by Alex Kennedy, Çeviri: Cem Doğan
Bu yazı SportsNet‘te yayınlanmış olup uyarlanarak Türkçeye çevrilmiştir.
Sporda var olan saf atletik yeteneğin en açık sergilendiği sahne olan NBA Slam Dunk Yarışması, Julius Erving, Michael Jordan ve Kobe Bryant gibi oyuncuların şöhretini artırmasına yardımcı oldu. Ancak 2000 yılı itibariyle, bir dizi tekdüze ve akılda yer etmeyen yarışmanın ardından, organizasyon ihtişamını öyle kaybetmişti ki, 1998 ve 1999’da düzenlenmedi bile. Vince Carter: Toronto Raptors‘ın 23 yaşındaki, gelecekteki süper yıldızı. Lütuf, güç, yaratıcılık, havada kalma süresi ve şovmenliği rakipsiz bir şekilde bir araya getiren ilk yıldız olan Carter, önceki sezon lige girdiği andan itibaren hayranlarını koltuklarından zıplatmayı başarmıştı. Hem taraftar, hem de medya, onu benzer şekilde Jordan’dan sonraki en iyi maç içi smaççısı olarak görüyorlardı, uçar gibi vurduğu smaçlar sebebiyle ona “Air Apparent” ve “Air Canada” gibi lakaplar takılmıştı bile!
Yani yarışmaya ismini yazdırdığı zaman Carter’dan beklentilerin yüksek olduğunu tahayyül edebilirsiniz. Katılımcılar arasında –aynı zamanda takım arkadaşı ve kuzeni de olan– Tracy McGrady, Steve Francis, Ricky Davis, Jerry Stackhouse ve Larry Hughes gibi isimler olsa da, gözler Carter’ın üstündeydi. Hiçbir yarışmacının Vince’ten fazla kaybedecek şeyi yoktu. Eğer bu ortamda kazanamasaydı, beklentileri karşılayamamış olurdu. Ve eğer kazanırsa da, yapması gereken bu değil miydi zaten?
Kimsenin bilmediği şey, üç finalistin tüm zamanların en büyük gösterisini ortaya koymak için bir araya geleceği, ve hâlâ 15 yıl önce o cumartesi gecesi Oakland’da olduğu kadar hayrete düşürücü, Carter’ın performansının smaç yarışmaları düzleminde bir altın standart olarak tarihe geçeceğiydi.
Vince Carter: Smaç yarışmasına katılma fırsatını elde etmek çocukluk rüyamdı, hayatım boyunca istediğim bir şeydi. Tabii ki pazar günkü maç ve diğer organizasyonlar harika ama cumartesi günü ve smaç yarışması, tamamıyla benim için yaratılmış gibiydi.
Dee Brown, 1991 Slam Dunk şampiyonu ve Carter’ın 99-00 sezonundan takım arkadaşı: Bir Florida çocuğu olarak, Vince’i Raptors‘ta birlikte oynamadan önce de, olarak tanıyordum. Lisedeki smaç yarışmasını kazanırken onu gördüğümü hatırlıyordum. O yılın Slam Dunk’ına, bir sürü smaç yarışmasına katılmış, ve hepsini kazanmış biri olarak geliyordu.
Jerry Stackhouse, 2000 Slam Dunk katılımcısı ve o zamanın Raptors yardımcı koçu: Chapel Hill’de hazırlık maçları yaptığımızı hatırlıyorum. Birisi şut çekerdi, ve top çembere doğru inerken Vince topu alıp değirmen vururdu. Konu sıçrama kabiliyeti ve zamanlama olduğunda onun özel biri olduğunu bilirdiniz. İnanılmaz bir atletti.
Kenny Smith, TNT yorumcusu ve üç kez Üç Sayı Yarışması katılımcısı: Çoğu insan bir smaççı olarak Vince’in neler yapabileceğini biliyordu, ama onu daha önce bir yarışmada hiç görmemişlerdi. Mesela, maç esnasında bir fastbreak sırasında vurulacak smaçtan öte, bir smaç yarışmasında bu yaratıcılığa sahip olup olmadığını kimse bilmiyorlardı,
Brown: İnsanlar Vince için oradaydı, buna şüphe yok.
