By Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Turkish Airlines EuroLeague ve ING Basketbol Süper Ligi’nde 2020-2021 sezonu heyecanı devam ederken yeni koçu Igor Kokoskov ve yepyeni yapılanmasıyla takvime umutlu bir giriş yapan Fenerbahçe Beko, son dönemde çeşitli eksikler ve oyun anlamında yaşanan aksaklıklar sebebiyle dertli bir konuma geldi.
Son dönemde takımın yıldız oyuncuları çerçevesinde yaşanan sakatlıklar ise Zeljko Obradovic döneminin alışkanlıklarından çok uzakta zorlu fikstüre dayanıksız bir Fenerbahçe gerçeğini gözler önüne serdi.
Tüm bunlar aslında hiç bilinmeyen yahut beklenmeyen şeyler değildi ancak her ne kadar kusurlu olduğu öngörülebilen bir takım kurulsa da öyle bir sezon hazırlık dönemi ve başlangıcına nazaran işlerin darmadağın olması bazı ihtiyaçları da beklenenden daha erken doğurdu.
Sarı-Lacivertliler de yeni yapılanmayı ilerleterek takımı tekrar EuroLeague’in büyük takımlarıyla muasırlaştırmak amacıyla geçtiğimiz hafta önemli hamlelere imza attılar. Oyuncu Yönetim ve İzleme Direktörü olarak Zarko Cabarkapa’yla anlaşan Fenerbahçe, guard rotasyonuna da sezona Bahçeşehir Koleji’yle giren Meksikalı-Amerikan Alex Perez’i ekledi.
Eurohoops Fırın olarak biz de bugün “imdat çekici” olarak nitelendirilebilecek Perez transferini değerlendirmek adına sizlerin karşısındayız. Dilerseniz oyuncunun Kokoskov’un Fenerbahçe’sinde neler yapabileceğini incelemeden önce ufak bir biyografik bilgiseli yapalım.
1 Temmuz 1993 tarihinde San Diego’da dünyaya gelen Alex Perez, profesyonel basketbol kariyerine 2013-14 sezonunda Meksika’nın Soled de Mexicali takımında başladı. 2016’ya kadar Avrupa’ya yolu düşmeyen oyun kurucu İsrail’le adımını attığı kıtada Letonya ve Türkiye maceralarıyla adından oldukça söz ettirdi.
Bandırma’daki başarılı çıkışı onu EuroLeague seviyesine Zalgiris Kaunas formasıyla yükseltirken Litvanya dönemi hem kişisel hayatı hem de kariyeri adına çok tatsız izler bıraktı. Hem babası hem de büyükbabasının kansere yakalanmasıyla çok zor bir döneme giren Perez ülkesine dönmek zorunda kaldı.
2020-2021 sezonu ise Alex için yeniden Türkiye’nin kapılarının açılması manasına geldi ve 27 yaşındaki Meksikalı oyuncuyu Bahçeşehir Koleji formasıyla izleme fırsatı bulduk. 7DAYS EuroCup’ta çıktığı 8 maçta 12.7 sayı – 4.4 asist ortalamasıyla takımına hizmet eden Alex Perez tekrardan EuroLeague’e dönme fırsatını Fenerbahçe’yle buldu.
Peki, Igor Kokoskov ve ekibi Alex Perez’den ne çeşit katkılar alabilir? Fenerbahçe Beko için kesinlikle olması gereken isim Perez miydi? Gelin, birlikte inceleyelim.
Kasım Biterken Fenerbahçe’nin Ahvali
Sezonun ilk yarısını tamamlamak için yaklaşık bir aylık daha zaman var ancak şimdiye kadar sahada varlık gösteren, hatta daha doğrusu pek de varlık gösteremeyen Fenerbahçe Beko’ya ilişkin elde toplanan olumlu veriler, olumsuzların yanında azınlık kalıyor. Bu durumu değerlendirirken değinmemiz gereken kişiler arasında sezon öncesi kadro mühendisliğini üstlenen yönetici ya da antrenörler ve form durumlarını sezon başına göre çok çok aşağı çeken oyuncular gelir.
Aslında şu anda Fenerbahçe Beko’ya ilişkin çok olumsuz ifadeler kullanmak, yaz aylarında önemli beklentilere kapılmışlığın bir yansıması olur fakat söylenmesi gereken şeyler erken erken söylenmeli. Normal sezonun bitmesine 20 hafta kala -uzun bir süre gibi görülebilir ancak geride kalan 10 hafta da su gibi aktı- yalnızca 4 galibiyet elde edebilmiş bir Fenerbahçe bekliyor muyduk? Beklemiyorduk desek de yalan, bekliyorduk desek de…
Guard rotasyonunda Lorenzo Brown’ın birkaç hafta aksaması, kanatlardan sezon öncesi beklenen verimin Dyshawn Pierre -o da görece- haricinde alınamıyor oluşu ve hiç iyi sinyaller vermeyen vücut dilleri ışığında güçlü rakiplerden gelen farklı yenilgiler gerçek anlamda sarı-lacivertli takımın taban değerlerini yakından görmemizi sağladı.
