By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Büyük özlem sona erdi.
Mart ayından beri geri dönmesini beklediğimiz Turkish Airlines EuroLeague, sonunda bu hafta geri döndü.
İlk hafta basketbol kalitesi olarak pek yukarıda değildi. En azından hücumda… Uzatmaya giden Bayern Münih – Olimpia Milano maçı dışında hiçbir takım, 80 sayıyı geçemedi. Takımların Coronavirüs sebebiyle olağanın dışında bir hazırlık dönemi geçirdiği ve henüz pek hazır olmadığını düşünürsek çok da sürpriz değil.
Yine de bu hazır olmama durumu, ilk hafta birçok sürpriz sonucun ortaya çıkmasını sağladı. Belli ki sezon boyunca da bu dalgalı performanslar devam edecek.
Eurohoops Fırın ise bu durumun etkisiyle tüm sezon boyunca haftanın kazananları, kaybedenleri ve dikkat çekenlerini sizlerin karşısına çıkarmaya karar verdi.
Hazırsanız, karşınızda ilk haftanın kazananları, kaybedenleri ve dikkat çekenleri:
Not: Listeye aldığımız isimler ve takımlar, o haftanın etkisiyle listeye konulmuştur.
Haftanın Kazananları
Fenerbahçe Beko
Fenerbahçe Beko ilk önemli sınavında geleceğe dair önemli bir ümit vermeyi başardı.
Yaz döneminde 7 yıllık Zeljko Obradovic döneminin bitmesinin ardından takımın başına Igor Kokoskov’u geçiren sarı-lacivertliler, düşen bütçeyle birlikte bambaşka bir takım planlamasıyla karşımıza çıkmıştı.
O meşhur çekirdeğinden birçok oyuncuyu kaybeden Fenerbahçe, tam 7 farklı oyuncuyla anlaştı. Haliyle de Kokoskov ve öğrencileri için sezonun ilk kısmının biraz alışma dönemi olması bekleniyordu.
Fakat sarı-lacivertliler, ilk hafta itibariyle sezona en hazır giren, istediği oyun planını sahaya en iyi koyabilen takım olarak dikkat çekti.
Beklendiği gibi Nando De Colo’yu hücumun merkezine yerleştiren Kokoskov, onu skorer bir guarddan daha çok bir oyun kurucu gibi kullandı. Fransız yıldızın ilk topla buluşan oyuncu olmak için sık sık savunma ribaundlarına girmesi ya da ribaundu çeken oyuncunun ilk pas olarak hep De Colo’yu kovalaması bu açıdan gelecek adına önemliydi.
Diğer bir nokta ise Lorenzo Brown’un De Colo’nun bu oyununa göstereceği uyumdu. Sadece De Colo’lu anlarda değil, oyunda Bobby Dixon varken de daha çok 2 numara gibi oynayan Brown, yarı saha hücumunda bu anlamda bazen zorlansa da geçiş hücumlarında hızlı ilk adımıyla önemli bir fark yarattı.
Sarı-lacivertliler adına ilk haftanın en önemli gelişmelerinden biri ise Jan Vesely‘in performansıydı. Hazırlık döneminde pek iyi gözükmeyen Çek yıldız, bu maçta ise hem hücumda hem de savunmada rolünü daha iyi anlamış gibi gözüktü ve özellikle de 3. çeyrekte önemli bir fark yarattı. Onun oyuna daha fazla adapte olması, özellikle yarı saha hücumunda Fenerbahçe’nin gelişmesini sağladı. Gelecek adına da önemliydi.
Her ne kadar Kızılyıldız, hücum gücü yüksek bir takım olmasa da Fenerbahçe’nin rakibini 63 sayıda tutması ve yaptıkları 12 asiste karşılık 18 top kaybı yaptırması da ilk haftanın dikkat çekici istatistiklerindendi.
Fenerbahçe’nin elbette gelişmesi gereken noktalar var. Özellikle yarı saha hücumunda zaman zaman takımın akıcılık problemi yaşadığı ilk hafta göze çarptı fakat Kokoskov’un kafasından geçen birçok şeyi yansıtması, geçiş hücumlarını sürekli zorlaması ve takımın saha içindeki uyumun iyi gözükmesi sarı-lacivertlilerin geleceğe daha ümitli bakmasını sağlayacaktır.
Zenit St. Petersburg
Sporun doğası gereği her sene sürpriz bir takım ortaya çıkar ve ligdeki dengeleri karıştırır. Zenit St. Petersburg ise ligin ilk haftası itibariyle bu rolü üstlenmeye hazır olduğunu gösterdi.
Geçtiğimiz sezon tarihinde ilk kez EuroLeague’de mücadele eden Rus ekibi, oldukça kötü bir görüntü ortaya koymuştu. Yüksek bütçesi sebebiyle lige alınan Zenit, buna karşılık ortaya yetenek olarak hiçbir şey sunamamış ve bir EuroLeague takımından daha çok kötü bir EuroCup takımı olmuştu.
