by Joseph Casciaro – Çeviri: M. Bahadır Akgün / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 16 Mayıs 2020 tarihinde The Score‘da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Birazdan anlatacağımız hikayenin modern NBA’de, sosyal medya döneminde, her hareketin bir anda yayıldığı ve oyuncularla ilgili her kararın anbean tartışıldığı bir ortamda gerçekleştiğini bir anlığına hayal edin:
Yıldız bir oyun kurucu, sırt sakatlıkları nedeniyle kariyerinin artık neredeyse bitmiş olduğuna inanan ligin en güçlü takımlarından birinde oynuyor. O güçlü takım, bir lotarya takımından gelen uzun vadeli, yüklü serbest oyuncu kontratını karşılamak konusunda tereddüt ediyor. 30 yaşında iki All-Star deneyimi bulunan bu oyuncunun yaşı, o lotarya takımının bir önceki sezon aldığı galibiyet sayısından büyük.
Bu yeni takımda o oyun kurucu neredeyse bir anda All-Star’dan gelmiş geçmiş en iyilerden birine dönüşüyor ve 29 galibiyetli bir önceki sezonu 62 galibiyetli bir sezona çevirerek ligin MVP’si oluyor.
Ödülü aldığı gün, eski takımına karşı playoffların ikinci turundaki seriye başlıyor. Sonraki iki hafta boyunca çiçeği burnunda MVP, Hall of Fame kariyerinin en iyi basketbolunu oynuyor ve 10 ay önce kendisinin gitmesine göz yuman o takımı eliyor.
Bütün bunlar 15 yıl kadar önce, sosyal medyanın “acımasız” diye sıfatlandırabileceği dönemden önce yaşandı ve o Hall of Fame oyuncu, Steve Nash. Bundan sonrası da tüm o yaşananların sözlü bir tarihi.
İlk bölümde Phoenix Suns‘ı Steve Nash’in ayrıldığı Dallas Mavericks ile eşleştiren 2005 Batı Konferansı yarı finallerine kadar götüren süreci dinliyoruz.
Giriş (1996-2004)
Efsanevi 1996 NBA Draftı’nda Nash, Phoenix tarafından 15. sıradan seçilmişti.
Şimdilerde New Orleans Pelicans Basketbol Operasyonları Başkan Vekili olan David Griffin, Suns‘ta 17 sezon geçirdi ve 1993’teki görevi olan kamu ilişkilerinde stajyerlikten 2010’da organizasyondan ayrıldığı güne kadar Basketbol Operasyonları Başvekilliği’ne kadar yükseldi ve daha sonra Cleveland’a gitti. Griffin, Nash draftta seçildiğinde oradaydı, 1998’te Mavericks‘e takaslandığında oradaydı ve 2004’te serbest oyuncu olarak alındığında oradaydı.
David Griffin: Steve draftta seçildiğinde basketbol operasyonlarına daha yeni katılmıştım ve karar verme süreçlerine dahil değildim. Övgü alan bir stajyerdim ama drafta gittim ve taraftarlar, Syracuse’dan John Wallace’ı seçmediğimiz için bizi yuhalıyordu. Takım, çok uzun zamandır bir uzun oyuncu istiyordu ve taraftarlar da John Wallace’ın bu arayışa cevap olacağını düşünüyordu ancak koç Cotton Fitzisimmons ve tüm teknik ekip, Steve seçildiğinde büyük keyifle karşılamıştı. Onların kararına körü körüne inanan biri olarak Steve’in gelmesi için sabırsızlanıyordum. Ne yazık ki Steve, Jason Kidd ve Kevin Johnson’ın olduğu arka alan rotasyonuna katıldı ve çok da süre alamadı.
İlk iki sezonunda Kidd ve Johnson’ın arkasında maç başına 17 dakikanın altında süre alıp 6,4 sayı ve 2,8 asist ortalamaları yakalayan Nash, 1998’te Dallas’a takaslandı.
