by Howard Beck – Çeviri: M. Bahadır Akgün / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 14 Temmuz 2020 tarihinde Bleacher Report’ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
George Floyd’un Minneapolis polisi tarafından öldürülmesinden 12 gün sonra Harrison Barnes, podyuma çıktı, kablosuz bir mikrofonu eline aldı ve binlerce insanın önünde bir konuşma yaptı:
“Protestocular olarak işimiz, demokrasimiz için önemli” diyordu Sacramento Kings‘in tecrübeli oyuncusu. California’daki kongre binası önündeki açıklamasına şöyle devam etti Barnes:
“Ancak çıkıp burada protesto ettikten sonra oy vermezsek görmek istediğimiz değişimi göremeyeceğiz.”
28 yaşındaki Barnes için bu, temsil duygusunu hissettirdiği bir an oldu. Yeni bir rol üstlendi.
Polis şiddeti ve ırkçı adaletsizlik konusunda açık sözlü isimlerden biri olmuştu. 2018’de Sacramento polisinin silahsız, 22 yaşındaki Afroamerikalı Stephon Clark’ı öldürmesinin ardından da böyle protestolara katılmıştı ancak artık Barnes, elinde mikrofon ve dilinde mesajı olan kişiydi.
Floyd’un öldürülmesi sonrası yeni bir hareket başlıyordu ve Barnes da orada eski Kings oyuncusu Bobby Jackson ve Matt Barnes ile dikilmiş, halkın acısı ve öfkesini başka bir yöne çekiyordu.
“İnsanlar adalet istiyor” diyordu Barnes. “İnsanlar artık bıkıp usanmaktan bıktı, usandı.”
Ülkenin her yerinde böyle sahneler yaşandı. Bir NBA oyuncusu ayrıldı, başka bir NBA oyuncusu indi sokaklara. Yürüyüşler, sloganlar, kalabalıklara edilen liderlik, Floyd, Breonna Taylor ve polisin öldürdüğü diğer Afroamerikalılar için adalet talepleri…
Compton’da DeMar Derozan ve Russell Westbrook indi sokaklara. Atlanta’da Jaylen Brown ve Malcolm Brogdon. Oakland’da Stephen Curry, Klay Thompson ve Kevon Looney. Portland’da Damian Lillard. Philadelphia’da Kyle Lowry ve Tobias Harris. Washington’da Bradley Beal ve John Wall. Norman’da Trae Young.
“Ben bunu yapmaya alışık değilim” diyordu 21 yaşındaki Young, biraz da çekingen davranarak. “Bu ülke, şu anda karmakarışık bir noktada. Birlikte olmamız ve haklar için direnmemiz önemli bence.”
Dünyanın en iyi basketbolcuları, öyle durup dururken sosyal adalet aktivistlerine dönüşmediler, koşullar bunu gerektirdi. Genç Afroamerikalılar olarak hepsi, kendi halklarının karşılaştığı zorlukları fazlasıyla iyi biliyorlardı. All-Starlardan genç yıldızlara, yedek isimlere kadar her çeşit oyuncu ön sıralarda yer aldı.
Trae Young’s speech at the Norman rally. pic.twitter.com/yNcLgdz32R
— Joe Mussatto (@joe_mussatto) June 1, 2020
Böyle bir an hiç yaşanmamıştı.
Bambaşka bir dönemin efsaneleri olan Bill Russell ve Kareem Abdul-Jabbar, bir keresinde sosyal haklar için savaşırken kariyerlerini riske atmışlardı. Zaman zaman NBA’den bir isim çıkıp sosyal adalet ya da savaşa karşı söylemlerde de bulundu. Ancak bu mücadeleler, genelde tekil kaldı ve başta lig yetkilileri olmak üzere birçok taraftarca da hoş karşılanmadı.
Ancak “çeneni kapatıp topunu oyna” dönemi geride kaldı.
Günümüzde oyuncular birbirlerinin sözleri, onları açıkça destekleyen bir komisyoner ve hâlâ aralarında olup oyununu oynayan ve kendisinin bir sporcudan daha fazlası olduğunu tartışmasız bir şekilde açıklayan NBA efsanesi sayesinde artık daha cesur.
