Tanıklar Anlatıyor: Steve Nash’i Phoenix Suns’a Götüren ve MVP Yapan Süreç – I. Bölüm

20/Ağu/20 00:04 Ağustos 20, 2020

Mehmet Bahadır Akgün

20/Ağu/20 00:04

Eurohoops.net

Steve Nash, NBA tarihinin en özel isimlerinden biri… 30 yaşından sonra yakaladığı çıkışı tanıkları anlatıyor, Eurohoops Çeviri sizlerle buluşturuyor!

by Joseph Casciaro – Çeviri: M. Bahadır Akgün / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 16 Mayıs 2020 tarihinde The Score‘da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Birazdan anlatacağımız hikayenin modern NBA’de, sosyal medya döneminde, her hareketin bir anda yayıldığı ve oyuncularla ilgili her kararın anbean tartışıldığı bir ortamda gerçekleştiğini bir anlığına hayal edin:

Yıldız bir oyun kurucu, sırt sakatlıkları nedeniyle kariyerinin artık neredeyse bitmiş olduğuna inanan ligin en güçlü takımlarından birinde oynuyor. O güçlü takım, bir lotarya takımından gelen uzun vadeli, yüklü serbest oyuncu kontratını karşılamak konusunda tereddüt ediyor. 30 yaşında iki All-Star deneyimi bulunan bu oyuncunun yaşı, o lotarya takımının bir önceki sezon aldığı galibiyet sayısından büyük.

Bu yeni takımda o oyun kurucu neredeyse bir anda All-Star’dan gelmiş geçmiş en iyilerden birine dönüşüyor ve 29 galibiyetli bir önceki sezonu 62 galibiyetli bir sezona çevirerek ligin MVP’si oluyor.

Ödülü aldığı gün, eski takımına karşı playoffların ikinci turundaki seriye başlıyor. Sonraki iki hafta boyunca çiçeği burnunda MVP, Hall of Fame kariyerinin en iyi basketbolunu oynuyor ve 10 ay önce kendisinin gitmesine göz yuman o takımı eliyor.

Bütün bunlar 15 yıl kadar önce, sosyal medyanın “acımasız” diye sıfatlandırabileceği dönemden önce yaşandı ve o Hall of Fame oyuncu, Steve Nash. Bundan sonrası da tüm o yaşananların sözlü bir tarihi.

İlk bölümde Phoenix Suns‘ı Steve Nash’in ayrıldığı Dallas Mavericks ile eşleştiren 2005 Batı Konferansı yarı finallerine kadar götüren süreci dinliyoruz.

Giriş (1996-2004)

Efsanevi 1996 NBA Draftı’nda Nash, Phoenix tarafından 15. sıradan seçilmişti.

Şimdilerde New Orleans Pelicans Basketbol Operasyonları Başkan Vekili olan David Griffin, Suns‘ta 17 sezon geçirdi ve 1993’teki görevi olan kamu ilişkilerinde stajyerlikten 2010’da organizasyondan ayrıldığı güne kadar Basketbol Operasyonları Başvekilliği’ne kadar yükseldi ve daha sonra Cleveland’a gitti. Griffin, Nash draftta seçildiğinde oradaydı, 1998’te Mavericks‘e takaslandığında oradaydı ve 2004’te serbest oyuncu olarak alındığında oradaydı.

David Griffin: Steve draftta seçildiğinde basketbol operasyonlarına daha yeni katılmıştım ve karar verme süreçlerine dahil değildim. Övgü alan bir stajyerdim ama drafta gittim ve taraftarlar, Syracuse’dan John Wallace’ı seçmediğimiz için bizi yuhalıyordu. Takım, çok uzun zamandır bir uzun oyuncu istiyordu ve taraftarlar da John Wallace’ın bu arayışa cevap olacağını düşünüyordu ancak koç Cotton Fitzisimmons ve tüm teknik ekip, Steve seçildiğinde büyük keyifle karşılamıştı. Onların kararına körü körüne inanan biri olarak Steve’in gelmesi için sabırsızlanıyordum. Ne yazık ki Steve, Jason Kidd ve Kevin Johnson’ın olduğu arka alan rotasyonuna katıldı ve çok da süre alamadı.

İlk iki sezonunda Kidd ve Johnson’ın arkasında maç başına 17 dakikanın altında süre alıp 6,4 sayı ve 2,8 asist ortalamaları yakalayan Nash, 1998’te Dallas’a takaslandı.

Griffin: Steve’i takaslama ihtimalimizi konuşurken bir odada, bütün teknik ekiple birlikte görüşüyorduk. O dönemde yardımcı koç olan Scott Skiles, “Bence en iyi oyun kurucumuzu takaslıyorsunuz” dedi. Ki unutmayın, elimizde Jason ve KJ vardı! Scott, tamamen Steve’in tarafındaydı ve Steve’in yaptıkları, Scott’ı hiç şaşırtmadı sonradan.

Ancak açıkçası o takasın bizim için istediğimiz gibi gittiğini söylemek lazım çünkü Steve’i daha sonra Shawn Marion’a dönüşen draft hakkı için takasladık. Shawn, Suns tarihinin en iyi oyuncularından biri oldu ve bence hak ettiği değeri hiç görmediği, Hall of Fame-vari bir kariyer geçirdi.

Nash, lokavt ile kısalan 1998-99 sezonunda Dallas’a gittikten sonra ilk 5 oyuncusu olarak takımın dizginlerini eline aldı. Mavs ile geçirdiği ilk sezonda sürekli yaşadığı sırt sorunları başladı. Omurunda sezon sonuna kadar fark edilmeyen bir stres kırığı ile oynadı.

1999-2000 sezonunda bileğindeki sakatlık yüzünden 26 maçta görev alamadı ancak sezon içerisinde Nash, Dirk Nowitzki isminde ligde ikinci yılını geçiren bir oyuncu ve tecrübeli Michael Finley ile birlikte baş antrenör Don Nelson’ın takımında uyumu yakalamaya başladı. 1999-2000 sezonu, Mark Cuban’ın organizasyonun büyük hissesini aldığı sezon olarak da tarihe geçti.

Nash, Nowitkzi, Finley ve Mavs, 2000-01 sezonunda playoff takımı olmayı başardı. Sonraki dört yıl boyunca Nash, iki kez All-Star seçildi ve Mavs de bu sezonları sırasıyla 53, 57, 60 ve 52 galibiyet ile bitirdi. Nash, bu dört yılda toplam 16 maç kaçırdı.

