Tanıklar Anlatıyor: Steve Nash’i Phoenix Suns’a Götüren ve MVP Yapan Süreç – I. Bölüm

20/Ağu/20 00:04 Ağustos 20, 2020

Mehmet Bahadır Akgün

20/Ağu/20 00:04

Eurohoops.net

Steve Nash, NBA tarihinin en özel isimlerinden biri… 30 yaşından sonra yakaladığı çıkışı tanıkları anlatıyor, Eurohoops Çeviri sizlerle buluşturuyor!

by Joseph Casciaro – Çeviri: M. Bahadır Akgün / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 16 Mayıs 2020 tarihinde The Score‘da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Birazdan anlatacağımız hikayenin modern NBA’de, sosyal medya döneminde, her hareketin bir anda yayıldığı ve oyuncularla ilgili her kararın anbean tartışıldığı bir ortamda gerçekleştiğini bir anlığına hayal edin:

Yıldız bir oyun kurucu, sırt sakatlıkları nedeniyle kariyerinin artık neredeyse bitmiş olduğuna inanan ligin en güçlü takımlarından birinde oynuyor. O güçlü takım, bir lotarya takımından gelen uzun vadeli, yüklü serbest oyuncu kontratını karşılamak konusunda tereddüt ediyor. 30 yaşında iki All-Star deneyimi bulunan bu oyuncunun yaşı, o lotarya takımının bir önceki sezon aldığı galibiyet sayısından büyük.

Bu yeni takımda o oyun kurucu neredeyse bir anda All-Star’dan gelmiş geçmiş en iyilerden birine dönüşüyor ve 29 galibiyetli bir önceki sezonu 62 galibiyetli bir sezona çevirerek ligin MVP’si oluyor.

Ödülü aldığı gün, eski takımına karşı playoffların ikinci turundaki seriye başlıyor. Sonraki iki hafta boyunca çiçeği burnunda MVP, Hall of Fame kariyerinin en iyi basketbolunu oynuyor ve 10 ay önce kendisinin gitmesine göz yuman o takımı eliyor.

Bütün bunlar 15 yıl kadar önce, sosyal medyanın “acımasız” diye sıfatlandırabileceği dönemden önce yaşandı ve o Hall of Fame oyuncu, Steve Nash. Bundan sonrası da tüm o yaşananların sözlü bir tarihi.

İlk bölümde Phoenix Suns‘ı Steve Nash’in ayrıldığı Dallas Mavericks ile eşleştiren 2005 Batı Konferansı yarı finallerine kadar götüren süreci dinliyoruz.

Giriş (1996-2004)

Efsanevi 1996 NBA Draftı’nda Nash, Phoenix tarafından 15. sıradan seçilmişti.

Şimdilerde New Orleans Pelicans Basketbol Operasyonları Başkan Vekili olan David Griffin, Suns‘ta 17 sezon geçirdi ve 1993’teki görevi olan kamu ilişkilerinde stajyerlikten 2010’da organizasyondan ayrıldığı güne kadar Basketbol Operasyonları Başvekilliği’ne kadar yükseldi ve daha sonra Cleveland’a gitti. Griffin, Nash draftta seçildiğinde oradaydı, 1998’te Mavericks‘e takaslandığında oradaydı ve 2004’te serbest oyuncu olarak alındığında oradaydı.

David Griffin: Steve draftta seçildiğinde basketbol operasyonlarına daha yeni katılmıştım ve karar verme süreçlerine dahil değildim. Övgü alan bir stajyerdim ama drafta gittim ve taraftarlar, Syracuse’dan John Wallace’ı seçmediğimiz için bizi yuhalıyordu. Takım, çok uzun zamandır bir uzun oyuncu istiyordu ve taraftarlar da John Wallace’ın bu arayışa cevap olacağını düşünüyordu ancak koç Cotton Fitzisimmons ve tüm teknik ekip, Steve seçildiğinde büyük keyifle karşılamıştı. Onların kararına körü körüne inanan biri olarak Steve’in gelmesi için sabırsızlanıyordum. Ne yazık ki Steve, Jason Kidd ve Kevin Johnson’ın olduğu arka alan rotasyonuna katıldı ve çok da süre alamadı.

İlk iki sezonunda Kidd ve Johnson’ın arkasında maç başına 17 dakikanın altında süre alıp 6,4 sayı ve 2,8 asist ortalamaları yakalayan Nash, 1998’te Dallas’a takaslandı.

