by Alex Squadron – Çeviri: M. Bahadır Akgün / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 11 Mayıs 2020 tarihinde Slam Online‘da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
1995 yazında gelmiş geçmiş en iyi arkadaşlar arası oynanan basketbol maçlarından biri, Warner Bros. Stüdyoları’nın VIP park yerinde kurulan şişme salonda oynandı. Oranın adına Jordan Dome dediler.
Space Jam’in çekimleri sırasında Michael Jordan’ın bir sonraki sezon hazırlıkları için çalışmalarına devam etmesi de önemliydi. Beyzbol Ligi’ndeki kısa bir deneyimi sonrası NBA’e yeni dönmüştü ve Bulls da 1995 playofflarının ikinci turunda Magic’e kaybetmişti.
Warner Bros’un patronu Bob Daly, Space Jam setinin yanına muhteşem bir tesis kurulmasını onayladı. Bomboş bir arazide dikilmiş dev bir beyaz balon gibi olan bu yapı, dışarıdan bakıldığı zaman uzaylı laboratuarı gibiydi. İçi, Mike’ın antrenörü Tim Grover tarafından tasarlanmıştı. Normal ölçekli bir basketbol sahası (Long Beach State University’nin zemini alınmıştı), ağırlık ekipmanları, golf egzersiz sahası, dev ekran televizyonlar ile donatılmış bir eğlence merkezi, kanepeler ve kocaman bir ses sistemi (o yazın şarkısı, D’Angelo’nu “Brown Sugar” şarkısıydı ve bu şarkı, Mike’ın en sevdiği şarkılardan biriydi. Sürekli o çalıyordu), duşlu soyunma odaları ve kart masası vardı içeride. Jordan Dome, MJ’in ihtiyacı olan her şeye sahipti.
Peki ya son ihtiyacı? Ciddi bir rekabet.
MAÇLAR
Filmin çekimleri başladığında Mike, kendi rutinini hemen oluşturdu.
Nate Bellamy (Space Jam’in Teknik Danışmanı, basketbol sahnelerinin koordinatörü, oyuncu ve ısınma maçlarının organizatörü): Salon konusunda Mike, Tim Grover ile çalışacak kişi olarak beni seçti. Tim’de, güvenlikte ve bende birer anahtar vardı. Salona sadece bizim anahtarlarımız vardı. Öğle yemeği vakti gelince salona gidiyorduk, Mike kendi ısınmasını gerçekleştiriyordu. Sanki onun öğle yemeği o gibi. Tim ile birlikte ağırlıklarla çalışıyor ve farklı idmanlar yapıyorlardı. Ağırlıklar sonra biraz esneme çalışmaıs yapıyorlardı ve Mike, şut idmanına geçiyordu. Her gün farklı bir şut idmanı yapıyordu.
Nigel Miguel (Space Jam’in Teknik Danışmanı, basketbol sahnelerinin koordinatörü, oyuncu ve ısınma maçlarının organizatörü): Anlaşmasında Mike, ısınmak için kendi vaktinin olacağını söylemişti. Bu adam bu konuda inanılmaz sadık ve dur durak bilmeyen bir adamdı. Basketbola geri dönüşü ve bunun için neler yapması gerektiği ile ilgili çok konuşuyordu. O sezon, Orlando’ya kaybetmişlerdi ve biraz formdan düştüğünü düşünüyordu. Döndüğü yıl, takımla biraz daha vakti olsa kazanabileceklerini düşünüyordu.
“Öğle yemeğinden” sonra Mike, Space Jam setine dönüyordu. Çekimler akşam üzeri 6-7’ye kadar devam ediyordu. Sona doğru gelinirken Jordan, Bellamy’ye salona gidip Grover ile görüşmesini ve hazırlanmaya başlamalarını söylüyordu. Maçlarla ilgili de belirli talimatları oluyordu genelde.
