by Andrew Sharp, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı 29 Eylül 2020 tarihinde TheRinger’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Miami’nin playoff yolculuğu boyunca “Heat Kültürü” hakkında birçok tartışma döndü. Peki bunun ne kadarı gerçek? Heat’i diğer takımlardan farklı kılan ne? Riley, birkaç kez bu kültür hakkındaki görüşlerini şu şekilde açıklamıştı: “Ligin en çok çalışan, kondisyonu en yüksek, en profesyonel, en az bencil, en sert, en pis ve en sevilmeyen takımı biziz.”
Ancak bunlar sadece söz ve lafla peynir gemisi yürümez. Eğer gerçekten Heat Kültürünün ne olduğunu anlamak istiyorsanız, Haslem’ın hikayesi iyi bir başlangıç olabilir.
“Heat kültürünün vücut bulmuş hali Haslem” diyor Spoelstra. “Bundan yıllar sonra birisi Miami Heat Kültürü ne diye sorduğunda Pat Riley’nin söylediklerini anlatabiliriz. Ya da bunu yapmak yerine sadece Udonis Haslem’ın resmini göstermek yeterli olur.”
Spoelstra 2003 yılında Miami Heat’te asistan koçluk yapıyordu. Haslem’ı ilk kez Yaz Liginden önce düzenlenen ve draft edilmeyen oyuncuların katıldığı mini kampta görmüştü. Drafttan birkaç ay sonra Heat gözlemcisi Chet Kammerer, Haslem’ın farkına varmıştı. Antrenmanlar esnasında Heat gözlemcileri, Haslem’dan çok etkilenmişlerdi. “Hırsı ve çaresizliği, normal diyebileceğimiz seviyenin çok üstündeydi. Neredeyse tehlikeliydi. Birbirimize ‘Bu adam tam bir Miami Heat oyuncusu’ diyorduk. Ancak bir sonraki gün aramızda geçen konuşmalar ‘Bu adamı durdurmamız lazım, yoksa birilerini sakatlayacak’ şeklinde değişmişti.” diyor Spoelstra. Koçun bu hikayeyi yarı gurur, yarı şaşkınlıkla anlattığını söylemek gerekiyor. “Onun için bir kafes dövüşü gibiydi. Antrenmanların bazılarında onu dinlendirmemiz gerekiyordu, birilerini sakatlamak üzereydi.”
Haslem, bir önceki sezonun büyük kısmını Fransa’nın Elan Chalon takımında geçirmişti. Maç başına 16.1 sayı – 9.4 ribaund ortalamaları tutturan Haslem, fena bir performans geçirmemişti ama mutlu da değil. “Kendime üzülmek için sadece 1 gece verdim. Yanıma 1 şişe Hennessy aldım ve arka verandada oturdum. ‘Neden buradayım? Her şeyi doğru yaptım.’ diye düşünüyorum. Yaz Ligi maçlarında üstünlük kurduğum bazı oyuncular draft edilmişti. Neden seçilmediğimi anlamamıştım, o yüzden gece boyunca kendime acıdım.” diye o günleri hatırlıyor Haslem.
Ancak o gece esnasında bile Haslem’ın olaylara bakış açısı değişmeye başlamış. “Bir noktadan sonra ‘Neleri daha farklı yapabilirim?’ diye düşünmeye başladım. NBA takımlarını, koçlarını suçlamak kolaya kaçmaktı. Ama günün sonunda bu bana bir şey kazandırmayacaktı. O yüzden şişenin yarısını içerken neleri değiştirebilirim diye düşündüm.”
İlerleyen dönemde Haslem, Dwyane Wade ile aynı anda Miami Heat’e gelmişti. Heat’e geldikleri dönemde iki oyuncu da benzer kaderlere sahiplerdi. İkisi de yeni baba olmuştu ve çocuklarında annelerinin bağımlılık sorunları vardı. İkisi de birçok arkadaşlarının çıkamadığı zorlu mahallelerden çıkmışlardı. Birbirleriyle çok kısa sürede bağ kurabilmişlerdi. “Çok uzak yerlerden geliyorduk ama aslında aynı yolu yürümüştük.” diyor Haslem.
2003 yazı boyunca her şeyi beraber yaptılar. Sabahları beraber koşuya çıkıyorlardı, Heat’in tesislerine antrenmanlar için beraber gidiyorlardı. Daha sonra beraber yemek yedikten sonra akşamları tekrar beraber idman yapıyorlardı. Bu döngü, yaz boyunca devam etti. Haslem, doğma büyüme Miami’li olduğu için Wade’e sürekli Miami’yi gezdiriyordu.
Normal sezon boyunca fena bir performans göstermeyen Miami Heat, playoffların ilk turunda Baron Davis’in liderlik ettiği Charlotte Hornets’i eledikten sonra ikinci turda normal sezonu konferansın 2. sırasında bitiren Indiana Pacers ile karşılaşmıştı. O sezonki kadronun ilerleyen yıllarda şampiyonluk kazanan ekipler kadar iyi olmadığı ortadaydı ancak takımda bulunan oyuncuların enerjisi, Heat’in çehresini değiştirmeyi başarmıştı.
daha sonra 2004 yılında her şey değiştirdi. Heat; Lamar Odom, Caron Butler, Grant ve birinci tur hakkı karşılığında Los Angeles Lakers’tan Shaquille O’Neal’ı takas etmişti. Haslem takası öğrendikten sonra koç, Haslem’a Shaq’la nasıl bir ilişkisi olduğunu sorduğunda Haslem, “Bilmiyorum. Geçtiğimiz sezon onlarla oynarken Shaq, alamadığı faul düdükleri hakkında hakeme ağlıyordu. Ben de ona ‘Çeneni kapat, sahadaki en büyük piç kurusu sensin’ dedim. O kadar şaşırmıştı ki bana cevap vermedi.” cevabını vermiş.