Xavi Pascual ise yeni sezonda takımının çehresini değiştirmeyi başarmış.
Rus ekibi, sezonun ilk haftasında ligin en iddialı takımlarından Anadolu Efes‘i deplasmanda mağlup etmeyi başardı. Bu elbette önemli ama sonuçta Efes‘in çok iyi oynamadığı bir maç üzerinden tüm sezonu değerlendirmek yanlış olur.
Bu sebeple benim daha çok hoşuma giden Zenit’in ortaya koyduğu basketboldu.
İşin savunma tarafında oldukça sert gözüken Pascual’in öğrencileri, Efes gibi ligin en akıcı hücum takımlarından birini oldukça iyi bir şekilde sınırladı. İşin hücum tarafında ise Kevin Pangos’un ortaya çıkışı ve tüm sezon boyunca bu takıma liderlik yapabileceğini göstermesi onlar adına kritikti.
Özellikle Ponitka, Hollins ve Baron gibi önemli kısaların kötü bir maç çıkardığı bir ortamda bunu yapması daha değerliydi.
Diğer yandan uzun rotasyonunda da Poythress ve Gudaitis’in farklı özellikleriyle oyunu çeşitlendirmesi onlar adına ilk haftanın bir başka dikkat çeken yönüydü.
Lig başlamadan önce Zenit, bütün güç sıralamalarında arka sıralarda yer alıyordu ama bence oldukça sert ve iyi planlanmış bir takım olduklarını ilk haftadan gösterdiler. Playoff için kadro kaliteleri yeter mi bilmiyorum ama bütün sezon boyunca onların playoff yarışında olmasını bekleyebiliriz.
Baskonia
Sezon başında playoff yapamaz denilen Baskonia ise ilk haftadan çok fazla göz ardı edildiğini ortaya koyuldu.
Evet Bask ekibi, yaz döneminde en önemli oyuncusu Tornike Shengelia’yı kaptırdı ama yaptığı Giedraitis, Jekiri, Peters gibi iyi transferlerle kadro kalitesini aslında artırdı. Bunun yanında geçen sezon hayal kırıklığı yaratan Luca Vildoza ve Pierria Henry’in de bu sezon daha çok uyumlu gözükmesi onları daha iyi bir takım haline getirdi.
Dusko Ivanovic’in öğrencileri, ilk hafta Real Madrid karşısında bunu göstermeyi başardı.
Pierria Henry ve Luca Vildoza ikilisi toplamda 35 sayı ve 10 asistle oynayarak maçı domina ederken Peters ve Giedraitis ise skora 30 sayılık bir katkı vererek onları destekledi.
Buna karşılık işin savunma tarafında kadro biraz yumuşak gözükse de Polonara’dan başlayan sertlikle Baskonia iyi bir iş çıkardı ve Real Madrid gibi hücum gücü çok yüksek olan bir takımı 63 sayıda tuttu.
Kadro kaliteleri için bu takıma bir 2 numara transferi gerektiği açık. Eğer Baskonia, bu transferde başarılı olursa sezonun ilginç takımlarından olabilir.
Brandon Davies & Nikola Mirotic
EuroLeague’de ilk haftanın karşılaşmasında Barcelona, CSKA Moskova’yı mağlup ederken çok çok iyi bir oyun ortaya koymadı ama takımın 4-5 rotasyonu geçen sezona göre çok iyi gözüktü.
Geçen sezon Brandon Davies ile Nikola Mirotic, birlikte oynadıkları anlarda rakiplere beklendiği kadar üstünlük kuramamıştı. Bunda özellikle Pesic’in Davies’i doğru kullanamaması etkili olmuştu. Sarunas Jasikevicius ise eski öğrencisini ilk haftadan ortaya çıkardı.
Milutinov’un olmadığı haftada Davies, Joel Bolomboy’u denize dökerken 18 sayı ve 4 ribaundla CSKA‘nın başına büyük bir bela oldu. Nikola Mirotic ise ona 17 sayı, 7 ribaundla destek olarak maçın bütün dengesinin Barcelona’ya kaymasını sağladı.
#EuroLeague Brandon Davies önce Joel Bolomboy’u uçurdu, sonra da smacı vurdu! pic.twitter.com/wWKOZJzg06
— Eurohoops Türkiye (@EurohoopsTR) October 1, 2020
Sonuç olarak ise böylesine iki değerli ismin birlikteliğinden geçen sezon yeterince yararlanamayan Katalanar, ilk haftadan bu ikilinden takımın 76 sayının 35’ini almış oldu. Gelecek adına bu önemli bir işaretti.
Diğer yandan Barcelona’da neredeyse Marc Gasol transferi konuşulduktan sonra Davies’in böylesine bir performans göstermesi de oldukça manidardı.
Rokas Jokubaitis
Rokas Jokubaitis bir genç yıldızın yükselişi için olabilecek en iyi hikayelerden birini yaşadı.