Smith: Vince’i görmüştüm. Daha önce hiç şahit olmadığımız şeyleri yapabileceğini biliyordum — ama bu seviyede değil.
Carter: Büyüdükçe, smaç yarışmalarını kaydetmeye ve onları çalışmaya başladım. Kafamda çözmeye çalışıyordum –ortalama bir adamdan biraz daha farklı olabilir ve bu yüzden garip gelebilir– smaçlar harikaydı, tamam, ama şunu bilmek istiyordum: Neden bu smacı yapıyor? Ne göstermeye çalışıyor? Aradığı görüntü ne? Mevzuyu bu şekilde inceledim. Ona kilitlenmiştim. Takılıp kalmıştım.
Bin smaca bedel fotoğraf. Üçüncü smaç için Carter, McGrady’den gelen pasla topu bacaklarının arasından geçirdi; bu smacın ilham kaynağı, yarışmadan bir hafta önce derginin birinde gördüğü bir fotoğraftı — ve bunu daha önce hiç denemeden uygulamıştı.
Hazırlanmak için bir ay falan varken, Carter ve Mcgrady, her antrenmanın ardından, bazı şeyler denemek için zaman ayırdılar. Yarışma gecesi Carter’ın kafasında 4 ya da 5 smaç vardı, ama hayatının en büyük şovu öncesi daha en baştan kafasını karıştıracak şekilde bütün planını gözden geçirdi.
Carter: Biz sahaya çıkmadan hemen önce, ben hâlâ smaçların sırasını çözmeye çalışıyordum. Kafam yanmıştı. Sırayı korumalı mıydım? Yoksa gelişine girişecek miydim? Smaç yarışmasını gecelerce hayal ettim, rüyalarıma giriyordu. İlk smacın akılda kalacak bir şey olmasını istiyordum. Kendi kendimi mükemmel olma adına feci baskı altına sokuyordum.
Paul Jones, spor muhabiri: (Olaydan hemen önce) Carter’la yaptığım röportajı asla unutamam. Ona hazır olup olmadığını, nasıl yapacağını düşündüğünü sordum. Omuzları çökmüştü, yere bakıyor ve “Dostum bilmiyorum, bilmiyorum” diyip duruyordu. “Şaka mı yapıyorsun” diye düşünüyordum.
Carter: Yarışmaya gelecekken, bizi salona götürecek araç orada değildi. San Francisco’da kalıyorduk, herkese onları otelden alıp Oakland’a götürmek üzere birer araç tahsis edilmişti. Ama ortada yoklardı. 2’de dışarıda olmamız gerekiyordu. Saat geldi ama ortada arabalar yoktu. Diğer All-Star’ların arabaları gelmişti, ama bizimkiler hâlâ görünürde yoktu. Beş kişiydik ve bizi San Francisco’dan Oakland’a götürmek üzere bir sedana sıkışmak zorundaydık. Neredeyse beceremiyorduk. İşler çok fena boka sarmıştı. Feci stresli bir ortamdı ve Jonesy ile yapılan röportaja dek bunların hepsi birer etkendi.
Jones: Röportaj için tüneldeydim, ve onu sahaya çıkarken gördüm; oraya adım attığı an bütün vücut dilinin değiştiğine şahit oldum.
Carter: Başka bir manyak olmuştum. Maç öncesi rutinimi gerçekleştirmek üzere sahaya çıkmıştım, ama önce turnike çizgisine doğru gittim –belki analiz işini biraz abartıyordum– aniden yeteri kadar iyi olmadığı hissine vardım: Bir sürü panyadan topu geri alarak smaç denenmişti, biliyorsunuz, özel bir tarafı kalmamıştı. Orada durmuş, sahaya bakıyordum, ve yarışmadaki diğer oyunculara saygı duyuyordum; yeteri kadar iyi olmadığını düşünüyordum.
Hakemden ilk smacı yapmak üzere topu almadan önce, ne yapacağımı bilmiyordum. Gerçekten bilmiyordum. Şöyle düşündüm: Görünüşle neyi başarmak istiyorum? Yaratıcılığı, havada asılı kalmayı arıyordum, ve yıllardır üstünde çalıştığım bütün şeyler. Bütün bu yıllar, gelip bir harekete, bir âna akıyor. Ve işte buradayım, hareketimi dünyaya göstermeden dakikalar önce, aynı şöyleydim: Oh tanrım, şimdi ne yapayım?
