Sterling Brown Yazdı: Sizin Paranız Beni Susturamaz!

27/Ağu/20 21:25 Ağustos 27, 2020

Mehmet Bahadır Akgün

27/Ağu/20 21:25

Eurohoops.net

NBA oyuncularının boykot kararı sonrası Sterling Brown’ın Afroamerikalı halkların savaşı için kaleme aldığı yazıyı, Eurohoops Çeviri tercüme etti.

by Sterling Brown – Çeviri: M. Bahadır Akgün / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 2 Temmuz 2020 tarihinde The Players Tribune‘de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Milwaukee şehri, bir park yerinde polislerin boynuma çökmeleri, el bileklerimin üzerine basmaları ve bana elektroşok vermelerinin ardından sessiz olmam için bana 400.000 dolar vermek istedi.

Ancak mesele şu: Ben sessiz olamam.

Teklifi reddettim çünkü benim halkımın sesi olmak ve onlar için gidişatı değiştirmeye yardımcı olmak gibi bir sorumluluğum var. Bunu yapmak için hikayemi anlatmak zorundayım. Böylece polis şiddeti konusundaki diyalog ve görüşmeler, bu bozuşmuş sistemi etkileyip değiştirebilir. Mesele, benim aracımı yasaya aykırı şekilde park etmemin ötesinde.

Çok daha derin.

İşte benim hikayem.

26 Ocak 2018 günü, bir arkadaşımın evinden kendi evime giderken üç dakikalığında Walgreens’de durdum. Durduğumda da iki dezavantajlı park yerinin arasına park ettim. Sadece birine park edebilirdim ama gece saat geçti ve park yeri de boştu. İçeri girerken düşündüm, en kötü ne olabilirdi ki?

Dışarı çıkıp arabama giderken bir polis memuru da bana doğru geliyordu. Başta onu görmedim. Ehliyetimin olup olmadığını sordu.

Ben kapıyı açmaya çalışırken beni itti ve ben de elini üzerimden çektim. O noktada işlerin kötüye gidebileceğini ve basit bir cezayla kalmayabileceğini biliyordum.

İlk temas sonrası memur dedi ki “Buna sahibim.” Beni korkutabileceğini düşündü herhalde. Dedim ki “Bana sahip değilsin.” Sonra birkaç şey daha söyledikten sonra destek çağırdı ve altı polis aracı daha geldi.

O, onları ararken ben de durup “Ne yapıyoruz? Ver cezamı, gideyim” diye düşünüyordum.

Sonra diğer memurlar geldi. Bazıları etrafımı sardı, bazıları da aracımın içine bakmaya başladı. 20 dakika yağmurun ve soğuğun altında bekledikten sonra biri, 20 dakikadır cebimde olan ellerimi ceplerimden çıkarmamı söyledi. Bir şekilde “tehdit altında” hissetmiş olacaklar ki hemen sonra beni yumruklamaya, diz atmaya ve beni yere yatırmaya çalışmaya başladılar.

Bütün bakışım o an değişti. Bir tercih hakkım olmadığını biliyordum. Ya özgür ol ya da pes et.

Memurlarından birinin dizi boynumun üzerindeydi. Bir diğeri bileğimin üzerinde dikiliyordu. Bana elektroşok veren polis, başta silahını çıkarmaya çalışmıştı.

Ben yerdeyken bu noktaya nasıl geldiğimizi merak ediyordum sadece. Yalnızca aileme ve işime dönmeye odaklanmıştım. Karşılık vermeyi düşündüm ama onların güç göstermesi için gereksiz bir deneme olacaktı. Onları üzerimden uzaklaştırabilirdim ama onların altı silahı vardı, benim hiç. Hiçbir korumam yoktu ama onların rozetlerinden aldıkları koruma vardı.

Birkaç polisin Bucks ile ilgili şakalar yaptıklarını duydum. Daha sonra ortaya çıkan vücut kamerası videolarında memurlardan birinin NBA oyuncusu olduğum için bu olayın basında nasıl patlayacağı ve ırkçılıkla suçlanacakları konusunda şaka yaptığı görülüyor.

Neticede beni polis aracının arkasına oturttular ve polis merkezine götürdüler. Orada birkaç saat bir hücrede kaldım. Ne için? Çünkü etrafta güzel bir arabası olan Siyah bir adamdım. Ancak oradayken düşünecek vaktim oldu. Öfkemi motivasyona çevirecek vaktim oldu.

Bu olay, Amerika’nın her yerinde her gün Siyahların başına geliyor. Gözaltında bulunduğum kısa sürede bile başka bir Siyah adam geldi, gözü kan içerisindeydi ve herkese trafik çevirmesi nedeniyle orada olduğunu söylüyordu.

Ertesi sabah salıverildiğimde doğrudan şut idmanına gittim. O gece maçımız vardı ve yapabileceğim en iyi şeyin kazanmak olduğuna karar verdim.