Takımın taban değerlerini fiilen görmek açıkçası yazın muhabbet arasında kötümser kötümser üzerine konuşulduğu kadar rahat olmuyor. İzleyiciyi daha da derinden yaralıyor.
Igor Kokoskov’un öğrencileri geride bıraktığımız 10 haftalık EuroLeague serüveni boyunca hızlı bir basketbol ortaya koymaya çalıştı ancak bunun meyvelerini çürüklerden almak durumunda kaldı.
Böyle tempolu bir oyunda haliyle organizasyon oluşturmaktan uzak bir yapıya geçen takımın asist/top kaybı oranları pek iç açıcı seviyelere gelmedi. Ligin en çok top kaybeden takımı toplamda 149 top kaybıyla Fenerbahçe Beko oldu ve burada bir hem saha içi hem de saha dışı yönetim sorunu olduğu açıklık kazanmaya başladı.
Ribaundlarda ilk 5 takım arasında yer alan ekip hücum ribaundlarında ligin 14. sırasına yerleşmiş durumda. Sezon başında önemli umutlarla kadroya katılan Johnny Hamilton’ın EuroLeague’de aldığı toplam süre ise 56 dakika.
Takımın son mücadelelerdeki en büyük umudu 38 yaşındaki Ali Muhammed oldu. Bu çok abes kaçan bir şey olmayabilir, bir takımın her oyuncusundan yararlanmaya odaklanmasında teorik olarak bir sıkıntı gözükmeyebilir fakat sakatlığı sebebiyle Nando De Colo’yu saymazsak Lorenzo Brown ve Leo Westermann gibi sahada yönetim kurulunu oluşturabilecek iken, Edgaras Ulanovas – Jarell Eddie – Dyshawn Pierre gibi sırtı dönük + dış şut toplamı silahları kuvvetli forvet oyuncuları mevcutken ne kadar formda olursa olsun 38 yaşında ve geçtiğimiz 2 sezon boyunca hiç böyle bir role sokulmayan bir ismin kalkıp takımına böyle katkılar yaptığı bir ortam her ne kadar Kokoskov haklı olarak Ali Muhammed‘in “şarap gibi oyuncu” olduğunu düşünüp beyan etse de normal değil.
Bu ortamda topu taşıyacak oyuncuları teker teker saydığımız zaman Fenerbahçe’nin bir oyun kurucuya ihtiyacı olmadığını öne sürmek de yerinde bir tespit olmazdı. Eğer Westermann’ı sağlıklı bir şekilde ve adil dakikalarla izleme şansı bulsaydık (bu belki de Hamilton için de öne sürülebilir) bu konuda yorumlar daha da keskinleşirdi ancak ortada kimin neye, niçin ihtiyacı olduğunu da pek kavrayamadığımız bir durum baş gösterdi.
“Westermann ya da Hamilton neden oynamıyor? Onlar oynasa daha iyi değil mi?” gibi bir yaklaşımda bulunmuyorum çünkü Perez ile Westermann arasında zihnimde ufak bir kıyasa girdiğim zaman Fenerbahçe’nin ihtiyaçlarına kimin daha uygun olduğunu tartışacak bir yön görmüyorum.
Sadece onların daha akla mantığa uygun süreler alıp rotasyon dışına itilmediği bir Fenerbahçe Beko’nun geride kalan 10 maçlık periyotta şimdikinden ne kadar farklı bir durumda olup olmayacağını test etmeyi isterdim. Bu oyuncuların bu kadar dışarı itilmesine karşılık şahsen “De Colo ve Vesely‘nin yanlarını doldurup onların her maça çıkacağına mı inanıp yola koyuldunuz” şeklinde bir soru sorma hakkını da taraftarda ve medyada görürüm.
Ligde Fenerbahçe Beko’dan 3 maç az oynamış, 2 maç az oynamış, bir maç az oynamış çok fazla takım var ancak şu an görünen tabloda ligin averaja vurulduğunda en az sayı atan 2. takımı Sarı-Lacivertliler. Çok farklı bir şey düşlerken, 80’lerin üzerinde sayı atan -80’lerin üzerinde yese de 80’lerin üzerinde atan- bir takım düşlerken misafir umduğunu değil bulduğunu yedi.
