by Logan Murdock, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 8 Nisan 2019 tarihinde NBCBayArea’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Stephen Jackson, 2007 yılında Pacers’tan Golden State Warriors’a takas olduktan kısa süre sonra koç Don Nelson ona çok basit bir direktif vermişti.
Merritt Gölü’nün yanındaki Smitty’s Cocktails’e git.
Gölün doğusunda yer alan bu barda bira, viski, Jackson’ın yeni takım arkadaşı Baron Davis’i bulabilirdiniz.
“Saatlerce viski içip oyun oynardık.” diyerek o günleri hatırlıyor Jackson.
Gece boyunca Nelson, Jackson ve Davis, sene boyunca nasıl bir taktikle oynayacaklarını tartıştı ve daha sonra koç bir açıklamada bulundu.
“Sarhoş olduğumuzda Nellie, bana ve Davis’e takımın kaptanları olacağımızı söyledi. Bize ‘Bu takımın liderleri sizsiniz. Beraber çok eğleneceğiz.’ dedi.”
O gece ilerleyen yıllarda “We Believe Warriors” olarak anılacak takımın temelleri atılmıştı. Bu takım, NBA tarihinin en büyük sürprizlerinden birisine imza atacaktı. Bu yazıda, bu sürprizi gerçekleştirilenlerin ağzından hikayelerini dinleyeceksiniz…
Koç: Don Nelson
Don Nelson, hayatı boyunca basketbolun içinde bulunmuştu. 1962 draftının 17. sırasında Chicago Zephyrs (Şimdiki Washington Wizards) tarafından seçilen Nelson, kısa süre içerisinde kendisini güvenilir bir savunmacı olarak kanıtladı. İlerleyen yıllarda Boston Celtics’te altıncı adam rolünü oynamaya başlayan Nelson, 1966 senesinde 10.2 sayı – 5.4 ribaund ortalamalarıyla mücadele etti ve 1969 Final serisinin yedinci maçında Los Angeles Lakers karşısında maç kazandıran basketi atarak oyunculuk kariyerinin beşinci şampiyonluğuna ulaştı.
1976 yılında Milwaukee Bucks’ın koçu olarak göreve başlayan Nelson, Kareem Abdul-Jabbar’ın Los Angeles Lakers’a gitmesinin ardından şampiyonluk adayı bir takım kurdu. O dönemde “Nellieball” olarak adlandırılan hızlı bir tempoya hücum eden bir sistem kuran Nelson, takımında daha kısa ve atletik oyunculara yer veriyordu.
1987 yılında Milwaukee Bucks’tan kovulan Nelson, bir sonraki sezon Golden State Warriors’ın başına geçti. Burada Tim Hardaway, Mitch Richmond ve Chris Mullin’in yer aldığı kadroyla Run TMC adı verilen takımın arkasındaki beyin olan Nelson, altı yıl içerisinde dört kez playofflarda yer aldı. 1994 yılında Chris Webber ile kavga ettikten sonra yıldız oyuncuyu Washington’a takaslayan Nelson’ın Warriors’taki günleri 1994-95 sezonun ortalarında istifa etmesiyle birlikte sona erdi.
Daha sonra kısa bir süre New York Knicks’i çalıştırdıktan sonra Dallas Mavericks’in başına geçen Nelson, bir kez daha iddialı bir takım kurdu ve Steve Nash, Michael Finley ve Dirk Nowitzki’nin yer aldığı kadroyla üst üste 50 maç kazandı.
2006 yılında Mullin’in Golden State Warriors genel menajerliğine gelmesiyle birlikte Nelson, bir kez daha Warriors’ın başına geçti. Nelson’ın Warriors’ın başında geçirdiği günler, tecrübeli koçun NBA’deki son koçluk göreviydi. Koç olarak görev yaptığı dönemde Nelson, oyuncularla çok iyi anlaşan bir koç olarak nam saldı.