Fikri buldum: 360 değirmen. O anki dürtü buydu. Gerçekten bu smacı yapmayı düşünmemiştim, çünkü bunu haftalar önce denediğimde, ucu ucuna yapıyordum. 360’ı olaya dahil ettiğim zaman, özellikle ilk denemelerimde, çemberden uzak kalıyordum. Yeterince yükseğe çıkamıyordum. Bu yüzden başlangıçta onu bir kenara koymuştum.
Ama her smacın içinde, zorluğu da arttıracak bir şaşırtma unsuru olmasını istiyordum. Kolu geri çekerek değirmen vurmak zaten yeterince zordu, ama bunu ters şekilde yapmak? Meydan okuma buradaydı. Eğer bunu becerirsem, gecenin geri kalanı iyi geçer, şeklinde hissediyordum.
Çabuk ve pürüzsüz bir hareketle Carter yerden havalandı ve kolunu geri çekerken aynı zamanda sağından ters tarafa 360 derece dönüp smacı yaptı; top filenin içinden geçer geçmez yere indi ve kalabalığa doğru haykırdı.
Smith: Ortam ayarı yapan, bu smaçtı. Asla bir smaç yarışmasında bunu beklemezsiniz. Ve Vince beklemiyordu. Gidip “Tamam, şu işi halledeyim” demedi. “Kapıyı kıracağım” dedi.
Glen Grunwald, 1997-2004 arası Toronto Raptors Genel Menajeri: Sihirli bir andı. Olayın etkisine kapılmamazlık edemezdiniz. Bütün salon da olsa. Nefes kesiciydi.
Carter: Salondaki uğultu gerçekdışıydı. Planlamamda bunu hesaba katmamıştım. Hem de hiç. Vücudumda inanılmaz derecede adrenalin vardı ve artık yeterince yüksekliğe çıkmak konusunda endişelenmeme gerek yoktu. Smacın sonunda yere indiğimde, ekstradan bir kere daha sıçradım. Gidip bir tane daha değirmen vurabilirmişim gibi hissediyordum.
Smith: Hayatımda ilk defa biri smaç yaparken, insanların daha yakından izlemek için diğer taraftan kalkıp geldiğini gördüm.
Carter: O anda her şeyi çekip koparabilecekmişim gibi hissediyordum. Kusuruma bakmayın ama, “Siktir, işte başlıyoruz” gibiydi.
Ama birisi mecburen bu hareketin ardından sahneye çıkmalıydı. Ve Stackhouse’un ismi anons edilirken, Carter’ın sahayı infilak ettirmesinden bu yana bir dakika anca geçmişti.
Stackhouse: Sırayı nasıl belirlediklerini bilmiyorum, ama alfabetik olmadığına eminim — Mcgrady ve Francis’in ikisinin de “S”den önce ve “Carter”dan sonra geldiğini söyleyebilirim.
Terrence Ross, Raptors oyuncusu ve 2013 Slam Dunk şampiyonu: Stack’e saygısızlık olmasın, ama Vince’in yaptıklarından sonra, herkesin kafası bunlarla doluydu. Zor olmalı.
Stackhouse: Ben hâlâ onun smacının ihtişamının etkisi altındaydım. Onun ardından sıram gelmişti, zaman işlemeye başlamıştı ve herkes hâlâ onun smacı hakkında konuşuyordu. Bir nevi şanssızlıktı. Başıma gelen buydu: Tarihe, Vince Carter’ın ardından sahaya çıkan adam olarak geçmiştim. Neyse o. İnsanlar görmemiş olabilir, ama ilk denememde iyi bir smaç yaptığımı hissetmiştim — güçlü bir çift elle vurulmuş 360.
Smith: Sadece iyiydi (gülüyor). Vince’in yaptığından sonra mı? Evet, yalnızca iyiydi.
Stackhouse’un smacının ardından, saha içi muhabiri Cheryl Miller ona “Böyle bir hareketin ardından geliyor olmak nasıl bir şey?” diye sordu ve güldü. Jerry’nin cevabı “Gördün…” şeklinde oldu.