Ancak Dallas, playofflarda başarıyı bir türlü yakalayamadı. 2001 ve 2002’de konferans yarı finalinde, 2003’te konferans finalinde elendiler. 2004’te ise Kings, Mavs’i ilk turda geçti.

Dirk Nowitzki: Kariyerlerimizi birlikte bitireceğimizi düşünüyordum. İşler iyi gitmeye başlıyordu. Keyif alıyorduk. Steve, Mike ve ben her yıl daha iyiye gidiyorduk. Gerçekten iyi bir takımdık. Birlikte oynadığımız son yıldan önce Antawn Jamison ve Antoine Walker takasıyla riskli bir kumar oynadık. İkisi de harika oyunculardı ama garip bir takım olacaktı. Bazı iyi maçlar oynadık ve zaman zaman iyi de performans gösterdik ama hepimiz için acayip bir yıl oldu. Antawn, Antoine ve ben gerçekten aynı pozisyonda oynuyorduk ve net bir ilk 5’imiz yoktu. O yüzden zor geçti.

Tüm bunlar, Nash’in son yılında en iyi sezonumuzu geçirmememize neden oldu. Sonra da Sacramento’ya kaybettik. O seride birkaç maçı kazanacak şansımız oldu ama kazanamadık ve 4-1 de kağıt üzerinde net bir sonuç oldu.

Art Garcia (O dönem Fort Worth Star-Telegram’ın Mavs muhabiri): Mavericks, Sacramento serisi sonrası fazlasıyla üzüldü. O seride Kings‘den daha fazla sayı atıp 4-1 kaybetmeyi başardılar. Garip bir sezondu ve sonun yakın olduğunu hissediyordunuz ama oyunculardan ziyade Nellie (Don Nelson) için sonun yakın olduğunu düşünüyorduk. Steve, Dirk ve Finley büyük üçlüsünün dağılmaya yakın olduğunu düşünmüyorduk. En yaşlıları Finley 31 yaşındaydı. O yüzden biri gidecekse belki Michael olur ama Steve ya da Dirk kesin olmaz diyorduk.

Steve Nash: Galiba serbest oyuncu piyasasında bana ne olacağı konusunda biraz gerginlik yaşıyordum ama bütün beklentim, kariyerimi Dallas’ta Dirk ve Mike Finley ile bitirmek, başladığımız işi sonlandırmaktı. Harika bir uyumumuz vardı, o yüzden devam etmesini bekliyordum.

Garcia: Steve’in dört veya beş yıllık yeni bir kontrat imzalayacağı ve iki yıldızın en iyi dönemlerinde birlikte olacağı düşünülüyordu. Tabii ki serbest kalıp duruma bakacaktı ama takıma yakın kimsenin olanları beklediğini sanmıyorum açıkçası. Büyük bir şey olacağını düşünmediğim için ben, serbest oyuncu piyasası döneminde Hawaii’ye tatile gitmiştim.

Mavs, zirve yolculuğunda kadrosunu nasıl güçlendirip genişleteceğini düşünürken Suns da organizasyonun son 16 yıldır en kötü sezonu olan 2003-04 sezonundaki 29 galibiyetli sezonun yükünü üzerinden atmaya çalışıyordu.

Ancak NBA’in geri kalanı bilmese de Suns, kendisini hızlı bir yeniden yapılanma sürecine hazırlıyordu. 2003-04 sezonunda 21 maç geride kaldığında baş antrenör Frank Johnson kovulmuş ve yerine yardımcısı Mike D’Antoni getirilmişti. Suns ayrıca sezon ortasında ses getiren bir takas ile yüksek ücret alacak oyun kurucuları Stephon Marbury ve Penny Hardaway’i Knicks‘e gönderip karşılığında Antonio McDyess’in biten kontratının dahil olduğu bir paket almıştı.

Birden bire Marion, Amar’e Stoudemire ve Joe Johnson gibi genç yeteneklerle dolu Suns takımının büyük bir maaş boşluğu ve dev bir oyun kurucu ihtiyacı doğmuştu.

Nash serbest kalıyor

Nash: Phoenix’in de dahil olduğu birkaç takımın benimle ilgileneceğini biliyordum ama işin aslı, Dallas ile yeni sözleşme yapıp kariyerimi burada bitireceğim için o takımlardan hiçbirinin seçeneklerim arasında olmamasını diliyordum.

Griffin: O kadar maaş bütçesi açtığımız anda en başından beri Steve’in ilk hedefimiz olduğuna inanıyorduk.

Mike D’Antoni: Steve’in yaz döneminde Phoenix’in antrenman tesisine gelip bizim takımımızdakiler ile antrenman yapması ile başladı. Onunla konuşamıyor, ona koçluk yapamıyorduk (çünkü Dallas’ın oyuncusuydu) ama oturup onu izlerken herkesi daha iyiye götürdüğü inanılmaz bir yeteneğini sergiliyordu.

Griffin: Mike hepimizden önce bunu görme açısından harikaydı -ki hâlâ öyle. Steve’in yaptıkları eşsizdi ve bunu öylesine yapılan antrenman maçlarında bile görebiliyordunuz. Jason Kidd, başkası için nasıl bir şut istese yaratabilirdi ama Jason Kidd’e sokamayacağı şutları attırabilirdiniz. Steve Nash’e ise sokamayacağı şutu attıramazdınız. Yetenekleri ve oyuna dair hisleri o kadar iyiydi ki her pozisyonda ya birine şut attırıyordu ya da muhtemelen sokacağı bir şut atıyordu.

Verimlilik açısından bunun faydası biraz daha çekinmeden ve biraz daha hızlı oynayabileceğimiz bir oyun sistemini benimseyebiliyor olmamızdı zira Steve, böylesi iyi kararlar verebiliyordu.

D’Antoni: Tribüne kurulup antrenman maçlarını izliyorduk. Böylece herkes takım için ne kadar değerli olduğunu görebiliyordu. Onunla oynayan herkesin daha iyi oynadığını görebiliyordunuz. Dallas’ta da birkaç yıldır böyle gidiyordu bu ama Phoenix’e gelip o antrenman maçını yaptığında biz ilk kez“Eğer şansımız olursa onu almaya çalışmalıyız, kesinlikle!” dedik.

Artık 29 galibiyetli Suns‘ın Nash ile oturup konuşmak için sunabileceği parası vardı.

Paul Coro (o dönem The Arizona Republic’in Suns muhabiri): Steve’in Phoenix’i en azından düşünmesindeki en büyük sebeplerden biri o dönem Suns gözlemcisi olan Rex Chapman’ın onun iyi arkadaşlarından biri olmasıydı. Eğer Rex Chapman ile ilişkisi ve ona güveni olmasa Suns ile belki de hiç görüşmezdi.

