemiyordu. 

Correnti: Atletizmi gerçekten inanılmazdı. Beyzbolcularda alışık olmadığımız uzun bir boya sahipti. Çok uzun bacakları vardı, ancak gayet hızlı bir şekilde uyum sağlamayı başarmıştı. 

Herold: Başlarda bütün topları iki elle yakalamaya çalışıyordu ve bu garip gözüküyordu. Koşarken pas yakalamaya çalışan bir Amerikan futbolcusuna benziyordu. Önünde kalan toplarda yere doğru eğiliyor ve topu iki eliyle yakalıyordu. Ben de ona neden böyle yaptığını sordum ve “Babam bana böyle öğretmişti” cevabını vermişti. O dönemlerde oyunun doğruları bu şekildeydi. Eğer topun size gelmesini bekliyorsanız iki elle yakalamanızda bir sakınca yoktu. Ancak topu yakalamak için koşmanız gerekiyorsa mutlaka tek elle yakalamanız gerekiyordu. Biz de Jordan ile bu konu üzerine çalıştık ve o da kısa süre içerisinde bunu öğrendi. 

Bennett: Jordan çok sıkı çalışıyordu. Gerçekten ne kadar sıkı çalıştığını kelimelerle anlatamam. 

Herold: Jordan’ın White Sox’taki vuruş koçu Walt Hriniak’ti. Jordan o dönemde vuruşlarında zorlanıyordu. Bir gün maçtan sonra bana geldi ve onunla birlikte çalışmamı istedi. Ben de ona White Sox’taki antrenman programını izlemediğimi söyledim. O günden itibaren Jordan, her sabah antrenmanlara daha erken gelmeye başladı. Esas antrenmandan iki saat önce geliyor ve oyununn üstüne çalışıyordu. 

Zaun: Beraber ilk vuruş antrenmanı yaptığımız gün biraz geç kalmıştı. Ancak hepimiz Jordan’ın bu işi yürütmek için ne kadar sıkı çalıştığını biliyorduk. O yüzden bu konuda onu çok zorlamadık. 

Herold: Antrenman için oraya ilk gelen oyuncu, ilk vuruşu yapardı. Bunu öğrenen Jordan, o günden sonra her antrenmana ilk gelen oldu. 

Sackinsky: Ben antrenman tesislerinden birkaç kilometre uzakta oturuyordum ve tesislere koşarak gidiyordum. Tesislere gittiğimde Jordan, yeşil Lexus’unda oturuyor olurdu ve bana selam verirdi. Onu her gördüğümde insanların Jordan’ın burada olduğunu bilse şu an burası savaş alanına dönerdi diye düşünürdüm. 

Wilson: Sürekli olarak takım arkadaşlarının fikirlerini alırdı. “Burada neden böyle yaptın? Burada ne yapmam gerekirdi?” Tecrübesizliğini gidermek için hiçbir zaman soru sormaktan çekinmedi. 

Sackinsky: Burada geçirdiği süre boyunca hiçbir zaman onun kaytardığını görmedim. Arka arkaya 90 tane hızlı atışa vurmaya çalışmak kolay bir iş değil. Arada çok uzun süre beyzbol oynamamasına rağmen bu konuda kendini geliştirdiğini görüyorduk. Falsolu toplara vurmakta zorlanıyordu, ancak ligdeki çoğu oyuncu bu konuda zorlanır. Jordan ise sürekli olarak bu zaafiyetinin üstüne gitmeye çalışıyordu. 

Raabe: Çoğumuz Jordan’dan daha iyi beyzbol oyuncularıydık. Ancak o seviyede sahaya çıkması ve katkı verebilmesi bile gerçekten inanılmazdı. 

Kendall: Arizona Sonbahar Ligi’nde bütün takımların en yetenekli genç oyuncuları bulunurdu. Jordan, bu seviyede gerçekten önemli işler yapmıştı. 

Sullvan: Muhteşem bir el-göz kordinasyonu vardı. Lig genelinde muhteşem oyuncular vardı, gerçekten yeteneklilerdi. Buna rağmen Jordan’ın sık sık oyun dışı kaldığını görmezdik. 