Miguel: Nate ve ben, çoğu kez takımları oluşturuyorduk. Nate, bu konuyla benden daha çok ilgileniyordu çünkü ben aslında MJ’in dublörüydüm. O yüzden bazen Nate önden gidip orada işleri ayarlarken ben direkt MJ ile birlikte gidiyordum salona. MJ, o gün belli şeyler üzerine çalışmak istediği için takımları belli bir şekilde kurmamızı istiyordu. Çok stratejik davranıyordu. “Bu şekilde hareketime çalışacağım, paslarıma çalışacağım, post-up oynamak istiyorum” diyordu. Bu tip talepleri vardı. Asla kendi takımını yetenekli oyuncularla doldurmuyordu.
Jordan Dome ilk açıldığında bölgede profesyonel oynayan oyunculara, Space Jam ile ilgisi bulunan diğer NBA oyuncularına, Jordan’ın menajerinin bazı oyuncularına, David Falk’a ve son NCAA şampiyonu UCLA Bruins’e davetiyeler gitmişti.
Tracy Murray (Eski NBA oyuncusu): UCLA’da normal çalışmalarımızı yaparken menajerim Arn Tellem’den bir telefon geldi ve “Warner Bros’a gitmek isteyebilirsin çünkü Michael Jordan için inşa ettikleri bir salon var ve Space Jam’i çekerken orada çalışmak istiyor” dedi. Dedim ki “Dünyanın en iyi oyuncusu bu adam. Oraya gidip Mike ile çalışırsam kesinlikle daha iyiye giderim.”
Kris Johnson (Eski UCLA oyuncusu, 1994-98): Bir gün sporcu bölümüne gittim. Biri dedi ki “Michael Jordan aradı. Warner Bros. setinde bir film çekiyormuş ve sizinle antrenman maçı yapmak istiyor.” Biz o dönemde yeni şampiyon olmuştuk ve keyfimiz gıcırdı. Beyaz Saray’a gitmiştik. Aklımız havadaydı. Birden bire Mike mı arıyordu yani? T*şak mı geçiyorlardı benimle? Gerçekten özellikle aramış ve tüm takımı davet etmişti.
Maç haberi tam olarak duyulmadan önce kolej oyuncuları, Mike ile antrenman şansı buldular. Bellamy ve Miguel bile oynadı ilk zamanlar. MJ, akşam üzeri saat 7 civarı salona gidiyordu ve antrenman hemen başlıyordu. Her akşam en az iki saat sürüyordu.
Maçlar 5’e 5 tam sahada oynanıyordu. 7 sayıya ilk ulaşan kazanıyordu, her atış tek sayı kabul ediliyordu. Herkes faulünü kendisi söylüyordu. Bellamy’ye göre o son kural, büyük patlamalar olmadığı sürece genelde uyulan bir kuraldı.
Reggie Miller (NBA Hall of Fame oyuncusu): Benim dikkatimi en çok çeken şey Jordan’ın bütün gün film çekimlerini yaptıktan sonra bazı akşamlar çıkıp 2-3 saat o maçları yapıyor olmasıydı. Antrenman maçlarımız genelde akşam 7’de başlayıp 10’a kadar devam ediyordu. Ertesi sabah sette çekimler sabaha karşı 5-6 gibi başlıyordu.
Miguel: İki saat falan oynadıktan sonra tam saha maçlar bitiyordu ancak oyuncular orada kalıp vücut çalışmak ve bireysel antrenmanlar yapmak için vakit geçiriyorlardı. Mike da gidip ağırlık kaldırıyordu, dolayısıyla o da kalıyordu. Sosyalleşip kart oyunları oynayabileceğiniz bir kısım da vardı. Bazen çalışmalarını bitirince oraya gidip kart oynuyordu. İstemezse gitmek zorunda kalmaması için kurulmuş bir mekandı. Warner Bros. o anlamda onun her ihtiyacını karşılıyordu gerçekten.