Matt Barnes, Warriors forveti: Nellie muhteşem birisiydi. Takım için çıtayı o koyardı ancak bir yandan da oyuncularının kendileri gibi davranmasına izin verirdi. Sahada performans verdiğimiz sürece saha dışında ne yaptığımız umrunda bile değildi. Bazen bize “Hadi bir an önce uyuşturucu testinizi geçin de sonra ne istiyorsanız onu yapın” diye takılırdı. Olduğumuz gibi davranmamıza izin veren bir koçtu ve çoğumuz için baba figürü gibiydi.
Jackson: Yakın arkadaşım için oynuyormuşum gibi hissediyordum.
Jason Richardson, Warriors guardı: Don muhteşem bir koçtu. Don gibi bir koç için oynamayı çok isterseniz. Neye ihtiyacımız varsa bize onu sağlamayı çalışıyordu. İşleri kontrol etmemizi, istediğimiz gibi oynamamızı sağlıyordu. Onun için oynadığım dönemde her şey çok güzeldi.
Beyzbol sezonu esnasında Nelson; elinde iki tane bira, ağzında puro ve yanında köpeğiyle birlikte gelirdi ve ‘Siz antrenmanı yapın. Ben beyzbol maçına gidiyorum’ derdi. 30 dakika yanımızda kalırdı, o gittikten sonra 45 dakika kadar da biz çalışırdık. Tesislere gelip antrenmanı başlatırdı, neler yapacağımızı söylerdi ve sonra giderdi.
Kelenna Azubuike, Warriors guardı: Kesinlikle benim alışık olduğumdan çok daha rahat bir koçtu. Bazen molalarda hiçbir şey söylemezdi ve ben buna alışık değildim. Daha önceki koçlarım hep bize bağırırdı ve molaların her saniyesini kullanmaya çalışırdı. Don, bazen mola alırdı ve molada hiçbir şey demeden yanımızda oturup sakinleşmemizi beklerdi. Onun için oynamak eğlenceliydi.
Köpekleri çok severdi, hala da seviyor. Antrenmanlara her zaman köpeğiyle birlikte geliyordu. Bir kez antrenman esnasında köpeği sahaya sıçmıştı. Hepimiz deliler gibi gülmüştük.
Nelson: Chicago Zephyrs’te oynadığım zamanki koçum Kack McMahon, antrenmanlardan sonra takımdaki oyuncularla birlikte dışarıya çıkıp takılmayı çok severdi. Koçumuz olmasına rağmen bizimle bira içmeye gelirdi. Bu özelliğimi ondan aldım çünkü beraber çok eğleniyorduk.
Monte Poole, gazeteci: Nelson, medya ile olan ilişkilerini de çok iyi idare ediyordu. Her zaman bize arkadaşımızmış gibi yaklaşırdı. Medya odasına yanında yemekle geldiğini hatırlıyorum. Bize yemek dağıtırdı ve bu yüzden bütün yerel yazarlar onunla çok iyi anlaşırdı. Herkes Nelson’ın muhteşem birisi olduğunu düşünüyordu.
Marcus Thompson, gazeteci: Ona ne sorarsanız sorun mutlaka cevap verirdi. Çok iyi birisiydi. Ancak genç gazeteciler Nellie’nin bu yanını çok yaşayamadık. Daha yaşlı muhabirlere bize olduğundan daha yakın davranırdı.
Röportaj esnasında kulaklık taktığım için bana kızmıştı. “Kulaklıklarını çıkar, burada bana soru sormak için bulunuyorsun” diye çıkışmıştı. Ben de bir yandan ‘Adam röportaja birayla geldi ama bana kulaklık taktığım için kızıyor’ diye düşünmüştüm.
Takım
2006-07 sezonuna girilirken kimse Golden State Warriors’ın iyi bir takım olmasını beklemiyordu. Kısa rotasyonunda Baron Davis, Richardson ve Monta Ellis gibi isimler bulunuyordu. Yetenekli oyunculara sahiplerdi. Ancak Ike Diogu, Patrick O’Bryant ve Adonal Foyle’dan oluşan uzun rotasyonu pek de Nelson’ın aklındaki gibi değildi.
