Mike James’in Yolu: Doğru Yer, Doğru Zaman, Doğru Antrenör

14/Ağu/20 14:00 Ağustos 14, 2020

admin69

14/Ağu/20 14:00

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın, Dimitris Itoudis önderliğindeki CSKA Moskova’da Mike James’in performansında gözlenen artışı oyuncunun son 2 yılı ışığında değerlendiriyor.

by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net

Turkish Airlines EuroLeague’de her zaman her oyuncu dikiş tutturamayabiliyor. Ne kadar yetenekli olursa olsun, bu yetenekleri ne kadar göz önünde olursa olsun her zaman her oyuncu başarılı olacak diye bir kaide yok.

Fakat başarılı olanların hikayesi çok özel olmuştur her zaman. Bugün sizlerle işleyeceğimiz vakaysa henüz tam anlamıyla başarılı olduğundan bahsedebileceğimiz bir isim değil.

Sadece kariyerini ne kadar doğru bir yola soktuğunu ve o yolda nasıl ilerlediğini değerlendirebileceğimiz, bunu anlatmaya çalışacağımız bir oyuncu.

Mike James, 2019’da Olimpia Milano formasıyla EuroLeague Alphonso Ford En Skorer Oyuncu Ödülü’nü kazanırken ertesi sezon Ettore Messina tarafından kadroda düşünülmedi.

Sonrasında yeni takımını bulmak için Rusya’nın başkenti Moskova’nın yolunu tutan ABDli skorer, CSKA‘da tam manasıyla kendini buldu.

Anadolu Efes‘in süperyıldızı Shane Larkin ve Barcelonalı Nikola Mirotic’le beraber 2019-20’de normal sezonun 3 MVP adayından birisi olarak görülen Mike, sosyal medyayla arası iyi bir isim olarak da çokça göze çarptı.

Bu yazıda Eurohoops Fırın olarak James’in son 2 yılı ağırlıklı olmak üzere oyun profiline ve bu sezon Dimitris Itoudis’in öğrencisi olarak gösterdiği gelişime değineceğiz.

Eski Kıta’da İlk Yıllar

Mike James’in Avrupa basketbolundaki kariyeri aslında son 2 sezonla sınırlandırılamayacak kadar uzun bir döneme tekabül ediyor. Ancak kendisini bir “yıldız” olarak tanımlayabileceğimiz dönemleri son 2 yılı kapsar benim düşünceme göre.

Tabii öncesini konuşmamak da olmaz. 2012 NBA Drafti’nden boş dönüp İsrail’de ve İtalya’daki 2. Lig deneyimleri sonrası Kolossos’ta gösterdiği performans sonucu Baskonia‘yla EuroLeague’e kadar yükselmesi gerçekten ilham verici hikayelerden birisi. Bunu çok da abartmak istemiyorum çünkü böyle yükselen çok fazla oyuncu bulunur az bir şey düşündüğümüz zaman.

Baskonia‘dan söze girecek olursak o zamanlar ben izlerken Mike James’in bu günlere gelebileceğini, böyle bir oyuncu olabileceğini hiç düşünmezdim. Yani çok atletik bir oyuncuydu o dönem ama Avrupa basketbolunda istikrarlı bir guarddan bekleyeceğiniz herhangi bir şeyi sağlayabildiğini söylemek çok zordu.

Bu uzun yıllar böyle devam etti. Sadece Baskonia döneminde de değil. Elbette istatistiklerine açıp baktığınız zaman hep iyi rakamlarla karşılaşırsınız ama mesela ben 2015-16 Baskonia takımını aklıma getirince James’in bir Bourousis, Hanga, Adams ve hatta Bertans kadar etkili olduğunu düşünmüyorum o kadroda.

Keza Panathinaikos döneminde de yapılanmaların sorunlu olması sebebiyle Mike James hakkında da yorumlar hep savruk olduğu, sorumsuz davrandığı yönünde gelişti.

Aradaki NBA dönemini atlayacağım çünkü bu bir “kariyerine bakış” yazısından ziyade oyununun EuroLeague’e nasıl uyumlu hale geldiği yönünde bir değerlendirme şeklini alsın istiyorum.

Çizme

2018 yılında attığı bir imzayla onun dönemi başladı. Artık Olimpia Milano gibi köklü ve tarihi başarılara sahip bir Avrupa basketbolu kulübünde daha forma giyme şansı karşısına çıktı.

Takımın başantrenörü Türkiyeli basketbolseverlerin Fenerbahçe‘de 2012-13 sezonu özelinde yaşadığı başarısızlıkla hatırladığı Simone Pianigiani’ydi.