Griffin: Bence Steve, Jerry Colangelo’ya olan saygısından bizimle yine görüşürdü ama Rex’in gerçekten önemli olduğu nokta, toplantıdaki rolü oldu. Steve’i rahat hissettirdi. Takımın yeni sahibi Robert Sarver, Jerry Colangelo ile birlikte oradaydı. Görüşme ilerledikçe Rex’in yeni yönetimi övmesi ve onlara böyle inanması bence Nash için anlamlıydı.

Nash: Rex benim takım arkadaşımdı. Ben çaylakken o takımın tecrübeli oyuncusuydu. Gerçekten yakın arkadaşlar olduk. Onun o ekipte olması benim için önemliydi. Suns’ın sahibinin ve yönetiminin olduğu o ekipten benim iletişim kurduğum kişi o’ydu. Birçok açıdan önemliydi ve beni de daha rahat hissettirdi.

Suns, Nash’e beş yıl için yaklaşık 65 milyon dolar teklif etti, altıncı yıl için de takım opsiyonu vardı. Maaş bütçesinin 44 milyon dolardan az olduğu bir dönemde beş yıl için yıllık ortalama 15 milyon dolar civarında bir para önemli bir miktardı.

Nash, 2004-05 sezonunda Nowitzki ve Finley’e toplam 27,2 milyon dolar ödeyecek olan Mavericks‘e teklifi götürdü. O dönem çıkan haberlere göre Cuban, dört yıldan uzun bir kontrat vermek istemiyordu çünkü Nash’in maç başına 32 dakikadan fazla oynayabileceğine inanmıyordu.

Önceki dört sezonda Nash, normal sezon ve playofflarda toplam 355 maça ilk 5 çıkarken ortalama 34,3 dakika süre almıştı. Phoenix’teki ilk yedi yılında Nash, maç başına 34,1 dakika süre aldı ve bir sezonda en fazla sekiz maç kaçırdı.

Nash: Mark’ın neden öyle düşündüğünü anlayabiliyorum. En iyi yıllarımın artık geçmişte kaldığını düşünüyordu. O dönem 30 yaşında, umursamadan, sanki palas pandıras oynamış bir oyun kurucuydum. Potaya gidiyordum, geçiş hücumuna çıkıyordum ve oradan oraya atlıyordum. Ancak bununla birlikte basketbola ve daha iyiye gitmeye takıntılı, gerçekten çalışkan biriydim ve bunların bir anlamı olduğunu düşünüyordum. Gerçekten hâlâ en iyi yıllarımı oynamadığımı düşünüyordum.

Mark Cuban (2012’de Fort Worth Star-Telegram’a yaptığı açıklamada): Artık söyleyeyim. Eğer Steve’in sekiz yıl sonra daha iyi oynayacağını söyleseniz, yanıldığınıza istediğiniz kadar parayı basardım. Ancak bazıları vücutlarına harika bakıyor ve beraberinde de yeni teknolojiyi iyi kullanıyorlar. Steve konusunda mesele disiplini. Disiplinli biri olduğunu biliyordum ama bunların vakti gelmeden vücudunun artık dağılmasını bekliyordum. Herkesten aldığım görüş de dağılacağı yönündeydi. O bizim yanıldığımızı, daha güçlü olduğunu kanıtladı.

Nowitzki: Gerçekten o dönem 5-6 yılın Mark’ı korkuttuğunu düşünüyorum. Steve, Dallas’taki ilk ya da ikinci yılında yeni bir ameliyat geçirmişti. Mark, onun dayanabileceğini düşünmüyordu. Tabii çok yanlış düşünmüş ama bunlar oluyor.

Garcia: 2003-04 sezonunda Steve’in 30 yaşına geldiği ve kariyerinin devamı için bunun ne anlama geldiği konusunda bir haber çıkmıştı. Şimdilerde oyuncuların 30 yaşında olması mesele değil ama o dönemde ne sebeple olursa olsun bu haber oluyordu. 30. yaş gününde soyunma odasında Steve ile konuşurken “Sadece bir sayı. Büyük bir mesele değil” demişti.

Ayrıca Mark’ın parayı harcayan kişi olduğunu da düşünmek lazım. Birinin gelip Mark Cuban’dan daha fazla para harcaması, hiçbirimizin beklediği bir şey değildi.

Nowitzki: Steve’in son sezonunu daha iyi geçirsek bence Mark Cuban, gerçekten biraz daha iyi düşünebilirdi ancak o Nash’in vücudunun yavaş yavaş kötüye gittiğini düşündü ve gitmesine izin verdi. Bir kez bile o son yıl hakkında konuşmadık. Kariyerlerimizi birlikte bitireceğimizi düşünüyorduk. Bu kadar sıkıydı bağımız ve bu kadar keyif alıyorduk.

Garcia: Hawaii’deyken Steve’in Phoenix’e gideceğine dair bir telefon geldi. Gittiği için şoka uğradığımı hatırlıyorum sadece. Henüz ayrıntıları bilmiyorduk ama gece yarısı 00:01’de -ya da artık kurallar o dönem ne gerektiriyorsa- Phoenix’in kapıya dayandığını duymuştuk.

Coro: Phoenix’te “iyi” bir imza olarak görülüyordu. Draftta orada seçildiği için bir duygusallık vardı ama Suns‘ın o yaz kendisi de serbest olan Kobe için şansını deneyeceğine dair bir dedikodu çıkmıştı. Kobe, olmayacak bir dua gibiydi o yüzden Nash imzayı attığında “Peki, bu da iyi” tarzı bir imza oldu.

Ancak Suns taraftarının, öyle organizasyonun gidişatını değiştirmesini ya da böyle bir seviyeye çıkmasını beklediği falan yoktu. Daha ziyade iyi bir oyuncu olduğu ancak biraz yaşlandığı konuşuluyordu. Şimdi bakınca o dönem yaşlandığından bahsediyor olmamız komik zira kendisi bir 10 yıl daha oynayıp MVP ödülleri kazandı.

14 Temmuz’da yasak kalktığında ve serbest oyuncular yeni kontratlarını resmen imzalayabildiğinde Nash de Suns oyuncusu olarak ilk büyük asistini yaptı. Sezonun başlamasına daha üç aydan fazla zaman vardı…

Quentin Richardson: Steve, sınırsız serbest oyuncuydu; ben de sınırlı serbesttim. Clippers‘ın bana verilen kontratı eşleyecek zamanı vardı ancak eşlemediler. Yasak kalktıktan sonraki ilk gün America West Arena’da, Suns‘ın bürosunda oturmuş ve resmen sözleşmelerimizi imzalamayı bekliyorduk.

