by Vladimir Stankovic, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 1 Haziran tarihinde EuroLeague’de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
1971-72 sezonunda Kızılyıldız, Yugoslavya Ligi şampiyonluğunu kazanmıştı. Deneyimli veteran Vladimir Cvetkovic, daha önce dünya şampiyonluğu yaşamış 2 genç oyuncu Ljubodrag Simonovi ve Dragan Kapicic, muhteşem oyun kurucu Zoran Slavnic ile yedeği Goran Rakocevic ve pivot Dragisa Vucinic’in bulunduğu kadronun koçluğunu Bratislav Djordjevic yapıyordu. Bu takımın benchinin arkasında genellikle meraklı bir çocuk otururdu. O çocuk da Aleksandar “Sasha” Djordjevic’ti. 26 Ağustos 1967 tarihinde doğan Sasha, Kızılyıldız koçunun en büyük oğluydu. Sasha’nın ilerleyen yıllarda çok büyük bir oyuncu olacağını o zamandan tahmin etmek imkansıza yakındı. Ancak küçük yaşta bile Sasha’nın basketbol ile ne kadar ilgili olduğu rahatlıkla anlaşılıyordu.
Avrupa basketbolunun efsanelerinden birisi olacak Sasha’nın basketbol yolculuğu Kızılyıldız ve Radnicki Belgrade’nin alt yapı takımlarına başlamıştı. Ancak ilerleyen yıllarda yeteneklerini geliştirmek için Partizan’a gitmesi gerekito. 1983-84 yaşında henüz 16 yaşındayken A takım ile ilk maçına çıkan Sasha, ilk 5 maçında sadece 2 sayı üretebilmişti. Bir sonraki sezon daha iyi hale gelen Sasha, oynadığı 22 maçta toplam 89 sayı ile oynamıştı. İlginç bir şekilde milli takım koçu Svetislav Pesic, 1985 senesinde Bulgaristan’da düzenlenen U16 Avrupa Şampiyonası kadrosuna Djordjevic’i almamıştı. Toni Kukoc, Vlade Divac, Neboja Ilic ve diğer oyuncuların bulunduğu kadronun guarları ise Zoran Kalpic ve Nenad Trunic’ti. 1985-86 sezonunda Partizan formasıyla bir önceki yıla benzer bir performans sergileyen Djordjevic, zamanla alt yaş milli takımının değişmez isimlerinden birisi haline gelmişti. 1986 yılında Avusturya’da düzenlenen U18 Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazanan Djordjevic ve arkadaşları, finalde Sovyetler Birliğini 111-87’lik skor ile mağlup etmişti. Djordjevic, Luka Pavicevic ve Teoman Alibegovic gibi oyuncuların bulunduğu kadro en iyi anlarını ise bir sene sonra U19 Dünya Şampiyonası’nda yaşayacaktı.
Divac ile Ortaklık
1986 yılında 18 yaşındaki Vlade Divac, Partizan kadrosuna katıldı. O dönemde bazı çocukça ve aptalca sebeplerden dolayı Djordjevic ile konuşmuyordu. Ancak Divac zeki birisiydi. Kendi kendine “Ben bir pivotum ve yanımda iyi bir oyun kurucuya ihtiyacım var. Şu anda en iyi oyun kurucu Djordjevic. Bu yüzden Partizan’a gitmeliyim.” diye düşünmüştü. Bu muhteşem ikilinin ortaklık günleri çok uzun sürmedi çünkü 1989 yılında Divac, Los Angeles Lakers’ın yolunu tutmuştu. Ancak Yugoslavya milli takımında bu ikili çok önemli başarılara imza atacaktı.
Çocukluk günlerinden beri Djordjevic, karakterinde lider özelliklerine sahip olduğunu sergilemişti. Doğası gereği zeki bir basketbolcu olan Djordjevic, basketbol sahasındayken patron olmayı seviyordu. Basketbolu bu kadar iyi anlamasının arkasındaki sebeplerden bir tanesi de büyüdüğü evde bir koçun bulunmasıydı. Sasha, Partizan spor direktörü Dragan Kicanovic’in kurduğu muhteşem Partizan kadrosunun ilk ismiydi. Djordjevic; taklit edilemez tekniği, muhteşem saha görüşü, şut tehdidi ve gerektiğinde sorumluluk almayı seven yapısı sayesinde dikkat çekmeyi başarmıştı. Küçükken Kızılyıldız ile oynadığı bir maçı hala hatırlıyorum. Kenardan gelen Djordjevic, üst üste 4 tane üç sayılık basket bularak maçın bütün gidişatını değiştirmeyi başarmıştı.
