Tim Duncan ve Gregg Popovich’in Spurs Krallığı ve Onların Hikayesi – IV. Bölüm

18/Ağu/20 21:39 Ağustos 18, 2020

Mehmet Bahadır Akgün

18/Ağu/20 21:39

Eurohoops.net

Eurohoops Çeviri, Tim Duncan ve Gregg Popovich’in kurduğu hanedanlık hikayesini baştan sona anlatıyor…

by Marc Stein- Çeviri: M. Bahadır Akgün / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 11 Temmuz 2016 tarihinde ESPN‘de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Elbette Tim Duncan’ın Pazartesi günü demeç bile vermeden aldığı emeklilik kararının hemen ardından gelip bize kariyerinin iniş ve çıkışlarıyla ilgili büyük bir röportaj vermesini bekleyemezsiniz.

Mümkün değil.

Gregg Popovich’in Salı günü Duncan’ı onurlandırmak üzere basın toplantısı yapacağı haberini almaktan daha Duncanvari bir hareket olamazdı. Duncan da olmayacak o toplantıda.

Biraz da bu yüzden en büyük rakiplerinden birinden, Duncan’ın “The Big Fundamental” olarak anılmasında büyük pay sahibi isimden, onun adına birkaç şey söylemesini istedik. Her ne kadar Shaquille O’Neal, San Antonio Spurs evreninin merkezindeki yerini sonsuza kadar rezerve etmiş olan efsaneyle asla derinlikli bir görüşme yapmadığını söylese de…

“Gelmiş geçmiş en iyi forvet” diyordu Shaq, Duncan’ın 19 harika yıl ve beş şampiyonluğun ardından aldığı emeklilik kararını öğrendiğinde.

“Kırılmaz uzun forvet. Hiçbir dirsek onu kıramazdı. Şampiyonluk kaybı onu kıramazdı. Hiçbir şey onu kıramazdı.

Benim nasıl oynadığımı biliyorsunuz. İnsanları bezdirmeye, onlara diz çöktürmeye çalışıyordum ama hiçbiri onu yıldırmıyordu. Bana sorun yaratma konusunda da Hakeem Olajuwon’dan sonra o geliyor. Hareketleri nedeniyle değil, aklı nedeniyle.”

Duncan’dan yalnızca 89 gün önce emekli olan Kobe Bryant ise şunları söylüyordu: “İnsanların ona dizdiği övgülerin de ötesinde bir acımasızlığı vardı. Sahada onunla ilgili her şeyi çok seviyordum.”

İki yıl önce, 21 Numara ve Spurs, Duncan döneminin beşinci ve son şampiyonluğunu alırken kariyeri boyunca oynadığı tek koç olan Popovich ile çalışırken bunca yıldır aklından geçenlere dair daha iyi bir fikir sahibi olabilme umuduyla Duncan-ologlardan onlarca demeç toparladık. Duncan’ın basketbola vedası vesilesiyle 2014’te NBA’in “dev ikilisine” dair topladıklarımızı, son bir bölüm ekleyerek bir yapıt halinde huzurlarınıza taşıyoruz.

İlk bölüm için buraya tıklayabilirsiniz!

İkinci bölüm için buraya tıklayabilirsiniz!

Üçüncü bölüm için buraya tıklayabilirsiniz!

Editör notu: Bu yazı, ilk olarak 2014 Haziran ayında kaleme alınmıştır.

VAKİT GELDİ, İNATÇI TIMMY

Sinirden köpürmüş bir Pop ile kapalı bir kapının arkasındaki video izleme seansları değil. O akşamın maçını eski düşman Joey Crawford’ın yönetecek olması değil. Rahatsız edici sorularını sormak için bekleyen sinir bozucu muhabirlerin olduğu röportaj odasına yapılacak bıkkınlık veren zoraki turlardan biri de değil.

Soğukkanlı Duncan’ın sinirlerini ne gerebilir?

“Benim gördüğüm, Timmy’yi korkutan tek şey golf” diyor Elliott, Duncan’ın en yakın arkadaşlarından biri ve eski takım arkadaşı olarak.

“O kabul etmez ama ödü kopuyor. Sopayı sallamasını gördünüz mü hiç? Şutundan da çirkin.”

Kimse için şaşırtıcı olmayacak ama Duncan, Sir Charles olmadığı için golf oynarken bir kaydını görmemiz hâli hazırda mümkün gözükmüyor. O yüzden Elliott’ın sözlerine inanmamız gerekecek.

Ancak Duncan’ın kariyerinin başlarında başına bela olan serbest atış sorununu nasıl çözdüğü düşünülünce Elliott’ın ifadesine göre canını sıkan başka bir şey olduğu argümanını sunmak güç. Tıpkı ilerleyen yaşı ve ağırlaşan ayakları ile yıllardır hallaç pamuğu gibi dağıttıkları Steve Nash’li Suns‘ın Spurs‘ü süpürdüğü, sonun başlangıcı gibi görülen 2010 playofflarına karşı nasıl ayakta kaldıysa serbest atışlarda da onu yapmıştı.

Duncan ile dört sezon birlikte oynayan ve o 2010 döneminde Suns‘ın genel menajeri olan Steve Kerr, Duncan’ın beslenme düzenindeki değişiklikler ve vücut geliştirme odasında geçirdiği daha uzun süreler sonrası o playofflardaki yeri ve bugün bulunduğu nokta arasındaki farka hayranlıkla karışık bir şaşkınlık ile bakıyor.

“Bize karşı kolay şutlar kaçırıyordu” diyor Kerr. “O seride kendinde değildi. Kolaylıkla söylenebilir bu. ‘Bu kadarmış, 1-2 yılı kaldı. Maç başına 25 dakika oynayıp iyi sayılabilecek bir oyuncu olmakla idare edecek’ deniliyordu. Üç yıl sonra yine NBA’in en iyi oyuncularından biri oldu.”