by Joseph Casciaro – Çeviri: M. Bahadır Akgün / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 16 Mayıs 2020 tarihinde The Score‘da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Birazdan anlatacağımız hikayenin modern NBA’de, sosyal medya döneminde, her hareketin bir anda yayıldığı ve oyuncularla ilgili her kararın anbean tartışıldığı bir ortamda gerçekleştiğini bir anlığına hayal edin:
Yıldız bir oyun kurucu, sırt sakatlıkları nedeniyle kariyerinin artık neredeyse bitmiş olduğuna inanan ligin en güçlü takımlarından birinde oynuyor. O güçlü takım, bir lotarya takımından gelen uzun vadeli, yüklü serbest oyuncu kontratını karşılamak konusunda tereddüt ediyor. 30 yaşında iki All-Star deneyimi bulunan bu oyuncunun yaşı, o lotarya takımının bir önceki sezon aldığı galibiyet sayısından büyük.
Bu yeni takımda o oyun kurucu neredeyse bir anda All-Star’dan gelmiş geçmiş en iyilerden birine dönüşüyor ve 29 galibiyetli bir önceki sezonu 62 galibiyetli bir sezona çevirerek ligin MVP’si oluyor.
Ödülü aldığı gün, eski takımına karşı playoffların ikinci turundaki seriye başlıyor. Sonraki iki hafta boyunca çiçeği burnunda MVP, Hall of Fame kariyerinin en iyi basketbolunu oynuyor ve 10 ay önce kendisinin gitmesine göz yuman o takımı eliyor.
Bütün bunlar 15 yıl kadar önce, sosyal medyanın “acımasız” diye sıfatlandırabileceği dönemden önce yaşandı ve o Hall of Fame oyuncu, Steve Nash. Bundan sonrası da tüm o yaşananların sözlü bir tarihi.
İlk bölümde Phoenix Suns‘ı Steve Nash’in ayrıldığı Dallas Mavericks ile eşleştiren 2005 Batı Konferansı yarı finallerine kadar götüren süreci dinliyoruz.