By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Çok bekledik. Mart ayından beri Türkiye’de ve EuroLeague’de basketbol oynanmadı. Basketboldan daha uzun süre uzak kaldığımız bir dönem olmuş muydu?
Maçlarına devam eden yerel ligler oldu ancak kıtanın en büyük uluslararası spor müsabakaları iptal edildiği zaman kendinizi iyi hissetmeniz ve spora doymanız pek mümkün olmuyor. Hele ki, EuroLeague gibi bir tutkudan uzak kalınca…
Ancak hasret sona erdi! Turkish Airlines EuroLeague, bu hafta itibarıyla hayatlarımıza yeniden giriş yapıyor.
Bu heyecan ve coşkuyla Eurohoops Fırın olarak bir sezon öncesi klasiğimiz olan takım analizlerini yayınlamaya devam ediyoruz.
Sırada ise Türkiye’yi temsil eden bir başka takımımız Fenerbahçe Beko var:
Olimpia Milano Takım Analizi: Süper Güçlere Yaraşır Yapılanma
Zenit St. Petersburg Takım Analizi: İkinci Şanslar Nasıl Değerlendirilmeli?
Valencia Takım Analizi: Yeni Hedefleri Yeni Transferler mi Şekillendirecek?
Olympiacos Takım Analizi: Büyük Dörtlünün 2. Serüveni
LDLC ASVEL Takım Analizi: EuroLeague’e Parker Kardeşler Damgası
Alba Berlin Takım Analizi: Efsanenin Son Demleri
Khimki Moskova Takım Analizi: Yeni Sezonda Yeni Simalar ve Alexey
Maccabi Tel Aviv Takım Analizi: Müdafaada Süreklilik Başarıya Götürür
Zalgiris Kaunas Takım Analizi: Saras Gitti, Bunca Yılın Alışkanlığı Gitti mi?
Baskonia Takım Analizi: 10 Yıl Sonra İspanya’nın Kralı
Anadolu Efes Takım Analizi: O Sene, Bu Sene mi?
Panathinaikos Takım Analizi: Çalkalanan Organizasyonda Sil Baştan
Kızılyıldız Takım Analizi: Mütevazı Ama Vaatkâr
Eski Dünyadan Yeni Dünyaya Geçiş
“Alışkanlık ya en iyi hizmetçidir, ya da en kötü efendi”
Fenerbahçe‘yle Zeljko Obradovic‘in birlikteliğini birçok farklı şekilde anlatabilirsiniz ama ben sadece bir olgu üzerinden anlatmak istesem, yeni bir dünya yaratmak derdim.
Açık konuşalım; 2013’te takımın başına geçtiğinde Fenerbahçe, EuroLeague’in 3. sınıf takımlarından biriydi. Belki elde büyümek için gerekli olan para ve istek vardı ama bir türlü nasıl ilerleyeceğini bilmeyen bir insan gibi, sarı-lacivertliler de kendi etrafında tur atıyordu.
Sonra Obradovic geldi ve yolu öğretti. Sadece oyunculara değil, kulübün bütün elementlerine…
İlerlemek için nasıl bir yapı kurulması gerektiğini gösterdi. En başarısız anların aslında gelecek için nasıl bir değişim noktası olabileceği gösterdi. Birçok açıdan basketbol nasıl oynanması gerektiğini gösterdi. Kazanmayı ve daha da önemlisi hep kazanan kalmayı nasıl başaracağını gösterdi.
Bütün bunlarla da Fenerbahçe’ye yeni bir dünya sundu. EuroLeague’de 3. sınıf bir takım olmaktan kurtulup yukarıya, en büyük kupaya gidecek olan bir dünya. Hayallerin hayal olarak kalmadığı bir dünya…
Fakat bitti. Bu hikaye artık eski dünyanın hikayesi.
Biliyorum, bugün Fenerbahçe taraftarına sorsanız, birçoğu onun bu takımla birlikte devam etmesi için ömürlerinden bir kısmı veda eder ama bitti ve Fenerbahçe’nin artık yeni bir dünyası var.