Griffin: Steve’i takaslama ihtimalimizi konuşurken bir odada, bütün teknik ekiple birlikte görüşüyorduk. O dönemde yardımcı koç olan Scott Skiles, “Bence en iyi oyun kurucumuzu takaslıyorsunuz” dedi. Ki unutmayın, elimizde Jason ve KJ vardı! Scott, tamamen Steve’in tarafındaydı ve Steve’in yaptıkları, Scott’ı hiç şaşırtmadı sonradan.

Ancak açıkçası o takasın bizim için istediğimiz gibi gittiğini söylemek lazım çünkü Steve’i daha sonra Shawn Marion’a dönüşen draft hakkı için takasladık. Shawn, Suns tarihinin en iyi oyuncularından biri oldu ve bence hak ettiği değeri hiç görmediği, Hall of Fame-vari bir kariyer geçirdi.

Nash, lokavt ile kısalan 1998-99 sezonunda Dallas’a gittikten sonra ilk 5 oyuncusu olarak takımın dizginlerini eline aldı. Mavs ile geçirdiği ilk sezonda sürekli yaşadığı sırt sorunları başladı. Omurunda sezon sonuna kadar fark edilmeyen bir stres kırığı ile oynadı.

1999-2000 sezonunda bileğindeki sakatlık yüzünden 26 maçta görev alamadı ancak sezon içerisinde Nash, Dirk Nowitzki isminde ligde ikinci yılını geçiren bir oyuncu ve tecrübeli Michael Finley ile birlikte baş antrenör Don Nelson’ın takımında uyumu yakalamaya başladı. 1999-2000 sezonu, Mark Cuban’ın organizasyonun büyük hissesini aldığı sezon olarak da tarihe geçti.

Nash, Nowitkzi, Finley ve Mavs, 2000-01 sezonunda playoff takımı olmayı başardı. Sonraki dört yıl boyunca Nash, iki kez All-Star seçildi ve Mavs de bu sezonları sırasıyla 53, 57, 60 ve 52 galibiyet ile bitirdi. Nash, bu dört yılda toplam 16 maç kaçırdı.

Ancak Dallas, playofflarda başarıyı bir türlü yakalayamadı. 2001 ve 2002’de konferans yarı finalinde, 2003’te konferans finalinde elendiler. 2004’te ise Kings, Mavs’i ilk turda geçti.

Dirk Nowitzki: Kariyerlerimizi birlikte bitireceğimizi düşünüyordum. İşler iyi gitmeye başlıyordu. Keyif alıyorduk. Steve, Mike ve ben her yıl daha iyiye gidiyorduk. Gerçekten iyi bir takımdık. Birlikte oynadığımız son yıldan önce Antawn Jamison ve Antoine Walker takasıyla riskli bir kumar oynadık. İkisi de harika oyunculardı ama garip bir takım olacaktı. Bazı iyi maçlar oynadık ve zaman zaman iyi de performans gösterdik ama hepimiz için acayip bir yıl oldu. Antawn, Antoine ve ben gerçekten aynı pozisyonda oynuyorduk ve net bir ilk 5’imiz yoktu. O yüzden zor geçti.

Tüm bunlar, Nash’in son yılında en iyi sezonumuzu geçirmememize neden oldu. Sonra da Sacramento’ya kaybettik. O seride birkaç maçı kazanacak şansımız oldu ama kazanamadık ve 4-1 de kağıt üzerinde net bir sonuç oldu.

Art Garcia (O dönem Fort Worth Star-Telegram’ın Mavs muhabiri): Mavericks, Sacramento serisi sonrası fazlasıyla üzüldü. O seride Kings‘den daha fazla sayı atıp 4-1 kaybetmeyi başardılar. Garip bir sezondu ve sonun yakın olduğunu hissediyordunuz ama oyunculardan ziyade Nellie (Don Nelson) için sonun yakın olduğunu düşünüyorduk. Steve, Dirk ve Finley büyük üçlüsünün dağılmaya yakın olduğunu düşünmüyorduk. En yaşlıları Finley 31 yaşındaydı. O yüzden biri gidecekse belki Michael olur ama Steve ya da Dirk kesin olmaz diyorduk.

Steve Nash: Galiba serbest oyuncu piyasasında bana ne olacağı konusunda biraz gerginlik yaşıyordum ama bütün beklentim, kariyerimi Dallas’ta Dirk ve Mike Finley ile bitirmek, başladığımız işi sonlandırmaktı. Harika bir uyumumuz vardı, o yüzden devam etmesini bekliyordum.