Kaliteli oyunculardan kurulu ancak playoff yapacaklarından çok da umut besleyemeyeceğiniz bir takımdı. Nitekim yapamadılar da ama ateş hattında hep elleri kolları vardı Milano‘nun o sezon.

Tabii yapamamalarında en büyük etkenlerden birisi son 4 maçlık fikstürün inanılmaz zor olması ve bu evredeki bütün maçları kaybetmeleriydi.

O sezonki Milano takımına bir göz attığımız zaman guard rotasyonunda James’in yanında Andrea Cinciarini, Curtis Jerrells gibi isimler karşımıza çıkıyor. Bence bu hiç ama hiç belirleyici nitelikleri olan bir rotasyon değil EuroLeague seviyesinde bir playoff takımı kuruyorsanız.

Öte yandan uzun rotasyonunda Arturas Gudaitis’ten, kanatta ise Vladimir Micov’dan yana yüzlerin güldüğü bir ekip. Zaten Gudaitis – Micov – James üçlüsünden herhangi birinin olmadığı ortamda İtalyan ekibi kıyasıya bir playoff mücadelesi veremezdi.

Takımın hücumları aslında çok da derli toplu sayılabilecek tarzda değildi. James’in Milano’da yaşadığı en büyük sıkıntı da buydu zaten. Hücumu oturmamış, kalite bakımından diğer rakiplerine göre sınıfta kalan bir guard rotasyonuyla baş etmek zorunda kalmıştı.

Misalen Panathinaikos döneminde de yanında Nick Calathes gibi bir oyun kurucu vardı ancak uzunlarda pek iş yoktu. Bourousis’in yaşı geçmişti, Gist zaten tartışılması gereken bir oyuncu, Kenny Gabriel ne kadar EuroLeague oyuncusuydu vesaire vesaire…

Tüm bunlarla beraber Pianigiani’nin Mike James’i sahada inaktif bıraktığı sürelerin fazlalığı çoktu. Evet, yanlış okumadınız. Sahada Mike gibi bir oyuncuyu pasif bırakmaktan bahsediyorum. Pianigiani’yle bir molada tartıştıkları da olmuştu. Her ne kadar olağan şeyler olsa da bu problemli yapıda göze batmaması düşünülemez.

James’in bu fazlaca topsuz oynama meselesinden rahatsız olması kaçınılmazdı. Zaten takım “James’in etrafına kurulmuş” diyebileceğiniz kadar kaliteli bir ekip değildi. Bu yüzden de ona top verseniz yapacağı şeyler çok belliydi yani.

Aslında çok da kötü biçilmiş bir rol değildi ve Milano‘yu ileri taşıdı. Fakat yine de memnun olmadığı belliydi işte. Gudaitis’le oynanan ikili oyunları akıcı bir biçime sokup üzerine gitmeyi tercih etseydi oradan çok daha fazla ekmek yerdi Olimpia.

Çok da olumsuz değerlendirilebilecek bir rol değildi ve CSKA‘dakine göre daha çok şut atıyordu. Hatta CSKA‘daki rolüyle Milano‘da oynasaydı sonuç hüsran da olabilirdi ihtimaller dahilinde. Bu yüzden doğru yer, doğru zaman, doğru antrenör diyorum.

Yani kariyeri boyunca çok şut atmasıyla, savruk görüntü çizmesiyle eleştiri alan bir oyuncunun bu profile daha yakın olduğunu doğrulayan bir rolde nasıl iyi pozisyonda olabildiğini düşündüğümü merak ediyor olabilirsiniz. Ama her takımın ihtiyacı her zaman derli toplu bir skorer ya da topu yönlendirecek bir oyuncu olmayabiliyor.

2018-19 sezonunda EuroLeague’deki istatistikleri 30 maçta yüzde 32 küsür gibi bir üçlük isabet oranıyla 19.8 sayı – 3.8 ribaund – 6.4 asist şeklindeydi.

Böyle bir ortamda geçen, takım adına inişli çıkışlı sezonun ardından Mike, Alphonso Ford En Skorer Oyuncu Ödülü’nün sahibi oldu.

Peki, şimdi ne olacaktı?

Ettore Messina ve İnceldiği Yerden Kopuş

2019 yazında Mike James, Olimpia Milano‘da kalacağından oldukça emindi ve kendisini buna göre hazırlıyor, Twitter’da takımının transfer haberlerine reaksiyonlar veriyordu sanki kalacakmışçasına.

Ancak Pianigiani artık yoktu ve Giorgio Armani de musluğu açmıştı. Yeni Milano‘nun yeni başantrenörü 4 EuroLeague şampiyonluğuna sahip, tarihin en iyi birkaç antrenörü içerisine dahil edebileceğiniz bir isim oldu.