Nasıl 2013’te Zeljko Obradovic, takımın başına geçtiğinde eski bir dünyadan yeni bir dünyaya geçiş yaptıysa, sarı-lacivertliler şimdi de aynısını Igor Kokoskov’la yapmak zorunda. Çünkü hayat, bize sadece geleceği vaat edebilir. Geçmiş ise sadece alışkanlıklardan ibarettir.
Geçmişle yaşamaya kalkarsanız, Robert Emmons’un yukarıda okuduğunuz sözünde de anlatmak istediği gibi, o alışkanlıklar sizin efendiniz olur.
Bu sebeple de Fenerbahçe’nin Kokoskov’la birlikte başarması gereken eski dünyadan yeni bir dünyaya geçiş yapmak. Bunu sadece mecazi anlamda söylemiyorum. Sahanın içinden tutun da sahanın dışına kadar her şey için geçerli.
En basitinden; Fenerbahçe’nin o artık görmeye herkesin alışık olduğu, temponun oldukça düşürüldüğü, rakipleri saha içerisinde konfor alanlarından uzaklaştırdığı o basketbolu Kokoskov’la birlikte görmeyeceğiz. Aksine Sırp koçla birlikte yeni dünyada sarı-lacivertlilerden sürekli temponun yüksek olduğu, kısaların birebirlerinin daha çok kullanıldığı bir basketbol izleyeceğiz.
Ve şimdiden söyleyeyim; Fenerbahçe taraftarı buna alışık olmak zorunda. Biliyorum, Obradovic’in oynattığı basketbol artık hafızalara kazındığı için tek doğruymuş gibi geliyor ama basketbol böyle bir şey değil.
Daha doğrusu basketbolun tek bir doğrusu yok. O “hücum maç kazandırır, savunma ise şampiyon yapar” ya da “iyi takımın oyun kurucusu ve pivotu iyi olur” sözleri birer safsata… Basketbolda önemli olan, oynamaya çalıştığınız basketbol planını ne kadar keskin ve iyi uyguladığınızdır. Yoksa tarih boyunca farklı basketbol planlarıyla başarıya ulaşmış bu kadar takım göremezdik.
Tabii yanlış anlaşılmaların önünü kesmek için şunu da belirtmek istiyorum; “Obradovic eski usul basketbol oynatıyordu, Kokoskov’la birlikte Fenerbahçe modern basketbola geçecek gibi imada da bulunmuyor.” Çünkü bu da saçma! Modern basketbol kalıbını ben de bol bol kullansam da aslında gerçekliği pek düşünüldüğü gibi olan bir şey değil. Evet, basketbol değişiyor ve yine evet, basketbolu oynayan kişilerde değişiyor ama günün sonunda önemli olan sadece ortaya koyduğunuz planı ne kadar iyi uyguladığınız.
Yoksa oyunun inanılmaz hızlandığı NBA’de playoff zamanı geldiğinde işlerin yavaşladığını görmemesi başka bir şekilde açıklayamayız. Dolayısıyla da Fenerbahçe’nin Kokoskov’la birlikte eski alışkanlıkları kaybetti ya da artık modern basketbol oynayacak söylemlerinin içi boş. Fenerbahçe, sadece Kokoskov’la birlikte sadece yeni bir basketbol planıyla ilerleyecek ve Sırp koça bunu nasıl sergileyeceği konusunda zaman ve şans verilmesi gerekiyor.
Ayrıca işin saha dışı tarafında da Fenerbahçe’nin bazı değişimleri alışık olması gerekiyor.
Biliyorum, arka arkaya bu kadar gelen başarının arkasından okumak zor geliyor ama Fenerbahçe artık zirvenin en büyük adaylarından biri değil. Çünkü eski dünyayla yeni dünyanın içerisindeki şartlar da aynı değil.
Dolayısıyla da beklentilerin de buna göre ayarlanması gerekiyor. Bu yanlış bir şey değil. Hatta aksine eğer elinizde Real Madrid’in imkanları yokken Real Madrid’cilik oynamak sizi hayal kırıklığına götürür.