Herold: Bir ara vuruş yüzdesini %27-%28’e kadar çıkarmayı başarmıştı. İki hafta boyunca oynadığı bütün maçlarda vuruş yapmayı başarmıştı. Bu da onun ilerleyen maçlarda birkaç sakatlık yaşamıştı. Dirseğine ve sırtına top çarpmıtşı. Dirseğine top çarptığı maçta tribündekiler adeta atıcıyı dövmek istiyordu. Herkes atıcıya küfür etmeye başlamıştı. İkinci kez sırtına top çarptıktan sonra Jordan bize geldi ve “Neden beni topla vurmaya çalışıyorlar?” diye sordu. Onu vurmaya çalışmıyorlardı. Topu yakınına atarak kafasına girmeye çalışıyorlardı çünkü iyi performans sergilemeye başlamıştı. 

Raabe: Scottsdale ile oynadığımız maçta çok iyi bir vuruş yapmıtşım. Jordan topun uzağındaydı ve yakalamasının imkanı yoktu. O sadece iki adım attı ve sahanın kenarında topu yakaladı. Norrmalde topu yakalayamaması gerekiyordu. Kafasının üstünden geçip gitmesi lazımdı… 

Battle: Jordan’ın yaşı hepimizin endişelendiği bir konuydu. Beyzbol, genç oyuncuların sporudur. Michael ise lige yıllarca profesyonel spor yapmış bir oyuncu olarak geliyordu ve beyzbol kariyerinin kısa süreceğini biliyorduk. 30’lu yaşlarınız yaklaştıkça vücudunuz yavaşlamaya başlar ve oyun sizin için daha zor hale gelir. Ancak hepimiz onun ne kadar büyük bir rekabetçi olduğunu anlamıştık. Sahaya çıktığı anda sizi yok etmek istiyordu. İçinde yanan bir ateş vardı. Gösteriş yapmak değil, gerçekten kazanmak için oynuyordu. 

Steve Cline, Scorpions atış koçu: Jordan’ın en büyük farkı kafa yapısıyla alakalıydı. Bu konuda dünya üzerinde onunla yarışabilecek çok azb sporcu var. 

Monroe: Michael hiçbir zaman “Uzun süredir bu işi yapmıyorum” diye düşünmedi. Normal insanlar bu durumdan kaçmak için sebepler arardı. O asla bunu yapmadı. 

Doug Glanville, Saguaros oyuncusu: Jordan gerçekten zamanla ve çalışmayla iyi bir beyzbolcu olacağına inanıyordu. 

Jordan, oyununu geliştirmek için çok sıkı çalışıyordu. Zamanının büyük kısmını antrenman tesislerinde geçiriyordu. Buna rağmen <iframe width=”560″ height=”315″ src=”https://www.youtube.com/embed/Ys64-1lTOn8″ frameborder=”0″ allow=”accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture” allowfullscreen></iframe>Sonbahar Ligi’nde oynayan en iyi oyuncu olmasa da o hala Michael Jordan’dı

Jordan anlaşması kolay bir takım arkadaşıydı. Spor ve eğlence dünyasından birçok kişi onu izlemek için Scottsdale Stadı’na geliyordu. Bu süre boyunca Jordan, reklam filmlerinde oynadı ve iki kez de Chicago’ya gitti. Bir tanesi Scottie Pippen ile bir yardım etkinliğinde basketbol oynamak içindi diğeri ise Bulls’un onun için düzenlediği forma emeklilik töreniydi. Nike, sürekli olarak ona ürünler yolluyordu. 

Bu ürünleri Jordan tek başına kullanmıyordu ve takım arkadaşlarıyla paylaşıyordu. 

Sulivan: Jordan’ın sürekli olarak üç dolap dolusu yeni ürünleri olurdu. 

Sackinsky: Takımdan ayrıldı ve emeklilik töreni için Chicago’ya gitti. Geriye döndüğünde yanında takımdaki herkes için o gün törende dağıtılan hatıra ürünleri vardı. 