Nelson: Takımı o kadar da beğendiğimi söyleyemem. Bir önceki sene başarısız bir yıl geçirmişlerdi bu yüzden bazı şeylerin değişmesi gerekiyordu. Neredeyse bir önceki sezon ile aynı takıma sahiptik. Bu yüzden büyük takaslar yapma fırsatını kovalıyorduk. Chris de tam olarak bunu yaptı ve bu takasların sonucu bizim için iyi oldu.
Çok yavaş oynayan bir takımdık. Pota altında çok iyi oyuncularımız yoktu. Bu yüzden mümkün olduğu kadar hızlı şekilde kadromuzu daha iyi hale getirmek istiyorduk.
Antrenman kampı başlamadan hemen önce Warriors, Davis sayesinde Barnes’ı kadrosuna katmayı başardı.
Ligdeki ilk dört yılında Los Angeles Clippers, Sacramento Kings, New York Knicks ve Philadelhia 76ers formalarını terleten Barnes, çok kısıtlı roller almıştı. 2006 yılına gelindiğinde Barnes, ligdeki zamanının git gide tükendiğini düşünüyordu.
Barnes: Ligdeki dördüncü veya beşinci yılıma giriyordum ama bir türlü doğru düzgün oynama şansı yakalayamamıştım. Bu yüzden bazı NFL takımlarıyla deneme antrenmanları ayarlamıştım ve şansımı orada deneyecektim.
Bir gün arkadaşlarımla basketbol oynamaya gittiğimde Baron Davis de oradaydı. Davis yanıma geldi ve antrenman tesisinde maç yapacaklarını, benim de gelmemi söyledi. O gün fena oynamamıştım ancak oynadığımız esnada Don Nelson’ın yukarıdan bizi izlediğini bilmiyordum.
Maç bittikten sonra Nelson yanıma geldi ve bir sonraki sezon ne yapacağımı, bir takımla anlaşma imzalayıp imzalamadığımı sordu. Ben de takımım olmadığını söyledim. Davis, kadroda 16 tane garanti kontratlı oyuncuları olduğunu ve hiçbir şeyin sözünü veremeyeceğini söyledi fakat beni antrenman kampına çağırmıştı. Benim de tüm ihtiyacım olan bir fırsattı.
Antrenman kampında Barnes takıma girmeyi başardı ancak Warriors sezona çok da iyi başlayamadı. Sezonun ortasına gelinirken Golden State ekibinin derecesi 18-20’ydi.
Thompson: Takımın başına Nelson’ı getirmişlerdi ama bu bile fayda etmiyordu.
Barnes: NBA’in kalanına kıyaslarsak çok da yetenekli bir takım değildik. Elimizde Baron, J-Rich, genç Monta Ellis ile Mickael Pietrus, Andris Biedrins vardı. Bir kıvılcıma ihtiyaç duyuyorduk.
Richardson: Çok enerjik bir takımdık ama çok fazla top kaybediyorduk. Bir türlü nasıl oynamamız gerektiğini bulamamıştık. Ama biz elimizden geleni yapıp mümkün olduğu kadar fazla maç kazanmaya çalışıyorduk.
Warriors’ın beklediği yardım çok yakınlardaydı…
Takas
16 Ocak 2007 tarihinde Pacers; Jackson, Al Harrington, Sarunas Jasikevicius ve Josh Powell’ı, Troy Murphy ve Mike Dunleavy karşılığında Golden State Warriors’a yolladı. Bu takasın en önemli parçası olarak Harrington görülse de Jackson da önemli bir parçaydı.
Takastan 14 ay önce Jackson, Detroit’te yaşanan meşhur kavgaya karışmış ve 30 maçlık bir ceza almıştı. Jackson ile ilgili başka olaylar da gün yüzüne çıkıyordu. İlk olarak Indiana’daki bir striptiz kulübünde kavgaya karışmıştı ve daha sonra kendisini “nefs-i müdafaa” olarak savunduğu bir olayda ateş etmişti.