Michael Jordan ile ilgili her konuda olduğu gibi heyecan dalgası hızla yayıldı. Giderek daha fazla NBA oyuncusu salona geldi ve UCLA oyuncuları da yavaş yavaş dışarıda kaldı. Biri hariç…
Bellamy: 1995 takımında oynayan ve Marques Johnson’ın oğlu olan Kris Johnson… Mike, ona yakınlık besliyordu. Mike, Kris’in kendi takımında olacağını söylemişti. Bunun bir sebebi de Mike’ın küçüklüğünde Marques Johnson’a hayran olmasıydı. Marques, Mike’ın en sevdiği oyunculardan biriydi.
Murray: Mike’ın her gün ilk seçtiği kişi UCLA’dan Kris Johnson oluyordu çünkü Kris, geldiğinde gerçek bir işkolik olduğunu göstermişti ve Mike da sağlam oynayan kişilere saygı duyuyordu. Kris, canını dişine taktı ve oyunu, seviye atladı.
Johnson: Herkes esprili takılıyordu. O yıl ben UCLA’da oynamadım, sadece kenarda oturdum. Salonda çoğu zaman ben tek kolej oyuncusuydum. 19 yaşında kolejdeki ikinci yılını geçiren ve NBA All-Star’ları ile oynayan biriydim. Oradayken “Bu kim? Marques’in oğlu olması umurumda değil” diyordu insanlar. Ancak Mike bana sevgi gösterdi. Ben de kaybetmememiz için k*çımı yırttım. Mike’a ikili sıkıştırma getiriyorlardı, ben sorumluluk alıp köşeden şut üzerine şut sokuyordum.
Murray: Neredeyse her gün NBA All-Star maçı oynanıyordu. Maçlar, 7’de başlıyordu. Dolayısıyla öncesinde çok vakit olmuyordu. Hemen sahaya çıkıp maça başlamanız gerekiyordu yoksa uzun süre bekliyordunuz. Herkesin orada olduğu günlerde kenarda en az 100 oyuncu bekliyordu. Bir bakıyordunuz Rod Strickland, Michael Jordan, Glen Rice, Larry Johnson ve Alonzo Mourning bir takım olmuşlar. Diğer takımda da Tim Hardaway, Reggie Miller, Grant Hill, Charles Oakley ve Pat Ewing var. O saha, her gün tıklım tıklım oluyordu. Herkes elinden gelenin en iyisini yapıyordu çünkü kaybedip oturacak olursanız ağırlık kaldırmaya gitseniz de olurdu zira uzun bir süre oturmanız gerekiyordu.
Tim Hardaway (5 kez NBA All-Star): Yaklaşık bir hafta boyunca oradaydım, her gün oynadık. Chris Mullin vardı, Rod Strickland vardı. Gary Payton vardı tabii. Reggie, Pat, Charles (Barkley). Charles’ın buna ihtiyacı vardı çünkü malum yazları kilo alıyordu. Gerçekten formda ve hazır olması gerekiyordu. Çok seviyordu. Charles, insanlarla atışırdı. Ona ikili sıkıştırma getirmemiz gerekiyordu çünkü ritim bulduğu zaman kimse onu durduramıyordu. Kaybetmek istemiyorsanız gidip ikili sıkıştırma yapmanız gerekiyordu.
Jordan Dome’a yalnızca basketbol yıldızları gitmiyordu. Ünlüler de sıraya geçiyordu.
Miguel: Hollywood ünlüleri ve eğlence dünyası, kapıdan kafalarını uzatmak ya da bunun bir parçası olduklarını söylemek için Jordan Dome’a geliyorlardı, inanılmaz bir şeydi. Warner Bros’un kaymak tabakasından herkes geldi. Eğer büyük bir ünlüyseniz Jordan Dome’da bir anlaşma bile imzalayabilirdiniz. Halle Berry geldi. Kevin Costner, Arnold Scwarzenegger, LL Cool J, Queen Latifah.