Michael Tucker, Scorpions oyuncusu: Takımın en yüksek sıradan draft edilen oyuncusuydum ve Nike ile anlaşmam vardı. Benim ayakkabılarımın Jordan’dan daha önce geldiğini hatırlıyorum. Nike’ın yaptığı gerçekten büyük bir hataydı, böyle bir şey olmaması gerekiyordu. Bunu görünce bana baktı ve “Senin ayakkabıların benden önce mi geldi?” diye sordu. Bu işle uğraşan kişi gerçekten kendini kötü bir duruma sokmuştu. Onunla uğraşmak için “Sen Nike’ın yüzüsün. Nasıl benim ayakkabılarım senden önce gelebilir? İstersen onları arayabilirim” demiştim. Bir sonraki gün tesislere bir kamyon dolusu Nike ürünü geldi. O kadar fazla ürünü hayatım boyunca hiç bir arada görmemiştim. 

Sackinsky: Asla yayınlanmayan bir Nike reklamında Jordan ile birlikte ben de vardım. Reklamda Spike Lee, Stan Musia ve Willie Mays de vardı. Antrenmanda Jordan’a top atıyordum. Onun iki tarafında da kameralar vardı. Etrafı bu kadar doluyken topa vurmaya çalışmak zor olsa gerek diye düşünüyordum. Çekimlerden sonra beraber oturup reklam çekimlerinin ne kadar sıkıcı olduğunu bana anlatmıştı. 

Sullivan: Neredeyse her hafta başka bir ünlü yanımıza geliyor ve tesislerde bizimle takılıyordu. 


Correnti
: Michael’ı görmek için gelen insanların sayısı gerçekten inanılmazdı. 

Wilson: Chris Chelios bir süre boyunca yanımıza gelmişti. Eight Men Out filmindeki aktör D.B. Sweeney’nin tesislere geldiğini hatırlıyorum. Arada Charles Barkley de bizi ziyaret ederdi. 

Bennett: Boksöz Michael Carbajal da gelenler arasındaydı.

Zaun: Phil Mickelson ve Quinn Buckner…

Correnti: Wilber Marshall

Snopek: Charles Oakley

Tucker: Chili Davis de gelmişti Scott Erickson da. Yanlış hatırlamıyorsam Vince Coleman da gelenler arasındaydı. 

Mouton: Her zaman takımın bir parçası gibi hareket ediyordu. Asla bizden uzaklaşmadı, bizi yakın çevresine dahil etmişti. 

Relaford: Jordan’ın bulunduğu bir gece kulübünde olmak inanılmazdı. Kızlar sürekli yanımıza geliyordu ve hepsi Jordan ile takılabileceklerini düşünüyordu. Jordan gece kulübüne gittiğinde oraya girmek bile çok zordu. 

Sackinsky: Müstakbel eşim Jets and Sticks diye bir barda takıldığımız esnada yanımıza gelmişti. Jordan, ilerideki bilardo masalarından birisinde Charles Barkley ile takılıyordu. Etraflarına bir ip gerilmişti ve yanlarında güvenlik görevlileri vardı. Eşimin onunla tanışmak için can attığını biliyordum. O tarafa doğru gittiğimizde güvenlik görevlileri geçmemize izin vermedi. O sırada Michael bizi fark etti ve geçmemize izin erdi. Eşimle, Michael’ı tanıştırdım. Eşimin elinde kamerası vardı ve Michael’a ikisinin fotoğrafını çekip çekemeyeceğimi sordum. İlk başta Jordan, “Hayır, burası çok kalabalık fotoğraf çekilmeye başlarsak insanlar deliye döner.” demişti. Daha sonra vazgeçti ve “Aman ne olacak, hadi çekilelim” dedi. Jordan, kollarını eşimle benim omuzlarımıza attı ve beraber fotoğraf çekildik. O fotoğraf hala evimin duvarında duruyor. 