Sezon öncesinde iyi hamleler yaptıkları düşünülse de uğurlarına bu denli gaza gelinmeyen Baskonia, Bayern Münih ve Valencia gibi ekiplerin oynadıkları basketbola bakınca Fenerbahçe’ye şaşırmamak elde değil. Yanlış anlaşılmasın, bir maçı eksik Baskonia‘nın da tıpkı onlar gibi sadece 4 galibiyeti mevcut. Ancak sahaya yansıttıkları ve izleyicinin gördüğü şey sanki 10 maçta 8 galibiyeti olan bir takım olgusu…
Hayal dünyalarını süsleyen tempolu oyunun icrası açısından doğru bir takım kurulduğundan 2020 yazında birçoğumuz emindik. Fakat ligin 1/3’lük bölümü geride kalırken ortaya çıkan sonuç hiç hoşnut edici değil ve devamında stratejik olarak nelerin değiştirileceğini de bilmediğimiz bir dönemde Alex Perez transferi yapıldı.
EuroLeague’in devlerine karşı direnmekte zorluk çeken Fenerbahçe Beko’da Alex Perez’in varlığı ne ifade edecek?
Aranan Kan Alex Perez mi?
Alex Perez’in varlığının formasını giydiği takımlara ne çeşit katkılarda bulunduğunu izlemek adına çok fazla fırsatımız oldu. Banvit formasıyla onu Türkiye’de gördüğümüz 2018-19 sezonu belki de kariyerinin en iyi dönemleri olarak kayda geçti ve onu ilk EuroLeague macerasına taşıyan etken oldu.
Bandırma’da forma giyen Perez’i hatırlamak gerekirse ikili oyun yönetebilen bir oyuncu olduğunu da peşin peşin söylemek gerekir. Bu konu Fenerbahçe‘nin hücum kurgusunu çok fazla tehdit eden ve adeta sanki Kostas Sloukas‘ın yerine başarısız 3 tane yama yapılmış gibi hissettiren bir mesele olarak ilk 2 aylık süreçte Fenerbahçe Beko’nun saha içi teknik analizinin önemli gündem maddelerinden birisiydi.
Perez’in bu konuda takımına verme potansiyeline sahip olduğu katkılar hele ki bu kadar yarı saha hücumlarına muhtaç olmadan oynamaya çalıştıkları bir ortamda Fenerbahçe ataklarını nasıl etkileyecek? Bu belki de Perez transferiyle ilişkili en önemli sorulardan birisi.
Çoğunluğun Fenerbahçe Beko’da Nando De Colo’nun olmadığı dönemde etkili olacağını düşündüğü guardlar Lorenzo Brown ve Leo Westermann üzerinden gidecek olursak –Ali Muhammed‘in şu sıralar sergilediği ekstra performansları göz ardı ederek- takımda çok net biçimde görülebilecek bir şey var: Sarı-lacivertli ekipte özellikleri yahut oyuncu profili kıyısından köşesinden 2 numaraya kaymayan tek saf oyun kurucu Kenan Sipahi. Onun da EuroLeague ve hatta BSL’de Fenerbahçe seviyesi için yeterli bir oyun kurucu olmadığını, tamamlayıcı rollerde ve savunmada enerjik bir tutumla etkin olabilirse ancak o takdirde takıma fayda sağlaması muhtemel bir isim olduğunun farkındayım.
Fakat o ribaund alınıp, o top çizgiden çıkarılıp hücum sahasına geçtiği zaman Igor Kokoskov’un takımında büyük bir eksiklik var. Bir oyun kuracak oyuncu eksikliği.
Fransız yıldız Nando De Colo her ne kadar ligin en büyük yeteneklerinden birisi olsa da simaen hiç oyun kuruculukla bağdaştırılabilecek bir profil değil. Bu yüzden de onun top taşıdığını ve hücumun sadece bitiricilik ya da üreticilik değil her alanında söz sahibi olduğunu görmek de epey yoruyor gözleri. “Bu takım onun” demek ne olursa olsun 33 yaşına gelmiş bir oyuncunun sırtına bu kadar yük bindirmek demek olmasa gerek.
Sloukas‘ın varlığı sürekli olarak De Colo’nun efektivitesini kısıtlayan bir olgu olarak görüldü ancak gelinen noktada bugün EuroLeague’de mücadele eden ve Jan Vesely gibi ikili oyunlarla hücumu yaşayan yıldız uzuna sahip bir takımın Kostas Sloukas’a sahip olmasının düzen basketbolu açısından ne kadar değerli bir şey olduğu es geçildi.