Garcia: Steve’in dört veya beş yıllık yeni bir kontrat imzalayacağı ve iki yıldızın en iyi dönemlerinde birlikte olacağı düşünülüyordu. Tabii ki serbest kalıp duruma bakacaktı ama takıma yakın kimsenin olanları beklediğini sanmıyorum açıkçası. Büyük bir şey olacağını düşünmediğim için ben, serbest oyuncu piyasası döneminde Hawaii’ye tatile gitmiştim.

Mavs, zirve yolculuğunda kadrosunu nasıl güçlendirip genişleteceğini düşünürken Suns da organizasyonun son 16 yıldır en kötü sezonu olan 2003-04 sezonundaki 29 galibiyetli sezonun yükünü üzerinden atmaya çalışıyordu.

Ancak NBA’in geri kalanı bilmese de Suns, kendisini hızlı bir yeniden yapılanma sürecine hazırlıyordu. 2003-04 sezonunda 21 maç geride kaldığında baş antrenör Frank Johnson kovulmuş ve yerine yardımcısı Mike D’Antoni getirilmişti. Suns ayrıca sezon ortasında ses getiren bir takas ile yüksek ücret alacak oyun kurucuları Stephon Marbury ve Penny Hardaway’i Knicks‘e gönderip karşılığında Antonio McDyess’in biten kontratının dahil olduğu bir paket almıştı.

Birden bire Marion, Amar’e Stoudemire ve Joe Johnson gibi genç yeteneklerle dolu Suns takımının büyük bir maaş boşluğu ve dev bir oyun kurucu ihtiyacı doğmuştu.

Nash serbest kalıyor

Nash: Phoenix’in de dahil olduğu birkaç takımın benimle ilgileneceğini biliyordum ama işin aslı, Dallas ile yeni sözleşme yapıp kariyerimi burada bitireceğim için o takımlardan hiçbirinin seçeneklerim arasında olmamasını diliyordum.

Griffin: O kadar maaş bütçesi açtığımız anda en başından beri Steve’in ilk hedefimiz olduğuna inanıyorduk.

Mike D’Antoni: Steve’in yaz döneminde Phoenix’in antrenman tesisine gelip bizim takımımızdakiler ile antrenman yapması ile başladı. Onunla konuşamıyor, ona koçluk yapamıyorduk (çünkü Dallas’ın oyuncusuydu) ama oturup onu izlerken herkesi daha iyiye götürdüğü inanılmaz bir yeteneğini sergiliyordu.

Griffin: Mike hepimizden önce bunu görme açısından harikaydı -ki hâlâ öyle. Steve’in yaptıkları eşsizdi ve bunu öylesine yapılan antrenman maçlarında bile görebiliyordunuz. Jason Kidd, başkası için nasıl bir şut istese yaratabilirdi ama Jason Kidd’e sokamayacağı şutları attırabilirdiniz. Steve Nash’e ise sokamayacağı şutu attıramazdınız. Yetenekleri ve oyuna dair hisleri o kadar iyiydi ki her pozisyonda ya birine şut attırıyordu ya da muhtemelen sokacağı bir şut atıyordu.

Verimlilik açısından bunun faydası biraz daha çekinmeden ve biraz daha hızlı oynayabileceğimiz bir oyun sistemini benimseyebiliyor olmamızdı zira Steve, böylesi iyi kararlar verebiliyordu.

D’Antoni: Tribüne kurulup antrenman maçlarını izliyorduk. Böylece herkes takım için ne kadar değerli olduğunu görebiliyordu. Onunla oynayan herkesin daha iyi oynadığını görebiliyordunuz. Dallas’ta da birkaç yıldır böyle gidiyordu bu ama Phoenix’e gelip o antrenman maçını yaptığında biz ilk kez“Eğer şansımız olursa onu almaya çalışmalıyız, kesinlikle!” dedik.

Artık 29 galibiyetli Suns‘ın Nash ile oturup konuşmak için sunabileceği parası vardı.

Paul Coro (o dönem The Arizona Republic’in Suns muhabiri): Steve’in Phoenix’i en azından düşünmesindeki en büyük sebeplerden biri o dönem Suns gözlemcisi olan Rex Chapman’ın onun iyi arkadaşlarından biri olmasıydı. Eğer Rex Chapman ile ilişkisi ve ona güveni olmasa Suns ile belki de hiç görüşmezdi.

Griffin: Bence Steve, Jerry Colangelo’ya olan saygısından bizimle yine görüşürdü ama Rex’in gerçekten önemli olduğu nokta, toplantıdaki rolü oldu. Steve’i rahat hissettirdi. Takımın yeni sahibi Robert Sarver, Jerry Colangelo ile birlikte oradaydı. Görüşme ilerledikçe Rex’in yeni yönetimi övmesi ve onlara böyle inanması bence Nash için anlamlıydı.