Djordjevic, ilk Yugoslavya şampiyonluğunu 1987 yılında kazandı. İlerleyen yaz Kreso Cosic, onu ve geleceğin diğer 3 yıldızını milli takıma çağırmıştı. Divac, 1986 yılında Dünya Kupasında oynamıştı bile. Onun yanı sıra Toni Kukoc ve Dino Radja da 1987 yılındaki Avrupa Şampiyonası için toplanan kadroda yer alıyordu. Kenardan gelen Djordjevic, takımının İspanya’yı 98-87 yenerek kazandığı üçüncülük maçında 8 sayılık katkı vermişti. Avrupa Şampiyonasından sonra bu 4 genç oyuncu, U19 Dünya Şampiyonasında mücadele etmek için İtalya’nın yolunu tuttu. Djordjevic, 5 Ağustos tarihinde Amerika milli takımını yendikleri maçın ardından takım kaptanı olarak şampiyonluk kupasını havaya kaldırıyordu.
Bir sonraki sezon maç başına 16.7 sayı üreten Djordjevic, Partizan’ın en skorer ismi olmuş ve takımını EuroLeague Final Four’una taşımıştı. 1989 yılında Partizan’ın muhteşem jenerasyonu, uluslararası arenada ilk şampiyonluğunu Jugoplastika’yı yenerek Koraç Kupasını kazandığında elde etmişti. Cantu’ya ilk maçı 89-76 kaybettikten sonra tur atlamaları çok kolay gözükmüyordu. Fakat ikinci maçı 101-82 kazanan Partizan’da Divac 30, Djordjevic ise 21 sayı ile oynayarak galibiyetin en büyük barolleri olmuşlardı. 1990 senesinde düzenlenen Dünya Şampiyonası kadrosunda yer almayan Djordjevic, 1991 yazında Avrupa Şampiyonası için tekrar milli takım kadrosuna dönüyordu. Yugoslavya adı altında mücadele ettikleri son turnuvada Avrupa Şampiyonu olmayı başarmışlardı.
İstanbul’daki Mucize
1991-92 sezonunun tüm Partizan taraftarının aklında özel bir yeri var. O sene hem lig şampiyonluğu hem lig kupası hem de EuroLeague şampiyonluğunu kazanan Partizan, İstanbul’da oynanan EuroLEague finalinde Joventut Badalona’ya karşı inanılmaz bir maçı kazanmıştı. Maçın bitimine 8 saniye kala Tomas Jofresa, bulduğu basket ile skoru Joventut Badalona lehine 70-68’e getirmişti. Bu sayıdan hemen sonra Djordjevic, Slavisa Koprivica’dan aldığı pasın ardından hızlıca rakip yarı sahaya geçti ve attığı mucizevi 3 sayılık basket ile Partizan’ın kazandığı tek EuroLeague şampiyonluğunu kazandırdı. Djordjevic, maçı 23 sayı ile bitirmişti.
25 yaşına geldiğinde İtalya yolunu tutarak Philips Milan’a katılan Djordjevic, kariyerinin ikinci Koraç Kupasını kazandı. Finalde Virtus Roma ile oynadığı ilk maçı Philips Milan 95-90 kazanırken Djordjevic de 29 sayı ile oynamıştı. Final eşleşmesinin ikinci maçını Milan 106-91 kazanırken Sasha 38 sayı – 7 asist – 5 ribaund ile mükemmel bir performansa imza atmıştı. Djordjevic’in kariyerinin en iyi maçlarından birisi de 1995 yılında Atina’da oynanan EuroBasket’te geldi. Yugoslavya’nın Litvanya’yı 96-90 yendiği karşılaşmada 12’de 9 üç sayı isabeti bulan Djordjevic, karşılaşmayı da 41 sayı ile bitirdi. O turnuva, benim izlediğim en iyi Avrupa Şampiyonalarından birisiydi. Djordjevic’in popülerliği gitgide artıyordu. Taraftarlar ondan “Sale Nazionale” şeklinde bahsederken medya mensupları ise ona “Büyük İskender” adını takmıştı.