Relaford: Bir gece bir bara gittim ve çok uzun bir sıra vardı. Normalde ben beyzbol oyuncusuyum diyip sıranın önüne geçmeyi sevmem. Kapının önünde beklerken görevli geldi ve beni yanına çağırdı. Onu takip etmemi söyledi. İçeriye girdiğimde Michael Jordan ile Charles Barkley’nin bir masada oturduğunu gördüm. Michael, onlarla içki içmem için beni yanlarına davet etmişti. Ancak yanlarında çok takılarak bu daveti suistimal etmek istemedim. Onlarla bir içki içtikten sonra Jordan’a teşekkür ettim ve yanlarından ayrıldım. Hayatımın en efsanevi gecelerinden bir tanesiydi. 

Bertotti: Bir gece bir barda yemek yiyorduk ve orada bir bilardo masası vardı. Chris Chelios ve D.B. Sweeney de yanımızdaydı. Michael ile Chris bilardo oynuyordu ve Sweeney yanıma gelip bilardo oynayıp oynamadığımı sordu. Ben de ona oynadığımı söyledim. Daha sonra Sweeney ve ben takım arkadaşı olup Michael ile Chris’e karşı oynadık. Sweeney’e “iddiasına oynamıyoruz değil mi?” diye sorduğumda “parasına oynuyoruz ama merak etme kaybedersek ben senin yerine öderim” dedi. 

Sullivan: Bilardo oynamayı çok severdi. Bilardo oynadığımız zaman bizim bulunduğumuz kısmın etrafına sürekli ip çekerlerdi. Jordan’ın takımımda yer aldığı üç ay boyunca adeta bir rock yıldızı gibi yaşadım. 

Mouton: O iplerin arkasında ne zaman vakit geçirsek çok eğleniyordum. 

Relaford: Ben Jordan’ın efsanevi iplerinin arkasına geçmeyi hiç başaramadım. Onu darlamak istemiyordum. Mike’ı çok iyi tanımıyordum o yüzden nasıl davranmam gerektiğine dair fikrim yoktu. Onunla aynı mekanda bulunduğumuzda ondan geriye kalanlarla idare etmeye çalışırdım. 

Sullivan: Oda arkadaşım Walt McKeel çok iyi bilardo oynardı. O da North Carolina mezunuydu ve sarhoş oldukça daha iyi bilardo oynardı. Jordan ona “Kazandığımız iddialarda parayı bölüşürüz. Kaybettiklerimizde ise senin payını da ben ödeyeceğim merak etme” derdi. Walt da muhteşem oynardı. Ben sadece Walt’un oda arkadaşı olduğum için onlarla takılabiliyordum. 

Bennett: Kumar oynamayı çok severdi. Her maçtan sonra soyunma odasında oturur ve kumar oynardı. 

Gilbert: O yıl Tucson’da bir maç yaptık ve geriye otobüsle dönmemiz gerekiyordu. Otobüsün önünde oturuyordum ve Jordan yanıma gelip “Üstünde hiç para var mı?” diye sordu. Ben de ona üstümde 37 dolar olduğunu söyledim. Jordan, otobüsün arkasında kumar oynuyordu ve benden borç istedi. Takımın güvenlik görevlisine para kaybetmişti. Gideceğimiz yere vardığımızda yanıma geldi ve bana 40 dolar verdi. Yanımdan uzaklaşırken arkasına döndü ve “Bana 3 dolar borcun olduğunu unutma” dedi. 

Daha sonra ona 3 doları vermeye çalıştığımda morali bozulmuştu çünkü açık şekilde bunu ilk söylediğinde şaka yapıyordu. Ancak Jordan’a borç para verdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. 

Herold: Bir antrenmandan önce Jordan birileriyle sohbet etmeye çalışıyordu. Takımdan birkaç kişi ise arkasından yaklaşıp kulağına vuruyorlardı. Bu birkaç olduktan sonra Jordan onların suratına bile bakmadan “Beni rahat bırakın dedi.” Onlar bu hareketlere devam edince bir anda arkasına döndü ve hareketi yapanı yere vurdu. 

Sullivan: Tucker eskiden Jordan’la çok uğraşırdı. Bir yerden sonra sanırım Jordan bu durumdan sıkıldı. Tucker sürekli onu darlıyordu.