Nash: Rex benim takım arkadaşımdı. Ben çaylakken o takımın tecrübeli oyuncusuydu. Gerçekten yakın arkadaşlar olduk. Onun o ekipte olması benim için önemliydi. Suns’ın sahibinin ve yönetiminin olduğu o ekipten benim iletişim kurduğum kişi o’ydu. Birçok açıdan önemliydi ve beni de daha rahat hissettirdi.

Suns, Nash’e beş yıl için yaklaşık 65 milyon dolar teklif etti, altıncı yıl için de takım opsiyonu vardı. Maaş bütçesinin 44 milyon dolardan az olduğu bir dönemde beş yıl için yıllık ortalama 15 milyon dolar civarında bir para önemli bir miktardı.

Nash, 2004-05 sezonunda Nowitzki ve Finley’e toplam 27,2 milyon dolar ödeyecek olan Mavericks‘e teklifi götürdü. O dönem çıkan haberlere göre Cuban, dört yıldan uzun bir kontrat vermek istemiyordu çünkü Nash’in maç başına 32 dakikadan fazla oynayabileceğine inanmıyordu.

Önceki dört sezonda Nash, normal sezon ve playofflarda toplam 355 maça ilk 5 çıkarken ortalama 34,3 dakika süre almıştı. Phoenix’teki ilk yedi yılında Nash, maç başına 34,1 dakika süre aldı ve bir sezonda en fazla sekiz maç kaçırdı.

Nash: Mark’ın neden öyle düşündüğünü anlayabiliyorum. En iyi yıllarımın artık geçmişte kaldığını düşünüyordu. O dönem 30 yaşında, umursamadan, sanki palas pandıras oynamış bir oyun kurucuydum. Potaya gidiyordum, geçiş hücumuna çıkıyordum ve oradan oraya atlıyordum. Ancak bununla birlikte basketbola ve daha iyiye gitmeye takıntılı, gerçekten çalışkan biriydim ve bunların bir anlamı olduğunu düşünüyordum. Gerçekten hâlâ en iyi yıllarımı oynamadığımı düşünüyordum.

Mark Cuban (2012’de Fort Worth Star-Telegram’a yaptığı açıklamada): Artık söyleyeyim. Eğer Steve’in sekiz yıl sonra daha iyi oynayacağını söyleseniz, yanıldığınıza istediğiniz kadar parayı basardım. Ancak bazıları vücutlarına harika bakıyor ve beraberinde de yeni teknolojiyi iyi kullanıyorlar. Steve konusunda mesele disiplini. Disiplinli biri olduğunu biliyordum ama bunların vakti gelmeden vücudunun artık dağılmasını bekliyordum. Herkesten aldığım görüş de dağılacağı yönündeydi. O bizim yanıldığımızı, daha güçlü olduğunu kanıtladı.

Nowitzki: Gerçekten o dönem 5-6 yılın Mark’ı korkuttuğunu düşünüyorum. Steve, Dallas’taki ilk ya da ikinci yılında yeni bir ameliyat geçirmişti. Mark, onun dayanabileceğini düşünmüyordu. Tabii çok yanlış düşünmüş ama bunlar oluyor.

Garcia: 2003-04 sezonunda Steve’in 30 yaşına geldiği ve kariyerinin devamı için bunun ne anlama geldiği konusunda bir haber çıkmıştı. Şimdilerde oyuncuların 30 yaşında olması mesele değil ama o dönemde ne sebeple olursa olsun bu haber oluyordu. 30. yaş gününde soyunma odasında Steve ile konuşurken “Sadece bir sayı. Büyük bir mesele değil” demişti.

Ayrıca Mark’ın parayı harcayan kişi olduğunu da düşünmek lazım. Birinin gelip Mark Cuban’dan daha fazla para harcaması, hiçbirimizin beklediği bir şey değildi.

Nowitzki: Steve’in son sezonunu daha iyi geçirsek bence Mark Cuban, gerçekten biraz daha iyi düşünebilirdi ancak o Nash’in vücudunun yavaş yavaş kötüye gittiğini düşündü ve gitmesine izin verdi. Bir kez bile o son yıl hakkında konuşmadık. Kariyerlerimizi birlikte bitireceğimizi düşünüyorduk. Bu kadar sıkıydı bağımız ve bu kadar keyif alıyorduk.

