Tanıklar Anlatıyor: Tarihe Geçen Baron’lu, J-Rich’li 2007 Warriors Takımının Hikayesi

04/Eyl/20 10:08 Eylül 4, 2020

admin69

04/Eyl/20 10:08

Eurohoops.net

2007 senesinde kimsenin şans vermediği Golden State Warriors takımı, kendisini son maçlarda playoff’lara atmayı başararak tarihe geçecek bir hikayenin ilk sayfalarını yazmıştı. Bu hikayeyi, tarihi yazanların ağzından sizlerle buluşturuyoruz….

by Logan Murdock, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 8 Nisan 2019 tarihinde NBCBayArea’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Stephen Jackson, 2007 yılında Pacers’tan Golden State Warriors’a takas olduktan kısa süre sonra koç Don Nelson ona çok basit bir direktif vermişti. 

Merritt Gölü’nün yanındaki Smitty’s Cocktails’e git. 

Gölün doğusunda yer alan bu barda bira, viski, Jackson’ın yeni takım arkadaşı Baron Davis’i bulabilirdiniz. 

“Saatlerce viski içip oyun oynardık.” diyerek o günleri hatırlıyor Jackson. 

Gece boyunca Nelson, Jackson ve Davis, sene boyunca nasıl bir taktikle oynayacaklarını tartıştı ve daha sonra koç bir açıklamada bulundu. 

“Sarhoş olduğumuzda Nellie, bana ve Davis’e takımın kaptanları olacağımızı söyledi. Bize ‘Bu takımın liderleri sizsiniz. Beraber çok eğleneceğiz.’ dedi.”

O gece ilerleyen yıllarda “We Believe Warriors” olarak anılacak takımın temelleri atılmıştı. Bu takım, NBA tarihinin en büyük sürprizlerinden birisine imza atacaktı. Bu yazıda, bu sürprizi gerçekleştirilenlerin ağzından hikayelerini dinleyeceksiniz…

Koç: Don Nelson

Don Nelson: "Emekliliğimi Ot İçerek Geçiriyorum" | Eurohoops

Don Nelson, hayatı boyunca basketbolun içinde bulunmuştu. 1962 draftının 17. sırasında Chicago Zephyrs (Şimdiki Washington Wizards) tarafından seçilen Nelson, kısa süre içerisinde kendisini güvenilir bir savunmacı olarak kanıtladı. İlerleyen yıllarda Boston Celtics’te altıncı adam rolünü oynamaya başlayan Nelson, 1966 senesinde 10.2 sayı – 5.4 ribaund ortalamalarıyla mücadele etti ve 1969 Final serisinin yedinci maçında Los Angeles Lakers karşısında maç kazandıran basketi atarak oyunculuk kariyerinin beşinci şampiyonluğuna ulaştı. 

1976 yılında Milwaukee Bucks’ın koçu olarak göreve başlayan Nelson, Kareem Abdul-Jabbar’ın Los Angeles Lakers’a gitmesinin ardından şampiyonluk adayı bir takım kurdu. O dönemde “Nellieball” olarak adlandırılan hızlı bir tempoya hücum eden bir sistem kuran Nelson, takımında daha kısa ve atletik oyunculara yer veriyordu. 

1987 yılında Milwaukee Bucks’tan kovulan Nelson, bir sonraki sezon Golden State Warriors’ın başına geçti. Burada Tim Hardaway, Mitch Richmond ve Chris Mullin’in yer aldığı kadroyla Run TMC adı verilen takımın arkasındaki beyin olan Nelson, altı yıl içerisinde dört kez playofflarda yer aldı. 1994 yılında Chris Webber ile kavga ettikten sonra yıldız oyuncuyu Washington’a takaslayan Nelson’ın Warriors’taki günleri 1994-95 sezonun ortalarında istifa etmesiyle birlikte sona erdi. 

Daha sonra kısa bir süre New York Knicks’i çalıştırdıktan sonra Dallas Mavericks’in başına geçen Nelson, bir kez daha iddialı bir takım kurdu ve Steve Nash, Michael Finley ve Dirk Nowitzki’nin yer aldığı kadroyla üst üste 50 maç kazandı.