Ancak tüm ayrılıklar da burada başlıyor zaten. Fenerbahçe’nin 2020-2021 sezonunda disiplin ve düzen basketbolu oynamak niyetiyle yola çıkan bir takım olmadığını defalarca vurgulamak lazım. Böyle bir durumda da sahip olacağınız kısaları, özellikle kısaları o kadar ince seçmeniz gerekiyor ki Avrupa basketbolu gibi bir ortamda bu tarz fazla denenmeyen bir basketbol kurgusuyla hedeflerinize ulaşabilesiniz.
Başlarda izlemesi keyifli bir takımdı ve hâlâ bir playoff adayı olarak seyircisine sunacak numaraları olabilir de… Ama tüm bunları işleyecek bir coaching gördüğümüzü de düşünmüyorum. Bu noktada Alex Perez transferinin nelere kadir olabileceği merak konusu.
Lorenzo Brown‘ın ikili oyunlardaki tutumunun bu sezon itibarıyla biraz değiştiğini düşünmüştüm fakat bu noktada yanılgıya uğradığımdan neredeyse eminim. Hatta ilk geldiği dönemde Brown’ın ikili oyunlarıyla ilgili yaptığım tespitleri onun bu yönünü geliştirebileceğini söyleyerek devam ettirmemin ardından çevremden “Bundan nasıl böyle emin olabiliyorsun” şeklinde bir tepki almıştım. Gerçekten de olmamalıymışım.
Perez’e gelince, onun bu yönden Brown’a nazaran çok daha oturaklı olduğunu ve yine Brown’a nazaran “daha” besleme odaklı olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemde devreye girmeye başlayan Danilo Barthel, takıma tekrar katıldığı zaman Jan Vesely ve hatta sık sık rastladığımız şekilde kısa beşlerde 4 numaradan kullanıldığı dönemde Jarell Eddie’nin dahi efektif bir hücum katkısı ortaya koyabileceklerini tahmin edebiliriz.
Leo Westermann‘a göre ise daha delici ve daha rahat potaya gidebilen ince bir yapıya sahip olduğunu ve tabii bununla birlikte top hakimiyeti, dribbling gibi konularda üstün olduğunu söylemek mümkün. Bir nokta şutör olarak Fransız oyuncunun gerisinde kalacak olsa da kendi şutunu yaratma konusunda da ona göre üstün.
Westermann’ın daha Avrupai bir guard olduğunu ama aynı zamanda tam anlamıyla bir Avrupai bir guard olmadığını göz önüne alırsak Perez’in tempolu oyunda Kokoskov tarafından Leo’ya yapıldığı gibi kolay silinebilecek bir oyuncu olmadığını da iyice kavramak lazım. Zaten sezon ortasında acil durum ihtiyacı olarak kadroya kattığınız bir oyun kurucuyu defterden öyle kolay silmek olacak iş değil.
Olumlu yorumların yanı sıra emin olmanın güç olduğu konular da çok. Savunma hakkında birkaç kelam edecek olursak Brown ya da Westermann’a göre Perez’in çok daha rahat geçilebilir bir oyuncu olması da halihazırda sıkıntılı bir ekip olan Fenerbahçe’nin aleyhine işleyecek.
Perez kısa vadeli bir oyuncu olarak kadroya katıldığı için bu kadar ince hesaplar yapmaya gerek olup olmadığı konusunda kafa karışıklığı oluşmamalı. Bir EuroLeague takımı en büyüğünden en küçüğüne her değişkene göre planını hazırlar ve onu uygulamaya koyar. Tabii Fenerbahçe şimdiye kadar ne kadar planlı bir takım görüntüsü çizdi, bu bir muamma.
Böyle bir takıma Alex Perez gibi EuroLeague seviyesi için hâlâ tartışmaya açık bir oyuncunun “kurtarıcı” olarak dahil edilmesi de pek çok kişiyi tatmin etmedi. Bu çok normal çünkü bir sezon ortası transferinin takımda neleri çözüme kavuşturacağı basketbol izleyen kitlenin her kesimi tarafından tarafından net biçimde öngörülemiyorsa burada ya hamlede bir sorun ararsınız ya da bizzat kadronun kuruluşunun sorumlularını ararsınız.
Fenerbahçe Beko tüm sorunlarını tek bir oyuncu hamlesiyle çözecek bir takım mı? Bilmiyorum ama ben kendimi buna inandıramıyorum. Bu yüzden eğer bu veya bundan sonra yapılabilecek herhangi bir hamle de takımı başarıya kavuşturacak atılımı yaptıramazsa sorumlular bu hamlelerin kendileri olmaz.