Garcia: Hawaii’deyken Steve’in Phoenix’e gideceğine dair bir telefon geldi. Gittiği için şoka uğradığımı hatırlıyorum sadece. Henüz ayrıntıları bilmiyorduk ama gece yarısı 00:01’de -ya da artık kurallar o dönem ne gerektiriyorsa- Phoenix’in kapıya dayandığını duymuştuk.

Coro: Phoenix’te “iyi” bir imza olarak görülüyordu. Draftta orada seçildiği için bir duygusallık vardı ama Suns‘ın o yaz kendisi de serbest olan Kobe için şansını deneyeceğine dair bir dedikodu çıkmıştı. Kobe, olmayacak bir dua gibiydi o yüzden Nash imzayı attığında “Peki, bu da iyi” tarzı bir imza oldu.

Ancak Suns taraftarının, öyle organizasyonun gidişatını değiştirmesini ya da böyle bir seviyeye çıkmasını beklediği falan yoktu. Daha ziyade iyi bir oyuncu olduğu ancak biraz yaşlandığı konuşuluyordu. Şimdi bakınca o dönem yaşlandığından bahsediyor olmamız komik zira kendisi bir 10 yıl daha oynayıp MVP ödülleri kazandı.

14 Temmuz’da yasak kalktığında ve serbest oyuncular yeni kontratlarını resmen imzalayabildiğinde Nash de Suns oyuncusu olarak ilk büyük asistini yaptı. Sezonun başlamasına daha üç aydan fazla zaman vardı…

Quentin Richardson: Steve, sınırsız serbest oyuncuydu; ben de sınırlı serbesttim. Clippers‘ın bana verilen kontratı eşleyecek zamanı vardı ancak eşlemediler. Yasak kalktıktan sonraki ilk gün America West Arena’da, Suns‘ın bürosunda oturmuş ve resmen sözleşmelerimizi imzalamayı bekliyorduk.

Maaş bütçesinin ne olacağına dair tahminlerine dayanarak el sıkışmıştık ama bütçe daha düşük oldu. Bunu da biz orada sözleşmeleri imzalamak için beklerken öğrendiler. Benle Steve orada oturmuş “Neler oluyor? Biraz uzun sürdü sanki” diye düşünürken onlar da ofislerinde paniğe kapılmış durumdalardı. Biz sözleşmemizi imzalayıp çıkmak, bir bara gitmek, bir şeyler içip kutlamak istiyorduk. Rex Chapman gelip bize ne yapacaklarını bilmediklerini ama birimizin sözleşmede indirime gitmek zorunda olduğunu söyledi. Bunu kabul etmememizi söyledi. Benle Steve de “Neden bahsediyor yahu?” diyorduk.

Sonra David Griffin ve Bryan Colangelo geldiler ve senaryoyu bize anlattılar. Ben menajerimi aradım ve “Mümkün değil, kesintiye gitmiyorsun” dedi. Steve konuşmaya başladı ve “Bunu mu bekliyoruz? Benden kesin, gidip bir şeyler içelim. Ben ve Q burada bir saattir oturmuş ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Durumu bilsek şimdiye bitirip çıkmış olabilirdik” dedi.

Nash: Maaş bütçesinde küçük bir fark vardı ve üzerinde anlaştığımız ancak yeni bütçe için uymayacak iki sözleşme vardı. Dedim ki “benim maaşımdan kesin farkı” ki böylece Q, kesintiye gitmek zorunda kalmasın. Büyük bir mesele değildi. Şimdi bakınca tabii ki para yine para ama hayatımı falan değiştirmedi. Ben sadece durumu çözmek, herkesi mutlu etmek ve önüme bakmak istiyordum. İşe koyulmak için heyecanlıydım.

Richardson: Benim ağzım açık kaldı. Bu noktada Steve’i sadece rakip olarak tanıyordum. O adamın takım arkadaşım olması bir yana, içinde bulunduğum en acayip şeylerden biriydi. Hâlâ daha keşke ne kadar kesinti yaptığını bilsem diyorum. Miktarı bilmiyorum ama 1 milyon doların üzerinde olduğunu biliyorum. İnanılmaz bir jest yaptı. Menajerim “Bu adama iyi baksan iyi olur” diyordu.

 2004-05 sezon

D’Antoni’nin Phoenix baş antrenörü olarak ilk tam sezonunda “7 veya daha az saniye Suns” doğdu. Organizasyonun bir sezonluk galibiyet rekorunu egale eden 62 galibiyetli sezona 35 maçta 31 galibiyet ile başladılar ve normal sezonu ilk sırada tamamladılar. Nash, Stoudemire ve Marion, All-Star seçilirken Johnson ve Richardson da maç başına toplam 32 sayı atıyordu.