LeBron James, NBA’deki bu modern hareketin kurucusu değil ancak o hareketi geliştiren, besleyen, sözleriyle meslektaşları için güvenli bir alan açan kişi: 2012’de Trayvon Martin ve 2014’te Eric Garner için 2016’da ESPY’de yaptığı konuşma ve 2017’de ABD Başkanı Donald Trump’a yönelik sözleri bu yolu açtı.
“Spordaki asıl kişi çıkıp konuştuğu zaman diğer hiç kimsenin korkmaması gerektiği ve herkesin çıkıp konuşabileceği anlamına geliyor herkes için” diyor eski NBA oyuncusu, aktivist ve We Matter: Athletes and Activism isimli kitabın yazarı Etan Thoması. James’in bu konuda bir duruş alması, ona göre, diğer oyuncuların hepsine güçlü bir mesaj gönderiyor: “Ben de yapabilirim!” mesajı.
“Bu yüzden onun bunu yapması çok önemli” diyor Thomas, “çünkü çok insana ilham veriyor.”
James, Orlando’daki NBA fanusunda kariyerinin dördüncü şampiyonluğunu arıyor. Los Angeles Lakers ise o şampiyonluğun favorilerinden biri.
James’in şampiyonluğu alıp almamasından bağımsız olarak bu sezon, uzun kariyerinin en etkili sezonu olabilir.
Geçtiğimiz ay kâr amacı gütmeyen More Than a Vote isimli organizasyonda başka sporcu ve ünlülere katılan James, Kasım’daki seçimlerde bu hareketiyle adil oy sayımını ve özellikle Afroamerikalı halklar başta olmak üzere seçmenlere uygulanan baskının önüne gçemeyi hedefliyor.
“Muhammed Ali gibiler bana ilham veriyor” diyordu James, söz konusu girişimde bulunmasının ardından. “Bill Russell’lar, Kareem Abdul-Jabbar’lar, Oscar Robertson’lardan ilham alıyorum. Bugünden çok daha kötü koşullarda dik duruş sergileyen bu insanlar ilham veriyor.”
Artık ilham verme sırası James’te. Koca bir nesil, onun başı çektiği oyuncu aktivizminin büyümesini seyrederken bir yandan da NBA’i domine edişini izledi.
“Kesinlikle çenemizi kapatıp topumuzu oynamayacağız” diyordu James, Şubat 2018’de Fox News’den Laura Ingraham’a cevap olarak yaptığı açıklamada. “Ben, toplum, gençlik, bir çıkış yolu olmadığına inanan çok fazla çocuk için çok anlam ifade ediyorum.”
O karşılıklı atışma, James’in “insanlar gerçekten s*kinde değil” ifadeleriyle eleştirdiği Trump’a yönelik sözleri sonrası yaşanmıştı. James, ABD Başkanı’nı birçok kez eleştirmişti ve bu da örneklerinden biri olmuştu. Trump ise karşılığında James’in aleyhinde ifadeler kullanmıştı. Önceki yıl James, Golden State Warriors‘ın şampiyonluk sonrası Beyaz Saray ziyaretinde bulunmama kararını eleştiren Trump için kişisel Twitter hesabından “Seni g*t” şeklinde bir ifadede bulunmuştu.
That exchange was sparked by James’ rebuke of Trump, who he said “really don’t give a fuck about the people”—one of several times James has criticized the president (who, in turn, has repeatedly disparaged James). The prior year, James had famously referred to Trump as “U bum” in a Twitter post about the Golden State Warriors‘ decision not to visit the White House.
Bu karmaşının ortasında James, şu cümlenin altını çizdiği bir fotoğraf paylaşarak net bir açıklama yaptı: “Ben bir sporcudan daha fazlasıyım.” O cümle, James’in iş ortağı Maverick Carter ile birlikte 2014’te kurduğu sporcu odaklı medya şirketi Uninterrupted’ın duvarında asılı.
Aynı yıl James, dönemin Los Angeles Clippers sahibi Donald Sterling’in bir kayıtta ırkçı ifadeler kullandığının ortaya çıkmasının ardından Sterling’in uzaklaştırılması için çağrıda da bulundu.
James, o aşamaya gelene kadar spor ile siyaset arasındaki hayali engelleri çoktan yıkıp geçmişti.
İlk adımı 2012 yılında Florida’da babası ile birlikte bölgede yaşayan birini ziyaret etmek için güvenlikli bir siteden geçerken George Zimmerman tarafından vurularak öldürülen ve o sırada kapüşonlu bir giysisi olan 17 yaşındaki Afroamerikalı genç Travyon Martin için Miami Heat‘ten takım arkadaşları ile birlikte herkesin kapüşonlu giysilerle poz verdiği bir fotoğraf ile attı.