Griffin: Steve’i takaslama ihtimalimizi konuşurken bir odada, bütün teknik ekiple birlikte görüşüyorduk. O dönemde yardımcı koç olan Scott Skiles, “Bence en iyi oyun kurucumuzu takaslıyorsunuz” dedi. Ki unutmayın, elimizde Jason ve KJ vardı! Scott, tamamen Steve’in tarafındaydı ve Steve’in yaptıkları, Scott’ı hiç şaşırtmadı sonradan.
Ancak açıkçası o takasın bizim için istediğimiz gibi gittiğini söylemek lazım çünkü Steve’i daha sonra Shawn Marion’a dönüşen draft hakkı için takasladık. Shawn, Suns tarihinin en iyi oyuncularından biri oldu ve bence hak ettiği değeri hiç görmediği, Hall of Fame-vari bir kariyer geçirdi.
Nash, lokavt ile kısalan 1998-99 sezonunda Dallas’a gittikten sonra ilk 5 oyuncusu olarak takımın dizginlerini eline aldı. Mavs ile geçirdiği ilk sezonda sürekli yaşadığı sırt sorunları başladı. Omurunda sezon sonuna kadar fark edilmeyen bir stres kırığı ile oynadı.
1999-2000 sezonunda bileğindeki sakatlık yüzünden 26 maçta görev alamadı ancak sezon içerisinde Nash, Dirk Nowitzki isminde ligde ikinci yılını geçiren bir oyuncu ve tecrübeli Michael Finley ile birlikte baş antrenör Don Nelson’ın takımında uyumu yakalamaya başladı. 1999-2000 sezonu, Mark Cuban’ın organizasyonun büyük hissesini aldığı sezon olarak da tarihe geçti.
Nash, Nowitkzi, Finley ve Mavs, 2000-01 sezonunda playoff takımı olmayı başardı. Sonraki dört yıl boyunca Nash, iki kez All-Star seçildi ve Mavs de bu sezonları sırasıyla 53, 57, 60 ve 52 galibiyet ile bitirdi. Nash, bu dört yılda toplam 16 maç kaçırdı.
Ancak Dallas, playofflarda başarıyı bir türlü yakalayamadı. 2001 ve 2002’de konferans yarı finalinde, 2003’te konferans finalinde elendiler. 2004’te ise Kings, Mavs’i ilk turda geçti.
Dirk Nowitzki: Kariyerlerimizi birlikte bitireceğimizi düşünüyordum. İşler iyi gitmeye başlıyordu. Keyif alıyorduk. Steve, Mike ve ben her yıl daha iyiye gidiyorduk. Gerçekten iyi bir takımdık. Birlikte oynadığımız son yıldan önce Antawn Jamison ve Antoine Walker takasıyla riskli bir kumar oynadık. İkisi de harika oyunculardı ama garip bir takım olacaktı. Bazı iyi maçlar oynadık ve zaman zaman iyi de performans gösterdik ama hepimiz için acayip bir yıl oldu. Antawn, Antoine ve ben gerçekten aynı pozisyonda oynuyorduk ve net bir ilk 5’imiz yoktu. O yüzden zor geçti.
Tüm bunlar, Nash’in son yılında en iyi sezonumuzu geçirmememize neden oldu. Sonra da Sacramento’ya kaybettik. O seride birkaç maçı kazanacak şansımız oldu ama kazanamadık ve 4-1 de kağıt üzerinde net bir sonuç oldu.
Art Garcia (O dönem Fort Worth Star-Telegram’ın Mavs muhabiri): Mavericks, Sacramento serisi sonrası fazlasıyla üzüldü. O seride Kings‘den daha fazla sayı atıp 4-1 kaybetmeyi başardılar. Garip bir sezondu ve sonun yakın olduğunu hissediyordunuz ama oyunculardan ziyade Nellie (Don Nelson) için sonun yakın olduğunu düşünüyorduk. Steve, Dirk ve Finley büyük üçlüsünün dağılmaya yakın olduğunu düşünmüyorduk. En yaşlıları Finley 31 yaşındaydı. O yüzden biri gidecekse belki Michael olur ama Steve ya da Dirk kesin olmaz diyorduk.