Bu sebeple gidilmesi gereken yol, doğru ve sürekli gelişen bir basketbol planlamasıyla yukarıdaki takımların teklemesini beklemek. EuroLeague’in hoş taraflarından biri de şu ki, bu takımlar tekliyorlar. Sadece son 10 yıldaki şampiyonlara ya da Final Four’a kalan takımlara bakılırsa bile bu görülebilir.
Fenerbahçe adına önemli olan da bu dünyaya bir an önce adapte olmak. Çünkü eski dünyadan yeni bir dünyaya geçerken işin geçmiş tarafı böylesi kulüpleri asla yalnız bırakmıyor. Sürekli ama sürekli hatıralar konuşuyor ama dediğim gibi, hayat geçmişte değil, gelecekte yaşanıyor. Dolayısıyla kulübün bu yeni dünyaya, yani Kokoskov’a gelecek için uygun ortamı sunması gerekiyor.
Sarı-lacivertlilerin, Igor Kokoskov’la birlikte yeni dönemde nasıl bir basketbol oynayabileceğini değerlendireceğiz ama öncesinde gelin, yazın yapılan transferleri bir değerlendirelim.
Transfer Karnesi (A+ / D-):
Edgaras Ulanovas (A-): Avrupa basketbolunda herkesin aradığı o tutkal görevindeki forvetlerin en iyilerinden biri. Sırtı dönük hücumları yarı saha hücumunda takımı için önemli bir opsiyon olacakmış gibi gözüküyor. Savunmada takıma büyük bir sertlik katıyor / Şut sokamadığı her maçta hücumda sanki zayıf halkaymış gibi değerlendirilecek.
Johnny Hamilton (B): Oldukça atletik ve çember savunması konusunda elit bir oyuncu. Fenerbahçe‘nin kağıt üstünde “deneme” gibi gözüken transferi arasında EuroLeague’de kendine en doğru kariyeri kurabilecek olan isim gibi gözüküyor. / Basketbola biraz geç başladığı için oyunu hala ham. Üst seviye için el hakimiyetini ve pozisyon bilgisini geliştirmesi gerekiyor.
Danilo Barthel (B-): Harika bir tamamlayıcı. Oyun aklı ve bilgisi çok yüksek olması sebebiyle takımın birçok eksiğini kapatıyor / İşin hücum tarafında çok net bir skorer değil.
Jarell Eddie (C+): Harika bir şutör. Çok kısa sürede arka arkaya şutları sokabiliyor ve hazırlık dönemde çok iyi gözüktü / Şutu dışında oyunun diğer alanındaki diğer bütün özellikleri EuroLeague için pek yeterli değil. Özellikle de savunmada.
Dyshawn Pierre (C-): Geçen sezon çok dikkat çekti. Harika bir atlet ve pozisyonuna göre oldukça fizikli. Ribaundlarda da pozisyonuna göre oldukça başarı / Ulanovas’la çok benzer özellikleri var. Dolayısıyla da Litvanyalı forvetin transferi sonrasında takım içerisinde rollerde sanki bir fazlalıkmış gibi gözüktü.
Kenan Sipahi (C-): Son yıllarda zayıflayan yerli rotasyonu için yapılmış bir hamle. İyi bir pasör ve savunmada fizikli / EuroLeague’de çok fazla süre alacakmış gibi gözükmüyor. Rotasyonu düşünürsek de çok gerek yok gibi.
En İyi Transfer: Lorenzo Brown (A)
Fenerbahçe‘nin Lorenzo Brown transferi özelinde günah çıkartmam gerekiyor.
Amerikalı guard, geçtiğimiz sezon Avrupa’daki ilk yılında Kızılyıldız’da çok iyi bir sezon geçirse de yaz döneminde Fenerbahçe’yle anlaşınca bu transfer bana pek doğru gelmemişti. Hatta bu yazıyı hayal ederken Brown transferini eleştirmeyi, buraya da Ulanovas’ı koymayı düşündüm. Çünkü sanki doğru takım yapısı gereği De Colo’nun yanında birebir özellikleri daha gelişmiş olan bir oyun kurucu gerekiyor gibiydi ama hazırlık döneminden sonra yanıldığımı fark ettim.