Maaş bütçesinin ne olacağına dair tahminlerine dayanarak el sıkışmıştık ama bütçe daha düşük oldu. Bunu da biz orada sözleşmeleri imzalamak için beklerken öğrendiler. Benle Steve orada oturmuş “Neler oluyor? Biraz uzun sürdü sanki” diye düşünürken onlar da ofislerinde paniğe kapılmış durumdalardı. Biz sözleşmemizi imzalayıp çıkmak, bir bara gitmek, bir şeyler içip kutlamak istiyorduk. Rex Chapman gelip bize ne yapacaklarını bilmediklerini ama birimizin sözleşmede indirime gitmek zorunda olduğunu söyledi. Bunu kabul etmememizi söyledi. Benle Steve de “Neden bahsediyor yahu?” diyorduk.

Sonra David Griffin ve Bryan Colangelo geldiler ve senaryoyu bize anlattılar. Ben menajerimi aradım ve “Mümkün değil, kesintiye gitmiyorsun” dedi. Steve konuşmaya başladı ve “Bunu mu bekliyoruz? Benden kesin, gidip bir şeyler içelim. Ben ve Q burada bir saattir oturmuş ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Durumu bilsek şimdiye bitirip çıkmış olabilirdik” dedi.

Nash: Maaş bütçesinde küçük bir fark vardı ve üzerinde anlaştığımız ancak yeni bütçe için uymayacak iki sözleşme vardı. Dedim ki “benim maaşımdan kesin farkı” ki böylece Q, kesintiye gitmek zorunda kalmasın. Büyük bir mesele değildi. Şimdi bakınca tabii ki para yine para ama hayatımı falan değiştirmedi. Ben sadece durumu çözmek, herkesi mutlu etmek ve önüme bakmak istiyordum. İşe koyulmak için heyecanlıydım.

Richardson: Benim ağzım açık kaldı. Bu noktada Steve’i sadece rakip olarak tanıyordum. O adamın takım arkadaşım olması bir yana, içinde bulunduğum en acayip şeylerden biriydi. Hâlâ daha keşke ne kadar kesinti yaptığını bilsem diyorum. Miktarı bilmiyorum ama 1 milyon doların üzerinde olduğunu biliyorum. İnanılmaz bir jest yaptı. Menajerim “Bu adama iyi baksan iyi olur” diyordu.

 2004-05 sezon

D’Antoni’nin Phoenix baş antrenörü olarak ilk tam sezonunda “7 veya daha az saniye Suns” doğdu. Organizasyonun bir sezonluk galibiyet rekorunu egale eden 62 galibiyetli sezona 35 maçta 31 galibiyet ile başladılar ve normal sezonu ilk sırada tamamladılar. Nash, Stoudemire ve Marion, All-Star seçilirken Johnson ve Richardson da maç başına toplam 32 sayı atıyordu.

Phoenix, Nash sahadayken 100 pozisyon başına 14,9 sayı daha fazla atıyor ve o kenardayken net verimliliği 0’ın altına düşüyordu. Takım, Nash’in oynamadığı sekiz maçta iki galibiyet alabildi. Nash, D’Antoni’nin senfonisine kusursuz bir maestroluk yaparken 15,5 sayı ve 11,5 asist ortalamaları yakaladı ve %50-%43-%89 seviyelerinde şut attı. İkili, MVP ve Yılın Koçu ödüllerini kazandı.

Nash: Hiçbir beklenti yoktu ama sezonun ilk 3-4 haftasında 17 maçta 15 galibiyet falan aldık ve insanlar bunun alelade bir kıvılcım olmadığını, sürdürülebilir bir şey olduğunu fark ettiler. Takım olarak hâlâ büyümeye devam ediyor gibiydik. Başlarda antrenman kampından beri henüz birkaç haftadır birlikte oynuyorken böyle bir başarı yakalamak tabii ki iyi bir işaretti. Şükran Günü ile Noel arasında bir noktada biz bence bu başarının alelade bir kıvılcım olmadığını fark ettik.

D’Antoni: Kademeli olarak gitti. Bir ton tuğla gibi yüzüne çarpmıyor insanın birden. Biz “Fena olmayız” diyorduk. Sezon önü “Bu yıl playoff yaparız bence” demeye başladık. Sonra 10 maç falan geçtikten sonra “Gerçekten iyiyiz” demeye başladık. Durumun aslında böyle olduğunu fark ettik. Birden patladık. Birçok takımı daha devrede 20 sayı farkla yeniyorduk.

Richardson: Pasifik Grubu’nu son sırada bitirmemiz bekleniyordu. Playoff yapmamız falan beklenmiyordu. Herkes gerçekten başarılı olup olmadığımızı merak ediyordu ve başta kendimiz de şaşırıyorduk. Son çeyrekte 5-6 dakika kala birbirimize bakıyorduk ve hepimiz serinlemeye çalışıyorduk çünkü hep farklı kazanıyorduk ve büyülenmiş durumdaydık.

Seattle ile oynadığımızda neredeyse artık kolay gelmeye başlamıştı. Geride oluyorduk ama hep geri döneceğimize inanıyorduk. “Şalteri kaldırmak”tan bahsediyorduk ve buna da inanıyorduk çünkü birçok kez bunu yapmıştık. Belki de bize zarar veren bir şeydi ama bu konuda biraz burnumuz büyük davranıyorduk. 20 sayı farkla gerideyken bile geri döneceğimizi düşünüyorduk. O sezon Seattle’a gidip onları yendiğimizde gerçekten iyi olduğumuzu fark ettim.

Griffin: Duygusal olarak tamamen farklı bir takımdık ve bir inancımız vardı. Büyük oranda Amar’e Stoudemire sayesinde Steve için ayarlanmıştı her şey. Her şey, onun takımla uyumuna inanması için ayarlanan her şey, daha başlarda bariz bir şekilde gözler önündeydi. Ancak 16 maçta aldığımız 13 galibiyetten sonraki 11 galibiyetlik seriye kadar hiçbirimiz bu fikre tam olarak inanmamıştık bence. Üst üste 11 maç kazandık ve Noel’in ertesi gününe kadar hiç maç kaybetmedik. O seri, hepimizin inanmaya başladığı zaman oldu.