Phoenix, Nash sahadayken 100 pozisyon başına 14,9 sayı daha fazla atıyor ve o kenardayken net verimliliği 0’ın altına düşüyordu. Takım, Nash’in oynamadığı sekiz maçta iki galibiyet alabildi. Nash, D’Antoni’nin senfonisine kusursuz bir maestroluk yaparken 15,5 sayı ve 11,5 asist ortalamaları yakaladı ve %50-%43-%89 seviyelerinde şut attı. İkili, MVP ve Yılın Koçu ödüllerini kazandı.

Nash: Hiçbir beklenti yoktu ama sezonun ilk 3-4 haftasında 17 maçta 15 galibiyet falan aldık ve insanlar bunun alelade bir kıvılcım olmadığını, sürdürülebilir bir şey olduğunu fark ettiler. Takım olarak hâlâ büyümeye devam ediyor gibiydik. Başlarda antrenman kampından beri henüz birkaç haftadır birlikte oynuyorken böyle bir başarı yakalamak tabii ki iyi bir işaretti. Şükran Günü ile Noel arasında bir noktada biz bence bu başarının alelade bir kıvılcım olmadığını fark ettik.

D’Antoni: Kademeli olarak gitti. Bir ton tuğla gibi yüzüne çarpmıyor insanın birden. Biz “Fena olmayız” diyorduk. Sezon önü “Bu yıl playoff yaparız bence” demeye başladık. Sonra 10 maç falan geçtikten sonra “Gerçekten iyiyiz” demeye başladık. Durumun aslında böyle olduğunu fark ettik. Birden patladık. Birçok takımı daha devrede 20 sayı farkla yeniyorduk.

Richardson: Pasifik Grubu’nu son sırada bitirmemiz bekleniyordu. Playoff yapmamız falan beklenmiyordu. Herkes gerçekten başarılı olup olmadığımızı merak ediyordu ve başta kendimiz de şaşırıyorduk. Son çeyrekte 5-6 dakika kala birbirimize bakıyorduk ve hepimiz serinlemeye çalışıyorduk çünkü hep farklı kazanıyorduk ve büyülenmiş durumdaydık.

Seattle ile oynadığımızda neredeyse artık kolay gelmeye başlamıştı. Geride oluyorduk ama hep geri döneceğimize inanıyorduk. “Şalteri kaldırmak”tan bahsediyorduk ve buna da inanıyorduk çünkü birçok kez bunu yapmıştık. Belki de bize zarar veren bir şeydi ama bu konuda biraz burnumuz büyük davranıyorduk. 20 sayı farkla gerideyken bile geri döneceğimizi düşünüyorduk. O sezon Seattle’a gidip onları yendiğimizde gerçekten iyi olduğumuzu fark ettim.

Griffin: Duygusal olarak tamamen farklı bir takımdık ve bir inancımız vardı. Büyük oranda Amar’e Stoudemire sayesinde Steve için ayarlanmıştı her şey. Her şey, onun takımla uyumuna inanması için ayarlanan her şey, daha başlarda bariz bir şekilde gözler önündeydi. Ancak 16 maçta aldığımız 13 galibiyetten sonraki 11 galibiyetlik seriye kadar hiçbirimiz bu fikre tam olarak inanmamıştık bence. Üst üste 11 maç kazandık ve Noel’in ertesi gününe kadar hiç maç kaybetmedik. O seri, hepimizin inanmaya başladığı zaman oldu.

Richardson ve Marion’ın geçenlerde Richardson’ın programında dediği gibi Suns o dönem bir “oyun hilesi” gibiyse, Nash de oyunun en büyük manipülatörüydü.

D’Antoni: Bir oyun kurucunun bir sezon içerisinde kaç karar vermesi gerektiğini bilmiyorum ama bütün yıl belki bir elin parmakları kadar kötü karar vermiştir. Hep doğru pas, doğru adam ve doğru zaman. Belki şutu kaçırdık ya da sonucu iyi olmadı ama o hep doğru kararı veriyor gibiydi. Topu ne kadar kullandığı düşünülürse inanılmazdı.

Richardson: Onu özel yapan şey, takım arkadaşları ile ilgili içgüdüleriydi. Hepimizin büyük egoları ve başa çıkılması gereken yönleri vardı. Herkes topu istiyordu, parlamak sitiyordu ama Steve, ne olursa olsun bizi okuma konusunda başka bir seviyedeydi.