Sarı-lacivertliler doğal olarak hala pek hazır değil ve dolayısıyla olgun bir basketbol oynamıyor ama TÜBAD Turnuvası ve Ormanspor maçında Brown, bu takım için hem De Colo’yla dönemde hem de onsuz sahada kaldığı anlarda takımı sürükleyebilecek bir isim olduğunu gösterdi.
Bunu hem potaya penetre ederek hem de uzunları bol bol besleyerek yaptı. De Colo’ya bu kadar bağımlı gözüken bir takım için bu değerliydi.
Ayrıca kısa savunmasından son yıllarda çok çekmiş olan Fenerbahçe’de topa yaptığı baskıyla işlerin değişebileceğini ortaya koydu.
Sarı-lacivertliler henüz üst seviye takımlara karşı kendisini test etmedi. Dolayısıyla da erken konuşmak istemiyorum ama sezon başında takıma gösterdiği adapteyle Lorenzo, bu takımın hücumda iki başından biri olmaya hazır olduğunu göstermiş oldu.
Kadro Dizilimi
Oyun Kurucu: Lorenzo Brown – Leo Westermann – Ali Muhammed – Kenan Sipahi
Şutör Guard: Nando De Colo – Melih Mahmutoğlu – Jarell Eddie
Kısa Forvet: Edgaras Ulanovas – Dyshawn Pierre – Tarik Biberovic
Uzun Forvet: Danilo Barthel – Berkay Candan
Pivot: Jan Vesely – Johnny Hamilton – Ahmet Düverioğlu
Hazırlık Maçlarındaki Performansları
Fenerbahçe yepyeni bir takım. Obradovic döneminde meşhur çekirdek oluştuktan sonra sarı-lacivertliler için yaz dönemleri genellikle birkaç oyuncunun değişimiyle geçti. Hatta transferler daha çok NBA’e giden yıldızın yerine gelen yeni oyuncu şeklinde oldu.
Fakat bu yaz işler değişti. Bütçeyle birlikte çekirdeğin önemli parçalarının birçoğu takımdan ayrıldı. Onların yerlerine ise daha farklı profillerde, daha farklı basketbol planı için tam 7 oyuncu geldi. Dolayısıyla da ortaya birlikte oynamayı öğrenmesi gereken ve henüz olmayan bir takım çıktı.
Yine de hazırlık döneminde Fenerbahçe‘nin oynamak istediği basketbolu bu kadar açık bir şekilde ortaya koyması ilgi çekiciydi. Özellikle TÜBAD Turnuvası’yla birlikte sarı-lacivertliler geçiş hücumlarını ne kadar önemsediğini, takımın liderliğini açık bir şekilde Nando De Colo’ya verildiğini ve hücumda akıcılığı kazandığında skor olarak büyük patlamalar yaşayabileceğini gösterdi.
Özellikle sonuncusu önemliydi çünkü henüz akıcılık bir alışkanlık haline gelmemesine rağmen oynanan son 3 maçta da sarı-lacivertlilerin devreye 50 sayının üstünde gitmesi önemli bir durumdu. Keza işin savunma tarafında da günden günde topa yapılan baskının geliştiğini ve Johnny Hamilton’ın sezon içerisinde çember savunması için önemli bir rol üstlenebileceğini gördük.
Endişe veren ise iki önemli nokta vardı; birincisi De Colo’nun olmadığı maçlarda, özellikle de Karşıyaka maçında hücumda problemli gözüktü Fenerbahçe! Bunu normal görebilirsiniz ama Fransız yıldızın, sezon içerisinde kötü oynadığı maçlarda Fenerbahçe’nin oyunu ne kadar kontrolü altında tutabileceği benim kafamda bir soru işareti yaratıyor.