Richardson ve Marion’ın geçenlerde Richardson’ın programında dediği gibi Suns o dönem bir “oyun hilesi” gibiyse, Nash de oyunun en büyük manipülatörüydü.

D’Antoni: Bir oyun kurucunun bir sezon içerisinde kaç karar vermesi gerektiğini bilmiyorum ama bütün yıl belki bir elin parmakları kadar kötü karar vermiştir. Hep doğru pas, doğru adam ve doğru zaman. Belki şutu kaçırdık ya da sonucu iyi olmadı ama o hep doğru kararı veriyor gibiydi. Topu ne kadar kullandığı düşünülürse inanılmazdı.

Richardson: Onu özel yapan şey, takım arkadaşları ile ilgili içgüdüleriydi. Hepimizin büyük egoları ve başa çıkılması gereken yönleri vardı. Herkes topu istiyordu, parlamak sitiyordu ama Steve, ne olursa olsun bizi okuma konusunda başka bir seviyedeydi.

Sanki “Q üzgünse bir sonraki pozisyonda topu ona indireceğim” der gibiydi. Sanki sahip olduğu büyülü bir asa vardı ve “Bu set senin için Amar’e, biliyorum ama ben başka bir şekilde yorumlayacağım ve şutu Q’nun atmış olması seni üzmeyecek çünkü doğru set bu olacak” der gibiydi. Muhteşemdi. Takımdakilerin havasını ve herkesi nasıl memnun edeceğini bilirdi.

Nowitzki: Harika bir oyun kurucu olduğunu biliyordum ama oyununu başka bir seviyeye çıkarmıştı. D’Antoni’nin sistemi, onun için mükemmeldi. O tempo ve koşan takım arkadaşları onun için muazzamdı. Ona uydu. Amar’e ve Shawn gibi topu havaya attığında içine vurabilecek ve potaya devrilebilecek takım arkadaşları vardı. Joe Johnson gibi şutörler vardı. Kendisi için mükemmel takım arkadaşlarına sahipti bence.

Garcia: Dallas’ta Steve’in yaptıklarını izleyen bir göz hep vardı. Kimse Steve’in gitmesini istemiyordu. Bu yüzden de bir takımı yarı yolda bırakmış bir oyuncunun başarısızlığının istenmesi gibi bir durum yoktu. Steve, Dallas’ta kalmak istediğini çok açık bir şekilde göstermişti ve oyuncular da onun Dallas’ta kalmasını istediklerini göstermişlerdi. Bence herkes onun için mutluydu.

Nowitzki: Onun adına mutluydum ama aynı zamanda onu öyle farklı bir forma ile o kadar iyi oynarken görmek de garip bir histi. Ancak her şeyin ötesinde sağlıklı olduğu ve MVP seviyesinde oynadığı için mutluydum.

Öte yandan Mavericks de Phoenix’in temposunun çok altında değildi. Dirk’ün süperyıldızlığa giden çıkışının yanı sıra Finley, Jerry Stackhouse, Josh Howard, Erick Dampier ve genç guard Jason Terry’nin katkıları ile Batı Konferansı’nı 58 galibiyetle dördüncü sırada bitirdiler.

Ancak Dallas, yolda birkaç kez sendeledi. Nelson, sezonun bitimine çok kısa bir süre kala koçluğu bıraktı ancak genel menajerliğe devam etti ve yardımcı koç Avery Johnson’ı baş antrenörlüğe getirdi. Johnson yönetiminde Mavs, normal sezonu 18 maçta 16 galibiyet ile bitirirken dokuz maçlık bir galibiyet serisi de yaşadı.

Garcia: Nash’in ayrılığı en çok Nellie’yi etkiledi çünkü gerçekten Steve’in liderliğine bağlı bir sisteme doğru gelmişti. Sonra Jason Terry, Marquis Daniels ve çaylak Devin Harris oyun kurucular oldular. Bu da Nellie’ye büyük zarar verdi. Steve’in ayrılığı konusunda en çok karşı çıkan o’ydu.

Don Nelson (2004’te AP’ye yaptığı açıklamada): Nash ya da onun seviyesinde bir oyuncuyu kaybedeceğimizi hiç düşünmüyordum. Karşılığında bir şey aldığınız bir takas da değil. Burada bir değişiklik yok. Takımın büyük bir parçasını kaybettik ve yerini dolduracak hiçbir şeyimiz yoktu. Geri adım atmış olduk.

Nowitzki: O sezon Steve’e karşı oynamak hep garipti. Başta doğru gibi gelmiyordu. Ağzımda acı bir tat bırakıyordu. Onun ligin en iyi oyuncularından biri olduğunu izleyen Dallas taraftarı için de öyledir eminim. Çok zordu. Ancak bu işler böyle. Organizasyon olarak doğru kararlar almaya çalışıyorsunuz ama herkes her zaman haklı olmuyor. Bence Mark’ın Steve’in ayrılığının hata olduğunu kabul etmesi birkaç yıl sürdü ancak o yıl kesinlikle zordu. Sonra da onlarla playofflarda oynadık.

Playoff dönemi geldiğinde zirvedeki Suns, ilk turda Memphis’i rahatça süpürdü. Dördüncü sıradaki Mavericks ise Rockets‘ı geçebilmek için yedi maç oynadı. İkinci turda Mavericks ile Nash’in ayrılığından yalnızca 10 ay sonra Suns, Mavericks ile karşı karşıya gelecekti.

Phoenix, sezon içerisinde oynadıkları üç maçın ikisini almıştı ancak takımlar, Nash’in oynadığı iki maçta birer galibiyet almışlardı. O maçlarda Nash, 18 sayı ve 14,5 asist ortalamaları yakalamıştı. Bunlar muazzam istatistiklerdi ama Nash’in playofflara sakladıklarının yanında hiç kalıyordu.

Eşleşme

David Griffin: Bu konuda hem organizasyon olarak hem de oyuncularla çok konuştuk. Açıkça görüştük, etkisini konuştuk. Oyuncular açısından “Bunu Steve için yapmalıyız” gibi bir hissiyat vardı gerçekten Quentin Richardson, büyük oranda bu konuda başı çekiyordu.

Quentin Richardson: Steve’in bir şey demesine gerek yoktu. Biz, o Dallas’tan ayrıldığında olup biteni basından okumuştuk. Sırtının sıkıntılı olduğunu ve kariyerinin düşüşte olduğunu düşünüyorlardı. Oyuncular olarak bu haberlerin farkındaydık.