James ve Dwyane Wade’in başı çektiği o fotoğraf, ESPN’den Jemele Hill’in 2012’de kaleme aldığı ifadelere göre Heat‘i “Afroamerikalı sporcuların Martin’in öldürülmesine yönelik protestosunda öncü” yaptı. Kısa süre sonra NBA Oyuncular Birliği, Zimmerman’ın tutuklanması için çağrıda bulunan bir açıklama yayınladı.
Martin öldürüldüğünde Barnes, North Carolina’da ikinci yılını geçiren, 19 yaşında bir gençti ve o dönemde “Bu, herhangi birimiz olabilirdi” diye düşünmüştü.
“O fotoğraf gündeme düştüğünde çok güçlü bir etki yarattı” diyor Barnes. “Tarihe harika bir an olarak geçti. O dönemde o fotoğraf çok fazla eleştiri de aldı. Şu an protesto eden insanlar için de bu bir ders olmalı. Bir eleştiri varsa da tarih, bir şeyleri farklı hatırlıyor olacak.”
O dönem, çok dikkat çeken bir hareket oldu bu. Taraftarı, sponsoru ya da lig yetkililerini kendilerinden uzaklaştırmaktan korkan profesyonel sporcuların genelgeçer sessizliklerine radikal bir veda yaşandı. Çok yakın zamanda yeni normal hâlini aldı.
2014 yılında James, Ferguson, Missouri’de polis tarafından öldürülen 18 yaşındaki Mike Brown ve Staten Island, New York’ta yine polis tarafından öldürülen 43 yaşındaki Eric Garner’ın vefatları ile ilgili de söz alan isim oldu.
James ayrıca Garner’ın vefatı esnasında kendisini boğarak öldüren polise mükerrer defalar söylediği “Nefes alamıyorum” cümlesinin yazılı olduğu tişörtleri giydi. (O dönem Chicago Bulls‘ta oynayan Derrick Rose, James’ten iki gün önce bir maçta bu tişörtü giyen ilk oyuncu olmuştu.)
2016 ESPY’de James ve üç yakın arkadaşı Wade, Chris Paul ve Carmelo Anthony, ırkçı fişleme ve polis şiddetini kınayan bir açıklama yaptı ve diğer sporculara da çağrıda bulundu.
Sosyal hak aktivistleri olarak hayatlarına devam eden Olimpiyat sporcuları Tommie Smith ve John Carlos’a 1960’lı yıllarda danışmanlık yapan, ayrıca Warriors ve San Francisco 49ers’a da danışmanlık hizmeti sunan spor sosyologu ve insan hakları aktivisti Harry Edwards, tüm bunların derin bir etkisi olduğunu söylüyor:
“En üst düzeyde, herkese göre en iyi oyuncu olarak kabul edilen biri çıkıp dik durarak bir açıklama yaptığı zaman çıkıp konuşmak için o kadar cesur olmayan, daha az harekete geçen, daha az konuşan insanların gözünde belli bir meşruiyet imgesi uyanıyor. Durum kesinlikle bu.”
Edwards şunu da eklemeyi ihmal etmiyor: “Yine de yalnızca o adam bu durumu yaratmıyor; durum ve bu durumun tüm dinamikler, o adamın yaratılışında etkili oluyor.”
Bu açıdan bakıldığında NBA oyuncularının aktivizme olan yönelimlerini halkın polis şiddeti konusundaki farkındalığındaki artış ve Black Lives Matter hareketinin daha büyük bir kitle tarafından kabulü takip etti. Kayıtlı seçmenlerin %53’ü, Floyd’un vefatı sonrası Haziran ayı başında yapılan bir ankette bu hareketi desteklediklerini söyledi. 2017’de aynı ankette oran %36 seviyesinde kalmıştı.
15 ila 26 milyon arasında insan, Floyd’un vefatı sonrası Black Lives Matter protestolarında yer aldıklarını söyledi. New York Times’a göre böylece bu hareket, ABD tarihinin de en büyük hareketi oldu.