2006 yılında Mullin’in Golden State Warriors genel menajerliğine gelmesiyle birlikte Nelson, bir kez daha Warriors’ın başına geçti. Nelson’ın Warriors’ın başında geçirdiği günler, tecrübeli koçun NBA’deki son koçluk göreviydi. Koç olarak görev yaptığı dönemde Nelson, oyuncularla çok iyi anlaşan bir koç olarak nam saldı. 

Matt Barnes, Warriors forveti: Nellie muhteşem birisiydi. Takım için çıtayı o koyardı ancak bir yandan da oyuncularının kendileri gibi davranmasına izin verirdi. Sahada performans verdiğimiz sürece saha dışında ne yaptığımız umrunda bile değildi. Bazen bize “Hadi bir an önce uyuşturucu testinizi geçin de sonra ne istiyorsanız onu yapın” diye takılırdı. Olduğumuz gibi davranmamıza izin veren bir koçtu ve çoğumuz için baba figürü gibiydi.

Jackson: Yakın arkadaşım için oynuyormuşum gibi hissediyordum. 

Jason Richardson, Warriors guardı: Don muhteşem bir koçtu. Don gibi bir koç için oynamayı çok isterseniz. Neye ihtiyacımız varsa bize onu sağlamayı çalışıyordu. İşleri kontrol etmemizi, istediğimiz gibi oynamamızı sağlıyordu. Onun için oynadığım dönemde her şey çok güzeldi.

Beyzbol sezonu esnasında Nelson; elinde iki tane bira, ağzında puro ve yanında köpeğiyle birlikte gelirdi ve ‘Siz antrenmanı yapın. Ben beyzbol maçına gidiyorum’ derdi. 30 dakika yanımızda kalırdı, o gittikten sonra 45 dakika kadar da biz çalışırdık. Tesislere gelip antrenmanı başlatırdı, neler yapacağımızı söylerdi ve sonra giderdi. 

Kelenna Azubuike, Warriors guardı: Kesinlikle benim alışık olduğumdan çok daha rahat bir koçtu. Bazen molalarda hiçbir şey söylemezdi ve ben buna alışık değildim. Daha önceki koçlarım hep bize bağırırdı ve molaların her saniyesini kullanmaya çalışırdı. Don, bazen mola alırdı ve molada hiçbir şey demeden yanımızda oturup sakinleşmemizi beklerdi. Onun için oynamak eğlenceliydi. 

Köpekleri çok severdi, hala da seviyor. Antrenmanlara her zaman köpeğiyle birlikte geliyordu. Bir kez antrenman esnasında köpeği sahaya sıçmıştı. Hepimiz deliler gibi gülmüştük. 

Nelson: Chicago Zephyrs’te oynadığım zamanki koçum Kack McMahon, antrenmanlardan sonra takımdaki oyuncularla birlikte dışarıya çıkıp takılmayı çok severdi. Koçumuz olmasına rağmen bizimle bira içmeye gelirdi. Bu özelliğimi ondan aldım çünkü beraber çok eğleniyorduk. 

Monte Poole, gazeteci: Nelson, medya ile olan ilişkilerini de çok iyi idare ediyordu. Her zaman bize arkadaşımızmış gibi yaklaşırdı. Medya odasına yanında yemekle geldiğini hatırlıyorum. Bize yemek dağıtırdı ve bu yüzden bütün yerel yazarlar onunla çok iyi anlaşırdı. Herkes Nelson’ın muhteşem birisi olduğunu düşünüyordu. 

Marcus Thompson, gazeteci: Ona ne sorarsanız sorun mutlaka cevap verirdi. Çok iyi birisiydi. Ancak genç gazeteciler Nellie’nin bu yanını çok yaşayamadık. Daha yaşlı muhabirlere bize olduğundan daha yakın davranırdı. 