Nelson: Jackson, Detroit’teki kavgaya karıştıktan sonra Pacers’ın onu elinden çıkarmak istediğini düşünüyordum. Biz de Jackson’ı kadroya katmak konusunda bir hayli istekliydik. Chris, Harrington’ı kadroya katmak istiyordu. Harrington’ı alabilmek için Jackson’ı da almamız şarttı. Jackson, benim gerçekten kadroda görmeyi çok istedğim birisiydi.
Jackson, Warriors’a gelerek daha önce San Antonio Spurs ile şampiyonluk kazanmış bir oyuncuydu. Ancak lige gelene kadar Jackson’ın yaşadıkları hiç de kolay şeyler değildi. 16 yaşındayken Jackson’ın üvey kardeşi, bir kavgada vurularak hayata gözlerini yummuştu. 1996 yılında Jackson, McDonald’s All-American seçilmişti ancak Arizona Üniversitesi’nden aldığı burs akademik sebeplerle kesilmişti. 1997 draftının 42. sırasında Phoenix Suns tarafından seçildikten sonra Jackson, 2001 yılında Brooklyn Nets kadrsosuna girmeyi başarana kadar Avustralya, Dominik Cumhuriyeti ve Venezuela’da forma giymişti.
Nelson: İki farklı Jackson vardı. Eğer onu beladan uzak ve kafasını meşgul edebilirseniz takımınız için muhteşem bir oyuncu haline gelirdi. Jackson gerçekten muhteşem bir takım arkadaşıydı. Takımdaki herkes için elinden gelen her şeyi yapacağını bilirdiniz. Ancak Jackson bir yandan da kırılgan bir insandı, bunun farkında olarak davranmanız gerekiyordu.
Tam olarak bu noktada takastan kısa süre sonra Nelson’ın Jackson’ı bara davet etmesi devreye giriyor.
Nelson: Beraber çok iyi zaman geçirmiştik. Birbirimize karşı iddiaya girerek oyun oynamıştık. Harika bir gece geçirmiştik. O arada takım olarak birkaç günümüz boştu, tam olarak zamanını hatırlamıyorum ama takımdaki herkes için çok iyi bir gün olmuştu.
Jackson: Nelson ile tanıştığım anda ona güvenmeye başlamıştım. Beni çok iyi karşılamıştı. Çok sakin ve iyi birisiydi. Bana karşı çok doğal davranıyordu. Bana basketbol oynamak için orada olduğumu ve saha dışında yaptıklarımı önemsemediğini söylemişti.
Nelson: Artık eve dönme vaktimiz gelmişti. Son biralarımızı içiyorduk. Baron çoktan gitmişti ve Jack ile ben sona kalmıştık. Eğer ben tüm gece boyunca barda kalmak isteseydim Jackson da benimle oarada kalırdı. Jack böyle bir insandı.
Smitty’s’e düzenlenen geziler, Nelson’ın koçluğunun bir parçasıydı. Stephen Curry, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada 2010 yılının Mart ayında Nelson’ın tüm zamanların en çok maç kazanan koç rekoruna yaklaştığı dönemde bütün takımı Smitty’s’e götürdüğünü söyledi.
“Kısa bir antrenman yaptıktan sonra Nelly takımdaki herkese Smitty’s’e gelmesini söyledi. Bütün gece boyunca bira içmiş ve oyunlar oynamıştık.
Bir koçla böyle bir ortamda ilk kez bulunuyordum. Nelson’ın rekoru kırması için elimizden geleni yapıyorduk. Sadece oyuncuların katıldığı birkaç toplantı yapmıştık ve takım olarak çok iyi bir dönemden geçmiyorduk. Ancak Nelson, takım olarak iyi zaman geçirmemize çok önem veriyordu.
Jackson: Bence en önemli şey takım olarak oynamak hakkında çok büyük heyecan duymamızdı. Baron ve benim aramda çok iyi bir arkadaşlık vardı. Bu yüzden beraber oynama şansını yakaladığımız için çok mutluyduk. Monta’yı küçük kardeşimiz olarak görüyorduk. Matt ve J-Rich’in de benim için bir kardeşten farkı yoktu. Hepimiz kardeş gibiydik. Beraber oynamak ve özel bir şeyler başarma şansını yakaladığımız için çok mutluyduk.