İkinci problem ise Jan Vesely‘in durumuydu. Sezon öncesinde herkes kağıt üstünde konuşurken bu takımın Vesely ve De Colo liderliğinde ilerlemesini bekliyordu fakat Çek yıldız sakatlıklardan sonra bir türlü kendini bulamadı. Hazırlık döneminde de pek iyi gözükmedi.
Fenerbahçe Beko – Beşiktaş: 79-77 (Melih Mahmutoğlu 21 sayı, Alperen Şengün 12 sayı)
Fenerbahçe Beko – TOFAŞ: 82-70 (Jarell Eddie 20 sayı, Sean Kilpatrick 20 sayı)
Fenerbahçe Beko – Pınar Karşıyaka: 65-72 (Melih Mahmutoğlu 16 sayı, DJ Kennedy 12 sayı)
Fenerbahçe Beko – Galatasaray Doğa Sigorta: 93-81 (Nando De Colo 16 sayı, Daryl Macon 15 sayı)
Fenerbahçe Beko – Darüşşafaka Tekfen: 94-72 (Jarell Eddie 18 sayı, John Gillon 15 sayı)
Fenerbahçe Beko – OGM Ormanspor: 105-72 (Nando De Colo 22 sayı, Kadir Bayram 17 sayı)
Bu Takım Ne Oynar: Geçiş Hücumu Kovalamaca!
Hazırlık döneminde oynanan basketbolu değerlendirmek pek doğru değil. Oyuncuların fiziksel olarak hazır olmaması, sakatlıklar ve uyum problemi gibi sorunlar insanı yanıltabiliyor.
Yine de Fenerbahçe‘nin hazırlık döneminde oynadığı basketboldan çıkan 3 tane belirgin sonuç var:
- Sarı-lacivertliler, mümkün olduğunca tempoyu yukarı çıkarıp geçiş hücumu kovalayacak.
- Nando De Colo bu takımın lideri olacak.
- Oyunun olgunlaşması için önemli bir zamana ihtiyacı var.
İlkinden yola çıkarsak; bu aslında büyük bir sürpriz değil. Daha önce Igor Kokoskov’un bir takımını izleme şansı bulan herkes zaten az çok böyle bir takımın ortaya çıkacağından emindi. Fakat basketbolda önemli olan nasıl bir tempoda oynadığınızdan daha çok, istediğiniz tempoyu nasıl yarattığınızdır. Tempoyu düşürecekseniz de artıracaksanız da bunun için öncelikle tempoyu sizin dikte etmeniz gerekir.
Kurulan kadro sonrasında Fenerbahçe‘nin tempoyu dikte etmek için en çok yararlanacağı noktanın ribaundlar olduğu aşikardı. Neredeyse her transferinde pozisyonuna göre daha fizikli oyuncuları tercih eden sarı-lacivertliler, yine bütün transferlerinde ribaund konusunda yetenekli isimlere gitti.
Bunun yanında tempoyu bulmanın diğer bir noktası da savunmadaki tercihlerinizdir. Fenerbahçe’nin buradaki tercihinin de ne olduğunu hazırlık döneminde gördük. Sarı-lacivertliler eskisi gibi daha muhafazakar ama aynı zamanda keskin bir savunma stratejisi yerine rakibinin topu hızlıca kullanması için yönlendirdiği savunma planlarını tercih ediyor. Bunun içinde savunmada rakiplerini ufak ufak yönlendiriyor.
Maçları izlediğinizin sarı-lacivertlilerin, sıklıkla amacın top çalma olmadığı tam saha baskılar yaptığını görmüşünüzdür. Kokoskov bunu sahaya yaparken iki şeyden yararlanmaya çalışıyor; ya rakibini geçiş hücumuna itmek ya da set hücumuna kalacaklarsa da organize olmalarına izin vermeden süreden yemek. İş yarı saha savunmasına kaldığı zaman ise takımın bu sefer topa agresif bir şekilde baskı yaparak rakipleri hataya ya da top kaybına itmek.