Röportaj esnasında kulaklık taktığım için bana kızmıştı. “Kulaklıklarını çıkar, burada bana soru sormak için bulunuyorsun” diye çıkışmıştı. Ben de bir yandan ‘Adam röportaja birayla geldi ama bana kulaklık taktığım için kızıyor’ diye düşünmüştüm. 

Takım

We Believe' Warriors kadrosunun belgeseli yapım aşamasında! - Golden State Warriors

2006-07 sezonuna girilirken kimse Golden State Warriors’ın iyi bir takım olmasını beklemiyordu. Kısa rotasyonunda Baron Davis, Richardson ve Monta Ellis gibi isimler bulunuyordu. Yetenekli oyunculara sahiplerdi. Ancak Ike Diogu, Patrick O’Bryant ve Adonal Foyle’dan oluşan uzun rotasyonu pek de Nelson’ın aklındaki gibi değildi. 

Nelson: Takımı o kadar da beğendiğimi söyleyemem. Bir önceki sene başarısız bir yıl geçirmişlerdi bu yüzden bazı şeylerin değişmesi gerekiyordu. Neredeyse bir önceki sezon ile aynı takıma sahiptik. Bu yüzden büyük takaslar yapma fırsatını kovalıyorduk. Chris de tam olarak bunu yaptı ve bu takasların sonucu bizim için iyi oldu. 

Çok yavaş oynayan bir takımdık. Pota altında çok iyi oyuncularımız yoktu. Bu yüzden mümkün olduğu kadar hızlı şekilde kadromuzu daha iyi hale getirmek istiyorduk. 

Antrenman kampı başlamadan hemen önce Warriors, Davis sayesinde Barnes’ı kadrosuna katmayı başardı. 

Ligdeki ilk dört yılında Los Angeles Clippers, Sacramento Kings, New York Knicks ve Philadelhia 76ers formalarını terleten Barnes, çok kısıtlı roller almıştı. 2006 yılına gelindiğinde Barnes, ligdeki zamanının git gide tükendiğini düşünüyordu. 

Barnes: Ligdeki dördüncü veya beşinci yılıma giriyordum ama bir türlü doğru düzgün oynama şansı yakalayamamıştım. Bu yüzden bazı NFL takımlarıyla deneme antrenmanları ayarlamıştım ve şansımı orada deneyecektim. 

Bir gün arkadaşlarımla basketbol oynamaya gittiğimde Baron Davis de oradaydı. Davis yanıma geldi ve antrenman tesisinde maç yapacaklarını, benim de gelmemi söyledi. O gün fena oynamamıştım ancak oynadığımız esnada Don Nelson’ın yukarıdan bizi izlediğini bilmiyordum. 

Maç bittikten sonra Nelson yanıma geldi ve bir sonraki sezon ne yapacağımı, bir takımla anlaşma imzalayıp imzalamadığımı sordu. Ben de takımım olmadığını söyledim. Davis, kadroda 16 tane garanti kontratlı oyuncuları olduğunu ve hiçbir şeyin sözünü veremeyeceğini söyledi fakat beni antrenman kampına çağırmıştı. Benim de tüm ihtiyacım olan bir fırsattı. 

Antrenman kampında Barnes takıma girmeyi başardı ancak Warriors sezona çok da iyi başlayamadı. Sezonun ortasına gelinirken Golden State ekibinin derecesi 18-20’ydi. 

Thompson: Takımın başına Nelson’ı getirmişlerdi ama bu bile fayda etmiyordu.

Barnes: NBA’in kalanına kıyaslarsak çok da yetenekli bir takım değildik. Elimizde Baron, J-Rich, genç Monta Ellis ile Mickael Pietrus, Andris Biedrins vardı. Bir kıvılcıma ihtiyaç duyuyorduk. 

Richardson: Çok enerjik bir takımdık ama çok fazla top kaybediyorduk. Bir türlü nasıl oynamamız gerektiğini bulamamıştık. Ama biz elimizden geleni yapıp mümkün olduğu kadar fazla maç kazanmaya çalışıyorduk. 