Sanki “Q üzgünse bir sonraki pozisyonda topu ona indireceğim” der gibiydi. Sanki sahip olduğu büyülü bir asa vardı ve “Bu set senin için Amar’e, biliyorum ama ben başka bir şekilde yorumlayacağım ve şutu Q’nun atmış olması seni üzmeyecek çünkü doğru set bu olacak” der gibiydi. Muhteşemdi. Takımdakilerin havasını ve herkesi nasıl memnun edeceğini bilirdi.

Nowitzki: Harika bir oyun kurucu olduğunu biliyordum ama oyununu başka bir seviyeye çıkarmıştı. D’Antoni’nin sistemi, onun için mükemmeldi. O tempo ve koşan takım arkadaşları onun için muazzamdı. Ona uydu. Amar’e ve Shawn gibi topu havaya attığında içine vurabilecek ve potaya devrilebilecek takım arkadaşları vardı. Joe Johnson gibi şutörler vardı. Kendisi için mükemmel takım arkadaşlarına sahipti bence.

Garcia: Dallas’ta Steve’in yaptıklarını izleyen bir göz hep vardı. Kimse Steve’in gitmesini istemiyordu. Bu yüzden de bir takımı yarı yolda bırakmış bir oyuncunun başarısızlığının istenmesi gibi bir durum yoktu. Steve, Dallas’ta kalmak istediğini çok açık bir şekilde göstermişti ve oyuncular da onun Dallas’ta kalmasını istediklerini göstermişlerdi. Bence herkes onun için mutluydu.

Nowitzki: Onun adına mutluydum ama aynı zamanda onu öyle farklı bir forma ile o kadar iyi oynarken görmek de garip bir histi. Ancak her şeyin ötesinde sağlıklı olduğu ve MVP seviyesinde oynadığı için mutluydum.

Öte yandan Mavericks de Phoenix’in temposunun çok altında değildi. Dirk’ün süperyıldızlığa giden çıkışının yanı sıra Finley, Jerry Stackhouse, Josh Howard, Erick Dampier ve genç guard Jason Terry’nin katkıları ile Batı Konferansı’nı 58 galibiyetle dördüncü sırada bitirdiler.

Ancak Dallas, yolda birkaç kez sendeledi. Nelson, sezonun bitimine çok kısa bir süre kala koçluğu bıraktı ancak genel menajerliğe devam etti ve yardımcı koç Avery Johnson’ı baş antrenörlüğe getirdi. Johnson yönetiminde Mavs, normal sezonu 18 maçta 16 galibiyet ile bitirirken dokuz maçlık bir galibiyet serisi de yaşadı.

Garcia: Nash’in ayrılığı en çok Nellie’yi etkiledi çünkü gerçekten Steve’in liderliğine bağlı bir sisteme doğru gelmişti. Sonra Jason Terry, Marquis Daniels ve çaylak Devin Harris oyun kurucular oldular. Bu da Nellie’ye büyük zarar verdi. Steve’in ayrılığı konusunda en çok karşı çıkan o’ydu.

Don Nelson (2004’te AP’ye yaptığı açıklamada): Nash ya da onun seviyesinde bir oyuncuyu kaybedeceğimizi hiç düşünmüyordum. Karşılığında bir şey aldığınız bir takas da değil. Burada bir değişiklik yok. Takımın büyük bir parçasını kaybettik ve yerini dolduracak hiçbir şeyimiz yoktu. Geri adım atmış olduk.

Nowitzki: O sezon Steve’e karşı oynamak hep garipti. Başta doğru gibi gelmiyordu. Ağzımda acı bir tat bırakıyordu. Onun ligin en iyi oyuncularından biri olduğunu izleyen Dallas taraftarı için de öyledir eminim. Çok zordu. Ancak bu işler böyle. Organizasyon olarak doğru kararlar almaya çalışıyorsunuz ama herkes her zaman haklı olmuyor. Bence Mark’ın Steve’in ayrılığının hata olduğunu kabul etmesi birkaç yıl sürdü ancak o yıl kesinlikle zordu. Sonra da onlarla playofflarda oynadık.

Playoff dönemi geldiğinde zirvedeki Suns, ilk turda Memphis’i rahatça süpürdü. Dördüncü sıradaki Mavericks ise Rockets‘ı geçebilmek için yedi maç oynadı. İkinci turda Mavericks ile Nash’in ayrılığından yalnızca 10 ay sonra Suns, Mavericks ile karşı karşıya gelecekti.