TÜBAD Turnuvası ve ligdeki Ormanspor maçları üstünden sebeplerin getirdiği sonuca doğru ilerlersek;
Savunma Ribaundu Ortalaması | 22.0 |
Top Çalma Ortalaması | 8.6 |
Rakibe Yaptırılan Top Kaybı Ortalaması | 16.3 |
Fenerbahçe daha hazır gözüktüğü üç maçta da tempoyu artırmak için kullandığı üç alanda da başarılı oldu. Üç maçta da ribaundlarda rakibine üstünlük kurdu – özellikle maçın kopmadığı anlarda bu üstünlük daha belirgindi – ve yaptığı top baskıyla topu çaldı ya da rakibine topu kaybettirdi.
Sonuç mu?
0-8. saniye aralığında | %31.6 |
8-16. saniye aralığında | %21.6 |
16-23. saniye aralığında | %46.8 |
24. saniyede | %1.0 |
Üç maçta Fenerbahçe hücumlarını saniye aralıklarına böldüğümüzde bu yüzdeler ortaya çıkıyor. 16 ile 23. saniye arasının %46.8 olması size garip gelmiş olabilir ama aslında burada önemli olan Fenerbahçe’nin her 2 hücumdan bir tanesini 24 saniyenin son üçte birlik kısmına gelmeden kullanmış olması. Yani sarı-lacivertliler, hücumda hayal ettikleri o geçiş hücumu sayılarına ulaşabiliyor. Burada önemli olan bunu ne kadar verimli yapabildikleri?
Bu üç maç özelinde Kokoskov ve öğrencileri, bu konuda da başarılı. Fenerbahçe, ilk 16 saniye içerisinde kullandığı hücumların %48.2’sinden sayı çıkarmayı başardı. Evet, rakiplerin durumu sebebiyle bu istatistikler çok büyük bir gösterge değil. Sezon içerisinde bu verim ve geçiş hücumu sayısı da düşecek ama bu istatistiklerden Fenerbahçe’nin oyun planına da buna nasıl ulaşmaya çalışacağına da anlayabiliyoruz.
Gelelim ikinci noktaya… Sarı-lacivertlilerin saha içerisindeki lideri açık bir şekilde Nando De Colo! Daha da önemlisi bu liderlik rolünün düşünüldüğünden de büyük olması. Bazen geçiş hücumlarında bile ilk topu alan kişi Fransız yıldız oluyor. Westermann’ın gelişiyle birlikte bu biraz daha dengelenebilir elbette ama Kokoskov’un onu oyun içerisinde Brown’suz dönemde oyun kurucu gibi oynatması gerçekten ilgi çekiciydi. Yarı saha hücumunda da yükün büyük bir kısmı onun üstünde! Özellikle Brown’un olmadığı anlarda diğerleri için yaratma görevi de ona kalıyor.
Açıkçası sarı-lacivertliler, üç maçta da hücumda başarılı bir performans gösterdi ama daha sert savunmalara karşı ve özellikle de deplasmanda bunun ne kadar sürdürülebilir olduğunu zaman içerisinde göreceğiz. Çünkü üç maçta da karşısında iyi bir savunma görmedi sarı-lacivertliler…
Yarı saha hücumunda ikinci planın ise aslında eskiden de görmeye alışık olduğumuz bir plan. Sarı-lacivertliler, iş yarı saha hücumuna geldiği zaman sık sık Ulanovas ve Pierre’nin sırtı dönük hücumlarına başvuruyor. Şu ana kadar bu sırtı dönük hücumlar çok verimli gözükmedi ama zaman içerisinde alan paylaşımı daha iyi oldukça buranın daha verimli kullanabileceğini düşünebiliriz.
Bu da bizi aslında üçüncü ve en önemli noktaya götürüyor.