Warriors’ın beklediği yardım çok yakınlardaydı…

Takas

Stephen Jackson smoked marijuana before Warriors games

16 Ocak 2007 tarihinde Pacers; Jackson, Al Harrington, Sarunas Jasikevicius ve Josh Powell’ı, Troy Murphy ve Mike Dunleavy karşılığında Golden State Warriors’a yolladı. Bu takasın en önemli parçası olarak Harrington görülse de Jackson da önemli bir parçaydı.

Takastan 14 ay önce Jackson, Detroit’te yaşanan meşhur kavgaya karışmış ve 30 maçlık bir ceza almıştı. Jackson ile ilgili başka olaylar da gün yüzüne çıkıyordu. İlk olarak Indiana’daki bir striptiz kulübünde kavgaya karışmıştı ve daha sonra kendisini “nefs-i müdafaa” olarak savunduğu bir olayda ateş etmişti. 

Nelson: Jackson, Detroit’teki kavgaya karıştıktan sonra Pacers’ın onu elinden çıkarmak istediğini düşünüyordum. Biz de Jackson’ı kadroya katmak konusunda bir hayli istekliydik. Chris, Harrington’ı kadroya katmak istiyordu. Harrington’ı alabilmek için Jackson’ı da almamız şarttı. Jackson, benim gerçekten kadroda görmeyi çok istedğim birisiydi. 

Jackson, Warriors’a gelerek daha önce San Antonio Spurs ile şampiyonluk kazanmış bir oyuncuydu. Ancak lige gelene kadar Jackson’ın yaşadıkları hiç de kolay şeyler değildi. 16 yaşındayken Jackson’ın üvey kardeşi, bir kavgada vurularak hayata gözlerini yummuştu. 1996 yılında Jackson, McDonald’s All-American seçilmişti ancak Arizona Üniversitesi’nden aldığı burs akademik sebeplerle kesilmişti. 1997 draftının 42. sırasında Phoenix Suns tarafından seçildikten sonra Jackson, 2001 yılında Brooklyn Nets kadrsosuna girmeyi başarana kadar Avustralya, Dominik Cumhuriyeti ve Venezuela’da forma giymişti. 

Nelson: İki farklı Jackson vardı. Eğer onu beladan uzak ve kafasını meşgul edebilirseniz takımınız için muhteşem bir oyuncu haline gelirdi. Jackson gerçekten muhteşem bir takım arkadaşıydı. Takımdaki herkes için elinden gelen her şeyi yapacağını bilirdiniz. Ancak Jackson bir yandan da kırılgan bir insandı, bunun farkında olarak davranmanız gerekiyordu. 

Tam olarak bu noktada takastan kısa süre sonra Nelson’ın Jackson’ı bara davet etmesi devreye giriyor. 

Nelson: Beraber çok iyi zaman geçirmiştik. Birbirimize karşı iddiaya girerek oyun oynamıştık. Harika bir gece geçirmiştik. O arada takım olarak birkaç günümüz boştu, tam olarak zamanını hatırlamıyorum ama takımdaki herkes için çok iyi bir gün olmuştu. 

Jackson: Nelson ile tanıştığım anda ona güvenmeye başlamıştım. Beni çok iyi karşılamıştı. Çok sakin ve iyi birisiydi. Bana karşı çok doğal davranıyordu. Bana basketbol oynamak için orada olduğumu ve saha dışında yaptıklarımı önemsemediğini söylemişti. 

Nelson: Artık eve dönme vaktimiz gelmişti. Son biralarımızı içiyorduk. Baron çoktan gitmişti ve Jack ile ben sona kalmıştık. Eğer ben tüm gece boyunca barda kalmak isteseydim Jackson da benimle oarada kalırdı. Jack böyle bir insandı. 

Smitty’s’e düzenlenen geziler, Nelson’ın koçluğunun bir parçasıydı. Stephen Curry, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada 2010 yılının Mart ayında Nelson’ın tüm zamanların en çok maç kazanan koç rekoruna yaklaştığı dönemde bütün takımı Smitty’s’e götürdüğünü söyledi. 

“Kısa bir antrenman yaptıktan sonra Nelly takımdaki herkese Smitty’s’e gelmesini söyledi. Bütün gece boyunca bira içmiş ve oyunlar oynamıştık. 