Carter: Diğer smaççıları izledim ama yani… İlk smacın ardından başka bir kafadaydım. Resmen smaç sıramı bir kenara atmış ve kafam karışık şekilde hangi yönde gideceğimi çözmeye çalışıyordum. Şimdi ne yapacaktım? Her smacın ardından, o kişiye el uzatıp tebrik ettiğimi hatırlıyordum, ama ben hâlâ kendi ânımdaydım.
İlk turda 50’yi bulduktan sonra Carter erkenden havaya girmişti. Ama aslında herkesin beklediğinden daha büyük bir rekabetin içindeydi — McGrady ve Francis ilk smaçlarının ardından 45’er puan almışlardı, ve ona 49 puan kazandıran ikinci smacında McGrady, sert bir çift el değirmen smacı için Carter’dan bounce pas almıştı (o yıl, her yarışmacının bir smacında takım arkadaşından yardım alması gerekiyordu). Gerçek bir yarışma vardı şimdi.
Carter: Sakinleşemiyordum. Tracy’nin ne yapabileceğini biliyordum. Steve Francis’i ve ne yapabileceğini görmüştüm. Ricky Davis’in de geri adım atmayacağını biliyordum.
Brown: Tracy McGrady. Başka bir yarışmayı kazanabilirdi. Eğer Vince olmasaydı kazanabilecek olan 3 kişi vardı.
Stackhouse: T-Mac olaya dahil değildi. Toronto’da Vinsanity çılgınlığı yüzünden biraz gölgede kalmıştı. Ama Tracy tek başına bakınca gayet iyiydi.
Carter: Aslında yapmak istemiyordu. Bunun için rica etmek zorunda kaldım. En baştan bunu hiç yapmak istemiyordu. Ben de “Dünyanın ne yapabildiğimizi görmesi gerek” diyordum. Bu yeteneğe sahipti. Yani zor bir yarışın içindeydim. Ama benim için kaybetmek, birinin çıkıp akıl almaz bir şey yapmasıyla gerçekleşebilirdi ancak.
İkinci smaç denemesinde çaylak oyun kurucu Francis, kendine bir bounce pas attı ve havada yatay vaziyette geri çekilerek bir smaç vurarak 50 puanı aldı. Carter başka bir (bu kez potanın arkasından gelerek yaptığı) akrobatik değirmen smaç ile onu takip etti ve 49 aldı.
Carter: Bununla yapmaya çalıştığım ters dönerken değirmen yapabilme kabiliyetini göstermekti — ama çemberin altından. Yani yine vücudunuzu çemberin altından ve arkasından getirmeniz gerekiyordu. 360’ı yaparken. Kolay bir smaç gibi gelebilir, ama bu çaba sarf ettiğim başka bir smaç dahaydı sadece.
Tyler Ennis, Milwaukee Bucks guardı: Hakkı verilmemiş bir smaçtı.
İkişer smacın ardından, katılımcıların yetenekleri sınırsız gibi geliyordu. Shaquille O’Neal ve Kevin Garnett gibi All-Star oyuncular sahayı kuşatmış, kameralarını ayarlamış, korkuyla karışık bir saygı ile ayakta dikiliyorlardı. “İtiraf etmeliyim dostum” diyordu Garnett o zaman, “Hayatımda böyle bir şey görmedim. Francis bir astronot gibi zıplıyordu. O ve Vince Carter, From the Earth to the Moon tarzı işler yaptılar bugün.”
Stackhouse: Herkes Vince’i bekliyordu, tahmin ediyordu. Şimdi ne yapacaktı?
Carter: Bütün oyuncular “Ne yapacaksın?” diye sorup duruyordu. KG, McDonalds smaç yarışması esnasında benimleydi, böylece beni görmüş ve ne yapabileceğimi bilir durumdaydı. “Şimdi ne var? Şimdi ne yapacaksın?” diyip duruyordu ve ben de “Bak şimdi” dedim.
Brown: Ben 91’de bütün smaçlarım için çalışmıştım. Vince eski smaç yarışmalarını çalışıyordu, ama yaptığı şeyler tamamen doğaçlamaydı.