Steve Nash: Birçok takım arkadaşımın bu seriyi benim için istediğini gördüm. Meseleleri kişiselleştirmeyi hiç sevmem. Her halükarda kendimi motive ederim. O yüzden ekstra motivasyona ihtiyacım yoktu. Sadece başımı öne eğmek, takımıma liderlik etmek ve her zaman olduğu gibi hazırlanmak istiyordum. Kime karşı oynadığımızdan bağımsız olarak iyi bir seri çıkarmak istiyordum ama bence takım arkadaşlarım, o ekstra havayı çıkarmak istediler biraz. Bunu yaptıkları için mutluyum. Takım arkadaşlarınızın sizin için bir şey istemesi harika bir his. Önemsedikleri için mutlu oldum.

Paul Coro: Steve, basını çok iyi anlıyordu ve bu konuda çok aklı başındaydı ama elbette intikam yolunda yürüyordu. Sonraları bana hiç kindar bir hisle çıkmadığını söylemişti. Sadece kişisel bir meselesi olduğunu söyledi. Bu biraz bulanık bir söz ama onun için mesele daha ziyade gurur meselesiydi.

Nash: Mark’a kırgın olsam da gerekçesini anlıyordum o yüzden gerçekten kin falan duymuyordum ama onların böyle yollarına bakması biraz kişisel bir meseleydi benim için ve canımı da bu yaktı. İstenmiyor olmak ya da umduğum gibi değer görmemek… Beni istemeyen takımın önünde yatıp dayak yemek istemedim tabii ki.

Richardson: Dallas’a o sezon ilk kez onlarla oynamaya gittiğimizde kameralar gelmişti ve taraftarlar da uçağın ineceği yerdeydi. Steve’e dedim ki “Başkan sensin. Burası artık senin şehrin bile değil ama seni hâlâ çok seviyorlar.”

Playofflar geldiğinde Jason Terry, Dallas taraftarını kendi safına çekmişti ve bunu da hakkıyla yapmıştı. Steve’in yerine o gelmişti ve başta biraz huysuz olsa da taraftarı kazanacak kadar iyi oynadı. Playoff serisine çıkarken o atmosfer, o gerilim, Steve ne kadar hırslı olduğunu biliyor olması derken “Burada daha iyi olan benim” mesajını vermek isteyecekti.

Art Garcia: Elbette bütün atmosfer Steve’in etrafındaydı. Avery Johnson’ın göreve gelmesi ve Mavs’in ilk turu geçmesi bile Steve’in buraya dönüşü ve Cuban karşısında kendini kanıtlaması meselesi ile ilgiliydi. Houston ile oynanan ilk tur serisi ne kadar harika olursa olsun basında hepimiz Steve’den konuşmak ve bunların onun için ne anlama geldiği ile ilgili Steve ile konuşmak istiyorduk. Dirk bile hep Steve ile ilgili soru bombardımanına tutuluyordu. Galiba Mavs soyunma odasından çok Suns soyunma odasında vakit geçirdik.

Bizim için final serisi gibiydi. Mavs, birkaç yıl önce konferans finali oynamış olsa da Mark Cuban döneminin o noktaya kadarki en büyük playoff serisi bu olacaktı. Mark’ın kararına ve Steve’in çok yaşlı olup olmadığına dair bir referandum olacaktı. Steve’in buna hazır olduğunu, anı yaşadığını ve fazlasıyla özgüvenli olduğunu görebiliyordunuz. Mavericks’in onun intikam turuna hazır olduğunu sanmıyorum.

Seri (9-20 Mayıs 2005)

Nash’in ligin en iyi takımında en iyi oyuncu olduğunu görmek yetmiyormuş gibi Mavs, Nash’in Phoenix’teki ilk maç öncesi MVP ödülünü alışını da izlemek zorunda kaldı.

Nash: Böyle bir şekilde dikkati çekmiş olmak hoşuma gitmiyor. Ödülü aldığım, salonda, ulusal kanalda verildiği için çok gururlu olsam da maçtan önce verilmesi ilk seçeneğim değildi. Takımım için böyle bir dikkat dağınıklığı olmasını istemiyordum. Sadece iyi bir performans gösterip önümüze bakmak istiyorduk ve diğer takımı hırslandırabilecek veya takımınızın dikkatini dağıtabilecek bir şey istemiyorduk. Ancak profesyonel sporcu olmanın parçası bu. Takımınızı neyin raydan çıkarabileceğini asla bilmiyorsunuz ve zihinsel olarak güçlü olmalı, konsantrasyonunuzu korumalısınız.

Dirk Nowitzki: Onun için mutlu olduğumu hatırlıyorum. Kanadalı küçük çocuk istedi ve o dağın zirvesine tırmanmak için çok çalıştı. İnanılmaz bir hikayeydi. Hâlâ inanılmaz bir hikaye. İyi biri, iyi bir arkadaş ve kazandığı her şeyi hak etti. Ancak çıkıp onunla oynamak, o dönüştüğü oyuncu ile oynayacağımızı bilmek tabii ki çok zor olacaktı.

İlk maç

Nash, 31 dakika süre aldığı maçı 11 sayı ve 13 asistlik iyi bir performansla tamamladı ama Suns‘ın 127-102’lik galibiyetinin asıl yıldızı 40 sayı ve 16 ribaund ile oynayan Amar’e Stoudemire’dı. Serinin kalanı ise alev alev geçti.

İkinci maç

Maçın en unutulmaz anı, ikinci çeyreğin sonlarında yaşandı. Mavericks forveti Jerry Stackhouse, Joe Johnson’ın smacını önlemek için geriye koştu. Johnson, potada dengesini kaybedip yüzünün üzerine düştü. Johnson, rahatsız edici bir göz sakatlığı ile sahayı terk etti. Serinin kalanında göz çukuru kemiğindeki kırık yüzünden oynayamadı.

Nowitzki: Çok ama çok korkutucuydu. Kötü bir andı. İnsan, oynadığı ya da izlediği bir maçta birinin kendisini böyle yaralamasını hiç istemiyor.

Griffin: Joe ile birlikte içimiz yanmıştı çünkü çok iyi biri ve inanılmaz iyi oynuyordu. İnanılmaz bir sezon geçirmişti ve gerçekten kendimize güveniyorduk. Dallas karşısında genel olarak iyi oynadık ama ilk maçta Joe oynadığı zaman evimizde 25 sayı farkla kazanmıştık ve o noktada playofflarda beş maçlık bir galibiyet serisi yakalamıştık.