Kurulan her yeni takımın alışkanlık edinmesi, oyun planını keskinleştirmesi için zamana ihtiyacı olur. Açık bir şekilde Fenerbahçe’nin de buna ihtiyacı var. Hem takım hem de oyuncu bazında buna ihtiyacı var. Takımlar her ne kadar antrenman yapsa da oyuncuların birbiriyle oynamayı öğrenmesi öyle hemen olmuyor. Üstelik Fenerbahçe gibi bol rotasyonun kullanıldığı bir takımda bu hiç kolay olmuyor. Ayrıca taraftar yeni transferlerin hemen etki etmesini istiyor ama bu da öyle kolay bir durum değil. Yani basit bir mantıkla, bu oyuncuların birçoğu daha önce hiç yaşamadıkları ve dilini bilmedikleri bir ülkeye gidip adapte etmeye çalışıyor. Her insanın böyle bir durumda adapte olma süresi aynı olamaz.
Bu sebeple sarı-lacivertlilerin hem takım olarak hem de bireysel oyuncu olarak sezonun ilk 4 ayında çok fazla iniş çıkış yakalaması oldukça olağan bir durum. Aksi şaşırtıcı olur.
Bence bu problem değil fakat Fenerbahçe için iyi gözükmeyen bazı durumlar da var.
Jan Vesely’in Rolü ve Performansı
Açıkçası hazırlık döneminde izlediğimiz Fenerbahçe‘de en çok endişe veren durum buydu.
Hazırlık dönemi öncesinde herkes bu takımı değerlendirirken en tepeye De Colo ve Vesely‘i koydu. Herkes bu ikili üzerinden takımın şekillenmesini bekledi fakat hazırlık döneminde Vesely hiç işin içinde gözükmedi.
Bunu iki ayrı pencere içerisinde değerlendirmemiz gerekiyor.
İlk olarak açıkçası sahada oynanan basketbolda da özellikle işin hücum tarafında Vesely pek olayın içerisinde değilmiş gibi gözüküyor. MVP olduğu sezon onu değerli kılan tek şey sadece atletizmi değil, adeta üçüncü bir oyun kurucu gibi topun dolaşmasına yaptığı katkıydı. Kokoskov’un Slovenya ve Phoenix Suns maceralarında da uzunları pek böyle kullanmadığını ve hatta hücumda ana merkezin dışına koyduğunu düşünürsek Vesely’in böyle kullanılmasının bir istek dahilinde olduğunu söyleyebiliriz.
Eğer bu böyleyse pek doğru gözükmedi.
Yukarıdaki takımlara karşı zaten Fenerbahçe‘nin kadro kalitesi daha düşükken takımın iki büyük yıldızından birisinin daha pasifize bir şekilde kullanılması, Fenerbahçe’de ileride büyük bir yetenek kısırlığına yol açabilir.
Eğer amaç bu değilse Vesely’in şu anda hala hazır olmadığı mantığından ilerleyebiliriz.
Açıkçası bu da iç açıcı bir senaryo değil. İstanbul’da 7. sezonunu geçiren yıldız oyuncunun, hem mental hem de fiziksel olarak hazır olmadığında konsantrasyon olarak ne kadar problem yaşadığını biliyoruz. O içindeki enerji sanki çekilip alınıyor gibi oluyor. Bu da korkutucu bir durum.
Vesely’in hazırlık döneminde arkasında kısa varken sırtı dönük hücum oynamayıp orta mesafe denediği pozisyonlar oldu. Keza savunmada da eskisi gibi caydırıcı gözükmedi. Sanki fiziksel temastan kaçar gibiydi. Onun sahada olduğu anlardaki takım savunmasıyla Johhny Hamilton’ın sahada olduğu anlardaki takım savunması arasında önemli bir sertlik farkı vardı.
Bunlar önemli sorunlar. Eğer Fenerbahçe iyi bir sezon geçirecekse Vesely işin içine dahil olmak zorunda. Öbür türlü takımın yetenek tavanın daha da daralacağı ortada… Bu sebeple Kokoskov’un ilk 4 ayında en önemli görevlerinden biri Vesely’i takıma dahil etmek olacak.
Yetenek tavanının darlığından bahsetmişken olası bir transfer durumuna da göz atmamız gerekebilir.