Bir koçla böyle bir ortamda ilk kez bulunuyordum. Nelson’ın rekoru kırması için elimizden geleni yapıyorduk. Sadece oyuncuların katıldığı birkaç toplantı yapmıştık ve takım olarak çok iyi bir dönemden geçmiyorduk. Ancak Nelson, takım olarak iyi zaman geçirmemize çok önem veriyordu. 

Jackson: Bence en önemli şey takım olarak oynamak hakkında çok büyük heyecan duymamızdı. Baron ve benim aramda çok iyi bir arkadaşlık vardı. Bu yüzden beraber oynama şansını yakaladığımız için çok mutluyduk. Monta’yı küçük kardeşimiz olarak görüyorduk. Matt ve J-Rich’in de benim için bir kardeşten farkı yoktu. Hepimiz kardeş gibiydik. Beraber oynamak ve özel bir şeyler başarma şansını yakaladığımız için çok mutluyduk. 

“We Believe Warriors”ın Doğumu

Warriors to honor 'We Believe' team on Tuesday - New Haven RegisterWarriors to honor 'We Believe' team on Tuesday - New Haven Register

Warriors’ın iyi performansı takastan hemen sonra başlamadı. Hatta daha da kötüye gitti. Warriors, takasın ardından oynadığı 21 karşılaşmada 8-13’lük bir dereceye sahipti. Hatta daha da kötüsü Richardson elini kırmış ve Davis de dizinden ameliyat geçirmişti. 

All-Star arasından sonra oynadıkları üst üste altı maçı kaybetmişlerdi. 5 Mart tarihinde Warriors’ın Detroit Pistons ile oynayacağı maç öncesinde derecesi 26-35’ti. Warriors, playofflarda yer almadan sezonu noktalayacak gibi gözüküyordu. 

Ancak bunun yerine Davis, sağlığına kavuştu ve tekrar sahaya döndü. Warriors, Doğu Konferansının son şampiyonu Detroit Pistons’ı 111-93 yenmeyi başardı. 

Richardson: Takımdaki herkes Davis geriye döndüğü için çok mutluydu.  Ben 29 sayı – 6 ribaund – 4 asist ile oynamıştım. Stack çok iyi top oynamıştı. Davis sakatlıktan iyi dönmüştü ve Pistons’ı farklı şekilde yenmiştik. Uçağa binip Oakland’a dönerken takımdaki herkes Playoff yapabileceğimize inanıyorduk. 

Jackson: Önümüzdeki 20 maçın 18’ini falan kazanmamız gerekiyordu. Bu da maçlara çıkarken daha ciddi olmamızı sağladı. Her maçı playoff maçıymış gibi oynuyorduk. Gösterdiğimiz performanstan dolayı kendimizi iyi hissediyorduk. Takımdaki herkes, sistem içerisinde ne yapması gerektiğini biliyordu ve işler tam olarak doğru zamanda yolunda gitmeye başlamıştı. 

Alameda’daki bir restoranın sahibi olan Paul Wong da Warriors’ın durumu hakkında çok iyi hissedenlerden bir tanesiydi. Hatta takımın özel bir yolculuğun kıyısında olduğuna o kadar emindi ki “We Believe” sözünü slogan haline getirdi. 

Wong: Baron ve Stack döndükten sonra özel şeyler başaracaklarını hissetmiştim. Denver Nuggets’ı 7 Mart’ta yendiğimiz maçın ardından taraftarlardan bir tanesi “We Believe” diye bağırmaya başlamıştı. 

Bunun üzerine Wong, diğer Warriors taraftarlarına “We Believe” yazan posterler dağıtmaya başlamıştı. Golden State Warriors, sezonu 16-5’lik bir seriyle bitirdi ve kesinlikle playoff yapabileceklerine inanıyordu. 

Ancak Warriors’ın 12 yıllık playoff hasretine son vermek için normal sezonun son maçında Portland Trail Blazers’ı yenmesi gerekiyordu. Eğer Warriors kazanamazsa, onların yerine Los Angeles Clippers playofflara girecekti. 