Mike, ağırlıklarla çalışmayı bıraktığı zaman Clint Eastwood satın aldı. Onun koleksiyonunun parçası oldular. Onları kullandı çünkü bundan önce de çalışmalarında çok ciddi olduğunu ancak o ağırlıkların Michael Jordan’a ait olmasının katma değer olduğunu düşündüğünü söylediler. Kesinlikle kullandı onları.
Murray: Warner Bros. ile bir program veya film çeken herkes, maçları izlemeye geldi. Wayans kardeşler, neredeyse her gün oradaydı. Queen Latifah sık geldi. Filmin diğer yıldızları oradaydı. Komedyenler, en üst düzey ünlüler geldi. Lakers maçlarına ön sırada gidecek ünlüler falan geldi.
Uğrayan herkes, her gece bir gösteriye tanıklık ediyordu.
Murray: Oyuncuların birbirlerinin smaç basmasına izin verdikleri bugünkü All-Star maçı gibi değildi. Hayır, smaç basmaya kalktığınız zaman k*çınıza tekmeyi yiyordunuz. 1990’ların NBA playoff maçları gibiydi. Reggie Miller ile Michael Jordan bir gün birbirlerine girdiler. İki takımdaki herkes sadece kenara çekilip eşleşmelerini izlemek istedik. Atışıyorlar, birbirlerini karşılıklı oynamaya davet ediyorlardı. Öyle bir noktaya geldi ki top sizin elinizdeyse “Abi sen al, ben senin ne yapacağını görmek istiyorum” diyordunuz.
Miller: Mike ve ben sık sık kavga ediyorduk. MJ’in hep karşısındaki takımda olmak istiyordum. O maçlara giderken tek amacım, normal sezon ve playofflarda onlarla karşılaştığımız zaman kullanabileceğim bir dalga konusu bulmaktı. Hiç bulamadım çünkü hiçbir eksiği yoktu.
Muggsy Bogues (Eski NBA guardı): Sakattım ve gidip oynayamadım. Dizimden yeni ameliyat olmuştum ama tüm maçların ve o atışmaların haberi geliyordu. Atıştıkları, unutulmaz antrenman maçları oynamışlardı.
Hardaway: Oradaysanız oynamak için oradaydınız. Ortalıkta dolanmak için değil. Biri yüzünüze yüzünüze sövüyordu, iyi savunmalar yapılıyordu. Çok, çok, çok rekabetçi bir ortamdı. Kaybetmek istemiyordunuz. Herkes övünmek için kazanmak istiyordu. Elinizden gelenin en iyisini yapıyordunuz. İnsanların k*çına tekmeyi basıp onlara “Seninle oynadığımda bütün sezon böyle olacak” demek için oradaydınız. İnsaların aklına “Seninle her oynadığımda böyle olacak” fikrini yerleştirmek istiyordunuz.
Miguel: Bu adamlar geldiği zaman havadaki o ağırlığı hissediyordunuz. Herkes neler yapabildiğini göstermek istiyordu. Warner Bros’ta oynanıyordu maçlar, Hollywood’da. Normalde antrenman maçı için oraya gelmeyecek insanlar vardı. Dolayısıyla herkes kendisini göstermek istiyordu. Belli bir ölçüde övünmek için yapıyordu insanlar. MJ’in geri dönüşü ve insanların onu denemesi de vardı tabii. İmkansızı başarmak gibi.
Bellamy: Bir gün Cedric Ceballos çıkıp geldi. Kris Johnson’ı Mike’ın takımında gördü. Cedric’e yalnızca NBA oyuncularının olduğu söylenmişti. Sahada Johnson’ı görünce “Onun burada ne işi var?” dedi. Kris’in neden oynadığını sorguluyordu. Mike dedi ki “Bu sahaya çıktığın zaman senin üzerinden smaç yapacağım.” O Mike’a ters gitti, Mike onu dürttü, o bir hamle yaptı ve ayrıldılar. Cedric bir tarafa, Mike öbür tarafa gitti. Potada buluştular ve Mike, vurdu üzerinden smacı. BAM! Yemin ederim.