Tucker: Kulağa vurma işini ilk başlatan Jordan’dı ama başkasının ona yapmasından hoşlanmıyordu. Başkası ona yaptığında ortalık bir anda güreş maçına dönüyordu. 

Sullivan: Sezon başladıktan bir ay sonra bize “Sizinle Bulls’taki takım arkadaşlarımla çok daha yakınım.” demişti. Biz sürekli kulüp binasında beraber takılırdık ve maçlardan sonra saatlerce sohbet ederdik. Bizim alışık olduğumuz hayat tarzı buydu. Maçlardan sonra sürekli olarak domino oynardık. Jordan kaybettiği zaman domino oynamayı asla bırakmazdı. 

Francona: Kaybetmeyi kesinlikle sevmiyordu. Konu ne olursa olsun böyleydi. Jordan’ın pin pon ve tenis raketleri kırdığına şahit oldum. 

Monroe: Onunla baya golf oynamıştım. Yaptığı her şeyde aşırı rekabetçi birisiydi. Sürekli olarak kendine yeni hedefler koyardı. 

Jordan’ı domino ya da golf oynarken rekabetçi görmek, onun basketbol sahasındaki rekabetçiliğine şahit olmaktan çok farklıydı. Çünkü takım arkadaşları ve rakipleri diğer alanlarda ondan daha yetenekli olabiliyordu. Gerçek bir Jordan deneyimi yaşayabilmek için onunla birlikte basketbol sahasında olmanız gerekiyordu…

Sonbahar Ligi boyunca Jordan, Pazar günleri takım arkadaşlarının katıldığı basketbol maçları düzenlemiş. Bazı oyuncular, bu maçlarda Jordan’a karşı iyi performanslar sergilediklerini söylese de bazıları rezil olduklarını anlatmaktan kaçınmıyor. 

Wilson:Bir maçımızdan sonra basketbol oynamak için parka gitmiştik. Yaklaşık 15 kişiydik ve hiçbirimizde basketbol topu yoktu. Orada basketbol oynayan çocuklar vardı ve onlardan bir tanesinin topunu ödünç almıştık. Jordan biraz geç kaldı ve çocukların eve gitme saati gelmişti. Onlara “Biraz sonra Michael Jordan gelecek. Bekleyin.” diyorduk. Onlar da haliyle buna inanmadı. Topun bizde kalması için yalan söylediğimizi düşünüyorlardı. Çocuklar tam gidecekti ki Jordan sahaya geldi. Çocuklar çılgına dönmüştü. 

Bertotti: Etraftaki insanların Jordan’ın orada basketbol oynadığından haberi olmuştu. Bi anda sahanın etrafında 30-40 tane çocuk birikti, hepsi Jordan’ı izliyordu. 

Wilson: Ben Jordan’ın takımında yer alıyordum. Bu harikaydı. Topu Jordan’a veriyordum ve bir kenara geçip onu izliyordum.

Bertotti: Gayet iyi basketbol oynarım. Maç esnasında bir pozisyonda Jordan ile karşı karşıya kaldık. Top bendeydi ve Jordan da çok sıkı savunma yapmıyordu. Ben de Jordan’ın üzerinden üçlük attım. Geriye dönerken Michael’e baktım ve “NBA’de Yılın Savunmacısı ödülünü kazandın ve ben senin üstünden üçlük atabiliyorum.” diyip gülmeye başladım. Jordan bir anda ciddileşti ve “Beni artık sen savunacaksın.” dedi. Topu eline aldığında mümkün olduğu kadar onu savunmaya çalıştım. Karşıma geçip crossover yaptı ve onu neredeyse göremedim bile. 

Sullivan: Kendi aramızda yaptığımız ilk maçta stadın yakınlarındaki bir parka gitmiştik. Yaklaşık 30-40 dakika içerisinde maçı izlemek için yaklaşık 300 kişi toplanmıştı. 

Cline: Maçı izleyenlerin sayısı çok arttığı için bir sonraki haftadan itibaren kapalı bir spor salonunda oynamaya başladık. 