Phoenix, sezon içerisinde oynadıkları üç maçın ikisini almıştı ancak takımlar, Nash’in oynadığı iki maçta birer galibiyet almışlardı. O maçlarda Nash, 18 sayı ve 14,5 asist ortalamaları yakalamıştı. Bunlar muazzam istatistiklerdi ama Nash’in playofflara sakladıklarının yanında hiç kalıyordu.

Eşleşme

David Griffin: Bu konuda hem organizasyon olarak hem de oyuncularla çok konuştuk. Açıkça görüştük, etkisini konuştuk. Oyuncular açısından “Bunu Steve için yapmalıyız” gibi bir hissiyat vardı gerçekten Quentin Richardson, büyük oranda bu konuda başı çekiyordu.

Quentin Richardson: Steve’in bir şey demesine gerek yoktu. Biz, o Dallas’tan ayrıldığında olup biteni basından okumuştuk. Sırtının sıkıntılı olduğunu ve kariyerinin düşüşte olduğunu düşünüyorlardı. Oyuncular olarak bu haberlerin farkındaydık.

Steve Nash: Birçok takım arkadaşımın bu seriyi benim için istediğini gördüm. Meseleleri kişiselleştirmeyi hiç sevmem. Her halükarda kendimi motive ederim. O yüzden ekstra motivasyona ihtiyacım yoktu. Sadece başımı öne eğmek, takımıma liderlik etmek ve her zaman olduğu gibi hazırlanmak istiyordum. Kime karşı oynadığımızdan bağımsız olarak iyi bir seri çıkarmak istiyordum ama bence takım arkadaşlarım, o ekstra havayı çıkarmak istediler biraz. Bunu yaptıkları için mutluyum. Takım arkadaşlarınızın sizin için bir şey istemesi harika bir his. Önemsedikleri için mutlu oldum.

Paul Coro: Steve, basını çok iyi anlıyordu ve bu konuda çok aklı başındaydı ama elbette intikam yolunda yürüyordu. Sonraları bana hiç kindar bir hisle çıkmadığını söylemişti. Sadece kişisel bir meselesi olduğunu söyledi. Bu biraz bulanık bir söz ama onun için mesele daha ziyade gurur meselesiydi.

Nash: Mark’a kırgın olsam da gerekçesini anlıyordum o yüzden gerçekten kin falan duymuyordum ama onların böyle yollarına bakması biraz kişisel bir meseleydi benim için ve canımı da bu yaktı. İstenmiyor olmak ya da umduğum gibi değer görmemek… Beni istemeyen takımın önünde yatıp dayak yemek istemedim tabii ki.

Richardson: Dallas’a o sezon ilk kez onlarla oynamaya gittiğimizde kameralar gelmişti ve taraftarlar da uçağın ineceği yerdeydi. Steve’e dedim ki “Başkan sensin. Burası artık senin şehrin bile değil ama seni hâlâ çok seviyorlar.”

Playofflar geldiğinde Jason Terry, Dallas taraftarını kendi safına çekmişti ve bunu da hakkıyla yapmıştı. Steve’in yerine o gelmişti ve başta biraz huysuz olsa da taraftarı kazanacak kadar iyi oynadı. Playoff serisine çıkarken o atmosfer, o gerilim, Steve ne kadar hırslı olduğunu biliyor olması derken “Burada daha iyi olan benim” mesajını vermek isteyecekti.

Art Garcia: Elbette bütün atmosfer Steve’in etrafındaydı. Avery Johnson’ın göreve gelmesi ve Mavs’in ilk turu geçmesi bile Steve’in buraya dönüşü ve Cuban karşısında kendini kanıtlaması meselesi ile ilgiliydi. Houston ile oynanan ilk tur serisi ne kadar harika olursa olsun basında hepimiz Steve’den konuşmak ve bunların onun için ne anlama geldiği ile ilgili Steve ile konuşmak istiyorduk. Dirk bile hep Steve ile ilgili soru bombardımanına tutuluyordu. Galiba Mavs soyunma odasından çok Suns soyunma odasında vakit geçirdik.

Bizim için final serisi gibiydi. Mavs, birkaç yıl önce konferans finali oynamış olsa da Mark Cuban döneminin o noktaya kadarki en büyük playoff serisi bu olacaktı. Mark’ın kararına ve Steve’in çok yaşlı olup olmadığına dair bir referandum olacaktı. Steve’in buna hazır olduğunu, anı yaşadığını ve fazlasıyla özgüvenli olduğunu görebiliyordunuz. Mavericks’in onun intikam turuna hazır olduğunu sanmıyorum.