Johnson: O smaç, bir dizi hareketin sonucuydu. Mike’ın Cedric’e verdiği heyecanın bir parçası. Mike’ı orta mesafe post oyununda düşünün. Cedric, bir kolu onda, Mike’ı savunuyor. Top, Mike’ın sağ omuz tarafında. Kafası dönük ve geriye yaslanırken Cedric ile konuşuyor. İleriye bakıyor, konuşmaya devam ediyor ve o noktada harekete başlıyor ve “Numaramı alıyor, numarama saygısızlık ediyorsun!” diyordu. Hareketini yaptı, topu eline aldı, Cedric Ceballos’a lafını attı, o da 23 numarayı giydiği için kendi numarasına saygısızlık ettiğini söyledi.
Bellamy: Mike o sahaya çıktığı zaman bambaşka bir insan oluyordu. Bir keresinde ısınıp şut atıyordu. Sahada diğer NBA oyuncuları, bazı All-Star’lar vardı ve o şut atarken “Ben bir profesyonelim. PRO-FES-YO-NE-LİM.” Onların duyacağı bir sesle söylüyordu bunu. Söylerken de “Ben bir profesyonelim, siz değilsiniz” der gibiydi. “Profesyonelim” deyip heceliyordu.
Joe Pytka (Space Jam’in Direktörü): Orada 3-4 kez oynadım sadece. Hatırladığım tek şey, Michael’ın canavar gibi olduğu. Boyu 2,05 civarı olan zavallı bir adam vardı, Michael’a karşı post-up oynamaya çalışıyordu. Her topu aldığında aynı hareketi yaptı ve her defasında Michael, şutunu blokladı. 3-4 defa denedikten sonra Michael hallaç pamuğu gibi attı adamı. Dedi ki “Son 15 dakikadır aynı hareketi yapıyorsun ve işe yaramıyor. Başka bir şey bul.” Adam rezil oldu. Mahvetti adamı.
Orada yaşadığım en unutulmaz deneyim, Michael’ın bir geçiş hücumunda sahayı geçtiği sırada hücum faul alacaktım. Mike, bana doğru geliyordu ve sola ya da sağa hiç yönelmemişti. Sağıma doğru yöneldi ve üzerimden smaç vurdu. Size bir şey söyleyeceğim, inanmayacaksınız. Hiçbir şey hissetmedim. Üzerimden smaç vurdu mu bilmiyorum. Benim boyum 1,95, kilom yaklaşık 105. Büyü yaptı resmen. Sanki hayalet gibi içimden geçip smaç yaptı. Tamamen üzerimden mi sıçradı bilmiyorum. Ben eğilmiyordum. Faul almak için dik duruyordum. Smacı vurdu ve hayalet gibiydi. Bunu hiç unutmayacağım.
Bellamy: Charles Oakley’nin gelişini hiç unutmayacağım ben. Salondaki ilk gününde ilk maçını Mike’ın takımına karşı oynadı. O gün salona gelip her maçını kazanan tek oyuncu Oakley’di. Charles Oakley hakkında bir şey biliyorsanız oynadığında tek bir ritmi olur. Her maç, playoff maçı gibiydi.
Johnson: Benim için en güzel anlardan biri, Mike’ın Grant Hill ile karşılaşması. 5’e 5 oynuyorduk ama sadece ikisi var gibiydi. Tüm sayıları onlar attılar. Biz topu verip kenara çekildik. Kimse ikili sıkıştırma falan yapmıyordu. “İkili sıkıştırma yapmayın. İkili sıkıştırma göndermeyin, orada kalın!” diyorlardı. Grant o ara inanılmazdı. En iyi dönemleriydi ve muhteşemdi. Benim için harika bir eşleşmeydi o.
Miller: Juwan Howard ve Dennis Rodman, benim en çok dikkatimi çeken iki oyuncuydu. Jordan dışında tabii. Bu ikisi hep rekabetçi oynuyorlardı.