Correnti: Michael, koç ekibiyle takım oluyordu ve diğer oyunculara karşı oynuyordu. Kazanan takım sahada kalırdı. Bizim takımımızda Michael Tucker ve Chris Goodwin gibi hızlı oyuncular vardı. Sadece bizim takımımızda değil, ligde oynayan bütün takımlar geliyordu.

Herold: Kim Michael Jordan ile basketbol oynama fırsatını kaçırmak ister ki?

Zaun: Mike maçları baya ciddiye alıyordu. Oynamadan önce bileklerini sarardı. Spor salonuna yanında Air Jordan kutularıyla geliyordu. Yanında sürekli Nike ürünleri olurdu. 

Snopek: Zayıf görünürdü ama size çarptığı zaman onun taş gibi olduğunu anlardınız. Çembere çok hızlı şekilde gidebiliyordu. 

Sullivan: Basketbol formunda bile değildi. Büyürken Dallas bölgesinde Larry Johnson ile karşılıklı oynamıştım. Ama Jordan’ın çok özel bir basketbolcu olduğunu anlayabiliyordunuz. Attığı her top potanın içinden geçecekmiş gibi hissettirirdi. 

Zaun: Ben Lyle Mouton ile takım arkadaşıydım. Mouton, daha önce LSU’da basketbol oynamıştı. Takımımızda yine daha önce basketbol oynayan Curtis Pride vardı. Michael ise karşı takımdaydı. Biz öne geçtiğimizde Lyles Mouton ne yaptı biliyor musunuz? Jordan’a laf atmaya başladı. 

Bennett: Michael milletin üstünden smaç vururdu ve onlar da sinirlenirdi. Dünyadaki en iyi basketbol oyuncuları Jordan’ı durduramıyordu ama Lyle Mouton onu durdurabileceğini sanıyordu. 

Mouton: Jordan’ın takımına karşı üç kere oynadık ve bu maçlardan ikisini kazandık. Jordan’ın takımında koçlar olduğu için takımının çok zayıf olduğunu söylemem gerekiyor. Bizim takımımızda ise daha önce basketbol oynamış beyzbol oyuncuları vardı. İlk maçta biz kazandık ve birbirimize laf atmaya başladık. İkinci maçı Jordan kazanınca da bize baya laf atmıştı. 

Zaun: Mike sahaya geldiğinde gözünü adeta kan bürümüştü. Topu alıp orta sahanın bir adım önünden üçlük atıyordu. Ben hızlı hücuma çıktığımda faulden sıçrayıp beni bloklamıştı. Daha sonra bana dik dik bakmaya devam etti ve “Git ve bu bloğu torunlarına anlat” dedi. Sadece “Mile sana laf atan ben değilim, neden bana sinirleniyorsun?” diyebilmiştim. Jordan böyle birisiydi. 

Mouton: Gayet eğlenceli maçlardı…

Zaun: Lyle, ona laf atmaya başladıktan sonra Mike takım arkadaşlarına pas atmayı bıraktı. Kazanmak için ne yapması gerekiyorsa onu yapıyordu. Şut atması gerektiğinde şut attı. Blok yapması gerektiğinde blok yaptı. Mouton, onun rekabetçi tarafını uyandırmıştı ve iş orada bitmişti. 

Battle: Sanırım Lyle, bir daha Jordan ile maç yapmak istemedi.

Mouton: Jordan basketbola döndüğü dönemde ben Springfield’da yaşıyordum. Boston Garden’daki son maça bilet aldım. Eşim ve ben maçtan önce ısınmalar esnasında Michael’ın yanına gittik. “Bana bir maç borçlusun biliyorsun değil mi?” dedi. Ben de onunla bir daha asla basketbol oynamayacağımı söyledim. 

Pride: Kolejde basketbol oynadığım dönemde en iyi bire bir savunmacılarından birisiydim. Bu yüzden Michael’ı savunma konusunda nasıl bir iş çıkaracağımı merak ediyordum. Hatta bir pozisyonda ona temiz bir blok bile yaptım ama Jordan faul olduğunu söyledi. Jordan’a yaptığım savunma bir yerden sonra onu o kadar sinir etti ki sürekli post oynayıp bana karşı 15 cm uzun olmasının avantajını kullanmaya başladı. 

