by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Herkes her şartta başarılı olabilir mi? Herkes her şartta bir başarı hikayesinin başrolü olabilir mi? Evet, düşününce aslında “neden olmasın ki?” diye sormak isteriz.
Ama bütün bu soruların cevaplarının belli başlı süreçler içerisinde gelişen değişkenlere bağımlı olduğu noktasında hemfikirsek ve izlediğimiz oyunun bir masaldan ibaret olmadığını da biliyorsak her kitabın harikalar diyarı gibi şekillenmeyeceğinin farkındayız demektir.
Girişte kullandığım ifadeleri Avrupa basketboluyla ilişkilendireceğimiz zaman işte orada başlıyor bütün karmaşa.
Sporun Eski Kıta özelindeki gelişimine baktığınız zaman olumlu sonuçlanmamış çok fazla hikaye, başarıya ulaşamamış tonla yapılanma görürsünüz.
Bunların hüsrana uğramalarının altında yatan onlarca sebep olabilir. İşin teknik boyutu bir yana psikolojik boyutu ve sadece saha içi etkenlerin etkili olmaması zaten bize bu sporları bu kadar sevdiren olgunun ta kendisi.
2010’ların başları ve ortalarından itibaren bir “EuroLeague takımı” haline gelen, ligin gediklilerinden olan Khimki Moskova’nın son 5 yılı komutada bir koçun varlığıyla değil, Alexey Shved’in varlığıyla geçti.
CSKA Moskova’da bir rol oyuncusu, NBA’de vakit kaybı ve sonrasında yetenekleriyle Avrupa’nın en büyük organizasyonunda yeni sayılabilecek bir kulübün tüm iplerini eline almış bir oyuncu…
Eğer olmasaydı, bu 5 yılda Khimki Moskova’nın geleceği nasıl şekillenirdi? Onun varlığı Moskova’nın sarı-lacivert yakasında neleri değiştirdi? O olmasaydı, bir şeyler şimdikinden daha iyi olur muydu?
Soru çok. Bizim de bu yazıda odaklanacağımız çok şey var demektir bu. Alexey Shved, EuroLeague kamuoyunda en fazla eleştiriye maruz kalan oyunculardan birisi.
Bilirsiniz; oyun stili Shved gibi olan oyuncular, yani ipleri elinde tutarak takımlarının hücumları üzerinde bir hegemonya kuran isimler pek hayran toplamayabilirler. Bu NBA kamuoyunda da James Harden için epeyce geçerli sayılabilecek bir saptamadır.
Çok şut denedikleri için, faul aldıkları için, hatta mübalağa edeceğim ama nefes aldıkları için bile eleştiri duyacak türden oyuncular bunlar.
E tabii, Shved’in aldığı bu tarz olumsuz değerlendirmelerde Khimki’den kazandığı maaşların ve bu yatırımların karşılığında henüz sportif olarak bir üst düzeye hiç çıkamamış da yatıyor. Uzun zamandır kıtanın en fazla kazanan oyuncuları arasında Alexey. Hatta uzunca bir süre o listenin zirvesindeydi.
Ancak bununla beraber playoffların da ötesine gidemediler hiç.
2015’te geldiği Khimki Moskova, Avrupa’nın 2 numaralı turnuvasının şampiyonu olarak EuroLeague’e katılmaya hak kazanmıştı. Yani bir EuroCup takımıydılar tam olarak. Diğer EuroCup takımlarından tek farkları EuroLeague’de oynayacak olmaları değildi elbette. Onların artık Alexey Shved’i vardı.
Tyrese Rice – Alexey Shved guard ikilisi 2015 sonbaharına bir geri bakış yaptığınız zaman pek çok kişinin gıkını çıkarmayacağı, pek çok kişinin de itiraz edebileceği bir ikili.
Elbette EuroLeague’e yeni yükselmiş ve hayalleri olan bir kulüp için 2014’te bir takımı beklenmedik bir şampiyonluğa taşımış Rice ile sonradan bir süperyıldıza evrilecek olan Shved’e aynı anda sahip olmak sürpriz derecede heyecan verici bir durumdu.
Nitekim normal sezonda 2 Real Madrid maçını da kazanarak o yıl playofflarda Fenerbahçe‘ye süpürülecek olan Los Blancos’un karşısına bir sürpriz çıkardılar.