Davis’in 12 sayı – 14 asist – 10 ribaundluk performansıyla birlikte Portland Trail Blazers’ı 120-98 yenerek Batı Konferansının sekizinci sırasında sezonu tamamlıyordu. Jackson, 31 sayı ile takımının en skorer oyuncusu olurken Richardson 25 sayı ile oynuyordu. Harrington’ın 24 sayılık performansı da bu isimlere eklenince taraftarların ve oyuncuların “inancı” karşılığını almıştı. 

Poole: Oakland’daki herkes takımın liderinin Baron Davis olduğunu biliyordu ve Jackson çok popüler bir oyuncuydu. Hiçbir şeyi umursamayan tavrı onun herkes tarafından çok sevilmesini sağlıyordu. 

Ancak yine de Warriors’ın playofflarda yer almaması gerekiyordu. Ancak onlar sadece playofflara katılmakla kalmadı, aynı zamanda bu seviyeye ait bir takım gibi oynamayı da başardılar. 

Azubuike: Playofflara kaldığımız andan itibaren bir sekizinci sıra takımından daha iyi olduğumuzu düşünüyorduk. Çünkü sezon ortasında Jackson takıma katıldıktan sonra kendimizi bulmuştuk ve çok daha iyi bir performans göstermeye başlamıştık. Sene boyunca sakatlıklarla uğraşmıştık. Bu yüzden sezonun son kısmına doğru her şey yolunda gitmeye başladığında herkesi yenebileceğimizi düşünmeye başlamıştık. Bir şekilde playofflara kalabilmek için elimizden gelen her şeyi yapmak istiyorduk.

Barnes: Eğer kendimizi sekizinci sıraya atabilirsek playofflarda başarılı olabileceğimize inanıyorduk. Evet yetenekli bir takımdık ama aynı zamanda çok sert bir takımdık. Rakiplerimize çok zor anlar yaşatıyorduk ve bununla gurur duyuyorduk. İnsanların bizden korkması çok hoşumuza gidiyordu. Bir adam olarak karşınızdakinin sizden çekindiğini anladığınız zaman bundan gurur duyuyorsunuz.

Warriors, playoff yolculukları için “We Believe” sloganını iyice benimsemişti. İlerleyen günlerde bu sloganla birlikte tarihe geçecek işlere imza atacaklardı. 

Wong: Playofflara kalıp kalamayacağımızı son geceye kadar bilmiyorduk. Restoranımda yemek yerken bana geldiler ve “Playofflar için bir slogan bulmamız gerekiyor ama çok vaktimiz yok. Bu yüzden senin We Believe sloganını kullanmak istiyoruz” dediler. İlk duyduğumda gülmüştüm ve ciddiye almamıştım.

Şaka olduğunu düşünüyordum. O dönemde taraftarlara bedavaya We Believe tişörtleri dağıtmaya başlamışlardı bile. Restoranda sattığım yemekten daha fazla tişört satıyordum. Bu yüzden kendimi kötü hissetmiştim çünkü benim masraflarımı karşılayabilmek için taraftarlardan ücret almam gerekiyordu. Ama takım bana böyle bir teklifle gelince tişörtleri onlara bedava vermeyi kabul ettim. 

Warriors will celebrate “We Believe” team Game 1 vs. Jazz | KNBR-AFWe Believe' Warriors kadrosunun belgeseli yapım aşamasında! - Golden State Warriors

We Believe Warriors’ı döneminde Bay Area çok daha farklı bir yerdi. Sosyal Medya henüz doğmamıştı bile. Oracle Arena’nın bilet fiyatları astronomik seviyelere çıkmamıştı. Daha da önemlisi takım ile Oakland arasında çok daha kuvvetli bir bağ vardı. 

Jackson: Oakland sert bir şehirdir. Siyahilerin daha çok olduğu bir şehir. Çoğumuz benzer bölgelerden geldiğimiz için Oakland hakkında birçok şey biliyordum. Golden State Warriors’a ilk geldiğimde takımdaki çoğu arkadaşımın San Fransisco’da yaşadığını öğrenmiştim ve buna anlam verememiştim. Ben Oakland’da yaşamak istiyordum. 