Haslem, daha sonra Shaq ile sahip olduğu ilişkiyi ise şöyle açıklıyor: “Shaq’a hesap sorabilen birkaç kişiden birisiydim. Savunmada bazen hem kendi işimi hem de Shaq’ın işini yapmam gerekiyordu. Benim için durum fazla zorlaştığında onu kenara çekerdim. Ama aynısını o da bana yapardı, bu yüzden onu seviyorum.”
Haslem’ın Miami’deki ilginç yanlarından birisi de buydu. Ligde sadece 2. sezonunu geçiren draft edilmemiş bir oyuncunun MVP seviyesindeki bir oyuncuya hesap sorması pek alışılmış bir şey değil. Shaq ve Wade’in yanı sıra takımda Alonzo Mourning, Antoine Walker ve Gary Payton gibi tecrübeli isimler de bulunuyordu. Ancak hepsi Haslem’a saygı duyuyordu. “Hepimizin saygısını kazanmıştı. Birisi böyle bir adanmışlıkla oynadığı zaman, bu kadar sert birisi olduğu zaman etrafındaki herkes ona saygı duyar.” diyor Wade.
“Gerçek olmanız gerekiyor, Haslem kesinlikle gerçekti. İnsanlar her zaman onun aynı eforu verdiğini biliyordu. Bunu yaptığınız zaman, takımdaki diğer oyunculara çıkışabilirsiniz. Haslem, takımdaki hiç kimseden korkmuyordu. Shaq, Zo, Wade… Eğer birisi kaytarmaya başladıysa Haslem onun karşısına dikilirdi.” diyor Pat Riley.
Basketbol sahasında da Haslem, çağının ötesinde bir yetenekti. Eğer lige 10 sene sonra gelseydi çok yönlü savunması, alan açan şutları ve elit basketbol zekası sayesinde daha nerd basketbolseverler arasında bir halk kahramanına dönüşebilirdi. Büyük olasılıkla kariyeri boyunca kazandığı 60 milyon doların çok daha fazlasını da kazanırdı. “Haslem en iyi savunmacımızdı.” diyor Riley. “Zaman zaman skor üretir, hücum ribaundu da toplardı. Nasıl bir durumun içinde olursak olalım, hangi savunma şemasını uygularsak uygulayalım Haslem her zaman sahada işleri başlatan kişi olurdu. Pozisyonundaki en iyi skorerleri savunmak isterdi ve sonuna kadar savaşırdı.”
Heat, organizasyon tarihinde ilk kez 2006 yılında NBA Finaline kaldığında Haslem, Dirk Nowtizki’yi savunuyordu. Dirk de zamanının ötesinde bir basketbolcuydu. Haslem, o eşleşmeyi düşünürken kafasını sallayarak “San Antonio’ya neler yaptığını izlemiştim. İki tane perdeden çıktıktan sonra dip çizgiden üçlük atan başka uzun forvet yoktu.” diyor.
Seri boyunca endişelendiğini itiraf ediyor Haslem, “Seri bittikten sonra Miami’ye gidecektim ve eğer Nowitzki’yi tutamazsam arkadaşlarımın benimle dalga geçeceğini biliyordum. Beni en çok motive eden şey korkuydu. Karşımdakinden korkmuyordum, takım arkadaşlarımı yarı yolda bırakmaktan korkuyorum. Şut atmaktan, savunma yapmaktan ya da ribaund almaktan asla korkmadım. Ama takım arkadaşlarıma yardımcı olamamaktan her zaman korktum.”
Seri boyunca iyi bir iş çıkaran Haslem, Heat’in 2-0 geriden gelerek Final serisini kazanmayı başarmıştı. Nowtizki, istatistiksel anlamda fena bir seri oynamasa da Haslem, şampiyonluğu kazanacak kadar onu yavaşlatmayı başarmıştı. Maç başına 34.7 sayı ortalamayla oynayan Wade de Finaller MVP’si seçiliyordu. Seri boyunca 6.5 sayı – 6.2 ribaund ortalamalarıyla oynayan Haslem, çok etkileyici istatistiklere imza atmamıştı fakat serinin altıncı maçında galibiyeti garantileyen orta mesafe basketini bulmuştu. Kariyerinin ilk şampiyonluğunu kazandığı maçı da 17 sayı – 10 ribaund ile double-double yaparak tamamlamıştı.
Kutlamalar başladığı esnada Haslem, sonunda ne başardığını fark etmeye başlamış ağlamaya başlamıştı. Dallas Mavericks’in salonunun misafir soyunma odasında Haslem, ağlayarak takımdaki rolünü anlattığı röportajlar veriyordu. O günü düşünürken iç çeken Haslem, “Etrafımda çok fazla şampanya vardı, bu yüzden Wade ve ben gözlük takmak zorunda kalmıştık. O zaman hala gençtik.” diyor Haslem ve o günün kariyerleri ile hayatlarında bir dönüm noktası olduğunu ifade ediyor.