Coro: Bütün sezon bir şeylerin yanlış gitmesini bekliyorsunuz. Suns, gerçekten dar bir rotasyon ile oynuyordu. Çok derin bir takım değillerdi. Zaten çok kısa beşlerle oynuyorlardı, bu kez de kısa rotasyonuna fiziğiyle katkı yapan uzun bir guard sakatlanmıştı. Bunun, yolun sonu olup olmayacağına dair çok soru işareti vardı.

Nash, 23 sayı ve 13 asist ile oynadı ama 9/22 ile şut atarak isabet konusunda sıkıntı yaşadı. Bütün maçı geride götüren Suns, Johnson olmadan geri döndü ve Nash, bitime 27 saniye kala serbest atış çizgisinden skoru 106-106’da eşitledi. Nowitzki, kendi imzası olan tek ayak üzeri fadeaway’i Richardson’ın üzerinden gönderip takımını tekrar öne geçirdi. Richardson, dönüşünde maçı kazandırabilecek üçlüğü kaçırdı.

Nash: Galiba Dirk maçtan sonra bana “Matrix’ten (Shawn Marion) kurtulduğum için mutluyum” demişti. Dirk’ün savunma kabusu. Topu çizgi tarafında orta mesafede, bizim benchin sağ tarafında alıyordu. Topu orada aldığı zaman çok ama çok zor bir eşleşme yaratıyordu. İyi bir şut atıp sokacağını biliyordunuz.

Richardson: Bizim için ve özellikle benim için zor bir maçtı. Dirk, post üzerinden bana karşı maçı kazandıran şutu attı. Ben, tarihin en iyi fadeaway şutlarından birini zorlaştırmaya çalışıyordum. Sonra maçı kazandıracak üçlüğü kaçırdım. Ayrıca Joe’yu da kaybetmiştik. Bizim için çok büyük kayıptı.

Nash: Joe sakatlandığı için mahvolmuştum çünkü sürekli gelişmeye devam ediyordu. O yılın sonunda “Bu adam geleceğin All-Star’ı” diyorduk. Onu, öyle çok yönlü bir oyuncuyu kaybetmek mahvetti.

Griffin: Bu durumun huzur kaçırdığını ve başka bir takımı dibine kadar yıkacağını söylemek, olayı hafife almak olur. Görmek açısından insanın içini kaldıran bir sakatlıktı ve bizim oyuncularımız da birbirine gerçekten yakındı. Gençlerdi, çok olumsuz şeyler yaşamamışlardı ve birçoğu böyle travmatik bir sakatlık görmemişti.

Nowitzki: Elbette iyileşeceğini öğrendiğimiz için mutluyduk ama bizim için bir kırılma noktası olduğunu düşündük. Joe henüz genç olsa da çoktan harika bir oyuncuydu.

Garcia: Mavs, Avery Johnson geldikten sonra o sezonu 18 maçta 16 galibiyet ile tamamlamıştı ve ilk turu da ilk iki maçı evlerinde kaybetmelerine rağmen geçmişlerdi. Joe Johnson da sakatlanmışken, Phoenix karşısında bütün ivme onlara kaymıştı. Dallas’a dönerken serinin bence tam istedikleri yerde olduğunu düşünüyorlardı.

Mike D’Antoni: O sakatlık kendisini daha sonra gösterdi. Jimmy Jackson girdi ve harika oynadı. Joe’nun yokluğunun getirdiği dezavantaj büyük oranda kayboldu. Sekiz kişilik rotasyonumuz yedi kişiye düştü çünkü Joe’nun yerini gerçekten doldurabilecek kimsemiz yoktu. Jimmy çok daha fazla süre aldı ve Dallas karşısında işe yaradı çünkü Jimmy Jackson’ın yaptıkları ile o seride avantaj sağladı.

Ancak uzun vadede bence o sakatlık, bizim şampiyonluk şansımıza gerçek bir darbe vurdu çünkü Steve Nash’in birincil top yönlendirici olması açısından üzerindeki baskı çok arttı. Joe da topu yönlendirebiliyor ve oyun kurabiliyordu ve iyi kötü yedek oyun kurucumuz gibiydi. O olmadan Dallas, Steve’e çok daha fazla baskı yaptı. Kısa vadede sorun olmadı çünkü Jimmy iyi oynadı ve Steve de daha fazla şut attı. Ancak uzun süreçte o derinliğe sahip olmamak canımızı çok yaktı.

Üçüncü maç

İlk iki maçta yeteneklerinin tamamını sergileyememiş olsa da Nash’in Suns‘ı ikinci maçta geri döndürmesi, göstereceği bireysel büyüklüğün bir işareti gibiydi.

Coro: Steve seri boyunca yavaş yavaş büyüdü neredeyse. Başlarda da iyi oynadığı anlar oluyordu ama Joe Johnson sakatlandıktan sonra Steve, dünyanın en iyi oyuncusu gibiydi.

Richardson: Jim ve Leandro’nun sorumluluk alacağını biliyorduk ama Dallas’ı yenmek için çok uğraşmamız gerekiyordu. Steve Nash’in büyüklüğü tam olarak o zaman belli oldu bence.

Maç gitti geldi ancak Nash, Mavs‘in her serisine Stoudemire ile oynadığı rakibi donduran bir pick-and-roll ile ya da kendi yarattığı imkansız bir şutu sokarak cevap verdi. Nash’in 27 sayı, 17 asistlik performansı, Suns‘ın 119-102 kazanarak ev sahibi avantajını geri almasını sağladı. O dönemden bu yana geçen 15 yılda yalnızca Chris Paul, bir playoff maçında bu istatistikleri üretebildi.

Nash, üç maçta 14,3 asist ortalaması ile oynadı ancak şutu istikrarsızdı. Yalnızca %49,3 saha içi şut verimliliği ile oynuyordu. Bunun sebebi de büyük oranda pek de ondan görmeye alışmadığımız 2/12 üçlük isabet oranıydı. Avery Johnson’ın Mavericks‘i, fedakar top dağıtıcı ve isteksiz şutör Nash’in kendilerini oyun kurucu yetenekleriyle yıkmasındansa onu önce skorunu düşünen bir rakip olmaya zorladı.

Nowtizki: Steve, önündeki pası görme, geçiş hücumunda takım arkadaşlarını çıkarma ve içeri kat edip Amar’e ve Matrix’e pas çıkarma konusunda çok iyiydi. Galiba her şeyi değişerek oynamayı denedik ve bütün maç uzunlarımızla eşleşirse de eşleşsin diye düşündük. Bunun onu yoracağını ve takımın geri kalanının da ritim bulamayacağını umuyorduk. O dışarıda kalıp dripling yapar ve sürekli bire bir oynarsa belki yorulurdu ve diğer oyuncular da fırsat bulduklarında normalde olacakları gibi ritimlerini bulamamış olurlardı.