Oakland şehrinde kendimi evimde gibi hissediyordum. Oakland şehriyle alakalı her şey bana muhteşem uyuyordu. Sahada oynarken de tam olarak bunu yansıtıyordum ve kimsenin bize diklenmesine izin vermiyordum. Sadece kazanmak istiyordum. Bu mantelite, şehrin sahip olduğu zihniyete çok uyuyordu. 

Barnes: Şehrin sokaklarında ya da gece kulüplerinde her zaman  takım olarak hareket ediyorduk. Eğer dışarıda birimizi görürseniz, takımın diğer oyuncularını da görüyordunuz. Çok sahici insanlardan oluşan bir grup olduğumuz için Oakland sokaklarıyla çok iyi bir ilişki kurduğumuzu düşünüyorum.

Thompson: Oakland’da bulunmaya karşı değillerdi. Eğer Oakland’da parti varsa oraya koşa koşa gidiyorlardı. Diğer insanlar böyle değildi, Oakland’dan çekiniyorlardı. 

Mistah F.A.B., Oakland’lı rapçi: Takımın Oakland sokaklarında takılması onların ne kadar kuvvetli bir ekip olduğunu gösteriyordu. Gece kulüplerinde bizimle beraber takıldıklarını görüyorduk. Taraftarlar ile oyuncular arasındaki mesafeyi tamamen ortadan kaldırmışlardı. Oakland’lı insanlar gibi takılıyorlardı. Toplumsal anlamda da birçok insana yardımcı oldular ve şehrin moralini yukarıya çektiler. 

Nelson: Oakland şehrinde yaşayan ve basketbolu çok seven bir grup insandık. Şehrin insanları Jackson ile kendilerini benzetiyorlardı ve bu yüzden onu çok seviyorlardı. 

Richardson: Takımdaki herkes çok samimi davranıyordu ve başka birisi gibi olmaya çalışmıyordu. Kim olduğumuzu kabullenmiştik. Bir grup dışlanmış, değeri bilinmeyen oyuncuyduk. Bununla birlikte Oakland şehrini de sahiplenmiştik. Takımdaki herkes Oakland’ın bir parçası olmaktan çok mutluydu. 

Azubuike: Herkes birbiriyle çok yakındı ve iyi anlaşıyordu. Her zaman bir arada zaman geçirmiyorduk ama birbirimizle çok iyi anlaşıyorduk. Birbiriyle çok iyi anlaşan eğlenceli insanlardık. Soyunma odasında dans eder eğlenirdik. Deplasmanlarda hep beraber yemek yemeye giderdik. 

Warriors’ın kötü performans gösterdiği yıllarda bile Oracle Arena sürekli tamamen doluyordu. Ancak 2007 senesinde Oracle Arena, oyunculara ve koçlara göre bambaşka bir seviyeye çıkmıştı. 

Barnes: Kimseyi kırmak istemediğim için bunu nasıl dile getireceğimi bilmiyorum ancak Oakland’daki taraftarlar gerçekten çok farklıydı. O zaman biletler daha ucuzdu ve herkes maçlara gelebiliyordu. Büyük olasılıkla o günlerden beri Oakland’lı basketbolseverler bunu yaşayamıyor. O dönemde şehrin dokusunu Oracle’da daha rahat hissedebiliyordunuz. Oyunculara sorabilirsiniz, salona girdiğimiz anda esrar kokusu alabiliyorduk. Gerçekten bu çılgıncaydı. 

2017 yılında şampiyon olan Warriors takımının da bir parçasıydım. Bunu söylemek delice ama Oakland’daki insanlar şampiyon olan takımlardan daha çok 2007 kadrosuyla alakalı benle konuşmak istiyordu. O yıl şampiyon olmamıza rağmen bile bu değişmemişti. 

Remembering the We Believe Warriors: Where are they now? - Golden State Of Mind