Bu maceraları TOP 16’in ötesine gitmezken ertesi sezon yeniden ait oldukları yerde, EuroCup’taydılar. Takımda önemli bölgelerde bazı değişikliklere gidildi ve Shved’in yanındaki yeni isimler eski Barcelonalı Jacob Pullen ve eski Bandırmalı E.J. Rowland ikilisi oldu.
2015-16’daki performansının aksine bu EuroCup macerasında takımın açık ara farkla en skorer ismi olmayı başardı Rus oyuncu. Fakat bu sefer de playofflarda Valencia gibi köklü bir engel karşılarına çıktı. Alexey o seriyi 20.7 sayı ortalamasıyla oynasa da felaket üçlük yüzdesi yakaladı (yüzde 26.7) ve takımını elenmekten kurtaramadı.
Takımdaki ilk 2 sezonu hüsranla geçmişti ve bu sancılar bir bebeğin doğumu sürecinde pek tabii yaşanabilecek, katlanılabilecek şeylerdi.
3. sezon demek yepyeni ve daha büyük hedeflere hırsla, azimle yürümek demekti. Elbette yatırımların da yeniden EuroLeague’de bir şans sahibi olacak olmaları sebebiyle yükselerek devam etmesi demekti.
Stefan Markovic, Malcolm Thomas, James Anderson, Thomas Robinson, Charles Jenkins, Tyler Honeycutt, Anthony Gill gibi yabancılardan oluşan bir kadroydu.
Shved’i belki de kıta üzerinde en iyi tamamlayabilecek oyunculardan birisi olan Charles Jenkins vardı kadroda. Bildiğiniz üzere ligin en iyi savunmacılarından birisidir kavgacı ruhuyla.
Artık daha dengeli bir takım diziliyordu beyefendinin yanına. Markovic gibi güvenilir bir oyun kurucunun üzerine Jenkins gibi bir kısa savunmacısını getirmek cidden önemli iş olmuştu o dönem. Alexey Shved’in skorer performanslarını dibine kadar göstermesinin karşısında bir engel kalmıyor muydu?
Khimki’nin en iyi yapılandığı sezon bana göre o sezondur. Bunu o dönem playofflarda oynamalarından bağımsız söylemişimdir hep. Final Four’un iddialı kaçacağı ama Final Four yapsalar tadından yenmez bir takımdılar.
Ne var ki, iyi başladıkları sezonda 16 galibiyet alarak kendilerini playoffa atmayı başardılar.
Rakip, derbinin ta kendisiydi. EuroLeague tarihinde Rusya’yı en uzun ve en başarılı biçimde temsil eden CSKA Moskova’yla karşılaştılar.
Shved hayatının en iyi ve istikrarlı basketbolunu orada oynamış olabilir. Belki sizlerin vardır ama benim hatırladığım daha iyi bir dönemi de yok zaten.
Seri boyunca yüzde 39 üçlük isabetiyle 24.3 sayı – 4.0 ribaund – 5.8 asist gibi ortalamalarla mücadele eden Alexey, takımının CSKA karşısında hiç beklenmedik bir direnç koymasını sağlamıştı.
Sonuç olarak karşılarındaki ekip Avrupa’nın hem bütçe, kadro olarak hem de yönetim, basketbol olarak en güçlü ekibi denilebilecek bir takımdı.
Hatta Khimki o seride hakemlerin felaket yönetimine takılmasaydı seri 3-1 bitmemiş de olabilirdi. Dışarıdan bakınca 3-1 bitmiş bir seri için “kazanan taraf rahatmış” şeklinde yorumlar yaparız ama bu seri bu genellemeyi şiddetle reddeder.
Maçlara baktığınız zaman hepsi yakın skorlarla bitmiştir. Zaten çok eski bir süreci anlatmadığım için hatırlamanız da bir hayli kolay olacaktır.
Hele ki son 2 maçta tam 63 sayı attı Alexey Shved. Zaten 3. maçı kazandılar, 4. maçı da son saniyelerde o meşhur hakem etkisiyle kaybederek Final Four’a veda ettiler. 88-89 kaybettikleri son maçta tamı tamına 144.0 hücum ratingi elde etti Shved. Bunun normali çok iyi bir performansta dahi 100’leri biraz geçmesi olur aslında. Tabii sezon boyunca savunma ratingleri de epey kötü durumdaydı, bunu da atlamamak gerekir.
Seri orada 2-2 olsa CSKA’nın evindeki son maç nasıl şekillenirdi? Bunu bilemeyiz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki bunun devamı asla aynı şekilde gelişmedi Rus temsilcisi Khimki Moskova adına.