Steve Nash: Galiba serbest oyuncu piyasasında bana ne olacağı konusunda biraz gerginlik yaşıyordum ama bütün beklentim, kariyerimi Dallas’ta Dirk ve Mike Finley ile bitirmek, başladığımız işi sonlandırmaktı. Harika bir uyumumuz vardı, o yüzden devam etmesini bekliyordum.
Garcia: Steve’in dört veya beş yıllık yeni bir kontrat imzalayacağı ve iki yıldızın en iyi dönemlerinde birlikte olacağı düşünülüyordu. Tabii ki serbest kalıp duruma bakacaktı ama takıma yakın kimsenin olanları beklediğini sanmıyorum açıkçası. Büyük bir şey olacağını düşünmediğim için ben, serbest oyuncu piyasası döneminde Hawaii’ye tatile gitmiştim.
Mavs, zirve yolculuğunda kadrosunu nasıl güçlendirip genişleteceğini düşünürken Suns da organizasyonun son 16 yıldır en kötü sezonu olan 2003-04 sezonundaki 29 galibiyetli sezonun yükünü üzerinden atmaya çalışıyordu.
Ancak NBA’in geri kalanı bilmese de Suns, kendisini hızlı bir yeniden yapılanma sürecine hazırlıyordu. 2003-04 sezonunda 21 maç geride kaldığında baş antrenör Frank Johnson kovulmuş ve yerine yardımcısı Mike D’Antoni getirilmişti. Suns ayrıca sezon ortasında ses getiren bir takas ile yüksek ücret alacak oyun kurucuları Stephon Marbury ve Penny Hardaway’i Knicks‘e gönderip karşılığında Antonio McDyess’in biten kontratının dahil olduğu bir paket almıştı.
Birden bire Marion, Amar’e Stoudemire ve Joe Johnson gibi genç yeteneklerle dolu Suns takımının büyük bir maaş boşluğu ve dev bir oyun kurucu ihtiyacı doğmuştu.
Nash serbest kalıyor
Nash: Phoenix’in de dahil olduğu birkaç takımın benimle ilgileneceğini biliyordum ama işin aslı, Dallas ile yeni sözleşme yapıp kariyerimi burada bitireceğim için o takımlardan hiçbirinin seçeneklerim arasında olmamasını diliyordum.
Griffin: O kadar maaş bütçesi açtığımız anda en başından beri Steve’in ilk hedefimiz olduğuna inanıyorduk.
Mike D’Antoni: Steve’in yaz döneminde Phoenix’in antrenman tesisine gelip bizim takımımızdakiler ile antrenman yapması ile başladı. Onunla konuşamıyor, ona koçluk yapamıyorduk (çünkü Dallas’ın oyuncusuydu) ama oturup onu izlerken herkesi daha iyiye götürdüğü inanılmaz bir yeteneğini sergiliyordu.
Griffin: Mike hepimizden önce bunu görme açısından harikaydı -ki hâlâ öyle. Steve’in yaptıkları eşsizdi ve bunu öylesine yapılan antrenman maçlarında bile görebiliyordunuz. Jason Kidd, başkası için nasıl bir şut istese yaratabilirdi ama Jason Kidd’e sokamayacağı şutları attırabilirdiniz. Steve Nash’e ise sokamayacağı şutu attıramazdınız. Yetenekleri ve oyuna dair hisleri o kadar iyiydi ki her pozisyonda ya birine şut attırıyordu ya da muhtemelen sokacağı bir şut atıyordu.
Verimlilik açısından bunun faydası biraz daha çekinmeden ve biraz daha hızlı oynayabileceğimiz bir oyun sistemini benimseyebiliyor olmamızdı zira Steve, böylesi iyi kararlar verebiliyordu.
D’Antoni: Tribüne kurulup antrenman maçlarını izliyorduk. Böylece herkes takım için ne kadar değerli olduğunu görebiliyordu. Onunla oynayan herkesin daha iyi oynadığını görebiliyordunuz. Dallas’ta da birkaç yıldır böyle gidiyordu bu ama Phoenix’e gelip o antrenman maçını yaptığında biz ilk kez“Eğer şansımız olursa onu almaya çalışmalıyız, kesinlikle!” dedik.