By Jayson Jenks, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı TheAthletic’te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Ross Geiger, yardımcı video kordinatörü: Evet, Dave & Buster’s’tan bahsetmemiz lazım. Sürekli kola ya da limonata içerdi. Diğer çocuklar gibi etrafta koşuşturur, bazen çocuklara çarpardı. Onu durdurup “Sakin ol, şeker makinelerine gideceğiz.” derdim.
Josh Oppenheimer, assistant koç: Bir çocuk gibi neşeli ve masumdu.
Geiger: Takım çalışması gerektiren bir şey genellikle yapmazdık. Her zaman benim “kıçımı tekmeleyeceğini” söylerdi. “Hadi masa hokeyi oynayalım, senin kıçını tekmeleyeceğim.” derdi.
Oppenheimer: Giannis sürekli yeni bir deyiş öğrendiği zaman sıkılana kadar her fırsatta onu kullanırdı. Yemek yerken bile kıçınızı tekmeleyebilirdi.
Chris Wright, forvet: O aralar yeni bir şarkı çıkmıştı ve şarkının başında “Where they at doe?” diyorlardı. O dönemde Giannis’i ne zaman görseniz “Where they at doe?” derdi. Durduk yere birinin sırtına dokunur ve “Where they at doe?” diye bağırdıktan sonra gülerek etrafta koşuşturmaya başlardı.
Geiger: Dave & Buster’s’ta takılırken ilk maçı ben kazanırsam hemen rövanş yapmak isterdi. Eğer kartımızdaki para biterse cebinden 5 dolar daha çıkarır “Şimdi rövanş yapacağız.” derdi. Çok gaza geliyordu. Dükkanda etrafta Milwaukee Bucks ürünleri giymiş koşuşturan ve oyun oynamak için sabırsızlanan dev gibi bir adam vardı.
Oppenheimer: Buradaki her şey onun için çok yeniydi.
Caron Butler, forvet: Her şeyi bizim gözlerimizin önünde öğreniyordu.
Geiger: Phoenix’teyken Giannis’i Castles N’ Coasters isminde bir yere götürmüştüm. Oradaki oyun makinelerini çok sevmişti. Makineden köstebekler çıkıyordu ve sizin de onlara vurmanız gerekiyordu. Bu oyunu oynarken çok hareket etmesi gerekmediği için baya başarılıydı. Makinenin tam ortasında durup uzun kolları sayesinde hepsine yetişebiliyordu. Oyunu çok sevmişti çünkü makineden bedava kuponlar kazanarak şeker alabiliyordu.
Robert Hackett, kondisyon koçu: O çok büyük bir çocuktu.
Geiger: Video oyunları oynamak, pizza yemek ve takılmak istiyordu.
Oppenheimer: Sadece bir çocuktu…
Oppenheimer: Eskiden onla şakalaşır ve ona Bambi derdim. O da bana “Bambi de ne? Bambi kim?” diye sorardı
Wright: Buraya ilk geldiğimde bazı oyuncularla sohbet ediyordum o esnada koçlardan biri yanımıza geldi ve “Bambi nerede?” diye sordu. Kendi kendime “Bambi de kim?” diye düşünmeye başlamıştım.
Oppenheimer: Etkileyici bir fiziği ve bitmeyen bir isteği vardı. Ancak ilk zamanlarında sadece bu kadardı…
Wright: Antrenmana başladık ve Giannis idmanda sakar sakar geziyordu. “Bambi bu olmalı” diye düşünmüştüm.
Geiger: İlk yıl gerçekten Bambi’ye benziyordu.
Wright: Savunma çalışması yapıyorduk. Closeoutlar üzerine çalışıyorduk. Çalışmayı muhteşem şekilde tamamladıktan sonra geriye dönerken az ayağı takıldı ve neredeyse düşüyordu. Bize doğru bakım “İyiyim bebeğim.” demişti. Her zaman “İyiyim bebeğim.” derdi.
Butler: Hiçbir şey onun hevesini kıramıyordu.
Wright: Ağırlık antrenmanlarındayken Giannis’e çok gülüyordum. Biraz ağırlık kaldırdıktan sonra hemen aynanın karşısına geçer ve kaslarına bakardı.
Geiger: Sürekli ayna karşısında kasları gelişiyor mu diye kendisini izlerdi.
Wright: Büyük olasılıkla kolları çok uzun olduğu için barfiks çekmekte çok zorlanıyordu. Bir gün seti tamamlamayı başardı ve “Greek Freak bebeğim!” diye bağırmaya başladı. Aynanın karşısında kaslarını sıkıyordu. Gerçekten çok komikti.
Hackett: Ayna karşısında kaslarını sıkar ve bize “Koç şuna bak, kaslarım büyüyor!” derdi.
Wright: Sürekli yanıma gelip “Dostum sence kaslanıyor muyum?” diye sorardı. Ben de ona “Hayır Giannis, hala aynısın.” derdim.
Butler: Çaylak sezonunda bir kere onu çok feci utandırmıştım. Bir gece onu dışarı çıkarmıştık ve bir bardaydık. Otururduğumuz mekanda ona şınav çekmesini söylemiştim. Durduk yere “Şınav çekmen lazım.” diye bağırmıştım. O da hemen şınav çekmeye başladı ve “Bu beni rahatsız etmiyor. Çalışıyorum, gelişiyorum.” demişti.
Oppenheimer: Daha iyi hale gelmek için bitmek tükenmek bilmeyen bir azmi vardı.
Hackett: İlk yılının sonlarına doğru birgün beraber antrenman yapıyorduk. Durdu ve bana “Koç, önümüzdeki sene daha iyi olacağım göreceksiniz. Her sene daha iyi bir oyuncu olacağım.” demişti.
Oppenheimer: Kendisiyle alakalı inanılmaz bir inancı vardı. Çaylak sezonunda bu inancından bazı tecrübeli oyuncular neredeyse rahatsız oluyordu. Takımın lideri olacağını düşünüyordu ve sürekli bana “Takımın lideri ben olacağım görürsün.” diyordu.