Milan’da geçirdiği 2 sezondan sonra Sasha, 2 sezon da Fortitudo Bologna’nın formasını giydi. 1996 yazında Portland Trail Blazers ile NBA’de şansını deneyen Djordjevic, toplam 218 maça çıktığı İtalya macerasını maç başına 18.2 sayı ve %44.7’lik üç sayı yüzdesiyle bitirmişti. Muhteşem bir pasör olan Djordjevic, dış şut tehdidi de sayesinde aynı zamanda harika bir yaratıcıydı. Bu özelliklerinin yanı sıra çok kuvvetli bir karaktere de sahipti. Gerçek bir kazanan olan Djordjevic, mücadeleden asla kaçmayan gerçek bir savaşçıydı. Tüm büyük şampiyonların sahip olduğu bir özelliğe de sahipti: sorumluluk almak için kendisine çok güveniyordu. Son şutu atmaktan hiçbir zaman kaçınmayan Djordjevic, genellikle de bu şutları sayıya çeviriyordu.
Portland macerasına başlamadan önce 1996 Atlanta Olimpiyatlarında gümüş madalya kazanan Djordjevic’in NBA kariyeri sadece birkaç ay sürdü. 8 karşılaşmada ortalama 7.6 dakika sahada kalan Djordjevic, toplam 25 sayı üretmişti. Aralık ayınının sonunda Avrupa’ya dönmeye karar veren Djordjevic, Barcelona’nın yolunu tuttu. İspanya’ya geldiği anda “Barcelona’nın ihtiyaç duyduğu lider benim” açıklaması yapan Djordjevic, 3 Ocak 1997’de çıktığı ilk maçta 13 sayı ile oynamıştı. Maçın son anlarında 8 sayı atarak galibiyete çok önemli katkı veren Djordjevic hakkında El Mundo gazetesi “Djordjevic kazandı” başlığı atmıştı. 2 gün sonra Caja San Fernando karşısında 17 sayı – 11 asistlik harika bir performans sergileyen Djordjevic, takımını 90-84’lük galibiyete taşımıştı. Barcelona kadrosunda o sezon ilk İspanya şampiyonluğunu kazanan yıldız isim, takip eden yaz Barcelona’da oynanan Avrupa Şampiyonasında Yugoslavya ile altın madalya kazandı. Finalde İtalya ile karşılaşmadan önce grup maçlarında Djordjevic, İstanbul’da attığı son saniye üçlüğüne benzer bir basket atarak Hırvatistan’ı devirmeyi başardı. Djordjevic, turnuvayı MVP olarak tamamlamıştı.
Barcelona’da 2 yıl daha kalan efsane isim, kariyerinin üçüncü Koraç Kupasını 1999 yılında kazandı. Final maçlarında sırasıyla 20 ve 18 sayı atan Djordjevic, ikinci EuroLeague şampiyonluğu fırsatını bir sonraki sezon Olympiacos karşısında kaçırdı. Büyük olasılıkla kariyerinin en kötü finalini oynayan yıldız isim, maçı sadece 7 sayı ile tamamlamıştı. 1998 yılında Atina’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda Djordjevic, diz sakatlığından yeni dönmesine rağmen Dejan Bodiroga ve Zeljko Rebraca ile Yugoslavya’yı bir kez daha dünya şampiyonluğuna taşıdı.
1999 yılında Barcelona, Djordjevic’in kontratını uzatmamaya karar verdi ve yıldız isim de Real Madrid’in yolunu tuttu. Real Madrid ile 3 sezon daha oynayan Djordjevic, 2000 yılında İspanya şampiyonluğu yaşadı. Finalde eski takımı Barcelona’yı mağlup eden yıldız oyuncu, daha sonra 3 yıl daha İtalya’de oynadıktan sonra 2005 yılında harika kariyerine son noktayı koydu.
2006-07 sezonunda Milan ile koçluk kariyerine başlayan Djordjevic, yavaş yavaş koçluk kariyerinde de basamakları çıkarak milli takım antrenörlüğü de yaptı. Sırbistan koçu olarak 2014 Dünya Kupası, 2016 Olimpiyatları ve 2017 yılındaki Avrupa Şampiyonasında gümüş madalya kazandı.