Son transfer sonrasında o zaman takımın basketbol şubesinin ana yöneticisi olan Semih Özsoy, bütçelerinin hepsini kullanmadıklarını söylemişti. Bu da tabii akıllara NBA’de 18 Ekim’de başlayacak olan transfer döneminde acaba Fenerbahçe, bir hamle yapabilir mi sorularını getirdi.
Eğer sarı-lacivertliler, böyle bir hamle yapacaksa bu hamle ya De Colo’nun tıkandığı anlarda hücuma farklı bir alternatif olabilecek kısa transferi ya da Barthel’le birlikte uyumlu olabilecek bir 4 numara transferi olacaktır. İkisinin birden olmasına çok imkan vermiyorum çünkü zaten elde halı hazırda 9 yabancı oyuncu var.
Aslında ikisi de önemli problemler… Şöyle ki… Fenerbahçe’nin hücumu sezon öncesinde gayet tatmin edici gözüktü ama gerçek rakiplerine karşı kendisini sınamadan her şeyi tam olarak oturtamayız. Diğer yandan De Colo, 33 yaşında ve sezon içerisinde fiziksel olarak bazen düşüş yaşayacaktır. Lorenzo Brown şu ana kadar benim beklediğimden de iyi gözüktü ama playoff hedefi olan bir takımda bunu ne kadar sürükleyici oyuncu olabilir, bunu pek kestiremiyorum.
4 numarada ise işler biraz daha karışık. Sezon öncesinde kadro kurulduğu zaman benim beklentim, Ulanovas ya da Pierre’nin Barthel’i 4 numarada yedeklemesiydi fakat hazırlık döneminde gördük ki Kokoskov’un böyle bir ana planı yok. Fizik avantajını kullanmak için bu isimleri 3 numarada kullanmayı tercih ediyor ve rotasyon içerisinde Barthel kenardayken 4 numaraya Vesely’i çekiyor. Açıkçası şampiyon kadroda bu plan harika bir şekilde işlediğine inanılsa da durum pek öyle değil. Fenerbahçe oyunu bu kadar hızlandırmaya çalışırken uzun ikilisini, iki pivotla kullanırsa saha içi alan paylaşımında problem yaşayabilir.
Problemler arasında hangisi daha öne çıkıyor derseniz de ben sanırım, ikincisini seçeceğim.
2017’de şampiyon olan Slovenya kadrosunu hatırlarsanız, 4 numarada Anthony Randolph vardı. Sanki Fenerbahçe’nin de o modelde bir 4 numara oyuncusuna ihtiyacı var gibi. Ayrıca kısa rotasyonu sayısal olarak çok dolu. Oraya bir hamle gelecekse önce bir oyuncunun ayrılması gerekiyor.
İzlenmesi Gereken İsim: Nando De Colo
Yazı içerisinde birçok kez belirttiğim gibi; bu takım bu sezon Nando De Colo’nun…
Çok da sürpriz değil. Igor Kokoskov’un ilk geldiği günlerde bütçenin düşmesiyle birlikte birçok yıldız ayrılırken herkes De Colo’nun kalması gerektiğini söylüyordu. Bu doğru bir tespitti çünkü pazarda De Colo kadar yetenekli bir skorer yokken takımı onu üzerine kurmak mantıklı bir plan. Üstelik Kokoskov’un ona hücumda daha fazla özgürlük katacağını göz önüne alırsak…
Yine de açıkçası ben, De Colo’nun Lorenzo’nun kenarda olduğu anlarda sık sık bir oyun kurucu gibi oynatılmasına biraz şaşırdım. Kokoskov bunu Westermann’ın yokluğu sebebiyle de yapmış olabilir ama 33 yaşına gelmiş De Colo’nun bir de bu kadar yıpratılması bana pek doğru gelmedi. Eğer sezon içerisinde de işler bu şekilde devam edecekse bu Fenerbahçe adına problem olabilir.
Çünkü açık konuşmak gerekirse; bu takımın gideceği noktanın ana belirleyici De Colo’nun ne kadar iyi bir sezon geçireceği olacak.