Cline: Bir pozisyonu çok net hatırlıyorum. Birisi çaprazdan şut atmıştı. Ben de adamımı box-out’ladım ve top çembere çarptıktan sonra ribaundu almak için sıçradım. Sonrasında gördüğüm ilk şey yanımdan uçarak geçen bir çift siyah şort oldu. Jordan topu tek elle yakalayıp smaçlamıştı. 

Glanville: Saldıracağı insanları özellikle seçerdi. Eğer Nike yerine Reebok ayakkabı giyiyorsanız size özellikle saldırırdı. Neyse ki ben Nike giyiyordum. Sürekli bize “Şimdi yapacağım şeyi ileride torunlarınıza anlatacaksınız.” derdi. 

Cline: Torunlarıma gerçekten Michael Jordan ile basketbol oynadığımı anlatıyordum. 

Glanville: 360 smaç basacak kadar atlet değilim ama çemberin üstüne çıkabiliyordum. Elimden geldiği kadar fazla sıçradığımda Jordan’ın anca beline gelebiliyordum. Eskiden onu izlerken neden şutlarında bombe vermediğini düşünürdüm. Onu gerçek hayatta görünce bunun sebebini anladım. Şut atmak için sıçradığında neredeyse çemberin 1 metre üstüne çıkıyordu. 

Sullivan: Jordan’ın takımında olduğunuz zaman genellikle ona pas verip izlemekten kendinizi alıkoyamıyordunuz. Bir keresinde bana “Dostum şut atsana. Gayet iyi oynuyorsun.” demişti. Ama onu izlemek daha çekici geliyordu. 

Glanville: Ben hızlı bir oyuncuydum, bir maçta ondan birkaç top çalmayı da başardım. Birisinde arkasından onu kovaladım ve topu çaldım. Bir diğer pozisyonda ise hızlı hücumda onu kovalıyordum. Üçlük çizgisi civarında üzerimde smaç vuracağını fark ettim. Jordan tarafından posterlenmek bir onurdur diye düşünüp sıçradım. Neredeyse kafama oturuyordu. Ama gerçekten onur duymuştum. 

Gilbert: Jordan ile yaptığımız bir maçtan sonra gerçekten çok yorulmuştum. Antrenörlerden birisi bana baktı ve “Eğer hastaneye gidersen iyi olur gibi duruyor.” dedi. Daha sonra beni hastaneye götürdü. Oradaki doktorlara ve hemşirelere ne dedi bilmiyorum ama bizi hemen içeriye aldılar ve bana oksijen maskesi taktılar. Bir yerden sonra hemşireler ve doktorlar gelip bana Michael Jordan ile basketbol oynamanın nasıl olduğunu sormaya başladılar. Dördüncü sorudan sonra sinirlenip maskeyi çıkardım ve “Nasıl mı? Basketbol oynadım ve şu anda hastanedeyim. İşte tam olarak böyle!” diye bağırdım. 

Bertotti: Sürekli Jordan’dan faul çizgisinden sıçrayarak smaç basmasını istiyorduk. O bu konuda pek istekli değildi ama sonunda bir Pazar günü onu ikna edebildik. Orta sahadan koşmaya başladı ve faul çizgisinden sıçradı. Adeta havada yürüyor gibi gözüküyordu. Duvarımdaki posterin gerçekleşmesine şahit olmuştum. 

Glanville: Eğer Jordan, maçları ciddiye alıp kazanmak için oynasaydı hepimizi ezebilirdi. Sanırım iyi bir takım arkadaşı olmaya çalışıyordu. 

Pride: Jordan, eşime benim iyi bir savunmacı olduğumu itiraf etmiş…

Glanville: Yaptığımız basketbol maçları hepimizin kontratlarına aykırıydı. Ancak kimse bunu umursamadı çünkü hayatınız boyunca kaç kere Michael Jordan ile basketbol oynama şansı yakalayacaksınız ki?