Griffin: Teknik ekibimiz, bizimle oynadıkları zaman rakipler için en iyi yol herkesin suyunu kesmek ve böylece bizi durdurmak için daha iyi bir fırsata sahip olmak diye korkuyordu.

Dördüncü maç

Mavericks, Terry yerine Josh Howard’ın Nash’i savunduğu bir düzende başladı ve bütün maç boyunca Nash’i daha fizikli oyuncular ile eşleştirdi. Nash, tamamını Dallas’ın kontrol ettiği maçta 9 top kaybı yaparken 5 asist ile oynadı. Ancak Nash, NBA playoff tarihinin en iyi skor performanslarından birine 20/28 şut isabet oranıyla kaydettiği 48 sayıyla imza atmıştı. Suns‘ta başka hiçbir oyuncu 20 sayıyı bulamadı.

D’Antoni: Konuşulan şeylerden biri, her defasında Nash’e 5-6 metreden şut imkanı tanımalarıydı. Bunu konuştuk ve şöyle düşündüm: “Şurada bir anlaşalım, stratejileri basketbol tarihinin en iyi şutörüne 5-6 metreden bomboş şut attırmak mı?” Sonra dedim ki “Eğer 100 tane böyle şut atması gerekecekse 100 tane atsın. Bundan daha iyi şut bulma şansımız yok.”

En iyi seçeneğimiz olmayan başka bir şeyi zorlamayacaktık. 50, 60, 80 sayı atacaksa atsın. Ona “Steve, sana bunu sunuyorlar ve sana bunu sunuyorlarsa yapabileceğimiz en iyi şey bu” dedim. O da bunu yaptı. İnanılmaz bir performanstı.

Nash: O maça dair hatırladığım şey, iyi şut atmış ve skor üretmiş olsam da kazanmadığımız. Neticede o maçı kaybettik, ben kaç sayı atmış olursam olayım. Can sıkıcıydı. İkili sıkıştırma getirmiyorlardı. Onlar yerlerinde kalıyordu, ben de sayı atmaya çalışıyordum. Bu benim için hep zor oldu çünkü doğamda yok ya da takım kurgumuz böyle değil. Beynimin böyle çalışması komik. 48 sayım vardı ama hâlâ pas vermeye çalışıyordum.

D’Antoni: O takımla ilgili hatamın Steve’e daha da fazla sayı attırmamak olduğunu konuştum.

Richardson: Steve daha çok şut atsa, istese 25 sayı ortalama yakalardı.

Nowitzki: Steve konusundaki olay şu: Tabii ki harika bir pasördü ama aynı zamanda sayı da atabiliyordu. Bu bazen göz ardı ediliyor. Hâlâ ligin gördüğü en iyi şutörlerden biri. Üçlük atabiliyordu ama aynı zamanda orta mesafe, spin ve fade de atabiliyordu. Potaya gittiği zaman o hafif değiştirdiği şutları ya da floaterları kullanabiliyordu. Driplingi inanılmazdı. Potaya kadar gitmek istemediği zaman dripling üzerinden orta mesafeden kaldırıp atabiliyordu ve bu çok kıymetliydi.

Repertuarında çok şey vardı. Çıkıp da “Hadi adam değişelim” ya da “Onu dışarıda tutarsak sorun olmaz” diyemiyordunuz. Sizi birçok farklı şekilde yakabiliyordu.

Nash: Ben hep şöyle düşündüm: Eğer ben agresif oynuyor ve savunmaya sorun çıkarıyorsam ve herkes de oyunun bir parçasıysa biz çok daha iyi takımız. Bu yüzden kariyerimde bir dünya şut atmadım. Hep takımın bir bütün gibi hissetmesini, en üst seviyede olmasını istiyordum. O dönemde maç başına 25 sayı atmam ya da böyle bir patlama yapmamın takım için en iyisi olduğunu düşünmüyordum.

Richardson: Steve ne zaman şut atsa benim için hiç sorun olmazdı. Kötü şutlar atmaz, sahadaki en akıllı oyuncu ve gerçekten kaçırmaz. Gerçek bir salon faresi. Yaptığı her şeyi yemeden içmeden çalışıyor. O dripling üzeri şutlar, koridor bulduğunda gidip, durup geri çekilerek sanki koltuğa uzanacakmış gibi attığı şutlar? Bunu çalışırdı ve üst üste 10-20 kez yapardı. O akşam yaptığı her şeyi daha önce antrenmanda milyon defa yaptığını görmüştük.

Coro: Eğer maç önü rutinini hiç izlediyseniz görmüşsünzüdr: Maçlarda atma ihtimali olan her şutu tertemiz çalışırdı. Sahanın her yerinden bir şutu vardı. Oyun kurucu olarak o kadar büyük nam salmıştı ve herkes tarafından o kadar pasör olarak biliniyordu ki maçları tek başına çevirebileceği alfa karakterini galiba kimse fark etmiyordu. Bence insanlar, o dönemde en iyi şutörün o olduğunu unutuyordu.

Mavericks, 119-109 kazanarak seriye denge getirdi ancak Nash’in performansı, NBA playoff tarihinde %70+ ile şut atarak 48 sayı üretilen üç performanstan yalnızca biri olarak tarihe geçti.

Garcia: Ertesi yıl bu konu, Mavs’i finalde Dwyane Wade karşısında yıkan şey oldu. Avery zaman zaman ikili sıkıştırma götürmüyordu. Bence bu, San Antonio’da oyuncu olarak öğrendiklerine dayanıyor. Orada bireysel savunma ve inatçılık konusunda öğrendikleri onu buna itmiş olabilir. Mavs, dördüncü maçı kazandı ama ters tepti çünkü Steve Nash gibi bir oyuncuya, peşinize takılması için daha fazla sebep ve daha çok özgüven yüklemezsiniz. Mavs’in oyununa saygısızlık ettiğini, bunu da çok başarı yaşadığı o salonda yaptıklarını düşündüğüne eminim.

Griffin: 48 sayı attığı maçta sahada kaldığı sürede Mavs, 8 sayı fark attı. Mavericks’in taktiği işe yaradı. Plan işe yaradı. Bizi maçtan çıkardı ve teknik ekibin mümkün olduğunca çabuk bir şekilde hücumu tekrar kurgulayıp Steve’in tekrar oyun kurucu olabilmesi için gerekli değişiklikleri yapmalarını gerektirdi.

Devam edecek…

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!