Ettore Messina’nın CSKA Moskova kariyerinde çalıştığı Amerikalı kısalara baktığınız zaman J.R. Holden ve Trajan Langdon gibi örneklerde göreceğiniz gibi hepsi kurulu düzenin oyuncuları olarak göze çarpmışlardı. James de her ne kadar Milano’da bu profilde bir isim olarak görüldüyse de bu bağlamda mazisi pek parlak değildi.

Nitekim Messina onu istemedi ve yollar ayrıldı. Ben hatırlıyorum, James’in o dönem Twitter’da Messina’nın aslında kendisine onu istediğini söylediği ancak bunun bir yalan olduğu yönündeki tweetleri vardı. Olaylar gelişirken James’in şu açıklamaları da epey vurucuydu:

Bu konu hakkında çok konuşmak istemiyorum. Sadece ben, birisine Messina’nın bana davrandığı gibi davranmam. Bu kadarKimseyi ikna etmeye ihtiyacım yok. Ben bir skorerim. Oynadığım tüm takımlarda rolüm ne olursa olsun sayı atmanın yolunu hep buldum.

Haklıydı Mike. Rolü ne olursa olsun sayı atmanın hep bir yolunu bulmuştu 2014’teki Baskonia döneminden şimdiye kadar. Onun sergilediği performansların oynadığı takımlara ne kadar yararlı olup olmadığından bağımsız söylüyorum bunu. Zaten söylemiştim, istatistiklerine baktığınızda hep kabarık bir liste görürsünüz diye.

Bu adamın işi bu: Atmak. Sadece nasıl bir rol çerçevesinde, ne kadar topla oynayarak, ne kadar sahanın etkin kısımlarında görünür olarak atabileceğine karar verirsiniz. Ne kadar atacağına değil.

Messina bunu yapabilecek, bu ince ayarı çekebilecek bir koç olmasına rağmen James’i istemedi. Yollar ayrıldı. Ardından kısa rotasyonuna Sergio Rodriguez’i getiren Milano onun yanını arkasını iyi dolduramayınca çok da keyif veren bir basketbol oynamadı 2019-20 sezonu boyunca. Yani hiçbir takım onlara karşı “aman bu maçı kaybedeceğiz” diye çıkmadı.

James’in hikayesi nasıl evrildi bu süreçte?

Dimitris Itoudis’in Yarattığı Canavar

Ona kim sahip çıkacaktı dersiniz? CSKA Moskova çıktı. Dimitris Itoudis çıktı.

Ben transferin yapıldığı günkü tavrımı hatırlıyorum. Çok önyargılı yaklaşmış, CSKA‘nın kendini bitirmeye gittiğini söylemiştim arkadaşlarıma. Zaten bugün bu yazıyı yazmak istememe sebep olan şey de bu önyargılı tavırdan sonra sezon boyunca büyük şaşkınlık yaşamam oldu, büyük koç Dimitris Itoudis sağ olsun.

Itoudis sezon öncesinde “Mike sistemimize uyum sağlamalı” şeklinde bir açıklamayla daha ağustos ayından seti net çekmişti. Son şampiyon takıma geldiği ve burada Milano veya önceden oynadığı takımlardaki gibi tavır sergileyemeyeceğini bildiriyordu. Bu sadece bir teknik değerlendirmeden fazlasıydı.

Değişim çok çabuk kendisini belli ediyordu. Önceki sezon birçok maçı 35-39 dakika bandında oynayan James CSKA’daki ilk maçında 19 dakika sahada kalmış ve sadece bir üçlük denemişti.

Bu durum elbette tüm sezon böyle ilerlemeyecekti ve sezon başı olmasının da etkisi vardı ancak onun kısıtlanarak da ne kadar etkili olabileceğini görmemiz açısından o dönem için önemli bir olaymış bu belki de.

Bu süre konusu James adına sezon boyunca dalgalı ilerledi ama asla Milano‘daki gibi tehditkâr bir durum söz konusu değildi elbette.

CSKA’nın deplasmanda Efes‘i yendiği maçtan sonra Itoudis, önceki Kızılyıldız maçında onu neden az oynattığını açıklamıştı:

“Kızılyıldız maçında onu çıkarttım ve sadece 23 dakika oynattım. 10 dakika daha oynatsaydım rekor kırabilirdi. Onu çıkarttığımda bu maçı hatırlattım ve enerjisini koruması gerektiğini söyledim. O da tamamen benimle aynı fikirdeydi. Bu onun kişisel bir gündemi olmadığını gösteriyor.”

Olay bu. Topluluk halinde bir başarıya ulaşmak için topluluk halinde önce bir gönül ve fikir birliğine varılması gerekir her zaman. Çok başarılı olmuş herhangi bir takımı yorumlarken “kimya” diye bahsettiğimiz klişe bundan ibarettir.