Önceki iki sezonda zaman zaman izleme şansı bulduğumuz 19 yaşındaki oyun kurucu, yetenekleriyle dikkat çekmişti ama bu sezona daha olgun ve hazır başladı.
Thomas Walkup’un iyi gözükmediği maçta oyuna girer girmez etki yaratan ve 5 dakikada 8 sayı atan Jokubaitis, maça imzasını bitime 3 saniye kala attı. Genç bir oyuncu olarak takımı 1 sayı gerideyken çizgiye gelen Litvanyalı guard, her iki serbest atışı da isabete çevirerek takımın geriden gelerek maçı kazanmasını sağladı.
Segnatevi questo nome: ROKAS JOKUBAITIS ????
Il gioiello classe 2000 firma la vittoria dello Zalgiris sul campo dell’Olympiacos: 12 punti e i tiri liberi decisivi ?❄?#EuroLeagueisBack | #EurosportBASKET | @bczalgiris pic.twitter.com/l9tpdFJuNG
— Eurosport IT (@Eurosport_IT) October 1, 2020
Diğer yandan onun oyunda olduğu 15 dakikada Zalgiris‘in rakibine 10 sayılık bir üstünlük kurması ve Jokubaitis’in bu istatistikte takımı adına en iyi olması da oldukça değerliydi.
Genç bir oyuncu için gerçekten daha iyi senaryo olamaz.
Haftanın Kaybedenleri
Real Madrid
EuroLeague’in iddialı takımların için yeni sezon pek iyi başlamadı.
Anadolu Efes sürpriz bir yenilgi yaşadı, Barcelona – CSKA Moskova maçında her iki takım da pek hazır gözükmedi ve Milano ise ligin en zayıf takımları arasında yer alan Bayern Münih karşısında biraz şans galibiyeti aldı.
Real Madrid ise bütün bu iddialı takımlar arasında en iyi gözükmeyendi.
Sezona bir galibiyet serisi ve Süper Kupa’da Barcelona zaferiyle başlayan İspanyol devi, EuroLeague’in ilk haftasında ise ilk yenilgisini tattı. Daha da önemlisi Real’in en önemli probleminin devam ettiğinin göstergesiydi.
Sergio Llull’ün yaşadığı düşüşle birlikte son iki sezondur Real Madrid, kısa rotasyonunda Facu Campazzo’ya istikrarlı bir şekilde katkı verebilecek o ikinci yaratıcı oyuncuyu bulamıyor. Prepelic ve Laprovittola hamleleri bu anlamda işe yaramazken Causeur’in de sezon boyunca sürekli istikrarlı bir katkı vermemesi Real’i bu noktaya itiyor.
Baskonia maçında da bunu gördük.
Facu Campazzo’nun domine ettiği 3. çeyrekle beraber öne geçen İspanyol devi, Arjantinli yıldızı yorulunca bir anda oyundan düştü ve 20-7’lik bir seriyle maçı kaybetti.
Real Madrid ligin en kaliteli kadrolarından birine sahip ve özellikle uzun normal sezonda bu kaliteyle birlikte işleri yolunda tutabiliyor ama işlerin sıkıştığı, Causeur’un etkisi kaldığı kritik maçlarda hep aynısını yaşıyor.
Yeni sezonda henüz bu problemlerine bir çare bulamamış gibi gözüküyorlar.
Khimki Moskova
“Ne Shved’le ne de Shved’siz”
Eurohoops’un değerli editörlerinden Mehmet Bahadır Akgün, Khimki Moskova – Panathinaikos maçı oynanırken Rus ekibinin durumu için tam olarak bunu söyledi ve bu benim oldukça katıldığım bir yorum.
Khimki, yıllardır kurduğu yüksek bütçeli takımlara rağmen bu noktada takılıp kalıyor.
Alexey Shved varken onun yeteneğine rağmen ortaya koyduğu toksik basketbol yüzünden asla istikrarlı ve yükselen bir takım olamıyorlar. Fakat o yokken de diğer bütün önemli isimlere rağmen takım onunla oynamaya çok odaklandığı için yine de sorun yaşıyorlar.
Sezonun ilk haftasında yine aynısını gördük.
Shved ve Monreo’nun yokluğuna rağmen yetenek olarak Khimki, Panathinaikos‘un çok üstünde bir takım olmasına rağmen hücumda adeta acı çeke çeke maçı kaybetti. Devin Booker ve Jordan Mickey’in kendi yetenekleriyle yarattığı pozisyonlar dışında hücumda hep tıkandılar. Panathinaikos ise iyi oynamamasına rağmen Khimki’nin bu durumunu avantaja çevirerek sahadan galibiyetle ayrıldı.
Sezonun ilk haftası ama Rimas Kurtinaitis geçen sezon olduğu gibi bu sezon da ortaya farklı bir şey koymayacakmış gibi gözüküyor. Kadronun yetenek seviyesini düşününce gerçekten üzücü.