Bazılarınız hikayemi zaten biliyor olabilir. 2,5 yıl önce oldu bu olay ancak vücut kameralarındaki kayıtlar ortaya çıkana kadar insanlar bana inanmadılar. İkilemde kalan birkaç kişi dışında birçok insan, polise agresif davranan Siyah insanlardan biri olduğumu varsaydı.

Ancak o kayıtlar ortaya çıktığından beri insanlar bana destek vermeye başladılar. O kayıtlar ortadayken polisin hata yaptığını inkar etmek imkansızdı.

Ancak kameraların olmadığı anlarda kaç kez bunlar yaşanıyor? Bunlar, kaç kez NBA oyuncusu olmayan ve insanların kendisini dinlemesini sağlayamayan kişilerin başına geliyor?

George Floyd’un videosu olmasaydı dünyanın çoğunun fark etmeyeceğine veya umursamayacağına eminim. Derlerdi ki “Dolandırıcılık yapan Siyah bir adam işte, polise mukavemet ettiği için hak ettiğini bulmuştur.” Ancak videoyu izlediğiniz zaman, George Floyd annesini sayıklayıp nefes almak için yalvarıyorken boynuna çöken polisin vicdansızlığını görünce kimin hatalı olduğu konusunda inkara başvuramıyorsunuz.

O video olmasa kimse bana inanmazdı. George Floyd’un videosu olmasa yalnızca her gün durdurulma ve tartaklanma ihtimali olanlar sokaklarda adalet isterdi.

Ancak bu momentumu kullanmalı ve saygı talep etmeliyiz!

Polisleri yaptıklarından sorumlu tutabilmek için görüntü kayıtlarına mı güvenmeliyiz yoksa yapılabilecek daha fazla bir şey var mı? Ya biri o görüntüleri kaydetmiyor olsaydı? Ya polisler vücut kameralarını açmamış olsalardı? Ya da ya vücut kameralarını açtıkları hâlde umursamıyor olsalar? Benimle konuşan polis sürekli “Hepsi kamerada” diyordu, beni uyarır gibi. Sistemin ne kadar sorunlu olduğunu gösteriyor bu. Ne isterlerse onu yapıyorlar ve hiçbir yaptırımdan korkmuyorlar.

Bu yüzden Milwaukee şehrinin önerdiği tazminatı reddettim. Ben paradan daha fazlasını istiyorum. Ben, polislerin saygılı olmasını ve özellikle her gün hizmet vermeleri ve korumaları gereken mahallelerde sınırı geçtikleri zaman bundan ötürü sorumlu tutulmalarını istiyorum. Eğer birini öldürüyorlarsa sokaktaki başka birinin alacağı cezayı almalarını istiyorum.

Benim babam da polisti. Biraz da bu yüzden çok sakin bir ilişkimiz olmadı. Ancak ona ve mahalledeki diğer polislere, üniformalarını giydikleri zaman yaptıkları şeyden ötürü saygı duyuyordum. Gençler için basketbol, futbol ve akıl hocalığı programları yürüterek bölgedeki insanlara yardımcı oldular. Giydikleri üniforma ve rozete onların geldiği yer yüzünden, anlamı yüzünden veya güç istismarı yüzünden saygı duymuyorum.

Benim yaşadığım olay, eğitim ve spor ile gelişim kaydederek gidişatı değiştirmek için Afroamerikalı gruplara yardımcı olabilecek bir vakıf kurduğum bir dönemde gerçekleşti. The Brown Brothers S.A.L.U.T.E. Foundation’daki harfler Fedakarlık, Tutku, Sadakat, Süreklilik, Gerçek ve Eğitim’i temsil ediyor. İnsanların karınlarını doyurmak, onlara eğitim hizmeti ve kıyafetler sunmak ve halkın umutlarını yeşertmek için etkinlikler yaptık. Yeni başlıyoruz.

Şu andaki hareket, benim için bir şey uğruna kavga vermemizin ne kadar önemli olduğunu doğruladı. Eğer Siyahlar olarak bir değişiklik istiyorsak gidip bunu başarmalıyız. Her seviyede insandan destek almak gerekecek. Her gün mahallede çalışan sokak işçileri, politikacılar, iş insanları, eğlence sektöründe çalışanlar ve biz sporcular… Biz yalnızca eşitlik ve adalet için savaşmıyoruz. HAYATLARIMIZ için kavga veriyoruz. Bizim kurduğumuz ülkede korkuyla yürümeyelim diye kavga veriyoruz. Çok acayip ama zaten bizim olan bir şey için kavga veriyoruz. HAYATLARIMIZ için! ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ için!

Benim uğruna kavga verdiğim şey, benden büyük. Kavgamızın davası, bireysel olarak bizden büyük. Adalet, eşitlik, hak ve saygı kavgamız duyulacak ve karşılığı alınacak. Hayatlarımız ve özgürlüğümüz için verdiğimiz kavga artık tartışma konusu olmayacak!

Susturamayacaksınız bizi!

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!