Carter: Belki yarışmadan bir hafta önce, bir dergiye göz atıyordum ve dikey sıçramaya yardım edecek, “sıçrama ayakkabısı” diye bir şeyin reklamını gördüm. Havadayken topu bacaklarının arasından geçiren bir adamın fotoğrafı vardı. Bunu gördüm, sayfayı çevirdim ve tamam; işte buydu. Başka bir düşüncem olmadı. Bu bir epifani değildi: Oh, bu yarışma için iyi bir fikir. Ama o gece sahadayken, bu görüntü kafamın içinde birden patladı.
Çünkü o zamana dek bütün rutinimi değiştirdim, o halde orada bir şey bulmam gerekiyordu. Tracy ve ben hiç beraber çalışmadık. Oraya gidene kadar bu takım arkadaşı kuralını bilmiyordum. Çembere doğru yürüdüm ve ona tüm söylediğim “Bana gereken çemberin sağında durman, topu bel hizasında sektirmen –aslında göğüs hizasıydı ama, ben havadayken bele denk gelecekti– ve çekilmen” oldu. O da “Ne yapacaksın amına koyim?” dedi. “Bana güven.”
Dışardan duyulmasını istemiyordum; ona söyleceğim ve herkes görecek edecek. Kulak misafiri olduklarından değil, ama insanların beni ona açıklarken görmelerini, el hareketimi görmelerini, Tracy’nin yüzündeki reaksiyonu görmelerini istedim. Her şeyin sürpriz halinde ve o anda olmasını istedim — hiç smaç kaçırmama konusunda titiz davranmamın sebebi bu. İlk pasın biraz yüksek kaçmasından sonra muhtemelen smacı yapabilirdim, ama boşverdim. Aslında yalnızca sıçradım ve indim, böylece siz hâlâ ne yapacağımı bilmiyordunuz.
Bay Carter’la takılmak. Kolunuzun içiyle yapabilmek varken, neden ellerinizle asılıp puan toplamaya çalışasınız ki? Çünkü tehlikeli, bir defa. Carter, bu dördüncü smacından önce, kolunu kırabileceğinden endişeleniyordu.
Söylemeye lüzum yok, ikinci hareket de işe yaradı. Vince topu havada yakaladı, aynı posterdeki gibi, topu bacaklarının arasından geçirdi, bir elinden diğerine verdi, ve sert bir şekilde smaçladı. Ahali çıldırmıştı; Kenny Smith, daha sonra meşhur olacak “Bitti!” cümlesini bağırıyordu, tıpkı Carter’ın kameraya bakarak aynısını söylediği gibi.
Ross: Benim favorim buydu. Daha önce öyle bir şey görmemiştim.
Carter: Tracy smaçtan sonra “Sen manyaksın” demişti.
Smith: Bu bacak arası smacın yapıldığı an, yeni bir smaç trendinin belirlediği andı. Bugünlerde bazıları için basit bir smaç gibi görülebilir. Fakat o, milletin hayal gücünün, bu tür şeylerin mümkün olduğunu düşünmesine izin veren bir trend yarattı.
Carter: Bitti, diye düşünüyordum. Kuzenimle daha önce hiç denemediğim bir smaç yaptım. Bitti. Hiç denemediğim, yalnızca bir dergide fotoğraf olarak gördüğüm, yapıp yapamayacağımdan emin olmadığım bir smacı yaptım. Sadece… Bitti. O anda özgüvenim arşa çıkmıştı. Bitmişti.
Smith: Ben de öyle düşünüyordum. Böyle anlara hazırlanabileceğinizi sanmıyorum. Bu tip olayları , hevesiniz ya da hevessizliğiniz sahici olmalı. “Bitti!” Artık hep bunu duyuyorum. İnsanlar gelip bunu telefon zili yaptıklarını söylüyorlar.
Carter binayı avucunun içine almıştı ve jürinin, salondakilerin ve yarışmayı izleyen dünyadaki milyonların kalbini kazanmıştı. 20 dakikalık bir zaman aralığında, yıldızdan süpernovaya evrilmişti. Fakat çığır açan smacını henüz yapmamıştı.