1996’da milli marş sırasında saygı duruşunda bulunmayı reddettiği için ceza alan Mahmoud Abdul-Rauf, milli marş sırasında dua etmesine izin verildiği sürece ayakta durmayı kabul edeceğini söylemişti. İki yıl sonra, henüz 29 yaşındayken ligin dışında kaldı.
Dolayısıyla Edwards’a göre bugünün oyuncuları ırkçılık karşıtı adalet talebinde bulunduklarında daha önce bu talepte bulunan oyunculara göre daha hoşgörülü bir kitle ile karşı karşıya kalıyorlar.
“Sporun, halkın özelliklerini kaçınılmaz bir şekilde değiştirdiğini fark ettiğiniz ve toplum içerisinde geniş kitlelere yayılan ve soyunma odasından, stadyum duvarından çıkan bir harekete sahip olduğunuzda buna bir karşılık mutlaka oluyor. Bunu öyle başınızdan savamıyorsunuz.”
Dolayısıyla risk faktörü, Russell ve Abdul-Jabbar ya da daha sonraları Hodges ve Mahmoud Abdul-Rauf için çok daha yüksekti. Yani Barnes, James’in bugünkü “inanılmaz” çabasını överken “NBA’in artık aktivizme açık bir platform olduğu bu noktaya gelmesi uğruna ağır eleştirilere maruz kalan, herkesi karşısında bulan, dev bir ırkçılık ile karşı karşıya kalan” isimlerin de hakkını veriyor.
Bu anlamda NBA komisyoneri Adam Silver’ın böylesi bir hareketi açıkça teşvik etmesi, bir oyuncunun iş güvenliği ile ilgili sahip olabileceği her endişeyi ortadan kaldırması da çok faydalı. İnsan haklarına önem veren David Stern de dahil olmak üzere daha önceki komisyonerlerde durum böyle değildi.
1982-1992 yılları arasında oynayan Hodges ve 1990-1998 yılları arasında ve 2000-01 sezonunda NBA’de oynayan Abdul-Rauf, pek rağbet görmeyen duruşları nedeniyle kariyerlerinin olması gerekenden erken bittiğine inanıyorlar: Hodges, Bulls‘ta oynadığı dönemdeki bir Beyaz Saray ziyaretinde ABD Başkanı George H. W. Bush’a ırkçılık karşıtı adalet çağrısında bulunmuştu. Abdul Rauf ise ahlaki ve dini sebeplerle milli marşta yer almayı reddetmişti.
Bu, bir keresinde “Cumhuriyetçiler de spor ayakkabı alıyor” açıklamasıyla dönemin değer yargılarını özetleyen Michal Jordan’ın dönemiydi.
“David Stern için önemli olan pazarlama boyutuydu” diyor Thomas. “Sonuçta kimseyi üzmek ya da etkilemek istemiyordu. MJ’in bu kadar sessiz olmasının bir sebebi vardı. Craig Hodges’un başına gelen şeyin yaşanmasının, Mahmoud Abdul-Rauf olayının yaşanmasının sebepleri vardı.”
Sözlerini şöyle sürdürüyor Thomas:
“MJ, o dönemde açık sözlü biri olsaydı çok daha fazla sayıda oyuncu çıkıp konuşurdu. Artık LeBron açık sözlü olduğu için elbette ligdeki değerleri o belirliyor. Buna şüphe yok.”
16 yıl önce Thomas, Washington Wizards‘ın 26 yaşındaki pivotu olarak gördüğü tepkiyi hatırlıyor. Irak savaşı konusunda dik bir duruş sergileyerek savaşın karşısında durmuş, bazıları o duruşu “Amerikalı karşıtı” olarak nitelendirmişti.
“Birçok insan bana çok öfkeliydi” diyor Thomas basın ve taraftarları kastederek. “‘Nasıl böyle bir şey söylersin?’ diyorlardı. ‘Bu konuda konuşmaya cürret eden bu nankör sporcu kim?’ diyorlardı.”
Kısa bir süre sonra bir lig yetkilisi, dostane bir uyarı ile yaklaşıyor Thomas’a: Dikkatli ol. “Bu bir tehdit değildi” diyor Thomas ancak bir uyarı notuydu. Muhtemelen kendi güvenliği, kendi profesyonel kariyeri için bir uyarı… O dönemde lig, taraftarları ve sponsorları kaçırmaktan fazlasıyla çekiniyordu.
“David Stern de bu konuda çok bozulmuştu” diyor Thomas.