Carter: “Yapana dek taklit et” durumlarından biriydi. Kendime güvendiğimi göstermek istiyordum, ama biliyor musun, hâlâ karmaşa içindeydim: Ben şimdi ne halt edeceğim? Önceki yıl, Gary Payton’ın Seattle’da düzenlediği yardım maçında oynuyordum. Çemberin üstüne kadar sıçrayıp, içine bırakıyordum; tıpkı üniversitede smaç yapmamıza izin vermedikleri zaman gibi. O arada kolumu çemberin içine sokup topu içine bırakmaya karar verdim. Tamam, güzel, ama şaşırtma unsuru nerede? Bunu erteleyecektim.
Şimdi çözmeye çalışıyordum: Pekala, sağdan mı geleceğim, soldan mı? Tutarsam, ne kadar asılı kalacağımı nasıl belirleyecektim? Düşünüyordum, eğer kolumu kırarsam, Butch (O dönemin Raptors koçu) beni öldürecekti. Tüm bunlar kafamdan hızlıca geçiyordu.
Uzaklaşarak biraz zaman kazanmaya çalıştım. Daha dünmüş gibi hatırlıyorum. Çembere doğru yürüdüm, nefes verdim. Yukarı baktım. Güzel, tamam, diye düşünüyordum, sanırım burası sıçrama bölgesi olacak. Çemberin ön tarafına baktım. Burası da tutunma bölgesi. Kolumu ovaladım ve düşündüm. Eh, hadi bakalım.
Brown: Ne zaman yarışma hakkında konuşsak, ona “Tribüne oyna” diyordum.
Carter: Görülüyor ki, o noktada tezahürat peşinde değilim. Salonun sessiz olmasını istiyorum. Normalde, bir smaç yarışmasını izlediğinizde, herkes çıldırır, insanlar çığlık çığlığadır, “Aman tanrım, o neydi öyle?!” falan derler. Ama kaç kez bir smacın insanların dilini yutmasına sebep olduğuna şahit oldunuz? Tekrarı izleyene kadar kimsenin tek kelime edemediği bir smaç. “Bir saniye, yoksa sen…” diye düşünene kadar. Yirmi bin insan, ne olduğunu anlamak için aynı anda dev ekrana bakmak zorundaydı. Ondan sonra o uğultu geldi. İşte istediğim buydu. Ve onu aldım.
Bir düşünün: 2000’den önce yıllarca, hep gördüğümüz smaçlarla Slam Dunk’ları izledik. Biraz aklınızı karıştırmak istedim.
Gerektiği kadar sıçradı ve kolunu çembere asmasına yetecek sertlikte smacı vurdu; Carter bir 50 daha almıştı. Sonunda rahatlamış, gecenin bittiğini düşünüyordu ve sadece bir smaç daha kalmıştı. Jüri masasında oturmakta olan Julius Erving’e saygısını gösterecek bir hareket yapmaya karar verdi ve faul çizgisinin biraz önünden bir çift el smaç vurdu. Gecenin en düşüğü olan 48 puan aldı ama bunun önemi yoktu. Daha şimdiden bu sahnede görülmüş en akılda kalıcı performansı ortaya koymuştu.
Smith: İnsanların o gece hakkında konuşmayı bırakacaklarını sanmıyorum. Açıkça, yanına ancak Jordan ve Wilkins’in kapışması yaklaşacak şekilde, tarihteki en iyi smaç yarışmalarından biri olarak sayılmakta.
Carter: Şovu bitirmek için sahaya adımımı atarken, beni ilk selamlayan kişi Julius Erving’ti. Eğer beni tanıyorsanız, Dr. J’in benim kahramanlarımdan biri, tüm zamanlardan en favori karakterlerimden olduğunu bilirsiniz. Yarışmayı kazandınız, ödülü kaldırdınız, ve oradan giderken gördüğünüz ilk kişi, kahramanınız? Hani daha iyisi olamazdı.
Grunwald: Ligin büyük gösterilerinden birinde, dikkat çekmek ve sesimizi duyurmak için böyle bir olay, Raptors camiası için harikaydı. Eğlenceliydi. İmajımız yükselişteydi. Rakip sahalara gidip, daha önce hiç görmediğimiz yerlerde Raptors formaları görmek müthişti. Gerçekten kulübün algılanma şeklinin değiştiğini hissedebiliyordunuz. O gece şüphesiz, kalıcı bir etki bırakmıştı.